|
Aşk, Sevgi ve Evlilik Aşk, Sevgi ve Evlilik ile ilgili herşey . |
Seçenekler | Stil |
01-25-2009, 05:52 | #71 |
Senin varlığındı kalbimin kapılarını açan sendin anahtarı kalbimin. Ne kelimeler yeter anlatmaya ne de kağıt kabul eder kalemden dökülenleri. Sadece yaşadığım anlardan kalan anılarım yetebilir seni anlatmaya…
Aşk yok aşka inanmam dediğim anlarda çıktın karşıma. Önce gülüşündü seni bana çeken sonrasında o gülüşün altındaki yaralı yüreğin… O gün hani seni gördüğüm ilk gün; tren istasyonunda yağmur altında saatlerce oturduğumuz ilk gün. Sözde tren beklerken onlarcası geçip gitmişti de aldırmamıştık. Yağmur bedenimi ıslatırken her damlada bir kat daha sana aşık olduğum gün… Yaşama döndüğüm aşkın varlığının kanıtını gördüğüm gün… Ve sonra…. Sonu olmayan bir yaşam içinde asla gecesi olmayan bir gün gibi doğdun hayatıma. Oysa senden once “yağmurlar bile isyan ederdi akıttığım yaşlara onlar bile benim kadar ağlayamazdı”. Ya bu ben değilim yada zaten ben bende değildim… Hayallerde yaşatılabilirdin bir rüyada yer alabilirdin belki de bir masal karamanı olabilirdin ama benim olamazdın. Sen gideli iki gün oldu Asırlara bedel iki gün Ellerim ceplerimde caddelerde yürüyorum. Birlikte dinlediğimiz şarkılar kulağımda. Ya da odama kapıyorum kendimi görmek istemiyorum senden başkasını. O kadar çok alışmışım ki sana. Senin üzerine kurulmuş tüm hayallerim. Sen gittin ben bittim hayallerim yok artık geleceğe dair. Bil ki; içimde her zaman sıcacık kanayan bir yara olarak kalacaksın. Sana istediğim zaman söyleyemeyeceğim belki sevgimi ve ulaşamayacak uzattığım ellerim ellerine. Ama ne olursa olsun sana olan sevgim her an artarak yaşayacak bende." İşte bitti; “Vazgeçtim Senden” ve belki de seninle birlikte kendimden… |
|
01-25-2009, 05:52 | #72 |
İnsanın içine işleyen bir ayaza ev sahipliği yapıyorsan aklıma geldiğinde yayılan sıcaklığın dışarıda iki metre karı bile eritebileceğini düşünüyorsam Odanın bütün duvarlarında senin yüzünü görüpbana baktığını hissediyorsam Ve bu beni her gün hep aynı şekilde heyecanlandırıyorsa İçtiğim çayın şekeri kahvaltımın her lokması sen oluyorsan Sevdiğin şarkıyı başa alıp defalarca dinleyebiliyorsam O şarkının her sözüne seninle ilgili bir anlam yükleye biliyorsam Yorucu bir günün sonunda hayalin ile enerji doluyorsam Ve o enerji ile hiç dinlenmeden günlerce çalışabileceğimi hissediyorsam Uykudan yüzümde mutlu bir tebessüm ile kalkıp benimle birlikte uyanan güne senin adını verebiliyorsam Gün boyu saatleri dakikaları sayıp “ neden geçmiyor bunlar?” diye hayıflanıyorsam Ve Hep seni bulacağım günü bekliyorsam Yazı yazarken seni düşünmekten kendimi alamayıp aynı satırları defalarca tekrar yazıyorsam Sonra sana bunu anlattığımda ne kadar güleceğimizi düşünüp keyifleniyorsam Seninle ilgili planlar yapıyorsam Sadece varsayımlara dayalı olsa bile o planları mükemmelleştirmek için her ayrıntıyı dakikalarca düşünüyorsam Yüzyıllardır sevgililerin kullandıkları klasik sözcükleri benim duygularımı anlatmaya yetmediğini fark ediyorsam Ve yinede bunları söylemekten hiç ama hiç bıkmıyorsam Aşkımın coşkusunu sana yansıttığında senin de bana aynı coşku ile karşılık vereceğini hissediyorsam Hayatının en anlamlı şeyi NE ? diye sorduklarında tereddüt etmeden senin adını verebiliyorsam Sen beni için vazgeçilmez olmuşsun demektir…!
