10-08-2010, 20:30 | #1 |
Yüce Divana Sevk Edilenler..
YÜCE DİVAN'A SEVKEDİLENLER...
1920 - 2004 Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Yüce Divan'a bir Başbakan ve 17 bakan sevkedildi. Yüce Divan'a (Divanı Ali) ilk sevk kararı 26 Ocak 1928 tarihinde alındı ve Meclis, Cebelibereket (Osmaniye) Milletvekili ve Bahriye Eski Bakanı İhsan (Eryavuz) ile Ertuğrul (Bilecik) Milletvekili Dr. Fikret'i (Onuralp), Yavuz Zırhlısı'nın onarımında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla Divanı Ali'ye sevketti. İhsan Eryavuz 2 yıl ağır hapis, Fikret Onuralp 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yüce Divan'a son olarak, 13 Temmuz 2004'de, eski Başbakan Mesut Yılmaz ile Devlet eski Bakanı Güneş Taner, Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanları Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan sevkedildiler. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan Yüce Divan'a sevkedilmiş oldu. 23 Nisan 1920 tarihinden günümüze kadar Meclis Soruşturması sonucu Yüce Divana sevk kararı verilenler ve sonuçları... Bahriye Eski Bakani Ihsan Bey (eryavuz) YAVUZ-HAVUZ YOLSUZLUK DAVASI Bahriye Bakanlığı, Fethi Okyar'ın başkanlığındaki 3. Hükümet (22.11.1924-03.03.1925) döneminde 30 Aralık 1924’te kuruldu. ve bakanlığa Cebelübereket (Osmaniye) milletvekili İhsan Bey (Eryavuz) getirildi. Bakanlığa atanmadan önce de Yavuz zırhlısının onarımı işiyle ilgilenen İhsan Bey, Enver Paşa’nın eniştesi Ömer Nazım Bey ve Ertuğrul (Bilecik) Milletvekili Dr. Fikret Bey (Onuralp) ile şirket kurmuş ve hükümete birçok öneri götürmüştü. İhsan Bey, Bahriye Bakanı olduktan sonra Yavuz’un onarım işini Fransız Penoit Şirketi’ne verdi. İhsan Eryavuz, Bahriye Bakanlığı görevini, Fethi Okyar hükümetinin istifası (3 Mart 1925) üzerine, İsmet İnönü'nün kurduğu hükümette (4. Hükümet 03.03.1925-01.11.1927) de sürdürdü. Bahriye Bakanlığı, 1927 seçimlerinden sonra İsmet İnönü tarafından kurulan 5. Hükümet döneminde kaldırıldı. İhsan Eryavuz'un bakanlığı döneminde Penoit Şirketi’ne, hükümete bilgi vermeksizin ayrıcalıklar tanıdığına ilişkin iddialar üzerine Başbakan İsmet İnönü, 18 Aralık 1927’de Malatya milletvekili sıfatıyla verdiği soru önergesiyle İhsan Eryavuz hakkında meclis soruşturması açıldı. Tarihe "Yavuz-Havuz Olayı" adıyla geçen konuyu araştıran Meclis Soruşturma Komisyonu, 13 Şubat 1928’de İhsan Eryavuz ve Dr. Fikret Onuralp'in dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ve Divanı Ali'de (Yüce Divan) yargılanmalarına karar verdi. Davayı 16 Nisan 1928'de sonuçlandıran Yüce Divan, Dr. Fikret Onuralp'i dolandırıcılıktan 4 ay hapis, 100 lira ağır para, İhsan Eryavuz'u da görevi kötüye kullanmaktan ve rüşvet alma girişiminden 2 yıl ağır hapis ve 2 yıl memuriyetten men cezasına çarptırdı. Bu, Yüce Divan’ın Cumhuriyet döneminde verdiği ilk mahkümiyet kararı oldu. MECLİS'İN SEVK KARARI Sabık Bahriye Vekili Cebelibereket Mebusu Ihsan Beyin Masuniyeti Teşriiyesinin Refile Divanı Aliye Sevki Hakkında (Resmi Gazete ile neşir ve ilanı 30 Kanunusani 1928 - Sayı 801) No: 394 Sabık Bahriye Vekili ve Cebelibereket Mebusu İhsan Beyin, vekaleti esnasındaki efal ve harekatı kendisinin mali ve cezai mesuliyetini mucip olduğu görüldüğünden, mumaileyhin masuniyeti teşriiyesinin refile Ankara’da teşkil edilecek Divanı Aliye sevki ve Tahkikat Encümeni maz-batasile zabıtnamelerinin ve bilcümle evrakı tahkikiyenin dahi Divanı Aliye tevdi ve teslimi, encümen mazbatasında alakadarlıkları zahire çı-karılanlardan mevkuf ve gayri mevkuf olanlar hakkında da Divanı Alice muamelei kanuniye ifası, Heyeti Umumiyenin 26 Kanunusani 1928 tarihli otuz altıncı inikadının birinci celsesinde takarrür etmiştir. (Cilt 1 - 5. 176:195 ve Cilt 2 - 5. 16,56,58:105) Ticaret Eski Bakani Ali Cenani: (1928) Gaziantep Milletvekili ve Ticaret eski Bakanı Ali Cenani hakkında, un ve zahire fiyatlarının yükselmesini önlemek için Ticaret Bakanlığı emrine verilen 500 bin liranın harcanmasında usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle 10 Mart 1928'de Soruşturma Komisyonu oluşturuldu. Ali Cenani, 14 Nisan 1928'de dokunulmazlığı kaldırılarak Yüce Divan'a sevkedildi. Yüce Divan, Ali Cenani'ye 14 Mayıs 1928 tarihinde 1 ay hapis ve 170 bin lirayı tazmin etme cezası verdi. MECLİS'İN SEVK KARARI Sabık Ticaret Vekili Gaziantep Mebusu Ali Cenani Beyin, Masuniyeti Teşriiyesinin Refile Divanı Aliye Sevki Hakkında (Resmi Gazete ile neşir ve ilanı 17 Nisan 1928 - Sayı : 866) No: 414 Sabık Ticaret Vekili Gaziantep Mebusu Ali Cenani Beyin masuniyeti teşriiyesinin refile Ankara’da müteşekkil Divanı Aliye sevki ve Tahkikat Encümeni mazbatasile zabıtnamelerinin mebhus divana tevdii, Heyeti Umumiyenin 14 Nisan 1928 tarihli 61 inci inikadının birinci celsesinde takarrür etmiştir. (Cilt 3 - S. 132, 143 : 143:150) Bahriye Eski Bakani Mahmut Muhtar Paşa (katircioğlu): (1929) Bahriye eski Nazırı Mahmut Muhtar (Paşa) Katırcıoğlu, Anadolu Demiryolu Kumpanyası ile ilgili olarak İngiltere’de Times Iron Works fabrikalarına 20 bin İngiliz lirasını kefaletsiz ödeyerek "hazineyi zarara uğratmak" suçlamasıyla 30 Mayıs 1929'da Yüce Divan'a sevkedildi. Katırcıoğlu'nun yargılanması 3 Kasım 1929 tarihinde sona erdi. Yüce Divan, şirkete ödenen 22 bin Türk altınının yüzde 5 iskonto edilmek suretiyle Mahmut Muhtar Paşa'dan tahsiline karar verdi. TBMM'NİN SEVK KARARI Esbak Bahriye Nazırı Mahmut Muhtar Paşanın Divanı Aliye Sevki Hakkında (Resmi Gazete ile neşri ve ilanı : 2.6.1929 - Sayı : 1205) No: 511 Esbak Bahriye Nazırı Mahmut Muhtar Paşanın, Seyrisefain namına Anadolu Demiryolu Kumpanyasından istikraz yolu ile alınan yirmi bin İngiliz lirasını, mukavelelerinde açıkça yazılı kefaleti yaptırıp almaksızın aciz halinde bir şirkete vererek gerek bu parayı gerek mukavele icabı faiz ve tazminatını tahsili mümteni bir borç haline getirmek ve bu suretle Hazine hakkını ziyaa uğratmak gibi malen mes’uliyeti müstelzim bir hareketi olduğuna binaen, bu borçların yapılan ve yapılacak olan bütün masarifle birlikte kendisinden tahsili maksadile, evrakının tavdii için Teşkilatı Esasiye Kanununun altmış yedinci maddesi hükmünce, Divanı Alinin teşkili lazım geldiğine Heyeti Umumiyenin yetmiş üçüncü in’ikadının birinci celsesinde karar verilmiştir. (Cilt 3 - Sayfa 264 ve Cilt 6 - Sayfa 67,83:84 ve Cilt 8 - Sayfa 26,33:40 ve Cilt 12 - Sayfa 94,170:185) 30.5.1929 Gümrük Tekel Eski Bakani Suad Hayri ürgüplü: (1947) Kayseri Milletvekili ve 2. Saraçoğlu Hükümeti'nde Gümrük ve Tekel Bakanlığı yapan Suad Hayri Ürgüplü, bakanlığı döneminde kibrit üretimi ve kereste alımında yolsuzluk yaptığı iddiasıyla 15 Kasım 1946'da, kendi isteği üzerine Yüce Divan'a sevkedildi. 10 Kasım 1947'de TBMM Kararı ile oluşturulan Yüce Divan, Ürgüplü ve o dönemde yöneticilik yapan 23 kişiyi 1 Mart 1948'de yargılamaya başladı. Yüce Divan, 5 Ekim 1948'de Ürgüplü ve diğer sanıklar hakkında beraat kararı verdi. TBMM'NİN SEVK KARARI Gümrük ve Tekel Eski Bakanı Suad Hayri Ürgüplü ile Diğer Şahıslar Hakkında Son Tahkikat Açılmasına ve Yüce Divan Kurulmasına Dair (Resmi Gazete ile ilanı : 13.11.1947 - Sayı : 6753) No: 1567 İstanbul’da Tekel Genel Müdürlüğü ile Kibrit ve Çakmak Tekeli Geçici işletmesinde; tutkal, Yunanistan’a satılacak kibrit, İyidere Kereste Fabrikasının satın alınması, tomruk ihaleleri ve kahve satın alınması işlerinden ötürü sorumluluğu görülen Gümrük ve Tekel eski Bakanı Suad Hayri Ürgüplü ile diğer şahıslar hakkında son tahkikatın açılmasına ve Anayasanın 67 ve İçtüzüğün 176 ncı maddeleri gereğince yargılamaları yapılmak üzere Ankara’da Yüce Divan kurulmasına karar vermiştir. (Cilt : 1 - Sayfa : 77:78,78,324,372 ve Cilt : 2 - Sayfa : 51,55:68 ve Cilt:4 - Sayfa 145:146 ve Cilt: 6 - Sayfa: 287:288 ve Cilt : 7 - Sayfa: 8, 31:33,43:70) 10.11.1947 Ticaret Eski Bakani Mehmet Baydur: (1964) Eski Ticaret Bakanı Mehmet Baydur, Yüce Divan'a 7 Şubat 1964 tarihinde sevkedildi ve beraatine karar verildi. TBMM'NİN SEVK KARARI Eski Ticaret Bakanı Mehmet Baydur’un Yüce Divana Sevki Hakkında (Resmi Gazete ile yayımı : 18.2.1964 - Sayı : 11634) Karar No. 91 Transeksport İhracat Firması delaletiyle İngiliz Firması Bunge’ye satışı yapılan 52 500 ton arpanın satışından dolayı eski Ticaret Bakanı Mehmet Baydur’un Yüce Divan’a sevkine dair Soruşturma Komisyonunca hazırlanan ilişikteki rapor Genel Kurulun 7.2.1964 tarihli toplantısında kabul edilmiştir. 7 Şubat 1964 Sosyal Güvenlik Eski Bakani Hilmi Işgüzar (1981) Sosyal Güvenlik eski Bakanı Hilmi İşgüzar; bakanlığı döneminde ""kayırma, yolsuzluk, nüfuz ticareti, vazifeyi suistimal ve menfaat temini suretiyle Bağ-Kur ve SSK'yı zarara uğrattığı" iddialarıyla Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından 2 Şubat 1981 tarihinde Yüce Divan'a sevkedildi. İşgüzar ve 15 arkadaşının 26 Mart 1981 tarihinde başlayan yargılanmaları 12 Nisan 1982'de sonuçlandı. İşgüzar, 9 yıl 8 ay ağır hapis ve 5 milyon 251 bin lira para cezasına çarptırıldı. Sayıları yargılama aşamasında 18'e yükselen diğer sanıklara da 3 ay ile 4 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. (Yüce Divan; Esas Sayı 1981/1, Karar Sayısı 1982/2, Karar Tarihi 12.4.1982) MGK'NIN SEVK KARARI Sosyal Güvenlik Eski Bakanı Hilmi İşgüzar’ın Yüce Divan’a Sevki Hakkında (Resmi Gazete ile yayımı : 5.2.1981 Sayı : 17242) Karar No. 8 Kabul tarihi: 2.2.1981 Sosyal Güvenlik eski Bakanı Hilmi İşgüzar ve Bakana tebean (9/1) Esas Numaralı Soruşturma Komisyonu raporunda belirtilen kişilerin; rüşvet almak, rüşvet vermek, memuriyet görevini kötüye kullanmak, sahte evrak düzenlemek suçlarından yargılanarak haklarında uygulanması istenilen Türk Ceza Kanununun 213/2, 225, 220, 226, 240, 342, 65/3 ve 80 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmak üzere Anayasanın 90 inci maddesine göre Yüce Divana sevkleri Milli Güvenlik Konseyinin 2 Şubat 1981 tarihli 37 nci Birleşiminde kararlaştırılmıştır. Birleşim Tarih: 37 2.2.1981 Esas No. : 9/1 (Yüce Divan; Esas Sayı 1981/1, Karar Sayısı 1982/2, Karar Tarihi 12.4.1982) Gümrük Ve Tekel Eski Bakani Tuncay Mataraci: (1981) Gümrük ve Tekel eski Bakanı Tuncay Mataracı; bakanlığı döneminde "rüşvet almak" iddiasıyla Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından 23 Nisan 1981 tarihinde Yüce Divan'a sevkedildi. Mataracı ve 21 arkadaşının yargılanmalarına 15 Haziran 1981'de başlandı. Yargılananlar arasında, bayındırlık eski bakanı Şerafettin Elçi ile "yeraltı dünyasınınbabalarından olduğu" bildirilen Abuzer Uğurlu da yer aldı. Yargılama, 16 Mart 1982'de sonuçlandı ve Mataracı 36 yıl ağır hapis ve 787 milyon 386 lira para cezasına çarptırıldı. Davada, Şerafettin Elçi beraat etti, diğer sanıklara 10 ay ile 6 yıl arasında değişen hapis cezaları ile çeşitli miktarda para cezaları verildi. (Esas Sayısı 1981/2, Karar Sayısı 1982/1) MGK'NIN SEVK KARARI Gümrük ve Tekel Eski Bakanı Tuncay Mataracı’nın Yüce Divan’a Sevki Hakkında (Resmi Gazete ile yayımı : 25.4.1981 Sayı : 17321) Karar No. 12 Kabul tarihi: 23.4.1981 Gümrük ve Tekel eski Bakanı Tuncay Mataracı ile Bakanın suç teşkil eden fiillerine çeşitli sıfatlarla iştirak etmiş bulunan ve 9/2 Esas Numaralı Komisyon Raporunun değişik metninde isimleri yazılı Şerafettin Elçi, Suat Sürmen, Salih Zeki Rakıcıoğlu, Köksal Mataracı, Şahin Balta, Zeki Göktürk, Paşa Ali Alaman, Nuri Akbulut, Nihat Karadereli, Vural Kazmaz, Rahim Meydan, Harun Gürel, Ali Galip Kayıran, Yusuf Yaman, Uğurcan Elmas, Şaban Eyüpoğlu, Ali Yıldız, Halil İbrahim Demir, Hakkı Kalkavan, Salih Aydın ve Abuzer Uğurlu’nun, rüşvet almak, rüşvet vermek, rüşvete aracılık etmek ve memuriyet görevini kötüye kullanmak suçlarından yargılanarak, haklarında uygulanması istenilen T.C.K.nun 36, 64, 65, 80, 213, 220, 225, 226, 240 ve 6136 Numaralı Kanunun 12 ve 13 üncü maddeleri uyarınca cezalandırılmak üzere Yüce Divan’a sevkleri Anayasanın 90 ıncı, 2324 Numaralı Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 2 nci maddeleri gereğince Milli Güvenlik Konseyinin 23 Nisan 1981 tarihli 50 nci Birleşiminde kararlaştırılmıştır. Birleşim: 50 Tarih 23.4.1981 Esas No. 9/2 (Yüce Divan, Esas Sayısı 1981/2, Karar Sayısı 1982/1) Bayindirlik Eski Bakani şerafettin Elçi: (1982) Bayındırlık Eski Bakanı Şerafettin Elçi; Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından "rüşvet almak" ve "görevini kötüye kullanmak" iddialarıyla 17 Mart 1982 tarihinde Yüce Divan'a sevkedildi. Elçi ve 7 arkadaşının yargılanmalarına 26 Mayıs 1982'de başlandı. Karar 12 Nisan 1983'de açıklandı ve Elçi, rüşvet suçlamasından beraat ederken, görevini kötüye kullanmaktan 2 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Diğer 7 sanıktan 4'ü 3 yıla kadar hapis cezası aldı, 3 sanık beraat etti. MGK'NIN SEVK KARARI Bayındırlık Eski Bakanı Şerafettin Elçi’nin Yüce Divana Sevki Hakkında (Resmi Gazete ile yayımı 19.3.1982 Sayı 17638) Karar No. 24 Kabul tarihi: 24 17.3.1982 Bayındırlık eski Bakanı Şerafettin Elçi ile Bakanın suç teşkil eden fiillerine çeşitli sıfatlarla iştirak etmiş bulunan ve 9/14 Esas Numaralı Soruşturma Komisyonu Raporunda adları yazılı Mehmet Badur, Mehmet Nimet Kılıçer, Yaşar Çehreli, Nurcan Çehreli, Adnan Midyat, Nuri Geboloğlu ve Vedat Geboloğlu’nun memuriyet görev ve nüfuzunu kötüye kullanmak, rüşvet almak, rüşvet vermek ve rüşvete aracılık etmek suçlarından yargılanarak, haklarında uygulanması istenilen Türk Ceza Kanununun 240, 213, 225, 226, 220, 79 ve 80 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmak üzere Yüce Divana sevkleri Anayasanın 90 ıncı, 2324 numaralı Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 2 nci ve Milli Güvenlik Konseyi Yasama Görevleri İçtüzüğünün 20 nci maddeleri gereğince Milli Güvenlik Konseyinin 17 Mart 1982 tarihli 99 uncu Birleşiminde kararlaştırılmıştır. (Birleşim: 99, Tarih: 17.3.1982, Esas No. 9/14) (Yüce Divan Esas Sayısı 1982/1, Karar Sayısı 1983/2) Bayindirlik Eski Bakani Selahattin Kiliç: (1982) Bayındırlık eski Bakanı Selahattin Kılıç, "görevini kötüye kullanmak" iddiasıyla Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından 17 Mart 1982 tarihinde Yüce Divan'a sevkedildi. Kılıç ile beraber 10 kişinin yargılandığı dava, 2 Haziran 1982'de başladı, 9 Mart 1983'de sona erdi. Kılıç ve 6 arkadaşı beraat etti, 3 sanık 8 ay ile 1 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. MGK'NIN SEVK KARARI Bayındırlık Eski Bakanı Selahattin Kılıç’ın Yüce Divana Sevki Hakkında (Resmi Gazete ile yayımı 19.3.1982 Sayı 17638) Karar No.: 25 Kabul tarihi: 17.3.1982 Bayındırlık eski Bakanı Selahattin Kılıç ile Bakanın suç teşkil eden fiillerine çeşitli sıfatlarla iştirak etmiş bulunan ve 9/15 Esas Numaralı Soruşturma Komisyonu Raporunda adları yazılı Teoman Güzey, Okay Fehmi Kurçeren, Feridun Önen, Nurettin Aksu, Edip Turanlı, Tuğrul Okan, Erdoğan Suat Taftalı, Ahmet Erçin ve Nurettin Çarmıklı’nın memuriyet görevini kötüye kullanmak, rüşvet almak ve rüşvet vermek suçlarından yargılanarak, haklarında uygulanması istenilen Türk Ceza Kanununun 240, 213/2, 225, 220 ve 80 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmak üzere Yüce Divana sevkleri Anayasanın 90 ıncı, 2324 numaralı Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 2 nci ve Milli Güvenlik Konseyi Yasama Görevleri İçtüzüğünün 20 nci maddeleri gereğince Milli Güvenlik Konseyinin 17 Mart 1982 tarihli 99 uncu Birleşiminde kararlaştırılmıştır. (Birleşim 99, Tarih 17.3.1982, Esas No. 9/15) (Yüce Divan Esas Sayısı 1982/2, Karar Sayısı : 1983/2) Devlet Eski Bakani Ismail özdağlar: (1985) Devlet eski Bakanı İsmail Özdağlar, "rüşvet almak" ve "görevini kötüye kullanmak" iddiasıyla TBMM tarafından 15 Mayıs 1985 tarihinde Yüce Divan'a sevkedildi. 1 Temmuz 1985'de başlayan yargılama, 14 Şubat 1986'da sona erdi. Davada, dönemin Başbakanı Turgut Özal da tanık olarak dinlendi. Tanık ifadeleri ve dava kanıtlarını "rüşvet" suçlaması için yeterli görmeyen Yüce Divan, Özdağlar'ı "görevini kötüye kullanmak"tan 2 yıl hapis ve 30 bin lira ağır para cezasına çarptırdı. Manisa Milletvekili ve Devlet Eski Bakanı İsmail Özdağlar’ın Yüce Divana Sevk Kararı Karar No. 19 Karar tarihi: 15.5.1985 Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.1.1985 tarihli ve 14 numaralı kararı ile kurulan (9/328) (Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 11.5.1985 tarihli ve Esas 9/328, Karar 19-115 sayılı raporu; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 15.5.1985 tarihli 99 uncu Birleşiminde görüşülerek, Manisa Milletvekili ve Devlet eski Bakanı İsmail Özdağlar’ın: 1- Bakanlık görevini kötüye kullanarak UM Denizcilik Ticaret Anonim Şirketi sahibi Uğur Mengenecioğlu’nun gemilerine fazla fiyatla akaryakıt nakli sağlamak suretiyle Devleti zarara uğrattığı; bazı bürokratları bu işlere engel olacağı gerekçesiyle görevden almayı düşündüğü yolundaki iddialarla ilgili eylemi tahakkuk etmediğinden ve suç niteliğinde görülmediğinden, bu konulardan dolayı Yüce Divana sevkine mahal olmadığına, 2- UM Denizcilik Ticaret Anonim Şirketi sahibi Uğur Mengenecioğlu’ndan haksız menfaat sağladığı ve bu cümleden olarak 25 000 000 lira rüşvet aldığı iddiası konusunda elde edilen deliller mahkemece takdir olunarak eylemine uyan T.C.K. nun 211 inci maddesi delaletiyle 213 ve 225 inci maddelerine göre muhakeme edilmek üzere Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca Yüce Divana sevkine, 30 çekimser ve 3 red oyuna karşı 311 kabul oyuyla karar verilmiştir. (Resmi Gazete ile yayımı 17.5.1985, Sayı 18757) (Birleşim 99, Tarih 15.5.1985, Esas No. 9/328) Bayindirlik Eski Bakanlari Safa Giray Ve Cengiz Altinkaya: (1993) Bayındırlık eski bakanları Safa Giray ile Cengiz Altınkaya, Otoyol ihaleleri sözleşmelerinde fiyat farkı ödenmeyeceğine ilişkin hüküm bulunmasına karşın, fiyat farkı ödedikleri iddiasıyla 20 Ocak 1993 tarihinde Yüce Divan'a sevkedildiler. Bu davaya 14 Eylül 1993 tarihinde Danıştay'ın kararı üzerine Karayolları eski Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu da dahil edildi. Yüce Divan'daki yargılama 13 Nisan 1995'de sonuçlandı; Giray, Altınkaya ve Coşkunoğlu suçsuz bulundu. Devlet BakaniveBaşbakan Yardimcisi Hüsamettin Özkan Ve Devlet Bakani Recep önal(2004) DSP, MHP, ANAP Koalisyon Hükümeti'nde (57. Hükümet) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan Hüsamettin Özkan ile Devlet Bakanlığı görevinde bulunan Recep Önal, 15 Haziran 2004'de Yüce Divan'a sevkedildi. Türkiye Halk Bankası A.Ş. yöneticilerini korumak ve sorumluların yargılanmalarını önlemek kastıyla, yasalara aykırı uygulamalarda bulunarak bankanın zarara uğramasına sebep oldukları iddiasıyla Yüce Divan'a sevkedilen Özkan ve Önal'ın yargılanmalarına henüz başlanmadı. Yüce Divan sıfatıyla görev yapan Anayasa Mahkemesi, 22 Temmuz 2004'de, Hüsamettin Özkan ile Recep Önal'ın Yüce Divan'a sevkine ilişkin kararın, usule uygun olmadığı gerekçesiyle TBMM'ye iadesine karar verdi. İade kararına, TBMM Genel Kurulu'ndaki oylamanın ayrı ayrı yapılması gerekirken, birlikte yapılması gerekçe gösterildi. Yüce Divan'ın 22.7.2004 günlü ve 2004/1 esas sayılı kararında, “Anayasanın 100 üncü maddesindeki ‘gerek görüldüğü takdirde ilgilinin Yüce Divana sevkine karar verilir’ ibaresi uyarınca oylamanın ilgililer hakkında ayrı ayrı yapılacak olması ceza hukukunun genel ilkelerinden olan ‘suç ve cezanın şahsiliği’ ilkesinin gereğidir” denildi. Özkan ve Önal ile ilgili oylamalar, TBMM Genel Kurulu'nda 26 Ekim 2004 tarihinde tekrarlandı. Hüsamettin Özkan hakkında Yüce Divan'a sevk kararı, 14 milletvekilinin ret oyuna karşı 415 oyla kabul edildi. 5 milletvekilinin çekimser kaldığı oylamada, 7 oy boş çıktı. Bir oy da geçersiz sayıldı. Oylamaya 442 milletvekili katıldı. Genel Kurul'da Recep Önal hakkında yapılan oylamaya 419 milletvekili katıldı. Yüce Divan'a sevk kararı 14 milletvekilinin ret oyuna karşı 390 oyla kabul edildi. 9 milletvekilinin çekimser kaldığı oylamada, 2 oy boş çıktı, 4 oy da geçersiz sayıldı. ÖNERGE METNİ Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (10/9) raporunda (s. 396 vd) ayrıntılı olarak açıkladığı üzere; 2001 yılı sonu itibariyle kur farkı ve faizler hariç olmak üzere, 1 110 838 milyar TL takipte alacağı bulunan Halk Bankasından kullandırılan usulsüz kredilerle ilgili olarak düzenlenen denetim raporları zamanında işleme konulmamış, raporlarda adı geçen ve genellikle aynı isimlerden oluşan sorumlular hakkında mevcut ağır suçlamalara rağmen herhangi bir işlem yapılmamış ve Bankanın yeniden yapılandırılması aşamasına kadar görevlerine devam ettirilmişlerdir. Bunun sonucunda, Hüsamettin Özkan'ın Halk Bankasından sorumlu ilgili Devlet Bakanı olarak göreve başladığı 1997 yıl sonunda 12 trilyon lira olan takip tutarı görevden ayrıldığı yıl sonunda 375 trilyon liraya, görevden ayrıldıktan sonraki 2001 yılında ise, sorumlu olduğu dönemde verilen ve daha önce temerrüde uğradığı halde takibe intikal ettirilmeyen kredilerin takibe intikal ettirilmesiyle 1,1 katrilyon liraya çıkmıştır. 2001 yıl sonu itibariyle görülen 1,1 katrilyon liralık takip rakamı gerçek değerleri ifade etmeyip yukarıda da izah ettiğimiz üzere bu rakamlara faiz ve kur farkı dahil değildir. Faizleri ile birlikte bu rakam yaklaşık 3,5 katrilyon liradır. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk Bankası AŞ 1996 Yılı Raporunun 6, 8, 22, 23, 26, 27, 28, 30, 31, 35, 39, 40, 44 ve 45 numaralı temennilerinde yer alan ve 2'si idarî bünye, 12 adedi ise firmalara açılan kredilerden oluşan 14 ayrı konuya ait hususların ilgili Bakanlıkça (Hazine Müsteşarlığı) incelenmesi ve soruşturulması istenilmiş, bunlardan; 31, 35 ve 40 no'lu temennilerde yer alan firmalara kullandırılan kredilerle ilgili soruşturmalar ancak Temmuz 2000 ve Kasım 2001 tarihlerinde tamamlanabilmiş, diğer konulardaki soruşturmalar ise 1998 ve 1999 yılı içerisinde tamamlanmıştır. 1998 yılında soruşturması tamamlanan 6, 8, 22, 23, 26, 27, 28 ve 39 no'lu temennilerle ilgili olarak düzenlenen raporlar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığınca savcılığa suç duyurusu olarak intikal ettirilmiştir. Halk Bankasının bağlı olduğu Devlet eski Bakanı Hüsamettin Özkan tarafından savcılıklara intikal ettirilen raporlar objektif olmadığı gerekçesiyle geri istenmiş ve Başbakanlık makamından alınan 24.12.1998 tarih, TEFTİŞ.M.184 sayılı onayla, 6, 8, 26, 27, 28, 22 ve 39 no'lu temennilerle ilgili olarak Başbakanlık müfettişlerine yeniden inceleme yaptırılmıştır. Söz konusu onay üzerine, Başbakanlık müfettişleri tarafından düzenlenen 6.7.1999 tarih, 14/99-152/33 sayılı raporda bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlardan sadece 39 no'lu temennide belirtilen görüşe katılınmamış, diğerlerine aynen katılınmıştır. Ayrıca, sorumluluk konusundaki anlaşmazlıkta da yönetim kurulu üyelerinin de dahil edilmesini istemiştir. Ayrıca, söz konusu Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda objektiflik konusunda bankalar yeminli murakıplarınca hazırlanan raporlar için "...Bütün raporların T. Halk Bankası kayıt, belge ve bilgilerine dayalı olduğunun müşahede edildiği ve bu raporlar hakkında, Cumhuriyet Savcılıklarınca kovuşturma yapılmasını sağlayacak iznin verilmesi veya verilmemesinin 399 sayılı KHK'nın 11/d maddesine göre T. Halk Bankasının bağlı bulunduğu Devlet Bakanının takdirlerine bağlı olduğu..." belirtilmiştir. Buna rağmen savcılık izni konusunda bir gelişme olmamış ve bu kez Başbakanlık makamından alınan 1.2.2000 tarih, TEFTİŞ.M.004 sayılı onayla 1996 yılı 30, 23, 45 ve 1997 yılı 41 no'lu temennilerle birlikte, daha önce incelenmiş olan 1996 yılı 6, 8, 26, 27, 28, 22 ve 39 no'lu temennilerin de incelenmesi istenilmiştir. Başbakanlık müfettişleri tarafından düzenlenen 4.7.2000 tarih, 11/2000-03 sayılı raporda; 6, 8, 26, 27, 28, 22 ve 39 no'lu temennilerle ilgili olarak daha önceki rapordaki görüşe aynen katılınmıştır. 1996 yılı Halk Bankası YDK raporunda belirtilen usulsüz işlemlerle ilgili olarak banka yetkilileri hakkında soruşturma açılması için izin verilmesi konusunda gelişme olmazken, haklarında birçok soruşturma raporu olduğu halde görevden alınmayan banka yetkilileri tarafından usulsüz krediler verilmeye devam edilmiş ve banka zararı artırılmıştır. Örneğin, 1996 yılı YDK raporunun 35 inci temennisinde soruşturulması istenen ve 1997, 1998 ve 1999 yılı raporlarında da bu konuda tenkit edilen Yenişehir Şubesi 516 sayılı firmasıyla ilgili kredi işlemlerinin soruşturulması bir yana, 1997 yılı sonu itibariyle 3,2 trilyon lira olan firma riski, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında verilen ilave kredilerle 45 trilyon liraya yükseltilmiştir. Bu firmayla ilgili olarak açılan dava halen devam etmektedir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk Bankası AŞ 1997 yılı raporunun 10, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 19, 35, 41 ve 42 numaralı temennilerindeki firmalara açılan usulsüz kredi işlemlerinden oluşan 11 ayrı konunun ilgili Bakanlıkça (Hazine Müsteşarlığı) incelenmesi ve soruşturulması istenilmiş, bu temennilerden yalnızca İzmir Şubesine ait 1384/1 ve 1384/2 sabit no'lu firmalara kullandırılan kredi için soruşturma 22.10.1999 tarihinde tamamlanmış, diğer temennilerde belirtilen konulardaki soruşturmalar ise banka yönetimi ve ilgili Bakanın değişmesinden sonra 2001 ve 2002 yılında sonuçlandırılabilmiştir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından Halk Bankasıyla ilgili olarak hazırlanan 1997 yılı raporu 27.1.1999 tarih, 90 sayılı yazı ekinde Başbakanlığa iletilmiştir. Halkbankın 1997 yılı hesapları ise KİT Komisyonunca usulsüz işlemlere rağmen "açılmış ve açılacak soruşturmalar saklı kalmak kaydıyla" 11 kabul, 10 ret oyuyla ibra edilmiş, Hazine Müsteşarlığınca incelenmesi ve soruşturulması istenilen 11 konudan sadece 101,1384/1 ve 113 no'lu firmayla ilgili işlemlerin Banka Teftiş Kurulunca incelenmesi istenilmiş, diğer konular raporda yer almamıştır. Ancak, şartlı ibra olamayacağı gerekçesiyle, 27.5.2003 tarihinde konu tekrar Meclis gündemine alınmış ve KİT Komisyonu raporu doğrultusunda Bankanın hesapları ibra edilmemiştir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk Bankası AŞ 1998 yılı raporunun 9, 15, 16, 20, 23, 25, 27, 28, 29, 34, 35 ve 39 numaralı temennilerinde yer alan 1'i idarî bünye, 11 adedi firmalara açılan kredilerden oluşan 12 ayrı konunun ilgili Bakanlıkça (Hazine Müsteşarlığı) incelenmesi ve soruşturulması istenilmiş; ancak, bunlarla ilgili soruşturmalar da ilgili Bakan ve banka yönetiminin değişmesinden sonra 2002 yılı kasım ayında tamamlanabilmiştir. 1998 yılı raporu, 6.1.2000 tarih, 34 sayılı yazı ekinde Başbakanlığa iletilmiştir. Yukarıda belirtilen konuların dışında, 1998 yılı Halk Bankası YDK raporunun 21 inci temennisinde belirtilen Levent Şubesinden 46 sabit no'lu firmaya kullandırılan kredilerle ilgili olarak da kredilerle ilgili olarak da soruşturma yapılmış, bankalar yeminli murakıpları tarafından düzenlenen 21.2.2000 tarih, R-9, R-8, R-8 sayılı rapor üzerine bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen 21.2.2000 tarih, R-9, R-8, R-8 sayılı rapor, 12.4.2000 tarih, 1055 sayılı yazıyla izin için Devlet Bakanlığına (Hüsamettin Özkan) gönderilmiş, 15.11.2000 tarih, 11/2000-7 sayılı Başbakanlık Teftiş Kurulunda belirtilen görüş nedeniyle 2.3.2001 tarihine kadar izin verilmemiştir. İlgili Devlet Bakanlığınca (Recep Önal) 2.3.2001 tarihinde soruşturma izni verilmiştir. Aynı konuda Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca düzenlenen 17.9.2001 tarih, 2001/4-13 sayılı rapor da savcılığa intikal ettirilmiştir. Halk Bankasındaki usulsüz kredilerle ilgili, basında, hemen hemen her gün, çok ciddî iddiaların yer aldığı haberler yayımlanırken, yukarıda da belirtildiği üzere, bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen ve adlî mercilere intikal ettirilen raporlara izin verilmemiş, bankanın 1997 ve 1998 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporlarındaki temennilerde belirtilen konularla ilgili soruşturmalar, ancak, banka yönetimi ve ilgili Bakanın değişmesinden sonra tamamlanabilmiştir. Haklarında usulsüzlük iddiası olan yöneticiler görevlerinde tutulmaya devam edilmiş, hatta, bazıları terfi ettirilmiştir. Bunun yanı sıra, soruşturma açılması istenilen bazı firmalara büyük montanlı yeni krediler verilmek suretiyle banka zararı artırılmıştır. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca komisyona gönderilen 23.5.2003 tarih, 732 sayılı yazıda; "...YDK tarafından 1996, 1997, 1998 yıllarında talep edilen toplam 37 temenniyle ilgili soruşturmalar 2002 yılının kasım ayı itibariyle tamamlanarak, sonuçları Kurula intikal etmiştir. Bu soruşturmaların 25'inde banka yönetiminde bulunan Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyelerinin işlem ve eylemlerinin TCK'nın 230 ve 240 ıncı maddelerinde belirtilen fiillere uygun olduğu vurgulanmıştır. ...37 soruşturma temennisinin 2'si hariç diğerleri 4616 sayılı Yasayla TCK'nın zamanaşımını düzenleyen 102 nci maddesi kapsamına girdiği belirtilmiştir. İki soruşturma konusundaki yargılamanın devam ettiği bilinmektedir. Bu dönemde "Haziran 1995 ayında Bankaya Genel Müdür olarak atanan kişi, 2001 yılı nisan ayına kadar, yönetim kurulu üyeleri de bir, iki değişiklik hariç, kredilendirme işlemlerinin eleştirildiği tüm dönemlerde (1996-2001) görevde kalmışlar ve Banka yönetimi 4603 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, 2001 yılı nisan başında tümüyle değişmiştir" Hususlarına yer verilmiştir. Görüleceği üzere, geciktirilerek gereği zamanında yerine getirilmeyen 37 temenniden 25'inde TCK açısından suç işlendiği sonucuna varılmış; ancak, 4616 sayılı Yasa ve zamanaşımı nedeniyle sorumlular hakkında müeyyide uygulanamamıştır. Haklarında TCK uyarınca işlem yapılması gereken Banka yöneticilerinin ısrarla görevde tutulmasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca düzenlenen 2001/4 sayılı raporun 63 üncü sayfasında; "... Raporlarda bu tür ifadelere rastlanırken sorumlular arasında genellikle aynı isimlerin yer aldığı görülmektedir. Yıllardan beri yazılan raporlardaki ağır suçlamalara rağmen sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmamış, adı geçen şahıslar Bankanın yeniden yapılandırılması aşamasına kadar görevlerine devam etmişlerdir. Haklarında bu kadar iddia bulunan banka yöneticilerinin uzun süre ısrarla görevde tutulması ile tahsil edilemeyen kredi tutarları ve korunup kollanan kredi borçluları arasında doğrusal bir ilişki bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır..." Öte yandan; Yüksek Denetleme Kurulunca 72 sayılı KHK'nın verdiği yetki uyarınca, önceki yıllarda olduğu gibi, soruşturulmak üzere Hazine Müsteşarlığına (Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu) intikal ettirilen Halk Bankasının 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ait raporlarında belirtilen temennilerle ilgili soruşturmaların tamamlanmaması üzerine 1999 yılı raporunun 5, 6 ve 7 nci temennisinde bu hususa yer verilmiş ve aynı raporun 149 uncu sayfasının üçüncü paragrafında aynen; "TCK açısından genel zamanaşamı 1-5 yıl olup; YDK'nın 1996 yılı raporunda yer alan temennilerle ilgili olarak zamanaşımı dolmak üzeredir. İlgili Bakanın zamanında takibat yapabilmesiyle ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının talebini imzalamaması nedeniyle dosyaların zamanaşımına uğraması ihtimaliyle birlikte ilgili ve yetkililerin sorumlulukları da gündeme gelecektir" denilmek suretiyle gecikmelerin önemi vurgulanmıştır. Raporun 149 uncu sayfasında belirtilen bu uyarıya rağmen gerekli tedbirler alınmamış, Halk Bankası 2001 yılı YDK raporunun 8 inci temennisinde bazı konuların zamanaşımına uğradığı vurgulanmıştır. Yüksek Denetleme Kurulunca hazırlanan raporlarda temennilerle ilgili soruşturmaların bir an önce tamamlanması istenirken, Devlet eski Bakanı Recep Önal tarafından Başbakanlık makamından alınan 27.3.2000 tarih, 2000/650 sayılı onayla T. Halk Bankasının 1997 ve 1998, T. Emlak Bankası 1998 ve TC Ziraat Bankasının 1998 yılı temennileri tekrar gözden geçirilmek üzere iade edilmiştir. Başbakanlık makamından 27.3.2000 tarihinde onay alınmasına rağmen, temenniler, 4.8.2000 tarihinde iade edilmiştir. Bunun yanı sıra, Vakıflar Bankası eski Genel Müdürü Hasan Kılavuz tarafından 23.4.2003 tarihinde Komisyona yapılan açıklamada "...Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanına gittim. Dedim ki: Üstat, bu size verdiğim raporları size güvenerek verdim; ama, bu raporlar benim patronumun elinde çıktı ve bana baskı var. Bu nasıl bir iştir? O zaman bana kendisinin ifadesi: 'Yahu, maalesef bize de çok baskı var' dedi. Bana, açtı, o tarihte Halk Bankasına verilen bir 40 000 000 dolarlık bir krediden bahsetti ve ben krediyi gördüm. İşte bunu özellikle Hüsamettin Özkan Bey ilgili yerlere ulaştırmamızı önlüyor dedi" şeklinde iddialara yer verilmiştir. Sonuç olarak; Halk Bankasının bağlı olduğu Devlet eski Bakanı Hüsamettin Özkan ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet eski Bakanı Recep Önal hakkında; Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri ve bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporların gereğinin yapılmasını geciktirerek ve bankayla ilgili gerekli tedbirleri zamanında almayarak bankanın zarara uğramasına sebep olmak ve usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağlamak suretiyle, 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanunun 21/3 üncü maddesi uyarınca denetim ve gözetim görevini yerine getirmedikleri kanaatine ulaşılmıştır. Bu nedenle, Devlet eski Bakanları Hüsamettin Özkan ve Recep Önal haklarında Türk Ceza Kanununun 230/2 nci maddesinden, Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddesi uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz. 1- Hüseyin Besli (İstanbul) 2- Polat Türkmen (Zonguldak) 3- Cemal Yılmaz Demir (Samsun) 4- A. Yekta Haydaroğlu (Van) 5- Zülfükar İzol (Şanlıurfa) 6- Mehmet Faruk Bayrak (Şanlıurfa) 7- Mehmet Daniş (Çanakkale) 8- Suat Kılıç (Samsun) 9- Şaban Dişli (Sakarya) 10- Mahfuz Güler (Bingöl) 11- Adem Baştürk (Kayseri) 12- Halil Ürün (Konya) 13- Faruk Koca (Ankara) 14- Feyzi Berdibek (Bingöl) 15- Mehmet Kerim Yıldız (Ağrı) 16- Ahmet Yaşar (Aksaray) 17- Hüsnü Ordu (Kütahya) 18- Ali Temür (Giresun) 19- Ömer Çelik (Adana) 20- Murat Yıldırım (Çorum) 21- Ekrem Erdem (İstanbul) 22- Halil Kaya(Van) 23- Mehmet Özlek (Şanlıurfa) 24- Fuat Ölmeztoprak (Malatya) 25- Mevlüt Akgün (Karaman) 26- Abdullah Çalışkan (Adana) 27- Burhan Kuzu (İstanbul) 28- Yahya Akman (Şanlıurfa) 29- Tayyar Altıkulaç (İstanbul) 30- Nazım Ekrem (İstanbul) 31- Şemsettin Murat (Elazığ) 32- Abdurrahim Aksoy (Bitlis) 33- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli) 34- Remziye Öztoprak (Ankara) 35- Temel Yılmaz (Gümüşhane) 36- Hasan Aydın (Giresun) 37- Egemen Bağış (İstanbul) 38- Sedat Kızılcıklı (Bursa) 39- Maliki Ejder Arvas (Van) 40- Mustafa Cumur (Trabzon) 41- Abdullah Veli Seyda (Şırnak) 42- Fahri Keskin (Eskişehir) 43- Enver Yılmaz (Ordu) 44- Kemalettin Göktaş (Trabzon) 45- Soner Aksoy (Kütahya) 46- Tevfik Ziyaeddin Akbulut (Tekirdağ) 47- Ahmet Münir Erkal (Malatya) 48- Ahmet Rıza Acar (Aydın) 49- Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır) 50- Mehmet Özyol (Adıyaman) 51- Ali Yüksel Kavuştu (Çorum) 52- Cahit Can (Sinop) 53- Fehmi Öztunç (Hakkâri) 54- Mehmet Sarı (Osmaniye) 55- Nurettin Aktaş (Gaziantep) 56- Mehmet Mehdi Eker (Diyarbakır) 57- Hasan Murat Mercan (Eskişehir) 58- Ali Ayağ (Edirne) 59- Erdoğan Özegen (Niğde) 60- Memet Ali Suçin (Batman) 61- Cemal Uysal (Ordu) 62- Ahmet Koca (Afyon) 63- Vahit Kirişçi (Adana) 64- Fikret Badazlı (Antalya önergenin görüşülmesi AKP İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin TBMM Genel Kurul'u görüşmeleri şöyle: (9 Aralık 2003 - 22 Dönem 2. Yasama Yılı 25. Birleşim) BAŞKAN (Başkanvekili Sadık YAKUT) - Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine; şahısları adına, üç üyeye ve son olarak da haklarında soruşturma istenmiş bulunan Devlet Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet Eski Bakanı Recep Önal'a söz verilecektir. Konuşma süreleri 10'ar dakikadır. Meclis soruşturması önergesi Genel Kurulun 18.11.2003 tarihli 19 uncu Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştı; bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum. Şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, Samsun Milletvekili Mustafa Demir, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan, Konya Milletvekili Kerim Özkul, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan. İlk söz, önerge sahibi olarak Sayın Hüsnü Ordu'ya aittir; ancak, önerge sahipleri adına kim konuşacak? HALUK İPEK (Ankara) - Kütahya Milletvekili Sayın Hüsnü Ordu konuşacak, efendim. BAŞKAN - Buyurun Hüsnü Bey. BAŞKAN - Buyurun Hüsnü Bey. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Ordu, konuşma süreniz 10 dakikadır. HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Türkiye Halk Bankasının, özellikle uygun olmayan yöntem ve usullerle ilgili ve yetkili denetim kuruluşlarının soruşturma raporlarını defalarca ortaya koyup, Halk Bankasının yöneticileri hakkında savcılık araştırması istenildiği halde, dönemin ilgili Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önal'ın, gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, bu raporlarla ilgili yasal soruşturma izinlerini geciktirdikleri, savsaklandığı ve bu nedenlerle usulsüz kredi işlemlerinin yapılmalarına imkân sağlamaları sebebiyle, bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, öncelikle, bir kamu bankası olan Türkiye Halk Bankasıyla ilgili soruşturma konusunda Yüce Heyetinizi bilgilendirmek istiyorum. Türkiye Halk Bankasındaki üst düzey kamu yöneticileriyle ilgili, örneğin, genel müdür, genel müdür vekili ve yönetim kurulu üyeleriyle ilgili, ilgili devlet bakanlığının, savcılıktan talebi, istemi olmasına rağmen, bu talep iznine uygun görüş vermesi gerekiyor; ama, aynı bankada, bu saydığım yöneticilerin dışındaki yöneticilerle ilgili böyle bir talep izni gerekmiyor. Öncelikle , bunu ortaya koymak istiyorum. Şimdi, bunu ortaya koyduktan sonra, ülkemizin, bugün, ekonomik ve siyasî anlamda dibe vurmasının en önemli nedenlerinden birinin altında gerek kamu bankalarındaki gerekse özel bankalardaki farklı uygulamalardan dolayı bir dönemin getirdiği ve milyarlarca dolarla ifade edilen kaynaklarımızın heba edildiğinin yatması, acı bir gerçektir. Bu durum itibariyle, bugün, bu ülke coğrafyasında doğan her bir ferdimiz, maalesef, borçlu olarak doğmuş oluyor. Bu konuya giriş yaparken, öncelikle, bir kamu bankası olan Türkiye Halk Bankasının ana statüsünde belirlenen amaçlara yönelik olan hizmet ve görev anlayışını, burada, ortaya koymamız gerektiğine inanıyorum. Bunu söyledikten sonra, yine, belli bir dönemde, Türkiye Halk Bankasının büyük ağırlık olarak 10 holding ve gruba kredi verme işleminin asıl amaca uymadığını, çok açık bir şekilde görmüş olacağız. Türkiye Halk Bankası, 1933 yılında, Yüce Meclisten geçmiş bir kanunla kurulmuş; daha sonra, 1950 yılında görevleri genişletilmiş; daha sonra da, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre Halk Bankası anastatüsü belirlenmiş. Şimdi, buraya baktığımızda, özet olarak ifade etmek gerekirse, ülkenin tasarruf birikimine katkıda bulunmak, esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli sanayi ile diğer sanayi kuruluşlarını desteklemek ve kredi vermek amacıyla kurulmuş bir bankamızdır. Bugün, Mecliste, bir kamu bankası olan Türkiye Halk Bankasına baktığımızda, geçmiş dönemlerde etkili ve yetkili, gerek Yüksek Denetleme Kurulu üyelerinin gerek Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu yetkililerinin gerekse banka murakıplarının vermiş olduğu veya önermiş olduğu çok ciddî soruşturma taleplerine rağmen, dönemin yetkili bakanının, bu konuda soruşturma talebine yönelik talepleri, istekleri -bunu iki şekilde; ister kendi bürokrasisinin kendine verdiği bilgiler dışında, isterse kötü niyetli olarak değerlendirebiliriz- bir şekilde, bu savsaklamalardan dolayı, soruşturma süresini uzatması ve bu süreç sonunda meydana gelen olayları burada ortaya koymak istiyorum. Başbakan Eski Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'ın Türkiye Halk Bankasından sorumlu olduğu 1997 yılı ile 2000 yılları arasında, Halk Bankasının -bunun altını çizmek istiyorum- takipteki alacakları 12 trilyon lira iken, 2001 yılı sonu itibariyle 1,1 katrilyon liraya ulaşmıştır. Bunlara, faizi ve kur risklerini de kattığımız zaman, bugün, bu konuştuğumuz rakam, 2001 yılı sonu itibariyle 3,5 katrilyon lira olmuştur. Geriye gidip, beş yıllık bir tabloya bakacak olursak, Türkiye Halk Bankasının alacakları 1997'de 12 trilyon, 1998'de 53 trilyon, 1999'da 150 trilyon, 2000'de 375 trilyon, 2001 yılında 1,1 katrilyon liradır. Bu artışlara baktığımızda, özellikle 1997 ile 1998 arasında, önceki yıla göre, yüzde 326'lık bir artış, açık olarak gözükmektedir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarındaki suiistimale neden olan usulsüz konuları ortaya koyduktan sonra, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında da zikredildiği gibi, konuları ana başlıklarıyla siz değerli milletvekilleriyle paylaşacak olursak: Halk Bankasının 2000 yılı sonu itibariyle nakdî ticarî kredilerinin yüzde 81,8'ini özellikle 10 gruba, holdinge kullandırdığı... 1999 yılı YDK raporuna göre, banka kredisi kullandırılan holdinglere ait 7 bankanın yönetim ve denetimine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el konulmuş olup, bu durum, bankanın asıl amaç ve faaliyetleriyle ilgili değil, finans sektöründe bir destek olarak uygulama yaptığının bir göstergesidir. Yine, 1996 ve 1997 yıllarında, yurt dışından buldukları firmaların, kredilerle ilgili, dövize natık teminat mektubuyla özellikle yurt içinde kredi bulma imkânı olmayan firmalara bile yurt dışından teminat karşılığı kredi bulma olanakları sağlanmıştır; daha sonra bu krediler ödenmediği için, yine banka kaynaklarından ödenmek suretiyle, buradaki kaynaklar çok daha fazla bir miktara gelmiştir. Bu konularla ilgili soruşturma izni verilmediği ve savsaklandığı için, haklarında soruşturma talebi olanlar usulsüz kredi vermeye devam etmişler ve soruşturma izni bakan oluruna tabi olmayan diğer yetkililer, soruşturma iznine tabi firmaların kredi işlemleriyle ilgili mahkûmiyet kararı almışlardır. Bunlara ait iki özel örnek verecek olursak; birincisi; Yenişehir Şubesi, 526 sayılı firmanın kredi durumu: 1997 yılı itibariyle 3,2 trilyon lira olan firma riski, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında ilave kredilerle 45 trilyon liraya çıkmıştır. Bu firmaya açılan dava halen devam etmektedir. İkincisi; 1996 yılında, Beyoğlu Şubesinden usulsüz olarak kredi kullandığı iddia edilen bir firmayla ilgili, bakan, soruşturma izni... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ordu, konuşmanızı toparlar mısınız. HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Toparlıyorum. Sonuç olarak şunları ifade etmekte fayda var: Haklarında soruşturma talepleri bulunan, 1995 Haziran ayında bankaya genel müdür olarak atanan Yenal Ansen ve bir iki değişiklik hariç, yönetim kurulu üyeleri, 2001 yılı Nisan ayına kadar, usulsüz kredi işlemlerinin eleştirildiği... Savcılık tarafından soruşturma talebi olduğu halde, ilgili bakan ve Sayın Hüsamettin Özkan'ın kendi ifadesiyle, bu noktada takdir yetkisini kullanmadığı için, soruşturma açılması istenilen bazı firmalara büyük montanlı yeni krediler verilmeye devam edilmiştir. Bu suretle, banka zararları artmıştır. Halk Bankasından, ülke siyasîlerinden işadamlarına, işadamlarından büyük medya gruplarına kadar, ülkemizin etkili isimlerine kredi kullandırıldığı görülmektedir. Bu aşamada çıkan -önemli bir nokta- 4616 sayılı Yasayla, Türk Ceza Kanununun zamanaşımını düzenleyen maddesi kapsamına girerek, soruşturmaya tabi olan 37 adet konunun 2'si hariç, diğerleri zamanaşımına uğramıştır. 1997 yılında bankanın takipteki alacağı 12 trilyon lira iken, 2001 yılı sonu faiz ve kur farklarıyla rakam 3,5 katrilyon liraya ulaşmıştır. Yüce Heyetinizin takdirlerine sunarım. Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ordu. Şahsı adına söz isteyen Fahrettin Poyraz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 10 dakikadır. FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halk Bankasındaki uygulamalarla ilgili olarak denetim görevini yerine getirmediği gerekçesiyle dönemin ilgili bakanları Hüsamettin Özkan ve Recep Önal hakkında soruşturma komisyonu kurulması hakkındaki önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Halk Bankası, esnaf ve sanatkârlar ile küçük ve orta ölçekli sanayi sektörünü kredilendirmek amacıyla kurulan bir bankadır. 2000 yılı sonu itibariyle 424 trilyon lira gibi bir nakdî kredi kullandırmıştır; ama, burada dikkatinizi çekmek istediğim bir husus vardır ki, Halk Bankasının o yıl itibariyle kullandırdığı kredinin yüzde 81,8'i 10 grup ve holdinge kullandırılmıştır. Sayın Özkan'ın, 10.4.2001 tarihindeki Meclis Genel Kurulunda, Halk Bankasındaki usulsüzlükleri gündeme getiren Sayın Nazlı Ilıcak'ın konuşmasına verdiği cevapta, biraz da iftihar ederek, övünçle belirttiği, önceki dönemlerde 300 000 olan esnaf ve sanatkâra açılan kredi sayısının, kendisi döneminde 1 500 000'e çıkarıldığını iddia etmiştir. Tabiî, bu rakamlar, belki ilk bakışta insanın gözüne hoş gelse de, diğer taraftan, tam aksine vahim bir tabloyu da ortaya koymaktadır; çünkü, siz, bankanın var olan ticarî kredilerinin yüzde 81,8'ini 10 gruba kullandırıyorsunuz, geri kalan yüzde 18,2'lik kısmını ise övünülen 1 500 000 esnaf ve sanatkâra kullandırıyorsunuz. Bunun sonucunda, Sayın Hüsamettin Özkan'ın, Halk Bankasından sorumlu Devlet Bakanı olarak görevde kaldığı 1997 yılında 12 trilyon lira olan banka takibi, görevden ayrıldığı tarihte 1,1 katrilyon liraya ulaşmıştır. 2003 yılı itibariyle -arkadaşlar, bu, son rakamdır- buradaki faiz ve alacaklarla birlikte bu rakam, yaklaşık 5,5 katrilyon liraya ulaşmıştır. Değerli milletvekilleri, bugün 5,5 katrilyon liraya ulaşan Halk Bankası batık kredilerinin oluşumunda ve tahsil edilememesinde Sayın Özkan'ın rolü nedir; Sayın Özkan, olayların ne kadar içindedir; yoksa, tüm bu gelişmeler için, Halk Bankası bir kamu iktisadî teşekkülüdür, Sayın Özkan, bu kurumun sadece ilgili bakanıdır, bu kredileri bu firmalara Sayın Özkan vermemiştir ve kredinin veriliş aşamasında veya herhangi bir aşamasında imzası yoktur mu diyeceğiz! Kısacası, Halk Bankasıyla ilgili bakan olan Sayın Hüsamettin Özkan, bu bankayla ne kadar ilgiliydi? Biz, kısa ismiyle “Yolsuzluklarla Mücadele Komisyonu” olarak anılan komisyona Sayın Bakanı davet etmiştik. Kendisiyle, 2001 krizi başta olmak üzere, pek çok konuyu konuşmuştuk; kendisi de, sağ olsun, bu konularla ilgili olarak samimi cevaplar vermişti. Ancak, komisyon üyesi arkadaşlarımızın, Halk Bankasıyla ilgili sorularına verdiği yanıtlar, komisyon üyeleri için oldukça ilginçti. Şimdi, Sayın Özkan'ın, komisyon üyelerinin sorduğu sorulara verdiği yanıtları tutanaklardan aynen okumak istiyorum. Sayın Bakana soruluyor: "Sayın Bakanım, daha önce Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca düzenlenen raporların, Halk Bankasıyla ilgili olduğunuz dönemde size geldiğini söylediniz. Aynı şekilde, Halk Bankasının, günlük olarak, vaziyet; durumu size iletiliyor muydu?" Sayın Özkan cevap veriyor: "Hayır, hayır. Sayın Başkanım, ben, hayatımda, Halk Bankasına bir sefer iftar yemeğine gittim; ne adresini bilirim, ne şeyini... Ben, başka türlü bir idarecilik yaptım burada. İlgili bakan -ilgili banka demek istiyor herhalde- çok özerk çalıştı. Hiçbir gün ne telefon ederim, ne de yanına gittim, ne yerini bilirim; bir sefer yeni binasına iftar yemeğine gittim; ne eski binasındaki Genel Müdürlük binasına katıldım ne de orada bakanlığa ayrılmış bir yerim vardı, ona gittim. Halk Bankasının H'sini bile bilmem." Ergün Dağcıoğlu soruyor: "Efendim, o zaman niye size bağlandı?" Hüsamettin Özkan cevaplıyor: "Onu bilmiyorum vallahi." Yine, devamında, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu soruyor: "Sayın Bakanım, bakanlık yaptığınız dönemde, tabiri caizse, hükümetin koordinatör bakanı gibi önemli bir görev üstlendiniz. Siyasî yönüyle, hükümetin icraatı yönüyle, vaktinizin önemli bir kısmını bu mesaiye ayırdığınızı düşünüyoruz, görüntü de oydu; ancak, bildiğiniz üzere, bağlı olan bankanın denetim sorumluluğu sizin üzerinizde, yasal olarak denetim sorumluluğunuz var. Biraz önce, ifadenizde dediniz ki 'Halkbankla ilgili bir kez iftar yemeğine gittim.' Denetim sorumluluğu üzerinizde olan bir bankanın 'yerini veya işlemlerini dahi bilmiyorum' diyerek, bu sorumluluğu yerine getirmediğinizi düşünüyor musunuz? Bugün, aslında, o günlerde yapılan veya işte, söylenen -ki, bizim, bu komisyonumuzun çalışmasının önemli bir alanını teşkil eden- bankaların hortumlanması diye tabir ettiğimiz yolsuzluklar konusunda en büyük sancımızı oluşturan bu bankalar, bu kadar önemli bir konuda, aslında, şimdiki düşünceme göre, daha bir denetim sorumluluğunu yerine getirmem gerekirdi, daha inceden hareket etmem gerekirdi, biraz daha vakit ayırmam gerekirdi diye düşünüyor musunuz?" Hüsamettin Özkan Bey cevap veriyor: "Sayın Başkanım, sayın üyem; ben, sizin, biraz evvel söylediğiniz gibi bir konumdaydım. Hakikaten, bir tarafa bir mesai verecek bir konumda olmadım. Ha, bu, bana, bakmamamı gerektiren bir neden olmaması gerekirdi. Şimdi, bugün onu görebiliyorum, o gün, benim bunu görebilecek bir konumum yoktu. Bunu, burada, benimle beraber; yani, muhalefet olan bir arkadaş bile bilir, biraz evvel söylediğiniz gibi; fakat, denetimi yapan..." vesaire, vesaire gidiyor. Uzatmayayım, bir cümle daha okuyayım ve geçeyim. "Keşke, vicdanî sorumluluk olarak, böyle şeylere daha fazla zaman ayırabilseydim; ama, ayırma fırsatım hiçbir zaman olmadı, olamadı; ama, burada, bu demek değildir ki, ben, yüzde 100, buna, aman efendim, böyle bir hadise olsun; hayır, olmasın, keşke olmasaydı" gibi ifadeler... Konuşma tarzı bu, cümleler biraz düşük. Eski Sayın Bakan, komisyondaki ifadelerinde kısa ve özet bir şekilde diyor ki; vaktim yoktu, Halk Bankasıyla ilgilenemedim, mecburen ilgilendim, daha fazla vakit ayıramadım. Yani, bir anlamda, sanki, eski Bakan, o dönemde vakit ayıramamanın pişmanlığını yaşıyor. Peki, milletin malı olan Halk Bankasının uygulamalarını, milletin seçerek görevlendirdiği, emanetini kendisine verdiği bir milletvekili, bir bakan, takip edemediğinde, bu işleri kim yapıyor? Elbette ki, kanunda bunların yeri var; yani, bakanların ve diğer kamu görevlilerinin inisiyatifine bırakılmamış -vaktimiz az, özetle söylüyorum- bunlar da, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, bankanın kendi denetim kurulları ve suç teşkil eden hususlarda bankalar yeminli murakıplarıdır. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin, belli hususlarda suç teşkil eden konulara yönelik olarak, Hazine Müsteşarlığı Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna yazı yazıyor ve "şu şu konularda, ilgililer hakkında soruşturma yaptırılması" diyor. İlgililer hakkında soruşturma yaptırılıyor; bankalar yeminli murakıpları, 1996, 1997, 1998 yıllarıyla ilgili olarak suç teşkil eden hususları buluyor ve yine o dönemin Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner imzasıyla, bunlar, cumhuriyet savcılığına gönderiliyor ve cumhuriyet savcısı da, bu konuları önemli bulup takipsizlik kararı vermeyerek ilgili kamu görevlileri hakkında dava açmak üzere, bankanın bağlı bulunduğu bakandan izin talebinde bulunuyor. Burada, hepimizin aklına takılacak bir tablo var: Bir taraftan YDK raporları, bir taraftan bankalar yeminli murakıpları raporu, bir taraftan da bu iddiaları ciddî bulan savcının izin talebi. Sonuçta, Sayın Hüsamettin Özkan "burada, tamamen kişisel bir husumet vardır; dolayısıyla, bu raporların, bir de Başbakanlık müfettişleri tarafından incelenmesi gerekir" diyor. Şimdi, şöyle bir şey aklımıza geliyor mu arkadaşlar: Biliyorsunuz, YDK, yüzlerce KİT'i denetliyor. Her denetlediği KİT'te, karşısına, suç teşkil eden bir husus çıktığı zaman, ilgili bakanlık teftiş kuruluna gönderiyor; eğer, bu suç unsurunu ilgili bakanlık teftiş kurulu da tespit ederse, ilgililer hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunuyor; ikili bir denetim var. İlgili bakanlık teftiş kurulu suç duyurusunda bulunurken -mesela Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı bir kamu iktisadi teşebbüsü olan BOTAŞ'la ilgili- diyor ki "efendim, ayrıca, bunu, bir de Başbakanlık Teftiş Kuruluna inceleteyim." Aynı şeyi Sağlık Bakanlığı yapsa, aynı şeyi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yapsa, o zaman şunu sormamız gerekmez mi; YDK ne işe yarar, ilgili teftiş kurulları ne işe yarar; Başbakanlık Teftiş Kurulu, bu kadar işin altından nasıl kalkacak? Vaktimizin sınırlı olması hasebiyle, birtakım şeyleri atlayarak geçmek durumundayım. Burada önemli bir husus da şudur arkadaşlar: 1997, 1998 ve 1999 yılları YDK raporlarında belirtilen... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Poyraz, konuşmanızı toparlar mısınız. FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. ... hususlar, Sayın eski Bakan tarafından, tekraren, iki defa Başbakanlık Teftiş Kuruluna gönderilerek, yaklaşık iki yıllık bir zaman geçirilmiştir. Bu iki yıllık süre içinde, 1996 ve 1997 yılları YDK raporlarındaki -üstelik, YDK raporunda zamanaşımı özellikle belirtilmiş olmasına rağmen- birkısım hususlar zamanaşımına uğramış; ondan ötesi, özellikle 1999 öncesi bu ilgililer hakkında dava açılmasına izin verilmediği için, bu suçlar, 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Erteleme Yasasına takılmak zorunda kalmıştır. Yani, bir taraftan suç unsurları zamanaşımına uğrarken, bir taraftan, çıkan af kanunuyla, ilgililerin, burada, ceza alması engellenmiş olmaktadır. Ben diğer hususlara değinmiyorum. Özellikle, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında, Sayın Özkan'ın yanlı tutum takındığı, ayrıntısıyla belirtilmekte. Eğer soruşturma komisyonu kurulursa, raporlardaki bu gerçekler ortaya çıkacaktır. Burada belirtilmesi gereken bir husus da şudur: Sayın Özkan komisyonumuza gönderdiği 5 sayfalık cevabî nitelikteki bir yazısında diyor ki: "Efendim, siz beni, bunlara dava açma izni vermedim diye suçluyorsunuz; halbuki, benden sonra Sayın Derviş geldi, o hiç izin vermedi." Yani, burada beni suçlamak yerine, Derviş'i de suçlamanız gerekirdi diye bir sitemi var o yazıda. Ben de kısaca şunu söylüyorum, eminim ki, diğer arkadaşlar da değinecektir: Burada, 4483 sayılı Kanunda, izin verip vermeme takdiri ilgili bakana aittir. Burada olması gereken, bu takdir hakkının zamanında kullanılması. Sayın Derviş bunu kullanmıştır ve bilakis, Sayın Derviş zamanında, Sayın Özkan'ın ertelediği birtakım soruşturma talepleri de sonuçlandırılmıştır. Ben, burada, Sayın Recep Önal ile ilgili bir konuya da değinmek istiyorum. Sayın Recep Önal'a, biz, komisyonda yine sorduk; dedik ki -tutanaklarda, burada var hepsi- “YDK raporlarının iadesi noktasında, siz, niye böyle bir tutum takındınız?” Kendisi dedi ki: "Benim bu konudan haberim yok; açık söylüyorum ve -özetle söylüyorum- eğer böyle bir şey yapmışsak da yanlış yapmışızdır." Özet olarak, ifadeleri, söylüyorum; buradaki ifadeler de aynen tutanaklarda vardır. Bu anlamda, kendisinin, Sayın Recep Önal'ın imzası olan, Başbakanlığa yazılan bir yazısı da vardır. Burada, YDK tarafından gönderilen tüm temennilerin Yüksek Denetleme Kuruluna iadesini istemektedir. Halbuki, böyle bir hakkı yoktur; böyle bir yetkisi de yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Poyraz, toparlar mısınız. FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Arkadaşlar, burada, süre sınırlı olduğu için çok fazla konuya değinmek istemiyorum. Sadece, yine, yolsuzluklarla mücadele komisyonunda Vakıflar Bankası eski Genel Müdürü Hasan Kılavuz'un 23.4.2003 tarihindeki ifadesini okuyup sözlerimi bitireceğim. Sadece ilgili bölümü alıyorum; Sayın Kılavuz diyor ki: "Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanına gittim; dedim ki, ‘üstat, bu size verdiğim raporları size güvenerek verdim; ama, bu raporlar benim patronumun elinde çıktı ve bana baskı var; bu nasıl bir iştir?’ O zaman, bana, kendisinin ifadesi 'yahu, maalesef, bize de çok baskı var' dedi. Bana, açtı, o tarihte Halk Bankasına verilen 40 000 000 dolarlık bir krediden bahsetti ve ‘ben krediyi gördüm. İşte, bunu özellikle Hüsamettin Özkan Bey ilgili yerlere ulaştırmamızı önlüyor dedi." Şimdi, burada suçlayıcı bir ifade var; ama, tutanaklarda yer alan bir ifade bu. Aslında, ben inanıyorum ki -burada hiç kimseyi suçlamak istemiyoruz- yolsuzluklarla mücadele komisyonu olarak, her iki parti de, bugüne kadar, tarafsız, yansız bir şekilde olayları toparlayıp Meclisin gündemine getirmeye çalıştık ve getirdik de; ama, burada, gerek ticarî sır ve gerekse bankacılık sırrı meselesi noktasında pek çok konuya da ulaşamadık. Bu noktada, ben, gizli kalmış birkısım noktaların da açığa çıkması için, özellikle soruşturma komisyonu kurulmasının faydalı olacağına inanıyorum. Bu dilek ve temennilerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz. Şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 10 dakikadır. MUSTAFA DEMİR (Samsun) - İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu bankalarının açıkları, 2001 yılı şubat krizine yol açan en önemli etkenlerden biri olmuştur. Bu açıklar, haksız kullandırılan kredilerden, alacakların takibindeki gecikmeden, görev zararının şişirilmesinden ve sorumluları hakkındaki raporların hasıraltı edilmesinden kaynaklanmıştır. Bu nakit sıkışıklığı yüzünden, kamu bankalarının ölçüsüzce borçlanmaları faizleri de yükseltmiş, Hazine, kamu bankalarının yüksek nakit talebinin ısıttığı para piyasasından daha fazla bedel ödeyerek borçlanmak zorunda kalmıştır. 2001 yılında kamu bankalarına verilen 23 katrilyon liralık tahvil gayri safî millî hâsılanın yüzde 12'sini oluşturmaktadır. Bu tutarlarla, 2000 yılı sonunda gayri safî millî hâsılanın yüzde 29'unu teşkil eden içborçlara yüzde 12'lik bir yük getirilmiştir. Bu durumun bir parçası da, Halk Bankasındaki zarara neden olan uygulamalarda yatmaktadır. Önergenin konusu olan gelişmeler, Yüksek Denetleme Kurulunun Halk Bankasıyla ilgili 1996 yılı denetleme raporuyla başlamaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk Bankasıyla ilgili 1996 yılı raporunda 2'si idarî, 12'si firmalara açılan kredilerden oluşan 14 konuda, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığından soruşturma yapılması istenilmiştir. 1998 yılında, bunlardan 8 adet konu bankalar yeminli murakıplarınca soruşturulmasından sonra doğrudan cumhuriyet savcılığına intikal ettirilmiştir. Ayrıca, Hazineden sorumlu Devlet eski Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından, konunun aciliyetine ve önemine binaen olsa gerek ki, Hüsamettin Özkan'a yazılan 16.11.1998 tarih, 75576 sayılı yazıda, banka yöneticileri hakkında 3182 sayılı Bankalar Kanununun 62/1 maddesi uyarınca, imza yetkilerinin kaldırılması talep edilmiştir. Sayın Özkan, bu talebi yerine getirmek yerine, Yüksek Denetleme Kurulunun Halk Bankasını denetiminde suç unsuruna rastlanması üzerine soruşturma yapılmasını talep etmesi sonunda düzenlenen bankalar yeminli murakıpları raporlarının objektif olmadığı gerekçesiyle, savcılığın yargılama talebine izin vermemiş; vermemekle de kalmayıp raporları geri istemiştir. 24.12.1998 tarihinde Başbakanlıktan aldığı onayla Başbakanlık müfettişlerince inceleme yaptırmaya başlamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık müfettişlerince 6.7.1999 tarihinde, yani söz konusu, savcılığa müracaattan altı ay geçtikten sonra yapılan inceleme neticesinde, murakıp raporlarına paralel rapor tanzim edilmiş, ilave olarak sorumluluk konusuna banka yönetim kurulu üyelerinin de dahil edilmesi istenilmiştir. Ayrıca, söz konusu Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda, objektiflik konusunda, bankalar yeminli murakıplarınca hazırlanan raporlar için, bütün raporların Türkiye Halk Bankası kayıt, belge ve bilgilerine dayalı olduğunun müşahede edildiği; bu raporlar hakkında cumhuriyet savcılıklarına kovuşturma yapılmasını sağlayacak izin verilmesi veya verilmemesinin, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11/d maddesine göre, Halk Bankasının bağlı bulunduğu Sayın Devlet Bakanının takdirlerine bağlı olduğu belirtilmiştir. Buna rağmen, savcılık izni konusunda bir gelişme yaşanmamıştır. Sayın bakana ait olan takdir yetkisi, soruşturma lehine hâlâ kullanılmamıştır. Bu kez, altı ay süreden sonra, 1.2.2000 tarihinde Başbakanlıktan alınan ikinci bir onayla, tekrar, daha önce üç kez incelenmiş olan konularla ilgili incelemeler istenilmiştir. Tabiî, bu arada, 1996 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına, 1997 yılı denetleme raporu, 1998 yılı denetleme raporu da eklenmiştir. Bunlarla ilgili soruşturmalar da Başbakanlık müfettişlerince tekrar inceleme konusu yapılmıştır. Başbakanlık müfettişleri tarafından 4.7.2000 tarihinde düzenlenen raporda 7 adet konuya aynen katılınmış, 4 adet konuda ise farklı görüşler raporda yer almıştır. Bu arada, 1996 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporunda yer alan 31, 35 ve 40 no’lu temennilerle ilgili hâlâ bir soruşturma yapılmamıştır. Sayın eski Bakanın kollaması sayesinde 1995 yılında göreve gelen genel müdür ve yönetim kurulu, 2001 yılına kadar görevde kalmışlar, banka yönetimi, 4603 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle, ancak Nisan 2001’de tümüyle değişmiştir. Değerli arkadaşlar, bu konularla ilgili, hatırlarsanız, kamuoyunda, Cumhurbaşkanımız, o zaman Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunu devreye sokmuş idi. Adı geçen, söz konusu savcılık incelemesine müsaade etmeyen; Devlet Denetleme Kurulu, Bankacılık Yeminli Murakıpları, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarını dikkate almayan Sayın eski Bakanın uygulamalarının incelenmesi neticesinde, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca Halk Bankasıyla ilgili olarak düzenlenen 30.7.2001 tarih ve 2001/4 sayılı araştırma ve denetleme raporunun "İşleme Konulmayan Raporlar" başlıklı bölümünde de -sayfa 66-73- belirtildiği üzere Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu temennileri çerçevesinde yasal zorunluluk sonucu bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenip savcılıklara intikal ettirilen, bankanın 1996 yılına ilişkin işlemleriyle ilgili raporlar bankanın bağlı bulunduğu Devlet Bakanının izin vermemesi nedeniyle işleme konulamamıştır. İşleme konulamayan dosyalar savcılıktan geri istenmiş ve Başbakanlıktan alınan olur çerçevesinde tekrar Başbakanlık müfettişlerince incelettirilmiş ve sonucunda 6.7.1999 tarih, 14/99-150/33 sayılı rapor tanzim edilmiştir. Başbakanlık müfettişlerince düzenlenen raporda bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlara herhangi bir eleştiri getirilmemiş, söz konusu raporların adlî mercilere intikal ettirilip ettirilmemesinin kuruluşun bağlı olduğu Devlet Bakanının takdirinde olduğu vurgulanmıştır. Ancak, söz konusu rapordan sonra da ilgili Devlet Bakanlığınca raporlar yargıya intikal ettirilmemiş, sadece, konunun basında geniş bir şekilde yer almasından sonra raporların bir kısmıyla ilgili yargılama izni verilmiştir. Adlî mercilerce yargılama için ilgili Devlet Bakanlığınca, izin istenen dosyalara izin verilmezken, yönetim kurulu kararlarıyla açılmış aynı kredilerle ilgili bazı dosyalarda izne tabi olmayan diğer yetkililer hakkında dava açılmış ve mahkûmiyet kararı verilmiştir. Haklarında usulsüzlük iddiası olan yöneticiler görevlerinde tutulmaya devam edilmiş, hatta bazıları terfi ettirilmiştir. Büyük montanlı yeni krediler verilmek suretiyle banka zararı ayrıca artırılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; haklarında, Türk Ceza Kanunu uyarınca işlem yapılması gereken banka yöneticilerinin ısrarla görevde tutulmasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca düzenlenen raporun 63 üncü sayfasında, sorumlular arasında aynı isimlerin yer aldığı görülmektedir ve "yıllardan beri yazılan raporlardaki ağır suçlamalara rağmen, sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmamış, adı geçen şahıslar, bankanın yeniden yapılandırılması aşamasına kadar görevlerine devam etmişlerdir. Haklarında bu kadar iddia bulunan banka yöneticilerinin uzun süre ısrarla görevde tutulması ile tahsil edilemeyen kredi tutarları ve korunup kollanan kredi borçluları arasında doğrusal bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır, ulaşılmıştır" ibaresi yer almaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Demir, konuşmanızı toparlayabilir misiniz. Buyurun. MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hüsamettin Özkan'ın Halk Bankasından sorumlu olduğu dönemde, kendisine iletilen Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer almasına ve soruşturma açılması istenmesine rağmen, gerekli soruşturmaların yaptırılmadığı... Bazı kredi işlemlerinde, yukarıdaki ifadeyi doğrular nitelikte olan, Halk Bankası yöneticileri ile kredi kullanan firmalar arasında çok özel ilişkilere rastlamak mümkündür. "Bankalar yeminli murakıpları tarafından düzenlenen raporlar, zamanında işleme konulmamakta ve çeşitli gerekçelerle, Başbakanlık Teftiş Kuruluna gönderilerek zaman kaybedilmektedir. Sorumluların yargı önüne çıkmasını uzun süre engelleyen ve banka zararının büyümesine neden olan bu uygulamadan vazgeçilerek, raporların belirli bir süre içinde işleme konulmasını zorunlu hale getirecek düzenlemeler yapılmalıdır" ibaresi, yine, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun raporunda yer almıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada çok önemli bir noktada, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında istenen soruşturma sonuçlarının çok geç gelmesi veya bir bölümünün, bankanın 1999 yılı faaliyetlerinin denetimi sırasında gelmemiş olması dolayısıyla, banka hakkındaki Yüksek Denetleme Kurulu raporunun 149 uncu sayfasında şöyle denilmiş ve "Türk Ceza Kanunu açısından genel zamanaşımı 1 ilâ 5 yıl olup, Yüksek Denetleme Kurulunun 1996 yılı raporunda yer alan temennilerle ilgili olarak zamanaşımı dolmak üzeredir. İlgili bakanın zamanında takibat yapabilmesiyle ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının talebi imzalamaması nedeniyle dosyaların zamanaşımına uğraması ihtimaliyle birlikte ilgili ve yetkililerin sorumlulukları da gündeme gelecektir" uyarısında bulunulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu uyarılara rağmen, görüleceği üzere, geciktirilerek, gereği zamanında yerine getirilmeyen 37 temenniden 25'inde, Türk Ceza Kanunu açısından suç işlendiği sonucuna varılmış; ancak, 4616 sayılı Yasa ve zamanaşımı nedeniyle sorumlular hakkında müeyyide uygulanamamıştır. Tüm bunların neticesinde, bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlara istinaden, savcılıklarca istenilen yargılama izinlerine iki yıl süreyle cevap verilememesinin yanı sıra, Halk Bankasıyla ilgili usulsüz işlemlerin, Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri ve bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlarda ayrıntılı bir şekilde belirtilmesine, Halk Bankası eski Genel Müdürü Yenal Ansen ve diğer yöneticiler hakkında davalar açılmasına ve basında, bankanın usulsüzlükleri geniş bir şekilde yer almasına rağmen gerekli tedbirler, dönemin ilgili Devlet Bakanı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Demir. MUSTAFA DEMİR (Devamla) - ...Sayın Hüsamettin Özkan tarafından alınmamış, hatta, bankalar yeminli murakıplarının düzenledikleri raporlar, Yüksek Denetleme Kurulunun talebine istinaden düzenlendiği halde tarafsız olmamakla suçlanmış, sonuçta usulsüz işlemlerin devamına dolaylı bir şekilde müsaade edilmek suretiyle, bankayı, yönetim kurulu-genel müdürlük- şube işbirliğiyle organize biçimde zarara uğratanlara imkân sağlanmıştır. Sayın Özkan'ın Halk Bankasından sorumlu Devlet Bakanı olarak göreve başladığı 1997 yılının sonunda 12 trilyon lira olan takip tutarı, görevden ayrıldığı yıl sonunda 375 trilyon liraya, görevden ayrıldıktan sonraki 2001 yılında ise, sorumlu olduğu dönemde intikal ettirilmeyen kredilerin takibe intikal ettirilmesiyle 1,1 katrilyon liraya ve bugünkü faizleriyle birlikte 5-5,5 katrilyon liraya ulaşmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki izahatlardan anlıyoruz ki, Sayın eski Bakanımızı -Başbakan Yardımcılığı gibi çok önemli bir mevkie gelmiş olan bir kamu görevlisini, Parlamento üyesini- icrada görev alması esnasında, Yüksek Denetleme Kurulu raporları ikna etmemiş; bankalar yeminli murakıplarının raporları ikna etmemiş; Başbakanlık Teftiş Kurullarının raporları ikna etmemiş; Sayın Güneş Taner'in, o günkü imza yetkilerinin kaldırılması uyarısı ikna etmemiş; 1997 yılından 2002 yılına kadar geçen beş yıllık bir zaman dilimi içerisinde Halk Bankasınca verilen kredilerin ne aşamada olduğunu, raporların neyi anlatmak istediğini Sayın Bakanımız anlayamamış; ama, 2002 yılına geldiğimizde, görüyoruz ki, Sayın Bakanına yapılan her türlü uyarıya rağmen kendisi tek kalmış ve ortaya çıkan porte ise, bugün, Türk Halkına yüklenilen 5,5 katrilyonluk bir yük olagelmiştir. En iyimser şekliyle, Sayın Bakanın buradaki sorumluluğunu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Demir, süre çok uzadı. Biliyorsunuz, gündem çok yoğun; son sözlerinizi alalım. Buyurun Sayın Demir. MUSTAFA DEMİR ( Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın sorumluluğuyla ilgili, verilen bu soruşturma önergesinin son derece yerinde olduğu kanaatini huzurlarınızda beyan ediyorum. Benim kendi şahsî kanaatime göre, netice itibariyle, tüm bu kollamaların, Halk Bankası mevcut Yönetim Kurulunun beş yıl ayakta kalmasının esas nedeninin, kredi verilen kuruluşların, soruşturulması istenen kredilerin takibinin kollanması amacına yönelik olduğunu belirtiyor, önergeye olumlu oy vereceğimi beyan ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demir. Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan. FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Konuşmaktan vazgeçtim efendim. BAŞKAN - Sayın Arıkan vazgeçti. Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. KERİM ÖZKUL (Konya) - Vazgeçtim efendim. BAŞKAN - Sayın Özkul da vazgeçti. Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?.. SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Vazgeçtim Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Varan da talebinden vazgeçti. Sayın milletvekilleri, son söz, haklarında soruşturma istenilen Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'a ve Devlet eski Bakanı Recep Önal'a aittir; ancak, Sayın Özkan ve Sayın Önal şu anda Genel Kurulda bulunmamaktadırlar, bu sebeple söz veremiyoruz. Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım. Anayasanın 100 üncü maddesinin hükmüne göre oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız. Oylamaya başlamadan önce, oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım. Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana İlinden başlayarak İzmir İline kadar; hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ilâ Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu yerlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır. Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir. Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden başlıyoruz. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'in yerine, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay; Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül'ün yerine, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu oy kullanmışlardır. BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok. Sayın milletvekilleri, oylama işlemi bitmiştir. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/3) esas numaralı önergesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı : 438 Kabul : 409 Ret : 17 Çekimser : 10 Boş : 2 Buna göre, Meclis soruşturması açılması kabul edilmiştir. Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir. Soruşturma komisyonunun iki aylık görev süresinin, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyon Raporunun Görüşülmesi (devami) Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal hakkındaki Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu'nun TBMM Genel Kurul'u görüşmeleri şöyle: (15 Haziran 2004 - 22 Dönem 2. Yasama Yılı 101. Birleşim) BAŞKAN (Başkanvekili Yılmaz ATEŞ) – (...................) Sayın milletvekilleri, gündemin Meclis Soruşturması Raporları kısmına geçiyoruz. Bu kısmın birinci sırasında yeralan, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz. BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde. Meclis Soruşturması Komisyonunun 463 sıra sayılı raporu daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili eski bakanlara gönderilmiştir. Rapor üzerindeki görüşmelerde, Komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenen eski bakanlara söz verilecektir. Konuşma süreleri Komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10’ar dakikadır. Son söz, haklarında soruşturma açılması istenen eski bakanlara ait olup, konuşma süreleri sınırsızdır. Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Telat Karapınar (Ankara), Şükrü Önder (Yalova), Ertuğrul Yalçınbayır (Bursa), İsmail Değerli (Ankara). İlk söz, Sayın Telat Karapınar’ın. Buyurun Sayın Karapınar. TELAT KARAPINAR (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, bugün hayatlarını kaybeden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Piriştina ve Abdurrahman Oğultürk’e Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 463 sıra sayılı ve (9/3) esas numaralı Devlet eski bakanları Hüsamettin Özkan ve Recep Önal hakkında kurulan Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Komisyonumuz Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.1.2004 tarihli 41 inci Birleşiminde üye seçimiyle görevlendirilmiş, 14.1.2004 tarihinde ise ilk toplantısını yaparak Komisyon organları belirlenmiştir. O tarihten Komisyon çalışmalarımızın bittiği, raporun hazırlandığı 27.5.2004 tarihine kadar olağanüstü bir gayret ve mesai harcanmıştır. Bu süre içerisinde 40 civarında tanık ve ilgili dinlenilmiş, komisyonda görevli uzmanlarımızla birlikte, mesai mefhumu gözetmeksizin, çok titiz bir çalışma sonucunda bu rapor hazırlanmıştır. Yeri gelmişken, bizimle ve bizden ayrı olarak 16, hatta, 18 saat çalışıp, komisyon çalışmalarımıza katkı sağlayan görevli uzman ve çalışanlarımıza da ayrıca teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, komisyon üyesi bir milletvekili olarak şunu ısrarla vurgulamak isterim ki, gece gündüz çalışan komisyonumuzun, siyasal tarihimize adı gibi ak bir sayfa açan Adalet ve Kalkınma Partimizin, hiçbir zaman devri sabık yaratmak gibi bir düşünce ve gayreti olmamıştır. İncelemelerimiz ve çalışmalarımızda, bilgi ve belgeler ışığında, ilgili kişi, kurum, tanık ve uzmanların görüş ve düşünceleri alınarak bir mahkeme titizliği ve hassasiyetiyle çalışılmış, kişi ya da siyasetçi adları hiçbir zaman deklare edilmemiştir. Bugün Meclis çatısı altında yer almayan siyasetçilerin yargısız infazları asla yapılmamış, defalarca kendileri davet edilerek, saygı çerçevesinde kendileriyle görüşülmüştür. Komisyon çalışmaları süresince gizliliğe azamî oranda riayet edilerek, soruşturması yapılan kişilerin haklarına azamî oranda saygı gösterilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komisyon çalışmalarımızda da gördük ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük iki krizinin yaşanmasına giden yolda, komisyonumuzu ilgilendiren konularda yapılanların ve yapılmayanların ne kadar etkili olduğu görülmüş, ülke kaynaklarının birilerine nasıl peşkeş çekildiği, yağma Hasan’ın böreği misali nasıl dağıtıldığı üzüntüyle müşahede edilmiştir. Komisyonumuzca dinlenilen tanıkların ifadelerinde beyan ettikleri birkısım hususlar ise -açık söylüyorum- milletimiz adına dehşetle dinlenilmiştir. Burada bir örnek vermek istiyorum. İşin vahametini anlatabilmek açısından, bu kredilendirme süreciyle ilgili, kredilerle ilgili, şube müdüründen genel müdüre kadar birkısım arkadaşlarımızı dinledik ve Halk Bankası mensuplarına bu kredilerin neden ve nasıl verildiğini sorduk. Şimdi, başlıyoruz. Şube müdürünü çağırdık, “sayın müdür, bu kredileri, bu istihbarat raporuna göre nasıl olumlu görüşle teklif ettin?” Cevap: “Efendim, biz, bunu teklif ederiz; ama, neticede bizim krediler müdürümüz, bu teklifi inceler ve yönetime sunar. Onun için, bu teklifin fazla bir önemi yoktur.” Krediler müdürünü dinliyoruz. “Sayın müdür, bu kredileri uygun görüşle nasıl yönetim kuruluna havale ettin?” “Efendim, biz, şubeden olumlu görüşle gelen teklifi çok fazla incelemeyiz. Uygun görüş kaşesini basar, yönetime göndeririz.” Yönetim Kurulu üyesine soruyoruz: “Sayın Kurul üyem, siz, bu kredi için nasıl olumlu oy kullandınız?” “Efendim, biz, haftada bir kez toplanırdık. Yaklaşık 200 dosya görüşürdük. Çok fazla bakma fırsatımız olmazdı. Üstelik, bu dosyalar 48 saat önce bize gelmesi gerekirken, çoğu zaman dosyayı Yönetim Kurulunda görürdük. Yönetim Kurulu Başkanı uygun görürse, biz de olumlu oy kullanırdık.” “Peki, bu 200 dosyanın kaç tanesi yüksek montanlı krediydi?” Cevap: “3 veya 4.” “Peki, bu dosyaları da mı incelemezdiniz?” Cevap: “Evet.” Kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısına soruyoruz: “Nasıl verildi bu krediler?” Cevap: “Efendim, şube tarafından, krediler müdürlüğü tarafından bu talepler en ince ayrıntısına kadar incelenirdi. Ayrıca, Yönetim Kurulu kararıyla bu krediler verilirdi.” Genel Müdüre soruyoruz: “Bu krediler nasıl verildi?” “Efendim, oybirliğiyle verildi; tüm krediler bizde oybirliğiyle çıkardı. Üstelik, bu krediyi kullandırmaya yetkili olan, şube müdürüdür. En son söz de, şube müdürüne aittir. Her ne kadar, biz, Yönetim Kurulu olarak, bir kredi hakkında olumlu karar alsak bile, o krediyi kullandırıp kullandırmamak tamamen şube müdürünün yetkisindedir.” Görüyorsunuz sayın milletvekilleri, krediler nasıl veriliyor, istihbarat raporları nasıl değerlendiriliyor. Bu arada, bu kişilere verilen bu krediler kendi paranız olsaydı bu istihbarat raporuna göre borç verir miydiniz diye sorulduğunda ise hiçbirisinden maalesef cevap alınamadı. Diğer bir örnek: Vatandaş geliyor diyor ki: “Benim bir petrol istasyonum var; ayrıca, küçük çaplı dağıtım işi yapıyorum; ancak, depolama tesisi kurmayı düşünüyorum.” Dikkat edin “düşünüyorum” diyor. Bu “düşünüyorum” ibaresi aynen, istihbarat raporunda da aynı şekilde geçiyor. Düşünüyor. “... Nerede kuracağıma da karar vermedim; yalnız, benim ipotek verecek gayrimenkulum yok 2 adet bina inşa ediyorum bu binadaki daireleri sattıkça borcumu ödeyeceğim. Bana 5 000 000 dolar kredi verin ben öderim.” Bu söylediklerim istihbarat raporunda geçen sözler arkadaşlar burada yapılan şifahi konuşma değil. Bu rapora göre vatandaş 5 000 000 doları alıyor bir sene sonra tabiî ki kredi ödenmiyor. Ne olacak?.. Al sana bir kredi daha. Yine bir örnek: Halk Bankası vatandaşın birisine kredi veriyor. Allah var belki de en iyi niyetle verilen kredilerden birisi bu; ancak, firmanın verdiği ipotekler sahte. Bir şekilde tapuda sahte ipotek tesis edilmiş ve firma kredilendirilmiş. Peki banka ne yapmış?.. Kredi müşterisi olan ve yine milyonlarca dolar batık kredi verdiği bu şahıs üstelik daha sonra çete kurmaktan yargılanıp mahkûm olmuş. Bu vatandaş, kiraladığı özel uçakla sahte tapu işlemlerini yapan tapu memurunu Ankara’ya getiriyor otelin birisine çekiyor ve ifade alıyor. Bu konuda yorum yapmak istemiyorum kararı siz sayın milletvekillerinin ve yüce milletimizin takdirine bırakıyorum. Örnekler o kadar çok ki, müracaat tarihiyle aynı günde verilen krediler, olumsuz istihbarat raporlarına rağmen verilen krediler, neler neler. Peki burada eski bakanların günahı ne?.. Komisyonumuzun kuruluş amacı, Halk Bankasının bağlı olduğu bakanlarımızın, soruşturma raporlarında belirtilen temennilerin gereğini yapmaması... BAŞKAN – Sayın Karapınar, bir saniyenizi rica ediyorum. Sayın milletvekilleri, oturma düzenimiz, sayın üyelerin yüzlerini Divana dönmeleri şeklindedir. Bir de, Türkiye’yi çok büyük bir maliyete sokan, yüzbinlerce işyerimizin, milyonlarca insanımızın işine son verilmesine neden olan bir dönemin yargılanması yapılıyor. O nedenle, sayın milletvekillerinin, dikkatle, sayın konuşmacıyı dinlemelerini rica ediyorum. Buyurun Sayın Karapınar. TELAT KARAPINAR (Devamla) – Komisyonumuzun kuruluş amacı, Halkbankasının bağlı olduğu bakanlarımızın, soruşturma raporlarında belirtilen temennilerin gereğini yapmaması, dedikodulara göre hareket ederek soruşturmaların sürüncemede bırakılması ve bu şekilde birçok ceza temennisinden dolayı zaman aşımı süresi geçirilerek yargılanmalarına engel olunması, Cumhuriyet Savcılığınca istenen izin yazısını cevap verilmediği gibi, bu dosyaların geri çekilerek, izin verme veya vermeme konusunda hiçbir işlem yapılmamasıdır. Değerli milletvekilleri, kuruluş amacı esnafa ucuz kaynak aktarmak olan Halk Bankasının kaynakları üç beş kişiye peşkeş çekilerek, banka, kuruluş amacından da uzaklaştırılmıştır. Yine, zamanın bakanı Güneş Taner tarafından, usulsüz kredilerde sorumluluğu bulunan kişilerin bankacılık yetkisinin kaldırılması ve görevden alınmasıyla ilgili, biraz da sert bir ifadeyle, yazılan yazıya rağmen, sorumlular görev devam ettirilmiş, zararların katlanarak artmasına neden olunmuştur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun sözlerinizi tamamlar mısınız. TELAT KARAPINAR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasetimizin temizlenmesi, siyasî ahlak anlayışımızın gelişmesi ve insanımızın siyasilere güven duyabilmesi için, hepimizin sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmesi gerekir. Bu komisyon raporu, ülke kaynaklarımızın, yatırımların, istihdam sorununun önümüzde durduğu günümüz Türkiyesinde, ülke kaynaklarının nasıl birilerine peşkeş çekildiğinin, yolsuzlukların ve yolsuzluk ekonomisinin nasıl işlediğinin bir resmidir. Sözlerime son verirken, öncelikle, komisyon çalışmalarımız esnasında ilgi ve desteklerini esirgemeyen, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç’a, komisyon başkan ve üyelerimize ve komisyon çalışmalarında emeği geçen herkese teşekkür eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karapınar. İkinci söz, Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder’e aittir. Buyurun Sayın Önder. ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sunuşuma başlamadan önce, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Piriştina’nın ve eski belediye başkanlarımızdan Abdurrahman Oğultürk’ün kaybı, gerçekten, bizleri son derece üzmüştür. Her iki siyasetçimizin ailesine başsağlığı diliyorum, sizlere başsağlığı diliyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Çok değerli milletvekilleri, az evvelki konuşmacı arkadaşımız, (9/3) sayılı Soruşturma Komisyonunun nasıl toplandığını ve ne şekilde göreve başladığını kısaca izah ettiler. Ben, onun haricinde, değinmediği, özellik arz eden bazı konulara girmek istiyorum; ki, bizim görevimiz, komisyonun görevi, Devlet eski Bakanlarımızdan Sayın Hüsamettin Özkan ile Recep Önal’ın olaylardaki sorumluluğu konusundaydı; ben, bunlara değinmekle yetineceğim. Ancak, bunlara değinmeden önce, Halk Bankasının Ana Statüsünü, çok kısa ve öz olarak izah etmek suretiyle bilgilerinizi tazelemek istiyorum. Halk Bankası A.Ş.’nin Ana Statüsünün 4 üncü maddesinde, diğer bazı görevlerinin yanı sıra, esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli sanayi ve diğer sanayi kuruluşlarını kredilendirmek, aynı zamanda küçük ve orta ölçekli sanayi sektörünün Kalkınma Bankası görevini de yürütmek üzere kurulduğu ifade edilmiştir. Banka, bu temel amacı gerçekleştirmek için, ticarî krediler dışında kullandırdığı ihtisas kredilerini, kooperatif kredileri, sanayi kredileri ve fon kredileri şeklinde üç grupta toplayıp kullandırmaktadır. Özellikle 1996 yılında itibaren Banka Yönetim Kurulunca yapılan çalışmalarda, Yönetim Kurulu üyelerinden, ticarî kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı Yönetim Kuruluna şöyle bir teklif götürüyor: Kredi tahsil işlemlerinde, banka menfaatları doğrultusunda, banka iç mevduatında belirtilen krediler dışında, Yönetim Kurulunca istisnaî kararlar alınması talebine dair önergesi okunup inceleniyor ve 4.12.1996 tarihinde, bu talep, uygun görülerek karar altına alınıyor. Alınan kararın özelliği nedir -zaten, 1996 yılından sonra, Banka, tabiri caizse, tökezlemeye başlamıştır- kararın özelliği şudur: İçtüzük hükümlerinin dışında, Yönetim Kurulunca yapılan kredi tahsis işlemlerinde bilanço ve diğer malî tablolar üzerinde hazırlanmış kriterlerin yetersiz kalması durumunda, somut olayın niteliğine uygun olarak, Banka menfaatlarının gerektirdiği şekilde, işletmenin teknolojisi, istihdam yaratma gücü ve ihracata dönük faaliyetleri ile işletme sahiplerinin işletme dış yatırımları, mal varlıkları ve gelirlerinin de değerlendirmede dikkate alınması öneriliyor. Bunun gibi “Bankamız menfaatları açısından banka içi mevcut düzenlemelerle belirlenen kriterlerin dışında değerlendirme yapılmasının gerekli olduğu; istisnaî hallerde, somut olaya özgü, banka içmevzuatında belirtilen hükümlerden farklı olarak, Yönetim Kurulumuzca, istisnaî kararlar alınabilmesi uygun görülmüştür” deniliyor ve bu kararlar uygulamaya konulmaya başlıyor. Ancak, 1996 yılında, Yüksek Denetleme Kurulunca yapılan teftişte, bu uygulamanın yanlış olduğu gündeme getiriliyor ve şöyle deniliyor: “Yönetim Kurulunun bu kararından sonra, firmaların bilanço, gelir tablosu ve diğer malî tablolara göre hazırlanan rasyolara ve verilere bakılmaksızın, sübjektif değerlendirmelerle, her firmaya kredi verilebilecektir.” Bunun en somut örnekleri, firma bazında incelemeler bölümünde tek tek incelendiği gibi, 1997 yılında ödeme güçlüğü çeken ve kanunî takibe geçen firmaların malî tabloları incelendiğinde, firmanın brüt satış tutarı tek başına Bankaca verilen kredileri karşılamaktan uzakken, istihbarat raporunda firmanın onbeş yirmi bankadan kredi kullandığı görülmektedir. Ayrıca, istihbarat raporlarında, firmanın ve ortaklarının çok sayıda protestosu ve karşılıksız çeklerine rastlanması normal bir olay gibi değerlendirilmekte ve firmalar, bu karar doğrultusunda kredi alabilmektedir. Bu karar uygulamaya geçince, Bankada neler oluyor: Firmaların, Banka usul ve mevzuatlarına aykırı olarak, çok kısa sürede, bir iki gün içerisinde kredilendirme imkânı çıkıyor. Bugün, hangi bankaya giderseniz gidin, bir kredi kartı isteyin, bunun size intikali, kefili mefili de dahil olmak üzere, bir hafta, on günden evvel dönmeyecektir; ancak, milyon dolarlarla ifade edilen krediler, bir iki gün içerisinde -az evvel Ankara Milletvekilimizin de izah ettiği gibi- şahıslara tevdi edilebilmektedir; nakit kredilerin vadelerinde ödenmemesi üzerine kredilerin gayri nakdî krediye çevrilmesi ve firmaların yurt dışından sağladığı kredilerle nakdî kredinin kapatılmasıyla artan kurlar ve tahakkuk eden faizler sonucu kredinin artması; firmaların yurt dışından sağladıkları kredilerin garantisi olarak talep edilen dövize natık teminat mektupları ve aval kredilerin çok kolay bir şekilde kullandırılması; grubun tüm firmalarına kredi kullandırılması nedeniyle, bir firmanın ödeme güçlüğü içine düşmesinin tüm grubu etkilemesi; kullandığı kredileri vadelerinde ödemeyen firma ortaklarının kurduğu başka firmalara yeniden kredi verilmesi; kredilerini vadesinde ödemeyen firmanın borçlarını devralan şirketlere yeniden kredi verilmesi; kredi alacaklarının zamanında tahsil ve tasfiyesi için gerekli rasyonel tedbirlerin alınmaması; takipteki alacakların tahsil ve tasfiyesi için usul ve mevzuat dışı yollara başvurulması -ki, yine, Ankara Milletvekilimizin dediği gibi- devletin valisi, mahkemesi, hâkimi, savcısı varken, Halk Bankası Genel Müdürlüğü yetkililerinin, özel uçak tutmak suretiyle, özel kişiler tarafından, bazı kişilerin sorguya alınması konusu; bu yollara tevessül edilmesi, Bankanın bünyesini sarsmıştır. Tabiî, bunun sonucunda, özellikle 1996 yılından itibaren, takipteki kredilerin oranı yüzde 4,3 iken, 2000 yılında yüzde 10’a ulaşmıştır. Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk Bankasının 1996 yılı faaliyetleri hakkında düzenlediği raporunda, Banka yöneticilerinin mevzuata aykırı uygulamaları eleştirilerek, 14 konuda temennide bulunulmuştur. Hazine Müsteşarlığı almış olduğu bu temennileri bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner’e göndermek suretiyle, bankanın ilgili olduğu Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan’a göndermiştir. Aziz milletvekilleri, ihtilaf burada başlamıştır. Sayın Özkan’a bu raporlar geldikten sonra, ki bankalar yeminli murakıplarının göndermiş olduğu raporlar direkt savcılığa gönderiliyor. Sayın Özkan, burada konuya itiraz ediyor “ bu konuda yetkili biziz, benim bakanlığımdır, direkt savcılığa gönderilmemesi gerekir, hukuken geçerliliği yoktur” diyor. Aslında Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesine göre, aynı zamanda cumhuriyet savcılığına göndermekle ihbarcılık görevini de yerine getirmiş oluyor. Bankalar Yeminli Murakıplar Kurul Başkanı ile Sayın Genel Müdür Yenal Ansen arasında geçmişten kaynaklanan birtakım husumetler yavaş yavaş gündeme gelmeye başlıyor. Çünkü, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurul Başkanı ve Sayın Ansen, ikisi birlikte Halk Bankasında görev yapan kişiler; ancak aradan zaman geçtikten sonra birisi Kurul Başkanı, birisi Genel Müdür olarak karşı karşıya geldiğinde birtakım hesaplaşmalar olduğu iddia ediliyor ve gerek Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunun hazırlamış olduğu raporlar, gerekse Yüksek Denetle Kurulunun hazırlamış olduğu raporlar, Sayın Hüsamettin Özkan tarafından “tarafsızlık ilkesine uygun değildir” gerekçesiyle Başbakandan onay alınmak suretiyle iki kez ayrı ayrı zamanlarda incelettiriliyor ve kendi almış olduğu onaylarda dahi, inceleyen heyetler, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunun ve Başbakanlık müfettişlerinin yapmış olduğu işlemlerin doğru olduğunu, objektif olduğunu, tarafsız ve ilkeli olduğunu savunuyorlar. Ancak, bununla da yetinmiyor Sayın Özkan, başka bir gerekçe sunuyor, sunduğu gerekçe şu: Kendi Danışmanı Sayın Bedri Eşsiz, Bankalar Yeminli Murakıbı Vedat Aksu ve Merkez Bankası İdare Meclisi Üyesi Aytekin Tece tarafından yazılıp, Sayın Bakana iletilen üç tane şikâyet mektubu var. Bu şikâyet mektubunda da, bankalar yeminli murakıplarının tarafsız olmadığını ve kasıtlı davranıldığını iddia ediyorlar ve özellikle Halk Bankasını denetleyen Mustafa Ekim ile Zafer Dedemen’in -ki, Halk Bankasının yeminli murakıplarıdır- baskı altına alındığını ve bu baskı sonucunda bu şekilde rapor verdiklerini ifade ediyorlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız Sayın Önder. ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) – Komisyonumuz, bu kişileri de çağırdı ve özellikle Zafer Dedemen ve Mustafa Ekim’le yapmış olduğumuz görüşmelerde, böyle bir baskıya maruz kalmadıklarını, görevlerini gereği gibi yaptıklarını, hiç kimseden emir ve talimat almadıklarını çok açık bir şekilde ifade ettiler; fakat, burada dikkati çeken ayrı bir konu var, onu bilgilerinize arz etmek istiyorum. Eski Bakanımızın Danışmanı Sayın Bedri Eşsiz, kendisine sorduğumuzda, bazı konuları aktardığımızda, hiçbir konuyu bilmediğini, Sayın Hüsamettin Özkan’ın kendisine bu konuları danışmadığını, özellikle bu gelen-giden dosyalarla ilgili danışmadığını çok açık ve kesin bir dille ifade ettiler; ancak, ne gariptir ki, kendisi askerken, silah altındayken, henüz terhis olmadan Sayın Bakana yazmış olduğu ihbar dilekçesinde veyahut da şikâyet mektubunda, bankada geçen bütün olayları A’dan Z’ye kadar detaylı bir şekilde anlatmak suretiyle, bütün konulara vâkıf olduğunu ifade ettiğini belirtiyor. Kendisine sorduğumuzda, bize en son “ben bu raporu kendi irademle yazmadım, Sayın Bakanın isteği doğrultusunda yazdım, verdim” demesi suretiyle, Sayın Özkan’ın iddia etmiş olduğu hususlar çürütülmüş oldu. Geçmişte bu raporların usule uygun olmadığı ve Hazine Müsteşarlığınca işleme konulması gerektiği ifade edilmişti. Sayın Güneş Taner’in, yapmış olduğu uyarılarda “Bankalar Kanunun 62 nci maddesi gereğince Banka Yönetim Kurulunu görevden almanız gerekir, imza yetkisini almanız gerekir” demesine rağmen, Sayın Özkan, bu konuda da hukukî bir gerekçe sunmak suretiyle -kendisine göre- almıyor ve Bankanın zarara uğratılmasının devamını sağlamış oluyor. Keza, aynı şekilde, Sayın Güneş Taner’den sonra gelen Devlet eski Bakanımız Recep Önal da, aynı dosyalarla ilgili olarak, soruşturmaları, bizim tespit etmiş olduğumuz süreler içerisinde mümkün mertebe uzatmak suretiyle dosyaların, âdeta akamete uğramasını sağlıyor ve 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Yasayla bazı dosyalar ertelemeye giriyor, bazı dosyalar takipsizlik kararıyla karşı karşıya kalıyor. Devlet eski Bakanımız Sayın Recep Önal, savunmasında şunu ifade ediyor: “Ben Bakanım, benim altımdaki işler nasıl yapılır; onu bilemem” Ancak, kendisi çok iyi bir bürokrat, deneyimli bir bürokrat; bunu da biliyoruz. Anayasanın 112 nci maddesinin ikinci fıkrasında, bu konuda “Her bakan, Başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur” denilerek kesin hükme bağlanmıştır. Sayın Bakan, emri altındaki çalışanlar için “onlar öyle yapmış, benim bundan haberim yok” demesi suretiyle kendisini bazı sorumluluklardan kurtaracağı görüşü bize göre yanlıştır; sorumluluğu vardır. Gel git olaylarını burada tek tek maddeler halinde açıklamak istemiyorum; çünkü, çok zaman kaybına neden olacaktır. Komisyonumuzun yapmış olduğu araştırmalarda, her iki bakanın da sorumluluklarının olduğu inancıyla dosyayı tanzim ettik, Yüce Meclisin huzuruna sunduk; takdir Yüce Meclisindir. Sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önder. Sayın milletvekilleri, üçüncü söz, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın. Buyurun Sayın Yalçınbayır. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, vefat eden değerli eski milletvekillerimizin ailelerine, bağlı bulundukları siyasî partilere, Türk Milletine ve seçmenlerine başsağlığı diliyorum. 20 nci Dönemde beraber çalıştığımız merhum Piriştina’nın ve diğer milletvekilimizin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Meclis soruşturması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yollarından biri. 1924 Anayasasında “Meclis tahkikatı” adıyla yer almış, 1961 Anayasasında, 90 ıncı maddede “Meclis soruşturması” ve 1982 Anayasasında da “Meclis soruşturması” olarak yer almış bulunuyor. Meclis soruşturması, Başbakan ve/veya bakanların görevleriyle ilgili cezaî sorumluluklarının araştırılmasını sağlayan, yargısal bir denetim aracıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu denetim yolunda, siyasî kriterlere göre değil; ancak, hukukî kriterlere göre karar verir ve soruşturma, çok özel bir rejimle düzenlenmiştir, genel hükümlerden çok farklıdır. Bundaki amaç, düzmece soruşturmalardan, düzmece iddialardan Başbakanı ve bakanları korumak ve yasama meclisine bu konuda inisiyatif vermektir. Anayasada da kesin süreler konulmuştur; bunun amacı, işin savsaklanmamasıdır, bunun amacı, kişiyi uzun süre soruşturma tehdidi altında bırakmamaktır, masumiyet karinesinin gereğini yapmaktır, adil yargılanma hakkına saygı göstermektir ve yine, aynı suçtan iki kez yargılanma yasağı ilkesine bağlı olmaktır. Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturmasında, önerge Mecliste görüşülüyor, kabul veya reddediliyor. Kabulü halinde komisyon kuruluyor, Yüce Divana sevkine gerek olup olmadığı konusunda kararını veriyor. Yüce Divana sevk edildiğinde, Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla yargılıyor. Yüce Divana bugüne kadar sevk edilen dosya sayısı 11 ve bunların 3’ü cumhuriyetin ilk yıllarında. Birincisi, bahriye nazırı İhsan Eryavuz’un, Havuz-Yavuz davası nedeniyle yargılanması. Burada, Yavuz Gemisinin tamiri için sözleşmenin değiştirilerek Hazineye zarar verilmesi iddiasıyla yargılanıyor, iki yıl hapse mahkûm oluyor. Onunla birlikte Yüce Divanda yargılanan tek milletvekili, Bilecik Milletvekili Dr. Fikret Bey de, dört ay hapse mahkûm oluyor. İkinci dava, Ticaret Bakanı Cenani Beyle ilgili; görevi kötüye kullanmaktan açılmış. Cenani Bey, un ve zahire fiyatlarındaki artış nedeniyle, 500 000 liradan alınan mısırları, zamanında gerekli yerlere dağıtmamak suretiyle görevini kötüye kullandığı, ucuz fiyatla teklife rağmen yüksek fiyatla buğday aldığı için yargılanıyor, o da bir ay hapse mahkûm oluyor ve belli bir süre memuriyetten men ediliyor. Mahmut Muhtar Paşa, Osmanlı döneminden Bahriye Nazırı, 1910 yılında Denizyollarına alınan gemiyle ilgili usulsüzlük nedeniyle mahkûm oluyor, tazminat ödüyor. Suat Hayri Ürgüplü, 1948’de oybirliğiyle beraat ediyor. 1965’te Mehmet Baydur beraat ediyor. Millî Güvenlik Kurulunca oluşturulan soruşturma komisyonları sürecinde 4 bakan yargılanıyor; Hilmi İşgüzar, Tuncar Mataracı, Şerafettin Elçi mahkûm oluyor, Selahattin Kılıç beraat ediyor. 1985’te İsmail Özdağlar, görevi kötüye kullanmaktan mahkûm oluyor. Son dava; otoyollar davasında Safa Giray ile Cengiz Altınkaya, görevi kötüye kullanmaktan yargılanıyor ve beraat ediyor. İsnat edilen suçun türü, genellikle 240 ıncı madde, 230 uncu maddeyle ilgili. 11 dosyada 12 bakan 1 milletvekili olmak üzere 13 kişi yargılanmış; 5 beraat 8 mahkûmiyet kararı verilmiş. Soruşturma önergeleriyle ilgili olarak geriye dönüp baktığımızda; 1965 ile 1980 arasında 307 tane soruşturma önergesi verilmiş; bunların 279’u 1980 sonrasına devretmiş. Soruşturma önergelerinin verildiği dönemlere bakıyoruz, siyasetin en kızıştığı zamanlar: 1965-1969 arası 84 tane, 44’ü geri çekilmiş; 1977-1980 arası 69 tane, 30’u geri çekilmiş. Bu sürede, sadece birinde, Sayın Mehmet Baydur 1965 yılında yargılanmış ve beraat etmiş. 80’li yıllara geliyoruz ve bu yıllarda da, 1987-1991 arası 28; siyaset yavaş yavaş tırmanıyor; tabiî ki, muhalefetin girmesiyle birlikte, denetim de artıyor. 1995 ile 1999, 25 tane ve ondan sonraki süreç başlıyor ki, bunun önemli tanıklarından birisiyim. 1995-1999, 20 nci Dönem, 46 soruşturma önergesi, 2 773 tane milletvekili imzası, hiçbirinde imzam yok; 11 geri alma, 22 komisyon ve 15 komisyon raporunun devri; bunlara biraz sonra gireceğim. İddialar, görevi kötüye kullanma, kırk ambar suçu, her şeyi bunun içine atabilirsiniz; görevi ihmal ve tabiî ki, nitelikli olanlar da şüphesiz ki var; ama, fevkalade sınırlı. 1999-2002, 21 inci Döneme bakıyoruz, yine 290 imza, 5 önerge, 15 de devir var ve Meclis devamlı bunlarla meşgul, Meclis sanki mahkeme, 20 nci Dönem, 21 inci Dönem ve 21 inci Dönemde, soruşturma önergelerinin kabulü ve oylamasının gizli olması sonucu, 2 komisyon kuruluyor, Koray Aydın ve Bostancıoğlu’yla ilgili ve reddediliyor. 22 nci Döneme geliyoruz; 10 soruşturma önergesi, biri geri çekildi, 521 imza ve yine imzam yok. Bakıyoruz, 20 nci Dönemde 55 Bakan -3’ü başbakan, 52 bakan- hakkında. Şimdiki dönemi de hep beraber yaşıyoruz. Şu anda 4 komisyon var. 1965’ten bugüne kadar 424 soruşturma önergesi verilmiş. 3 685 imza verilmiş; bunların birçoğu sonra geri çekilmiş ve sadece dikkati çeken 1965’teki önerge; Yüce Divana sevk. Bu sürece baktığımızda, Sayın Demirel ile ilgili 91 önergenin verildiğini, 17’sinin reddedildiğini... 20 Haziran 1984’te, Özal döneminde, önergedeki imza sayıları Anayasaya uygun olmadığı için, verilen sürede de tamamlanmadığından 270 soruşturma önergesi ortadan kaldırılmıştı; 73’ü işlemden kaldırılıyor, 1’iyle ilgili sadece komisyon kuruluyor, onda da Yüce Divana sevke gerek olmadığına karar veriliyor. O süreç nedir; o süreç de demokratik parti sürecidir; yani, siyaseten verilen önergeler. Sayın Ecevit hakkında 42 önerge veriliyor. Sayın Yılmaz 12, Tansu Hanım 7, Erbakan 7, Sayın Baykal için de 6 önerge var ve bunlar da 1984’te kaldırılan. Birçok başbakan ve bakan bunların muhatapları. Biz, siyasetin tırmandığı süreçlerde bunların çok verildiğini görüyoruz. Dava suretiyle siyasetin yapıldığının açık delili. 1965-1969 84, 1969-1973 23, 1977-1980 69, 1995-1999 46... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yalçınbayır, buyurun. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Burada, soruşturma dosyalarından dosyalara, dosyalar savaşına giriyoruz ve siyasî literatürümüze geçen tabirleri hatırlıyoruz: “Sütten çıkmış ak kaşık.” Kim yaptı bunları? Kimler dedi? “Çamurun üstünde oturmayız”; “aklama paklama.” Varan komisyonları: “Varan 1: TEDAŞ”; “varan 2: TOFAŞ”, “varan 3: Malvarlığı”, “varan... Sonra yok; çünkü, 53 üncü hükümet gitti, 54 üncü hükümet kuruldu; sütten çıkmış ak kaşık oldu! Gensorular veriliyor; siyaseten, devleti zarara uğrattığı, görevi kötüye kullandığı iddialarıyla. Azınlık iktidarını dışarıdan destekleyen bir parti gensorulara “ret” veriyor. Siyasî tercihi; ama, aynı konudaki soruşturmalara “kabul” veriyor. Gensorulara “ret”; soruşturmalara “evet.” Bu ne çelişki Allahaşkına! Komisyonda yaşananları da gördük. Aklamaları paklamaları gördük; baskıları gördük, milletvekillerinin imzalarını çekmeleri hususundaki yönetimlerin taleplerini gördük. Yaşadık bunları. Birçoğumuz burada yaşadı; ama, yeni arkadaşlarımız bu süreçleri belki basından izlediler. Denetimde ciddiyetsizlik önergeleri verildi. “Siz önergenizi geri alın, biz de geri alalım” denildi; imzalar habire çekildi; pazarlıklar yaşandı. Bunun dönemsel tahliline bakıldığında, bu önergelerin genelde siyaseten verildiği görülüyor ve önergelerin verilme tarihleri, karşılıklı olarak, A partisinden B partisine, B’den C’ye, birbirini takip eden günlerde verilen önergeler ve bu önergelerde kendi parti gruplarının dışında hareket eden milletvekillerine, kendi partilerinin nasıl baktığını da hep beraber biliyoruz; bunları da yaşadık. Onlar hukukçu görüşleriyle karar verdiler; ama, partileri tarafından, hem görüşleri hem de hukukçu kimlikleri nedeniyle kınandılar. “İmzanı geri al” dediler. Ben hukukçuyum, yirmibeş senelik meslekî bilgi ve tecrübemi buraya aktarıyorum dediğimde, “biz burada hukuk yoluyla siyaset yapmıyoruz, biz burada siyasetçiyiz” dediler. Oysa soruşturmalar ve cezaî sorumluluğa doğru gidecek araştırmalar, mutlak surette hukukçu kimliğiyle yapılmak zorunda. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yalçınbayır, sözlerinizi tamamlar mısınız... ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Sayın Başkan, biraz müsaade eder misiniz... BAŞKAN – Siz sözlerinizi toparlamaya çalışın. Buyurun. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Yüce Divana sevk kararı... Bu sevk kararı, kesin bir karar, geriye dönüşü mümkün olmayan bir karar. Peki, sevk etmeme kararı ne; bu, bir nevi takipsizlik kararı ve kovuşturmaya yer olmadığına nasıl cumhuriyet savcısı karar veriyorsa, Yüce Divana sevk etme yetkisine, tekeline sahip olan Türkiye Büyük Millet Meclisi de buna karar verebilir. Bu karardan, ancak, yeni delil, sonuca etki edecek, geçmiş dönemde elde edilemeyen nitelikte delil varsa yeni bir soruşturma önergesi verilebilir, aksi mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihine, hatta 1876’dan bu yana bakıldığında, bunun dışında davranılmamıştır, bir teamül yaratılmıştır. Teamüller de, parlamento hukukunun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu teamüle göre, hakkında önerge verilen bir kişi hakkında aynı olayla ilgili olarak ikinci önerge verilmemiştir. Buna aykırı olarak 20 nci Dönemde yaşananlar oldu. Tansu Hamınla ilgili ikinci “mal varlığı soruşturma komisyonu” kuruldu. O komisyon üzerinde söz almak istediğimde partinin yetkilileri, “canım böyle bir şey söylenir mi” dediler. Bunları söyleyecek aynı düşünceye sahip olan Ahmet İyimaya’ya söz hakkımı devrettiğimde, İyimaya dedi ki: “Bunlar kesinleşmiş hükümlerdir. Meclisin geçmiş teamüllerini, yaptıklarını dikkate alın. Yeni bir teamül, yeni bir içtüzük hükmü yaratma niteliğinde bir eyleme girişmeyin ve bu, siyaseti kirletecek bir hadisedir.” Nitekim, öyle oldu ve yeni delil ortaya çıkmaksızın soruşturma önergeleri ha bire verilmeye başlandı. Değerli milletvekilleri, şüphesiz ki, cezaî kovuşturmada aynı suçtan iki kez yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi adil yargılanma hakkının bir sonucudur ve yeni Avrupa anayasa taslağının önemli maddelerinden biridir. Hiç kimse, daha önce yargılandığı ve beraat ettiği ya da hüküm giydiği bir suçtan dolayı tekrar yargılanamaz ve cezalandırılamaz. Adil yargılanma hakkı, kanun yolları dahil ceza yargısının bütün aşamalarını kapsar. Bizim de yapmakta olduğumuz bir yargılamadır ve herkes, kendisi hakkında, kendisine yöneltilen herhangi bir suçtan dolayı makul bir süre içinde yargılanmasını isteme hakkına sahiptir. Bunlar yargılandı ve beraat etti; ama, gündemde hâlâ bunlar sanık. Nerede masumiyet karinesi ve hâlâ bu şekilde işlem görülüyor. Burada Meclisin teamüllerine dikkat edilmesini önemle vurgulamak istiyorum. Sürekli uygulama, ikinci defa önerge verilmemesidir. Ortaya çıkan geleneğe uyulmak gerekir. Bu, İçtüzükte yer almayan bir boşluğun da doldurulmasıdır; ama, siz, yorumla bu konuda bir daha yargılama yapılamayacağı hükmüne varabilirsiniz. Bu yorumun delillerini, burada uzun uzadıya anlatacak değilim. Biz, bu Mecliste, gelenekleri yaratmak zorundayız. Çok kötü bir geleneğe doğru gidiyoruz; yeni bir İçtüzük yaratmaya doğru gidiyoruz. Bu, şüphesiz ki, Yüce Divana sevkten önce, anayasal yargıya tabi olacak bir işlemdir. Meclisin bu kararı, anayasal yargıya tabidir. Buna dair, Anayasa Mahkemesince verilen, Süleyman Demirel’le ilgili bir karar bunun örneğidir. Ama burada, ama Anayasa Mahkemesinin İçtüzük yaratma hükmündeki karar aleyhine açılacak davada veya Yüce Divanda veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin soruşturmalarla ilgili hukuka uygun davranıp davranmadığı, şüphesiz ki değerlendirilecektir. BAŞKAN – Sayın Yalçınbayır, toparlar mısınız. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben, son olarak, şunu söylemek istiyorum. Anayasanın 100 üncü maddesiyle ilgili, o dönemin Anayasa yapımıyla görevli komisyon başkanı şöyle diyor: “Meclis soruşturması açılıp Mecliste karara bağlandıktan sonra, eğer herhangi bir tahkikat yahut Yüce Divana sevk kararı verilmezse, bu karar kesindir.” Aslında, müessese, Türkiye’de dejenere olmuştur. Bunun, yeniden, daha fazla dejenere olmasına, lütfen, yol açmayalım. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır. Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlamadan önce, İzmir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Piriştina’nın ve Yenimahalle eski Belediye Başkanı ve Ankara eski Milletvekili Sayın Abdurrahman Oğultürk’ün ailelerine, tüm sevenlerine başsağlığı diliyor, Allah rahmet eylesin diyorum. Değerli arkadaşlar, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin vermiş oldukları önerge, 9.12.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmüş ve Meclis soruşturması açılmasına karar verilmiştir. (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.1.2004 tarihli 41 inci Birleşiminde üye seçimi yapılmış, ben de bu komisyona üye seçilerek, komisyon çalışmalarına katılmış bulunmaktayım. (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu üzerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 112 nci maddesi gereğince şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Değerli arkadaşlar, size, öncelikle, (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporunun konusunu oluşturan Türkiye Halk Bankası AŞ’nin hukukî yapısıyla ilgili kısaca bilgi vermek istiyorum. Türkiye Halk Bankası, 8.6.1933 tarihli ve 2284 sayılı Kanunla kurulmuş olup, faaliyetine 1938 yılında başlamış ve kamu bankalarıyla ilgili olarak çıkarılan 25.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesine kadar bir KİT olarak faaliyetini sürdürmüştür. Soruşturma komisyonunun görev konusu olayların geçtiği 1996-2001 yılları arasında, banka, 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ve bu Kanun Hükmünde Kararnameye göre düzenlenen banka anastatüsüne göre faaliyetlerini sürdürürken, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin “İlgili Bakanlığın Gözetim ve Denetimi” başlıklı 40 ıncı maddesine ve Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 3046 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre, 2.7.1997 tarihinden İtibaren, ilgili bakan olarak, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan’la ilgilendirilmiştir. Banka sermayesinin yüzde 99,9’unun hazineye ait olması nedeniyle Hazine Müsteşarlığı KİT Genel Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyet göstermekte ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner’in de denetim ve gözetimi altında bulunmaktaydı; ayrıca, banka, statüsü nedeniyle de, Hazine Müsteşarlığı Bankalar Kambiyo Genel Müdürlüğüne bağlı ve bankalar yeminli murakıplarının denetimine tabidir. Sorunun kaynağını oluşturan bu ikili yapı, 26.12.2000 tarihinde, ilgili Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan’ın bu görevinden ayrılması ve ilgili Devlet Bakanlığına Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Recep Önal’ın atanmasıyla ortadan kalkmıştır. Değerli arkadaşlar, Türkiye Halk Bankası AŞ, 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname esaslarına göre faaliyetlerini sürdürdüğü için, kanun hükmünde kararnamenin “Denetleme” başlıklı 39 uncu ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu hakkında 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci ve 4 üncü maddeleri gereğince, Yüksek Denetleme Kurulunun iktisadî, malî, idarî, hukukî ve teknik açıdan sürekli olarak denetimi altında bulunmaktadır. Yüksek Denetleme Kurulunun bankanın faaliyetleri hakkında düzenlediği yıllık raporlar, 3346 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun gereğince, ilgili kuruluş ve bakanlıkların görüşleriyle birlikte KİT Komisyonunda değerlendirilmekte ve kuruluşun bilançoları, kâr-zarar hesapları tasvip edilerek yönetim kurulları ibra edilmekte ya da tasvip edilemeyerek ibra edilememesine karar verilmektedir. Banka, ayrıca, bankalar yeminli murakıplarınca malî bünye yönünden denetlenmektedir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Halk Bankası AŞ Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkanlığına Mayıs 1995’te Yenal Ansen ve ekibi atanmış, bu tarihten itibaren, banka ana statüsünde esnaf, sanatkâr ve KOBİ’lerin kalkınma bankası olduğu belirtilen bankanın kredi politikasında köklü değişiklikler olmuş ve daha çok, holding ve grup kredilerine yönelinmiştir. Yüksek Denetleme Kurulunun, bankanın 1996 yılı faaliyetleriyle ilgili hazırladığı 1996 yılı Türkiye Halk Bankası AŞ raporunda, bankanın değişen kredi politikası eleştirilerek, özellikle, firmaların yurtdışı finans kuruluşlarından sağladıkları uzun vadeli kredilerin garantisi olarak, banka mevzuatına aykırı bir şekilde gayrinakdî kredilerin çok kolay verilmesi uygulamasına son verilmesi temenni edilmiş ve 2’si personelle, 12’si kredilendirme işlemleriyle ilgili toplam 14 konuda, banka yönetiminin mevzuata aykırı uygulamaları nedeniyle, konunun, Hazine Müsteşarlığı bankalar yeminli murakıplarınca soruşturulması istenmiştir. Bu sırada, bankada yıllık denetimlerde bulunan Hazine Müsteşarlığı bankalar yeminli murakıplarının incelemeleri sonunda düzenledikleri 4 rapor, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner imzasıyla, 4.3.1998 tarihinde, bankanın bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığına gönderilmiştir. Bu raporların 3’ü yurtdışı harcırahlar ve yurtdışı temsilcilik harcamalarıyla, diğeri de, bankanın kredi politikalarıyla ilgilidir. Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner’in tüm yazılarına, bankanın bağlı olduğu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın verdiği cevaplarda, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanının eski bir banka mensubu olduğu, banka Genel Müdürüyle arasındaki husumet nedeniyle, denetimde bulunan murakıplara baskı yaptığı ve murakıp raporlarının objektiflikten ve tarafsızlıktan uzak olduğu dile getirilmiştir. Raporlarla ilgili gerekli işlemler yapılmamıştır. Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner, bankanın bağlı olduğu Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’a yazdığı 16.11.1998 tarihli yazıda, savcılıklara gönderilen raporlar hakkında bilgi verdikten sonra, 3182 sayılı Bankalar Kanunun 62/1 inci maddesi gereğince, bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek nitelikte işlemleri tespit edilen 3 şube müdürü, Ticarî Krediler Müdürü ile genel müdür dahil, 6 yönetim kurulu üyesinin imza yetkilerinin kaldırılması istenmiştir; bu talep, Hüsamettin Özkan tarafından kabul edilmemiştir. Yine aynı şekilde, Recep Önal da, kendi dönemiyle ilgili olarak gelen raporları işleme koymamıştır. Değerli arkadaşlar, bunlar cereyan ederken biraz geriye gitmek gerekir. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, salondan yüksek ses geliyor, o nedenle konuşmacıyı rahat dinleyemiyoruz. İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - 1980 yılından sonra, ülkemiz, iç ve dış işbirlikçilerince, globalleşen dünya düzenine uyum sağlamak için, bir nevi soyulmuştur. 10 milyar dolar borç stoku, bugün 300 milyar dolarlara ulaşmıştır. Hayali ihracatlar, ithalatlar, vergi kaçırmaları, KDV iadeleri ve usulsüz kredilerle ülke bir nevi soyulmuştur. Devletin bankaları eşe dosta peşkeş çekilmiş, özellikle 1991 yılından sonra bu olaylar hızlanmış “özelleştirme” adı altında cumhuriyetin birikimleri yandaşlarına peşkeş çekilmiş ve bu hadiseler, günümüzde de gittikçe yaygınlaşmaktadır. Ülkenin gelirleri, bugün faiz ödemelerine dahi yetmemektedir. İşsizlik alabildiğine artmış, nüfusun yüzde 15’i işsiz, 10 000 000 kişi açlık sınırının altında, 15 000 000 kişi açlık sınırında yaşamaktadır. Her özelleştirme binlerce işsiz yaratmakta, ülke, IMF ve Dünya Bankasının insafına terk edilmiştir. Çiftçi, memur, işçi, emekli perişan; üniversiteler perişan; hastaneler perişan, sarf malzemeleri dahi alınamamakta, insanlar günlerce muayene olamamakta, ilaç alamamakta; eğitim kurumları perişan, bütün yük vatandaşın sırtına yüklenmiş, dolayısıyla, halk perişan. Değerli arkadaşlar, devletin bankalarından milyarlarca dolar hortumlanmış, devletin parasıyla devletin bankaları ve diğer kurumları alınmış, içi boşaltılmış, halkın birikimleri yok edilmiştir. Millî gelirin yüzde 80’i nüfusun yüzde 20’sine peşkeş çekilmiş, yüzde 20 gelir ise nüfusun yüzde 80’ine gitmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Değerli, sözlerinizi tamamlar mısınız. İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tablo bu. Bunlar yetmezmiş gibi, bu parayı götürenler, zevk ve sefa içerisinde yaşamakta, fabrikaları, uçakları, köşkleri, yatları, antikaları, sınırsız gayrîmenkulleri bulunmaktadır. Bugüne kadar gelen sağ iktidarlar ise, her seferinde, vergi afları, kambiyo afları ve suç işleyenlere af çıkarmakta, insanları suça teşvik etmektedir. Devleti yönetenler görevlerini yeterince yapmamış, her gelen yönetim, bir önceki yönetimi suçlamış, kendi yandaşlarını kollamış, siyaset-mafya-ticaret iç içe girmiş, demokratik kurallar bir yana bırakılmış “demokrasi” diye diye, halk perişan edilmiş, hırsızlık, yolsuzluk yapanlar kollanmış, zaman zaman, özel aflar çıkarılmış ve bu aflar bugün de çıkarılmaktadır. Değerli arkadaşlar, bazı bakanlar, belediye başkanları için özel aflar çıkarılmaktadır. Bugüne kadar, kim ne yaptıysa, yanına kâr kalmıştır. Her iktidar yandaşları için özel yasalar çıkarmaktadır. 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Yasa ve geçen hafta bu Mecliste bazı belediye başkanlarını ve siyasileri kurtarmak için çıkarılan yasalar, çıkarılan vergi yasaları, bunlara örnektir. Değerli arkadaşlar, usulsüzlük, yolsuzluk, haksızlık yapan, şaibe altında kalan cumhurbaşkanı olsa bile, gerekli inceleme ve araştırma mutlaka yapılmalıdır. Bunun, güvenilir ve inandırıcı olması için, özellikle milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğine de inanıyorum. Değerli arkadaşlar, bugünkü iktidar “hortumları kestik” diyerek kamuoyunu yanıltmaktadır. Önce, kendi yandaşlarının hortumunu kessin, özel yasalar çıkarılmasın. Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkanın, 1996 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporunda soruşturulması istenen temennilerle ilgili kredilerden kaynaklanan alacakları zamanında tahsil ve tasfiye için gerekli tedbirleri almaması nedeniyle, usulsüz verilen krediler, takipteki alacaklar, 2003 yılı sonu itibariyle -faiz hariç- 1,1 katrilyona ulaşmıştır. Dolayısıyla, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu temennileri doğrultusunda düzenlenen bankalar yeminli murakıpları raporlarını tekrar incelettirmek, cumhuriyet savcılığına ulaşan dosyalarla ilgili soruşturma izinlerini, haklı gerekçelere dayanmamaksızın, zamanında vermemek ve mükerrer denetimlere sebep olmak suretiyle denetim sürecini sürüncemede bırakarak, kanunla kendisine tanınan takdir yetkisini amacı dışında kullanmıştır. Aynı şekilde, Sayın Recep Önal da, Başbakanlık makamından aldığı onayla, temennilerle ilgili işlemlerin yapılmasını geciktirmeye katkı sağlamıştır. Yüksek Denetleme Kurulu, banka hakkında düzenlediği 1997, 1998 ve 1999 yılları raporlarında, banka yönetiminin davranışlarını sürekli eleştirmesine rağmen, KİT Komisyonu, ilgili bakanların tutumuna paralel olarak, 1996 ve 1997 yılları raporlarının görüşüldüğü toplantılarında ibra edilmiştir. Banka yönetimi ise, usulsüz kredi kullandırmaya ve her türlü yasadışı işlemleri yapmaya devam etmiştir. Takipteki borçluları ile ilgili firmalara kredi kullandırmaya devam etmeleri yanında, yan şirketlerine ve o firmaları satın alan firmalara da kredi kullandırmaya devam etmişlerdir. Bunların sonucunda, 2003 yılı sonu itibariyle, faiz bakiyeleriyle beraber, Türkiye Halk Bankası, 3 katrilyon 900 trilyon lira zarara uğratılmış ve ilgililer hakkında işlem yapmamışlardır. Temennilerin inceleme sürelerinin uzatılması, 4616 sayılı Kanunun ve Türk Ceza Kanununun zamanaşımını düzenleyen 102 nci maddesi nedeniyle sorumlular hakkında işlem yapılması önlendiğinden Yüce Divana gitmeleri kanaatindeyim. Hepinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Değerli. Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın Telat Karapınar konuşurken Genel Kurul Salonundan yüksek ses ile uğultu geliyordu. Ben de, Sayın Genel Kurul üyelerimizi, sayın milletvekillerimizi dikkatle ve sessiz bir şekilde dinlemeye davet ederken şöyle bir ifade kullandım; tutanaklardan da getirttim: “Türkiye’yi çok büyük bir maliyete sokan, yüzbinlerce işyerimizin kapanmasına, milyonlarca insanımızın işinden olmasına neden olan bir dönemin yargılanması yapılıyor; o nedenle, sayın milletvekillerinin, dikkatle sayın konuşmacıyı dinlemelerin rica ediyorum” şeklinde bir ifadem oldu. Onu düzeltiyorum; bir dönem değil, iki eski sayın bakanın yargılanmalarına gerek olup olmadığına Yüksek Heyetiniz karar verecek. O nedenle, sağlıklı bir karar vermek için dikkatle ve sükûnetle konuşmacıları dinlememiz gerektiğini vurgulamak istiyorum ve bu düzeltmeyi de yapıyorum. Komisyon adına, Sakarya Milletvekilimiz Sayın Ayhan Sefer Üstün. Buyurun Sayın Üstün. (AK Parti sıralarından alkışlar) (9/3) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 463 sıra sayılı ve (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde Komisyon Başkanı olarak söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama geçmeden önce, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina ve yine, Ankara eski Milletvekili Abdurrahman Oğultürk’ün şok bir şekilde vefatını öğrenmiş bulunmaktayız; yakınlarına, Cumhuriyet Halk Partisine, Ankaralılara ve İzmir halkına başsağlığı diliyorum. Değerli arkadaşlar, tabiî, Meclis soruşturması, Anayasamızda ve İçtüzüğümüzde düzenlenmiş çok ciddî bir Meclis denetim yollarından biri. Muhataplarıyla ilgili olarak yargı yolunu açacak, ileride belki, yargılamanın sonunda, mahkûmiyete varacak bir yol. O bakımdan, gerçekten, dikkatle dinlememiz ve raporu dikkatle okumamız gerekiyordu. Değerli arkadaşlar, bu rapora baktığımızda, özellikle, daha raporun yazılması sırasında, çalışmalarımız sırasında komisyonun hukuka aykırı şekilde kurulduğu iddiası sık sık gündeme getirildi. Sayın Yalçınbayır da, biraz önceki konuşmasında, burada, soruşturmada mükerrerlik olduğundan bahsetti ve sanki soruşturma komisyonunun çalışmalarını yoklukla malul bir duruma getirmeye... Veya böyle bir durumda olduğunu ima yollu da olsa belirtmek istedi. Sayın Yalçınbayır’ın bahsettiği, 21 inci Dönemde verilmiş olan, (9/1) ve (9/2) sayılı Meclis soruşturma önergeleri şu anda önümde. Bu önergelerle ilgili olarak; biz, komisyon çalışmaları sırasında da arkadaşlarımızla bu önergeleri tetkik ettik, gerçekten bir mükerrerlik var mı, bu hususu enine boyuna araştırdık. Çünkü, maazallah, yaptığımız iş fuzulî bir durum olabilirdi, bir mükerrer çalışma, önceden kesin hüküm ifade eden bir durum varsa, bizim yaptığımız çalışma boşa gidebilirdi; dolayısıyla, usulî yönden öncelikle tekrar tekrar bu durumu gözden geçirdik. (9/1) ve (9/2) sayılı soruşturma önergelerine baktığımızda; bir defa (9/2) sayılı soruşturma önergesi tamamen Egebankla alakalı bir önerge; yani, bizim, şu anda üzerinde durduğumuz Halk Bankasından verilen kredilerle ilgili herhangi bir hususu içermemektedir. Yine, (9/1)’e baktığımızda, bu önerge de, Merkez Bankası, Ziraat Bankası ve Halk Bankası da içinde olmak üzere bir torba önerge şeklinde, geniş bir durumu kapsıyor. O bakımdan, bizim soruşturma önergemiz ise, sadece Halk Bankasının faaliyetleriyle ilgili olan bir önergedir. Kaldı ki, (9/1) ve (9/2) sayılı önergeler burada oylanmış, reddedilmiş. Bu önergelerle ilgili herhangi bir soruşturma komisyonu açılarak, yani, bir hazırlık tahkikatı yapılarak bir savcılık fezlekesi veya iddianamesi tanzim edilmemiş; dolayısıyla, hukukta bir kesin hüküm oluşturacak bir belge yok. O önergeyi bir ihbar mahiyetinde kabul edecek olursak, sadece bir ihbar yapılmış; ancak, bu ihbarın gereği olarak bir soruşturma komisyonu kurulmamıştır. Soruşturma komisyonu kurulmadığına göre, bir takipsizlik kararından, bir kesin hükümden bahsetmemiz mümkün olmamaktadır. O bakımdan, bence, bu tür iddialar, kanaatimce, hukukî değildir. Yine, velev ki bir kesin hüküm olsa da, velev ki bir takipsizlik kararı verilmiş olsa da, yeni deliller çıktığında, elbette ki, yeni soruşturmalar olabilir, yeni Meclis soruşturma komisyonları kurulabilir. Nitekim, bakın, 21 inci Dönemde yapılan bu soruşturma önergelerinin oylamaları 3.4.2001 ve 10.4.2001 tarihlerinde yapılmış. Bundan sonra, Halk Bankasıyla ilgili olarak daha bir sürü raporlar yayımlanmıştır. Mesela, en çarpıcı örneğini vereyim: Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu bir rapor yayımlamış ve rapor, zehir zemberek... Bu raporun tarihi de 17.9.2001, yani, bu soruşturma önergelerinin oylandığı tarihten beş altı ay sonra yeni bir delil ortaya çıkmış. Bu rapordan size hemen bir paragraf okuyorum: “Haklarında bu kadar iddia bulunan banka yöneticilerinin uzun süre ısrarla görevde tutulmasıyla tahsil edilemeyen kredi tutarları ve korunup kollanan kredi borçluları arasında doğrusal bir ilişki bulunduğu sonucuna varılmıştır.” Bu, çok ağır bir ifade. Cumhurbaşkanlığı gibi önemli, saygın bir kuruma bağlı Devlet Denetleme Kurulu, böyle bir rapor hazırlıyor ve âdeta, krediler ile kredileri verenlerin ve bu krediyi verenleri kollayanlar arasında doğrusal bir ilişki kuruyor. Dolayısıyla, bu yöndeki, yani, mükerrer bir Meclis soruşturması yapıldığı yolundaki iddialar tamamen geçersiz olduğu kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, tabiî, biz neyi soruşturduk? Elbette, biz, sayın bakanların doğrudan doğruya Halk Bankasının önüne geçerek, orada, mudilere kredi verdiği hususunu araştırmadık. Kredileri, elbette ki, Halk Bankası yöneticileri verdi; ancak, bu kredilerle ilgili, daha sonra, bankalar yeminli murakıpları, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu gibi denetimle ilgili ne kadar kurul varsa, hepsi rapor yayınlamışlar; ancak, maalesef, ilgili bakanlar bu raporları gözardı etmişler, bu raporlara kulaklarını tıkamışlar; işte, biz, bu hususu burada yargılıyoruz. Madem ki, konu krediler... Değerli arkadaşlar, tabiî, bu krediler arasından seçmece yapılmıştır; Halk Bankasından binlerce kredi verilmiştir. Bunlardan, soruşturmaya konu, 1996 yılına ait 12 tane kredi seçilmiştir. Eğer, elinizde, şu Meclis Soruşturması Komisyonu Raporumuz varsa, lütfen, 45 inci sayfasını açalım arkadaşlar. Bakın, bu sayfada, sadece, seracılık ve bahçecilikle ilgili bir krediyi alalım. Şu anda, kredinin bankaya maliyeti 51 trilyon lira. Yine devam edelim, **** Abana Elektrik Motorları A.Ş’nin şu anda Halk Bankasına olan borcu 36 trilyon lira. Maalesef, soruşturulması talep edilen bu kredilerin hiçbiri bu zamana kadar geri dönmemiş. Geçenlerde Sakarya’da bir esnaf kefalet kooperatifinin kongresine katıldım. 2003 yılında esnafa dağıtılan kredi miktarını söylüyorlardı. Ne kadar dağıttınız diye sorduğumda, çok övünülecek bir rakammış gibi “15 trilyon lira” dediler. Sakarya’da bütün esnafa 2003 yılında dağıtılan kredi miktarı 15 trilyon lira. Peki, sadece buradaki bir firmanın şu andaki borcu 51 trilyon lira. 12 firmanın, yani, soruşturulması istenen ve doğrudan Sayın Hüsamettin Özkan’la ilgili olan kredi miktarı ne kadar; 519 trilyon lira. Sayın Recep Önal’la ilgili kısma bakalım değerli arkadaşlar; bakın, tablo 2, bu da 61 inci sayfada; burada 22 tane temenni eleştirilmiş ve soruşturulması istenmiş ve bunlarla ilgili hepsinde ayrı ayrı raporlar tanzim edilmiş. Burada bakın, sadece bir grup firmanın borcu 372 trilyon lira. Bir grup firmanın borcu. Yine, raporlarda eleştirildiği gibi, bu grup firmanın kaç tane şirketi varsa hepsine ayrı ayrı ayrı burada kredi verilmiş. Tetkik ettik, acaba bu firmalar aynı zamanda bazı kamu bankalarından da mı kredi almışlardır diye; evet, buradan alan gitmiş Emlak Bankasından almış, Ziraat Bankasından almış; diğer kamu bankalarından da almışlar. Böyle bir sistemli soygun var. Bunlarla ilgili devletin tüm kurumları rapor tanzim ediyor, ama, birileri “bu raporlar objektif değildir”diye bu raporların gereğini yerine getirmiyorlar değerli arkadaşlar. Tabiî, bunlarla ilgili ilk adımı Sayın Güneş Taner atmış; bu durumu görmüş ve Hüsamettin Özkan’a hitaben diyor ki: “Bu şahıslar, artık, bankayı emin bir şekilde yönetemiyorlar: bunların mutlaka, acilen görevden alınması gerekir.” Tabiî, neden Güneş Taner Sayın Hüsamettin Özkan’dan bunu talep ediyor; değerli arkadaşlar, orada acayip bir durum var. Halk Bankası, âdeta Yedi Kocalı Hürmüz gibi, kısmen bir bakana bağlanmış, bazı idari konularda da bir bakana bağlanmış; malî konularda Güneş Taner’e bağlı,.ancak, personel, idarî konularda ise Sayın Özkan’a bağlı. Bir bakan “bu bankanın içini boşaltıyorlar, dolayısıyla. bu adamları derhal görevden al” diyor; ancak ötekisi “hayır, bu bankalar yeminli murakıplarının Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bu raporları objektif değildir, dolayısıyla bunları görevden almıyorum.” diyor. Peki, bu görevden almama hukuki mi; değerli arkadaşlar, bakın, Bankalar Kanununun 62 nci maddesi, burası açık, diyor ki burada “Bankalar Kanunu veya diğer mevzuat hükümlerinin ihlal edilmesi, bu ihlallerin bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürdüğü bankalar yeminli murakıplarınca tespit edilmesi ve banka mensupları hakkında kanunî kovuşturması istenmesi, ilgili bakanın talebi üzerine, imza yetkileri kaldırılmak zorundadır” deniliyor. Ancak, burada, sanki, Sayın Hüsamettin Özkan, bir takdir yetkisi varmış gibi “hayır” diyor, burada kaldırmıyor; yani, kanunun emrine bir muhalefet var. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu raporlar kendi önüne geldiğinde daha sonra ne yapıyor, nasıl bilgisayarda bir sürü pencere açarsınız ve bilgisayarı kilitlersiniz, bilgisayar iflas eder, artık, yeni bir teftiş süreci başlıyor. “Başbakanlık Makamına -parantez içerisinde- Teftiş Kurulu Başkanlığına...” Burada, Sayın Hüsamettin Özkan Teftiş Kurulu Başkanlığına bir yazı gönderiyor, diyor ki: ”Halk Bankasında birtakım çalışmalar yapılmış, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu rapor tanzim etmiş, bankalar yeminli murakıpları rapor tanzim etmiş, bunlar benim önüme geldi. Ancak, ben, araştırdım, baktım, bu raporlar objektif değil, tarafsız değil, dolayısıyla, gereğini yapılmak üzere gönderiyorum.” Tabiî, bu konuda, hemen, o zamanki, dönemin Teftiş Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu, Sayın Özkan’ın bu yazısını ilgi tutarak, bu raporların Başbakanlık Teftiş Kurulunca tekrar soruşturulması, incelenmesi üzerine Başbakanlıktan bir onay alıyor ve yeni yeni birtakım teftişler başlıyor değerli arkadaşlarım; rapor üzerine rapor, denetim üzerine denetim, denetimin denetimi, denetimin denetimi... En sonunda, tabiî, artık yıllar geçiyor, geriye dönüp baktığımızda bir kamu bankasının içi boşaltılmış, sorumlular hakkında soruşturma zaman aşımına uğramış ve tabiî ki, en önemlisi, bu sorumlular görevinden alınamamış. Kendisine sorduğumuzda, Sayın Bakan, niçin Teftiş Kurulu Başkanlığına bu yazıyı yazdınız dediğimizde “efendim, ben, buraya bilgi için yazdım; yoksa, benim Teftiş Kurulu Başkanlığından, siz, gidin yeniden bir soruşturma yapın, böyle bir kastım yoktu” şeklinde bize cevap vermiştir. Değerli arkadaşlar, hepimiz okuma-yazma biliyoruz. “Başbakanlık Makamına -parantez içerisinde- Teftiş Kurulu Başkanlığına” diye bir yazı yazdığınızda ve “bunun gereğini bilgilerinize rica ederim” dediğinizde, ne anlama geldiğini takdirlerinize sunuyorum. Değerli arkadaşlar, tabiî, sadece Sayın Hüsamettin Özkan’la ilgili değil. Bu arada, tabiî, Güneş Taner Bakanlıktan ayrılıyor, yerine, Sayın Recep Önal geliyor. Hazine Müsteşarlığı Sayın Recep Önal’a bağlanıyor. Hazine Müsteşarlığının içerisinde Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu var, KİT Genel Müdürlüğü var. Yine, banka olması hasebiyle, bir KİT olması hasebiyle, Halk Bankası, doğrudan Recep Önal’a bağlı. 