|
|
01-25-2009, 05:53 | #73 |
Özlemin alev alev yandığı saatler bunlar.Gün çekiliyoray parlıyor.Haydigeleceksen şimdi gel.Umudunlayüreğinlesevdanla gelyık karanlığımı.Hayata dair kötü olan ne varsa yık onlarıbeni yeni umutlara sürükle.Aşkın en koyusunaen tutkulusuna götür beni.
Bin yıldır bekliyor gibiyim seni.Bin yıldır karanlık bir odada tek başıma oturuyorum sanki.Kim girip çıkmışsa hayatımakim talan etmişse yüreğimi hepsini silmek için gel.Bir tek sen kal içimde.Seni bileyim bundan sonra.Sevdan yetsin bana.Senin aşkınla yaşamak istiyorum artıköyleyse gelbekleme gel. Seninle olmakseni duymakseni görmekseni anlamakseni yaşamak tarifsiz sevinçler yaratacak içimde biliyorum.Bu yüzden sesleniyorum sana.Dallarımdaki kurumuş yaprakları tek tek temizlemek istiyorum artık.Gelişinle yeniden yeşermekyeni yapraklar açmak istiyorum.İster haber verister verme;ama gel bekliyorum. İstanbul'u sokak sokak geçip gel.Her sokakta kendi izini göreceksinşaşırma.Nereye gittiysem seni de götürdüm yoktun;amayanımdaydın.Hep yüreğimde hep aklımdaydın.Seni İstanbulsuzİstanbul'u sensiz düşünemedim.Gelbu kentin tarihine en ölümsüz sevdayı yazalım.Nice aşka mezar olmuş İstanbulbu kez kabul etsin yenilgiyi.Haydi gelbiz İstanbul olalım. Korkma gelbaşkalarında gördüğün ihanetlerikiyüzlülüklerbitmek bilmeyen acılar yok bende.İlk kez bırak kendini kaygısızca.Yarını düşünmeden'ya sonra'demeden gel.Kurtul seni saran tutsaklıklardansana yazdığımseni yazdığım şiirleri okumak için gel. Bakgünler anlamsızca geçip gidiyor.Oysa ömür dediğin şey üç günlük.Birlikte ve severek tüketmek varken günleriböyle koyu karanlıkta kalmak niye?Gel haydisensiz geçen günlere bir yenisini daha eklemek istemiyorum.Özlem yanıyor alev alev.Özlemin ateşini söndürüp aşkın ateşini yakmaya gel.Bekleme artıkgeleceksen şimdi gel.GEL Kİ.ADIN EKSİLMESİN DİLİMDEN |
|
01-25-2009, 05:54 | #74 |
Aşk bir yumak haline gelip boğazına sarılıverir insanın bazen. İşler çözülmez haldedir ve bu kördüğüm insanı istemediği şeyler yapmaya zorlar çaresiz. Birbiri ardına yapılan yanlışların en büyük nedeni ise kaybetme korkusudur. Bu korku bir kez girdi mi insanın yüreğine o andan sonra akıl ve mantık sürgüne gönderilmiş iki mahkuma dönüşüverir birden.
Siz aşkınıza sahip çıkmaya çalıştıkça o kördüğüm giderek büyür ve bir süre sonra yumağın ipleri boğmaya başlar. Kurtulabilmek için çırpındıkça bir başka canavarın kıskançlığın ellerine teslim olursunuz. Öyle bir canavardır ki kıskançlık beraberinde tedirginliği endişeyi ve huzursuzluğu da getirir. Beyni böcek gibi kemiren soruların başlıca kaynağı da kıskançlıktır. Terk edilme ihtimaliniz çoğaldıkça sorular artar. Kesin ve net yanıtı yoktur hiçbir sorunun. Onun bir başkasıyla olabilme ihtimalini bir başkasıyla sevişebilme ihtimalini düşünmek uykusuz gecelerin verimsiz günlerin habercisidir. Mantık ve akıl sürgündeyken sizi terk etme ihtimali olan sevgilinin her davranışı her sözü sadece ve sadece kıskançlık süzgecinden geçirilecektir. Bir zamanlar minik oyunların aşka katılan tadın sebebi olan kıskançlık sevgiliye düşmanlık duymanıza neden olacaktır artık. Ve düşmanlık insanın içindeki şiddeti körükleyecektir elbette. Kıskançlık ateşini bastırmaya kalkmak başka şeylerle ilgilenir gibi görünmek bataklıktan çıkmaya çalışan insanın hareket ettikçe çamura daha da gömülmesine benzer. Yanlış yanlış üstüne eklenir.Mantık ve aklın ardından benlik ve kişilik de çıkar sürgüne. Siz sevgiliyi kaybetmeme uğruna değişmeye çalıştıkça yüreğinizdeki huzursuzluk sizi yerinizde bir dakika bile oturamaz hale getirir. Üstelik değişmek uğruna yapılan hatalar sevgiliyi kaybetme ihtimalini daha da güçlendirir. Kıskançlığa tamamen teslim olmuşsunuzdur artık. Bu noktaya nasıl geldiğinizi hatırlamazsınız bile. Hangi olay hangi kişi neden olmuştur bir önemi de yoktur artık. Şiddet yavaş yavaş kendini göstermeye başlar. Kendinize ya da ona zarar verme duygusunun kıyısında dolaşıp durursunuz. Bu duygudan kurtulmanın tek yolu bütün bunlara konu olan sevgiliden kurtulmaktır. O sevgilinin diktiği ama üzerinize tam oturmadığını bildiğiniz halde giymekte ısrar ettiğiniz aşk giysisini çıkarmanın zamanı gelmiştir. Bu tutsaklığı yaşamaktansa kar altında çıplak kalmak çok daha iyidir. Ve elbette üzerinize tam oturan bir giysi bir yerlerde sizi beklemektedir. |
|
01-25-2009, 05:55 | #75 |
Biliyorum bir gün bu şehirden gidecek beni mazine gömeceksin. Giderken elinde valizin ve yüreğinde bastırdığın bir sevinç olacak. Kaybettiğim mutluluk köz köz akarken gözlerimden buruk bir vedayla yollayacağım seni yuvana. Önünde yürürken simsiyah ıslığımla tayfanın fırtınaya duyduğu öfkesiyle susarak haykırırken kaderime ve düşerken bir hazan yaprağı gibi yolunun üzerine sen aldırmadan çiğneyip geçeceksin. Biliyorum beni mazine gömeceksin. Sen başka güneşlerin kızıllığında gülerken doya doya seni sensiz yaşayan kendini sana yazılan ama duyuramadığı şiirlerinin dizelerine asan kalemine kanını mürekkep yapıp; seni sensizlikte arayah bu şairi hiç düşünmeyeceksin. Ama ben yinede; elini ilk tutabildiğim anla ısınıp ilk öpüştüğümüz anla uçacağım. Sonra ayrılık bir yılan gibi yüreğime sızınca sarhoş sızılar içinde kıvranacağım. Biliyorum bir gün çevresini şatafatlı gecelerde iltifat kokan ağızların sardığı yönünü bulamayan bir göçmen kuşa benzediğinin haberini getirecekler bana. Ben hatırlatıldığımda belki de: "Bir çocukluktu geldi geçti." değinin haberini. Halbuki bende o mutlu günlerde gizlice alıp sakladığım muska niyetiyle hala göğsümde taşıdığım bir kaç saç telin kalacak. Bu şehrin her köşesinde karşıma çıkacak her kar yağışında lapa lapa her yağmurda sağnak sağnak aklıma düşeceksin. Biliyorum. Ayaklarım birlikte gidilen mekanlara götürürken beni ararken beni bekleyen bir masada gölgeni hayal kırıklığımla sığınarak umuduma; gelmeni bekleyecek SENİ HEP SEVECEĞİM. Biliyorum son bir kez olsun geleceksin bu şehire. Ve beni görüp belki de güleceksin; "Sen hala oralarda mısın?." diye. Şiirlerimi uzattığımda ellerim titreyecek bir sevda buseni vermeni bekleyeceğim. Sen omuz silkeleyip her zaman yaptığın gibi: "Ne yapalım sevmek işte böyle" diyerek sevilmenin bencilliğinde gülecek ve tekrar bu şehirden gidecek beni mazine gömeceksin.
|
|
01-25-2009, 05:56 | #76 |
Yüreğim ne dediyse onu dinledim ben. Kimi işaret ettiyse ona yöneldim. Şimdi sen diyor da başka bir şey demiyor. Ansızın bastıran bir yağmura hazırlıksız yakalanır ya insan işte öyle ıslattı beni aşkın. Seni bekledim ben. Yüreğimdeki heyecanı gözlerimdeki yeşili dudaklarımdaki ateşi ellerimdeki titremeyi küçük dokunuşları sana sakladım.
Ne sen beni bilirdin ne ben seni ama bir yerlerdeydin ve mutlaka gelecektin. Ve bir gün çıktın karşıma. İşte o gün sevdaya dair nekadar tortu varsa içimde eridi gitti. Çocuk oldum yeniden. Hani bıraksan yemyeşil bir kırda bağıra çağıra şarkı söyleyip koşarım. Seni bulmanın coskusunu hiç bitmeyecek bir enerjiyle yaşarım. Seninle yep yeni bir hayatın başladığını biliyorum. O hayatın içinde vazgeçilmez kıldığım tek şey sensin. Bilirim bu şarkı korkutur bazen insanı. Neler oluyor diye sormadan bir duygu selinin içinde bulursun kendini. Ama zaten aşk öyle bir şey değilmidir? Sorarsan planlarsan onun adına aşk denir mi? Bırak kendini bırak ki aşkınbüyüsü sarsın seni. Kendini o eşsiz duyguların ferahlığına bırak. Tut elimi birlikte çıkalım bu yolculuğa. Yarınsız zamanların iki yolcusu olalım. Kaygısızca yaşayalım aşkı eriyelim birbirimizde. Yüreklerimiz birbirimiz için atsın soluklarımız birbirine karışsın. Tutkunun alevleri dalga dalga sararken bedenlerimizi. Gidersen. Gözümdeki son parıltıyı da alır götürürsün. Bir zemherenin ortasında titrerken bırakırsın beni. Ama merak etme ayakta kalırım ben. Tıpkı fırtınaların boynunu eğip yıkamadığı kavak ağacları gibi. Senden bana yadigar kalan her anıyı bir kez daha bir kez daha yaşarım. Aşkım da benden yadigar kalır sana |
|
01-28-2009, 03:41 | #77 |
Gece sessizdi... Ürkütücüydü yalnızlık, korkutucuydu.. Oysa ben hiç korkmadım. Sen yoktun ve ben bu yüzden yalnızdım, Ama sen aslında hep vardın. Duyuyordum, görüyordum, biliyordum.. Yanımda oturmuş beni izliyordun. Hayallere karışıp gözlerimden dinliyordun sözlerimi.. Yaşıyorum işte... Sadece yaşıyorum.. Sen olmadan nasıl yaşanırsa öyle yaşıyorum. Hayallere ne kadar inanılırsa o kadar kanıyorum varlığına. Seviyorum biliyorsun, belki duymuyorsun ama biliyorsun. Hissediyorsun hislerimi. Aşk yine bana surat astı, gülmüyor, bakmıyor gözlerimin içine.. Tutamıyorum zamanı, zaman hızla geçiyor. Zaten sensiz zamanlar hep boşa geçiyor. Gecemi gündüzüme karıştırıp Uykular uyanmalara susuyor. Kendimi özlüyorum zamanla. Sensiz aynalar bile beni göstermiyor. Kızıyor sanki bütün evren yalnızlığıma. İstemiyor üzülüp kırılmamı. Peki sen ? Sen istiyormuydun bunları ?... Boşver. Ne farkeder, Aynada kendimle konuşmaya başlayalı o kadar da yalnız olmadığımı farkettim. Beni anlayan bir ben oldugunu unutmamalıymışım. Zaten kim yakın olabilirdiki aynalardan başka bu yüze.. Karardı gündüzler, Üzgün yüzümü göreli, Güneş hiç ugramaz oldu sabahlarıma. Bulutlar şimşeklere karışıp çıkıveriyor aniden. Seviniyorum. Hayata dokunan birşeyler var etrafımda diye.. Boşuna. Bütün gürültüler kızgınlıklarıma. O kadar da kötü değildi yalnızlık. Alışmış olmalıyımki izinsiz siniyor içerime. O kadar küstah bir yalnızlık ki bu.. Yalnızlığını kimsenin bilmesini bile istemiyor. Acıtır oldu canımı. bir yalnızlığım var sanıyordum. Artık o bile beni istemiyor... Düşün işte, Yalnızlık bile benimle yalnız kalamıyor... Ben alışık olmamalıydım bunlara. Böyle öğretmedim kendime. NE olursa olsun bir parça bile olsun herhangi bir yerden gülme sebebim olmalı.. Gülmeliyim.. Ne sebep olursa olsun, Saçmalayarak gülmeliyim.. Boşvermeyi bilmeliyim. Bulduysan sende kendinden birşeyler bu yalnızlıkta.. Şimdi sende gül benimle.. Gülmelisin... Neden olursa olsun. Gül işte nedensiz sebepsiz Öylesine!! Belki de DELİCE.. |
|
01-28-2009, 03:42 | #78 |
Sen gidince öyle sensiz kaldım ki ellerim üşüdü, soğuk rüzgarlar dolaştı içimde, damarlarıma işledi gidişin, yokluğun bir kurşun gibi kalbime çöktü, ıssız dağ tepelerinde yapayalnız üşüttü yokluğun bedenimi, öyle sensiz kaldım ki tanımadığım ülkelerde yapayalnız kalmakmış yokluğun ...
Şimdi düşünüyorum da; denizle kumsal gibiyiz seninle, sen bana sarılıyorsun dalgalarınla, ben sana sarılıyorum kum taneleriyle, öyle bir bütünüz ki; ne sen ne de ben ayrılamıyoruz birbirimizden. Sen bir su damlası kadar berrak, bense bir kum tanesi kadar kayboluyorum dalgalarının içinde ... Ah sevgili sen gittin ya; öyle sensiz kaldım ki, ellerim üşüdü. Senden uzak olmak kıyamet gibi kalbim acıyor Yaşam yapbozları asırlardır var Yokluğunda eksik birşeyler yapbozlar gibi Eksikleri ya bulamıyor ya da yerine koyamıyorum Sensiz boynum bükülüyor Yalnızlık güneşimi kapatıyor Sensiz yaşamak öyle zor ki İçimdeki senleri sensiz yaşamak Yapayalnız Şimdi Seninle aynı şehirde olmak vardı Seninle aynı şehirde olmayı öyle istiyorum ki Seni haftanın yedi günü de görmeliyim Sabahları kahvaltılar yapmalıyız Sıcak çaylar içmeliyiz İçim ısınmalı . . . Sensizlik .. Elleriyle boğazımı sıkıyor nefes alamıyorum Bakışlarım boş Sana hasretim çoğaldıkça gücüm azalıyor Ne olur Yanımda olsan Seni öyle çok özlüyorum ki .. İçimde bıraktığın yalnızlık acısını Kovmak için Kağıda kaleme sarılıyorum sımsıkı İşte .. O zaman geliyorsun Sana .. Söyleyemediklerimi yazarım sandım Ama bitmiyor seni yazmalarım . . . |
|
01-28-2009, 03:43 | #79 |
***...Ona Ruhumun Yaralı Olduğunu Söyleyin...*** Ona ruhumun yaralı olduğunu söyleyin... Nasıl yaralı olmasın ki. Doğrularından vazgeçmemiş olması yine kapının önüne konmasını gerektirmişti. Dünya mı garipti kendisi mi hiç bilemeyecekti. Tıkanıyordu hayat gelip kalbinde. Soldan soldan vuruyorlardı yine. Anlatamıyordu kimselere ne istediğini. Nasıl istediğini. Sanırım hiç anlatamayacaktı da. Belki anlatabilirdi de anlayan çıkmayacaktı… Ona ruhumun yaralı olduğunu söyleyin... Nispet yapar gibi gidişin bir de dönüşü vardı elbet. Bulduğu gibi kaybetmek dedikleri şeyi iliklerine kadar yaşamıştı yine. Acıdı da acıdı yüreği. Bilirdi ihanetin acısını. Bilirdi bilmesine de her defasında ilk defa gibi acıyordu yüreği işte. Kendisine bile şikayet etmedi kalbini. Sustu sadece susması gerekenler gibi… Ona ruhumun yaralı olduğunu söyleyin... Ne de çabuk tüketivermişti aşkı sevdayı hiç anlayamadı. “Başka türlü mü seviyorum ben” diye geçirdi içinden. Normalleri de karışır olmuştu her şey gibi son zamanlarda. Gerçi anlam yüklemeyi bırakmıştı insanların davranışlarına. Kimisi çok garip, kimisi anlamsız, kimisi de çok çocukça gelirdi ona. Bunu hangi kefeye koyacağını ise hiç bilemedi… Ona ruhumun yaralı olduğunu söyleyin... Dar zamanlarda yaşamak denilen böyle bir şeydi. İnsan sabırsızdı, bir de nankör. Bekleyemiyordu. Kalp hızında yaşamak istiyordu kalbinden geçenleri. Tik tak seslerinden ritim tutmaya zamanı yoktu. Melodi duyulmadan gürültüde kayboluyordu tik taklar. Oysa kendisi aşkın melodisine hasretti, belki cıvıl cıvıl sesine…Bütün bütün sustu ama kulakları o melodiyi yine de duyamadı… Ona ruhumun yaralı olduğunu söyleyin... Ama hiç kızmadığımı da. Belki çokça kırıldığımı da. Gitmesi gerektiği için gittiğine inandırmak zorunda kalışı kendini daha da yaralıyordu. “Gitmeyebilirdi de” deyiveriyordu içinde saklanan çocuk. Biz onunla içimizdeki çocuklarla yola çıkmıştık oysa. Sahi hani atlıkarıncaya binecektik… Söylesene biner miyiz bir gün yine… Ona ruhumun yaralı olduğunu söyleyin... Bıraktığı gibi burada olduğumu bir de. Tek damla eksilmediğini geride bıraktıklarından. Sadece gözyaşlarıyla yeşerttiği umuttan bahsedin biraz da. Sonra sıkı sıkı Rabbimin tuttuğu kalbimden. Dönüp dönüp kendisine dua ettirişinden. Söz verdiği halde hala o huzura gidemeyişinden. Onun yerine kendisinin gittiğinden bahsedin bolca. Ona ruhumun yaralı olduğunu söyleyin... Bir de “her şeyde bir hayrın olduğunu.” O anlar beni, bilir söylediklerimi en çok da söyleyemediklerimi. Söyleyin ona ki bazı şeyler ille de yaşanılarak öğrenilir hayatta. Vicdan derinden bir sızladı mı aklın mutlaka geleceğini başa. O başa gelene kadar bazen dibe vurmak gerektiğini de söyleyin. Dibe vurduğunda da uzatılan eli tutması gerektiğini de. Söylenmeden, sızlanmadan, mazeret üretmeden tutması gerektiğini sıkı sıkı söyleyin ama. O ele değil de elin gerçek sahibini görmesi gerektiğini de iyice tembih edin olur mu? Ona ruhumun yaralı olduğunu söyleyin… İsterse açtığı yaraları bir bir sarabileceğini de hatırlatın ona. O unutur bunları bu aralar aklı bir karış havada. Yaptığı her şeye rağmen geride kocaman bir yüreğin biraz da yaralı bir ruhun onu beklediğini de söyleyin emi. Siz söyleyin mutlaka o bilir beni, niyetimi, özlemimi, sevgimi…Canımdan öte can olduğunu… Siz söyleyin yine de ona bülbülün kanının aktığı yerden gülün rengini bulduğunu… ve adının da sadece “aşk” olduğunu… |
|
01-28-2009, 03:43 | #80 |
Her zaman imkansizlari istedigimi biliyorum. Biliyorum da
yine de vazgecemiyorum. Once hangisinden baslasam bilmiyorum. Sensizligimden mi, yalnizligimdan mi, yoksa bugulu gozlerimden mi? Hep kolay gibi gelirdi yalnizlik, tatmamistim ki! Hep kolay gibi gelirdi unutmak, AsIk olmamistim ki! Oysa sen SON NEFESIM. Oysa sen oyle acimasiz ogrettin ki bunlari... Oysa sen oyle yalniz biraktin ki... Once gozlerin gecti gozlerimden cigliklarla dolu o yolda. Sonra ellerin gitti ellerimden bir saniyelik kisa bir zamanda. Sonra... Sonrasi yok, sen gittin iste. Ilk o gun kanadimin kirikligini hissettim ve o durmadan kanayan korkunc yarayi. Nerde yikamali, nasil kurtulmali?... Bir zamanlar beni cok sIk arardin SON NEFESIM. Sesimi duyunca rahatladigini soylerdin. Sonra... Sonra birden sustun yeminli gibi. Telefonum calmaz oldu. Bataryasi artik on gunde anca bitiyor. Su koca kalabaligin icinde oyle yalniz, oyle SENSIZIM ki; hicbir kelime anlatmaya yetmiyor. Odam sensiz sessiz. Odam sensiz soguk. Odama gunes vurmuyor. Odama huzun hakim. Odama kasvet... Iste!... Imkansiz mi, al iste... Beni sevmen imkansiz. Seni sevdigim gibi sevmen, deli gibi ozlemen imkansiz iste... Sensiz olmuyormus SON NEFESIM. Sensiz olmuyormus bu hayat. Sensiz olmuyormus bu nefes. Anladim, ama biraz gec kaldim. Onceleri dedim ya, onceleri bicak saplanmiyordu sirtima. Onceleri serseri kursunlar mayalamiyordu gecelerimi. Onceleri oyleydi... Ve birde sonralari var ne yazik ki... Gozlerimde dans eden, ha akti ha akacak derken yagmur gibi inen yaslar var artik. Gozlerimde sen, gozlerimde kan, gozlerimde hasret... Yagmur ormanlarini aratmiyor gozlerim. Gece cakan simsekler misali, sagnak yagmur gibi gozlerim... Ve sen SON NEFESIM. Ve sen yine yoksun... |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|