1997 ve 1998 yıllarıyla ilgili olarak Yüksek Denetleme Kurulu raporları bankalar... Hazine Müsteşarlığı raporları Hazine Müsteşarlığına gönderiliyor, bunların soruşturulması talep ediliyor. O arada da görevde Recep Önal var. Tabiî, beş ay geçiyor, sekiz ay geçiyor, on ay geçiyor, birbuçuk yıl geçiyor, o raporlarla ilgili herhangi bir soruşturma yapılmıyor. Tabiî, Sayın Recep Önal, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu üyeliği yapmış bir Bakanımız, o kökenden geliyor, denetimden geliyor; Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunda, bir raporun teftiş edilmeden, bir talebin teftiş edilmeden bir yıl beklemeyeceğini bilmesi lazım. Tabiî, bu arada “tamam, gidilsin, soruşturulsun, teftiş edilsin bu olaylar” diyorlar. Bu onayın verildiğinin neredeyse ertesi günü, Sayın Recep Önal Başbakana geliyor ve “Sayın Başbakanım, bizim işimiz çok fazla, bankalar yeminli murakıplarının işi çok fazla. Kaldı ki, Başbakanlık Devlet Denetleme Kurulunun da soruşturma yetkisi vardır. O bakımdan, bundan sonra gelecek soruşturma talepleri, artık, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca yapılsın ve bize, sadece bankacılıkla ilgili hususlar gelsin” diyor, bu onayı alıyor. Değerli arkadaşlar, bu onaydan sonra, soruşturulmasına başlanan 1997 ve 1998 yılı temennileri, dosyalar, olduğu gibi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna pas ediliyor. Âdeta, bir gizli el, banka yönetimini, bu şekilde, böyle koruyor. Tabiî, o arada, bakıyorlar, gerçekten yanlış bir onay alınmış; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, kanunu gereği, soruşturma yapma yetkisi yok. Dönemin bakanı Sayın Keçeciler “ya, biz ne yaptık; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun böyle bir soruşturma yetkisi yok” diyor. O bakımdan, hemen, Başbakandan karşı bir onayla -üç ay sonra, karşı bir onayla- dosyalar, bu sefer, tekrar, gerisin geriye, Hazine Müsteşarlığına, Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna geliyor ve soruşturmaya başlanılıyor. Tabiî, bu arada, onay, aslında “bundan sonra yapılacak işler” diye başlamasına rağmen, geriye yürütülüyor, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu üyelerinde bulunan 1997 ve 1998 yılı dosyalarının tamamı da, o arada, Başbakanlık Denetleme Kuruluna gönderiliyor. Tabiî, orada, yine, onaya ters başka bir işlem daha yapılıyor; deniyor ki: “Bankacılıkla ilgili kısımlar Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna kalsın, bu işlere bunlar baksınlar, idarî birtakım suçlamalar varsa -memuriyet suçları gibi- bunlara Başbakanlık Teftiş Kurulu baksın.” “Tamam” deniliyor onayda; ama, her ne hikmetse, bu 22 temenninin 1 tanesi idarî soruşturmalarla ilgili, 21 tanesi bankacılıkla ilgili olmasına rağmen, bankacılıkla ilgili konuların tümünü, yine, Başbakanlığa gönderiyorlar. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu onayın yanlış alındığı daha sonra fark ediliyor, düzeltiliyor; ancak, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu teftişini yapıyor, ilgililer hakkında, görevi kötüye kullanmaktan, Bankalar Kanununa muhalefetten, görevi ihmalden, evrakta sahtecilikten birsürü rapor tanzim ediliyor. Tabiî,bu arada, yine, Sayın Recep Önal görevini, Sayın Kemal Derviş’e teslim ediyor. Sayın Kemal Derviş, bu raporlar önüne geldiğinde, bu banka yöneticilerinin hepsinin hakkında soruşturma izni veriyor; ama, bu sefer mahkemeler “evet, artık, bu davalar zaman aşımına uğramıştır” diyor ve elbette, ilgililer hakkında, bu zaman aşımından dolayı beraat kararı vermek zorunda kalıyorlar. Değerli arkadaşlar, işte, Halk Bankasında, böyle bir süreç yaşanmış. Tabiî, bu Halk Bankası yöneticileri ne zaman görevden alınabiliyor; ancak, Sayın Kemal Derviş göreve geldikten sonra ve banka ile ilgili, yeni bir yapılandırmaya ilişkin yeni bir kanun çıkıyor; ancak, ondan sonra görevden alınabiliyorlar. Değerli arkadaşlar, işte, özelde baktığımızda, 500 küsur trilyon lira, yine, Sayın Recep Önal ile ilgili 800 küsur trilyon lira; ancak, genelde baktığımızda, bankanın şu andaki zararı, o dönem için, 3.9 katrilyon lira. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Üstün, sözlerinizi tamamlar mısınız. Buyurun. AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Bankanın şu andaki genel zararı 3.9 katrilyon lira. Değerli arkadaşlar, bu bir tesadüf müdür diye baktım. Değerli arkadaşlar, 3.9 katrilyon lira ile neler olur diye baktığımızda; 3.9 katrilyon lira, 2003 yılında, hükümetimizin yatırım bütçesine denk bir para. Sizler, eminim ki, kendi illerinize, yalvar yakar 1 trilyon lira dahi çıkaramazken, 2003 yılının yatırım bütçesi kadar bir para, Halk Bankasında batmış vaziyette. Tabiî, bunlar, hâlâ alacak gözüküyor. Değerli arkadaşlar, alacak-zarar ilişkisi nasıl kurulacak? Ona da kısaca değinerek, sözlerimi toparlayacağım. Bankacılık Kanununa göre, bir olayın zarar yazabilmesi için, bu alacakla ilgili, bu krediyle ilgili tüm yasal yolları tüketmeniz lazım. İpotekler varsa, ipotekleri paraya çevrilmesini talep etmeniz lazım, işte bu ipotekler paraya çevrilirken, birisi itiraz etse, bunlar yıllarca sürüyor ve bu şekilde mahkeme mahkeme, ta ki, krediyi alan kişi hakkında bir aciz vesikası almamışsanız, bu kişinin bir borcu olarak gözüküyor, bankanın alacağı olarak gözüküyor ve zarar ilişkisi bankacılık açısından belki kurulamıyor; ama, elbette ki, Türk Ceza Kanunu açısından durum farklı. Bu alacakların tahsil edilemeyeceği artık aşikâr. Dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu açısından zarar doğmuştur. Bu zararın sorumlularının, Anayasa gereği ve Bakanlıkların Kuruluşu Hakkındaki Kanun gereğince, gözetim ve denetim görevini layıkıyla yapmayan Sayın Hüsamettin Özkan ve Sayın Recep Önal olduğu kanaatindeyim. İşte bu davranışlarıyla Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesini ihlal ettikleri düşüncesiyle, devlet eski bakanı ve başbakan yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan ile devlet eski bakanı Recep Önal’ın Yüce Divana sevk edilmesine Komisyonumuz karar vermiştir. Takdir Yüce Meclisindir. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Üstün. Sayın Yalçınbayır, sizin bir sataşma nedeniyle söz talebiniz var. Yazılı da istedim sizden. Yeni bir sataşmaya yol açmamak üzere buyurun. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben konuşmamda, Meclis soruşturması açılıp Mecliste karara bağlandıktan sonra herhangi bir tahkikat veya Yüce Divana sevk kararı verilmezse, bu karar kesindir dedim. Teamüle ilgi tuttum ve Meclisin dosyadan el çektiğini, dosyadan el çekildikten sonra yeni delil olmadıkça işlem yapılamayacağını ifade ettim. Süremin kısıtlı olması nedeniyle bazı konulara değinememiştim. Örneğin, Komisyon CMUK’a göre çalışır, CMUK hükümlerini uygular. CMUK’un 167/2 nci fıkrasında “dilekçe reddedildikten sonra –savcılığa verilen şikâyet dilekçesi- kamu davası ancak yeni vakıalara ve yeni delillere müsteniden açılabilir” deniliyor. Bu nedenle, ortada bir soruşturma engeli vardır. Bu engel, kesinleşen karardır. Yeni delil olmadıkça yapılamaz. Ben, komisyonun kuruluşu ve çalışma şekli itibariyle fazla şey söyleme fırsatını bulamadım. Komisyon, çalışmalarında, içinde bulunmaması gereken bir üyeyi bulundurmak suretiyle çalıştı. O üyenin orada bulunamaması gerekirdi hem İçtüzük hem Anayasa gereği ve bu konuyu, Meclis Başkanının dikkatine arz ettim ocak ayında ve kendileri, nisan ayına kadar çalıştılar ve Başkanlık yaptılar. Yarın öbür gün, bu nedenle de, bir başka engelle de karşılaşabiliriz. Komisyon çalışmalarında, ayrıca, İçtüzük hükümlerine aykırılıklar da vardı; ama, komisyonun bir kararı vardır ve mutlaka, değerlendirilecektir. Sayın milletvekilleri, bir boşluğu görüyoruz; o da, 100 üncü maddeyle ilgili yeni bir düzenleme yapma gereğidir. 100 üncü maddenin değiştirilmesi konusunda, 20 nci dönemde ısrarla üzerinde duruldu. Eğer, temiz siyaset istiyorsak, önce, kendimizden başlamak suretiyle, yasama dokunulmazlığını kürsüye inhisar ettirerek, kürsü sorumsuzluğuna irca etmek, soruşturmaları düzenlemek, 129’u düzenlemek, 140’ı düzenlemektir. Lojmanlarda nasıl kendimizden başladıysak, şimdi, sıra bizde! Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır. Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması komisyonunun raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Sayın milletvekilleri, komisyon raporunda Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal’ın Yüce Divana sevki istenilmektedir. Şimdi, komisyon raporunun, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal’ın Yüce Divana sevkle ilgili hükmünü oylarınıza sunacağım. Anayasanın 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Yüce Divana sevk ancak üye tamsayısının salt çoğunluğunun gizli oyuyla alınır” hükmü, İçtüzüğün 112 nci maddesinin altıncı fıkrasında da “Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının salt çoğunluğu ile alınır” hükmü yer almaktadır. Bu nedenle, oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız ve önergenin kabul edilmesi için 276 kabul oyu arayacağız. Toplantı yetersayısı olmak kaydıyla, gizli oylamada kabul oyu, 276’nın altında olduğu takdirde, Yüce Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır. Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki kâtip üye, Adana’dan başlayarak İzmir’e kadar, hükümet sırasındaki kâtip üye ise, İzmir ile Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek, pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır. Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden üç yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır; bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir. Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz. (Oyların toplanmasına başlandı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül yerine, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu yerine, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan yerine, Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit vekâleten oy kullanmışlardır. Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok. Oylama işlemi bitmiştir; oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonunun 463 sıra sayılı raporunun gizli oylama sonuçlarını açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı : 409 Kabul : 356 Ret : 34 Çekimser : 14 Boş : 5 Sayın milletvekilleri, bu sonuca göre, Meclis soruşturma komisyonunun raporu kabul edilmiş; yani, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal’ın Yüce Divana sevkine karar verilmiştir Tbbm'nin Bu Ikili Hakkindaki Sevk Karari TBMM KARARI Devlet Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin ÖZKAN ve Devlet Eski Bakanı Recep ÖNAL Hakkında (Resmi Gazete: 19 Haziran 2004 - 25497) Karar No: 811 Karar Tarihi: 15.6.2004 Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9.12.2003 tarihli ve 788 numaralı Kararı ile kurulan (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 27.5.2004 tarihli ve Esas No: A.01.1.GEÇ:9/3-288, Karar: 5 sayılı raporu; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 15.6.2004 tarihli 101 inci Birleşiminde görüşülerek, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin ÖZKAN ve Devlet eski Bakanı Recep ÖNAL'ın: T. Halk Bankası A.Ş. yöneticilerini korumak ve sorumluların yargılanmalarını önlemek kastıyla, bilerek ve isteyerek; ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek, gerekli tedbirleri zamanında almayarak, takdir hakkını amacı dışında kullanıp, kanuni yetkisini aşarak ve yasaya aykırı uygulamalarda bulunarak Türkiye Halk Bankası A.Ş.'nin zarara uğramasına sebep oldukları ve bu eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine göre muhakeme edilmek üzere Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca Yüce Divana Sevkine, 5 boş, 14 çekimser ve 34 red oyuna karşı 356 kabul oyuyla karar verilmiştir. Eski Başbakan Mesut Yilmaz Ve Devlet Eski Bakani Güneş Taner: (2004) Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan Yüce Divan'a sevkedildi. Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner hakkında, "Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun 205. Maddesine uyduğu iddiasıyla" Yüce Divan'a sevk kararı, 13 Temmuz 2004 tarihinde, TBMM'nin 22. Döneminde, 15 red oyuna karşılık 429 oyla alındı. 447 milletvekilinin katıldığı oylamada, 3 milletvekili ise çekimser kaldı. Yüce Divan sıfatıyla görev yapan Anayasa Mahkemesi, 23 Temmuz 2004'de, Mesut Yılmaz ile Güneş Taner'in Yüce Divan'a sevkine ilişkin kararın, usule uygun olmadığı gerekçesiyle TBMM'ye iadesine karar verdi. İade kararına, TBMM Genel Kurulu'ndaki oylamanın ayrı ayrı yapılması gerekirken, birlikte yapılması gerekçe gösterildi. Yüce Divan'ın 23.7.2004 günlü ve 2004/2 esas sayılı kararında, “Anayasanın 100 üncü maddesindeki ‘gerek görüldüğü takdirde ilgilinin Yüce Divana sevkine karar verilir’ ibaresi uyarınca oylamanın ilgililer hakkında ayrı ayrı yapılacak olması ceza hukukunun genel ilkelerinden olan ‘suç ve cezanın şahsiliği’ ilkesinin gereğidir” denildi. TBMM Genel Kurulu'nda, eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın Yüce Divan'a sevkini öngören soruşturma komisyonu raporunun oylaması 27 Ekim 2004'de tekrarlandı. Komisyon raporunun gizli oylamasına 444 milletvekili katıldı. Yılmaz'ın Yüce Divan'a sevki, 14 milletvekilinin ret oyuna karşı 419 milletvekilinin oyuyla kabul edildi. 5 milletvekilinin çekimser kaldığı oylamada, 2 oy geçersiz sayıldı. 4 milletvekili de boş oy kullandı. Devlet eski Bakanı Güneş Taner hakkındaki raporun oylaması da 27 Ekim 2004'de tekrarlandı. 421 milletvekilinin katıldığı oylamada, Taner'in Yüce Divan'a sevki, 7 milletvekilinin ret oyuna karşı 403 milletvekilinin oyuyla kabul edildi. 2 milletvekilinin çekimser kaldığı oylamada, 4 oy geçersiz sayıldı. 5 de boş oy çıktı. Türk Ticaret Bankası, Mesut Yılmaz'ın başkanlığındaki 55. Hükümet (3. Yılmaz Hükümeti, 30.06.1997-11.01.1999) döneminde özelleştirme sürecinde ihaleye çıkarıldı. Banka, 4 Ağustos 1998'de yapılan ihalede en yüksek teklifi veren (600 milyon dolar) Korkmaz Yiğit İnşaat - Taahhüt ve Ticaret A.Ş'ye satıldı. İhale, yolsuzluk iddiaları üzerine daha sonra iptal edildi. Türkbank ihalesiyle ilgili olarak, TBMM'nin 20. Yasama Döneminde Soruşturma Komisyonu kuruldu, soruşturma 8/7 oyçokluğuyla TCK 240. maddesi uyarınca görevin kötüye kullanılması suçundan Yüce Divan'a sevkine gerek olmadığına dair kararla sonuçlandırıldı. 55. Hükümet, Türkbank ihalesi konusunda Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Güneş Taner hakkında verilen gensoru sonucu 25 Kasım 1998'de düşürüldü. TBMM KARARI Eski Başbakan A. Mesut YILMAZ ve Devlet Eski Bakanı Güneş TANER Hakkında (Resmi Gazete: 17 Temmuz 2004 - 25525) Karar No: 815 Karar Tarihi: 13.7.2004 Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9.12.2003 tarihli ve 790 numaralı Kararı ile kurulan (9/5,6) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 25.6.2004 tarihli ve Esas No: A.01. 1 .GEÇ.9/5,6-143, Karar: 8 sayılı raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 13.7.2004 tarihli 114 üncü Birleşiminde görüşülerek, eski Başbakan A. Mesut YILMAZ ve Devlet eski Bakanı Güneş TANER’in; Türkbank ihalesi sürecinde ihalenin yapımında ve fiyat oluşumunda fesat karıştırmak suretiyle güdümlerinde bir medya düzeni kurmak için tüm organizasyonları gerçekleştirdikleri böylece siyasi rant amaçladıkları, ayrıca Türkbaıık ihalesi ile doğrudan ilişkisi bulunmayan üçüncü şahıs konumundaki Kamuran ÇÖRTÜK’e ihalede üstlendiği aracılık misyonunun karşılığı olarak Genç TV’nin bedelsiz olarak verilmesini sağladıkları ve bu eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 64 üncü maddesinin birinci fıkrası delaletiyle, aynı Kanunun 205, 219/1,4 ve 33 üncü maddelerine göre muhakeme edilmek üzere Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca Yüce Divana sevkine 3 çekimser ve 15 red oyuna karşı 429 kabul oyuyla karar verilmiştir. Enerji Ve Tabii Kaynaklar Eski Bakanlari Cumhur Ersümer Ve Zeki çakan: (2004) Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanları Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan, 13 Temmuz 2004 tarihinde Yüce Divan'a sevkedildiler. Ersümer, "Enerji ve Doğalgaz Anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı, devlet alım satımına fesat karıştırdığı, uyguladığı yanlış ve usulsüz enerji politikaları nedeniyle kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı" iddiasıyla 14 ret oyuna karşı 369 oyla Yüce Divan'a sevk edildi. Ersümer ile ilgili oylamaya 399 milletvekili katıldı. 3 milletvekilinin çekimser kaldığı, 12 milletvekilinin boş oy kullandığı oylamada, 1 oy da geçersiz sayıldı. Çakan, "Uyguladığı yanlış ve usulsüz enerji politikaları nedeniyle kamuyu zarara uğrattığı, görevini ihmal ettiği ve kötüye kullandığı" iddiasıyla 57 ret oyuna karşı 297 oyla Yüce Divan'a sevk edildi. 19 milletvekilinin çekimser kaldığı oylamada, 3 oy da geçersiz sayıldı. Oylamaya 376 milletvekili katıldı. TBMM KARARI Enerji ve Tabii Kaynaklar Eski Bakanları Mustafa Cumhur ERSÜMER ve Zeki ÇAKAN Hakkında (Resmi Gazete: 17 Temmuz 2004 - 25525) Karar No: 816 Karar Tarihi: 13.7.2004 Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9.12.2003 tarihli ve 789 numaralı Kararı ile kurulan (9/4,7) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 25.6.2004 tarihli ve Esas No: A.01. 1.GEÇ.9/4,7-234, Karar: 5 sayılı raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 13.7.2004 tarihli 114 üncü Birleşiminde görüşülerek; Bakanlığı döneminde görevini suiistimal ettiği ve yetkilerini aşıp selahiyetlerini amaç dışı kullanarak kanun ve yönetmelik hükümlerine aykırı davranıp devlet alım satımına ve yapımına fesat karıştırarak kamu zararlarına yol açtığı, ayrıca ihaleye hile karıştırma fiili ile görevi ihmal eylemini işlediği ve bu eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 205, 240, 366 ve 230 uncu maddelerine göre muhakeme edilmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur ERSÜMER’in 1 geçersiz, 12 boş, 3 çekimser ve 14 red oyuna karşı 369 kabul oyuyla, Bakanlığı döneminde görevini suiistimal ettiği ve yetkilerini aşıp selahiyetlerini amaç dışı kullanarak kanun ve yönetmelik hükümlerine aykırı davranıp devlet alım satımına ve yapımına fesat karıştırarak kamu zararlarına yol açtığı ve bu eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 205 ve 240 ıncı maddelerine göre muhakeme edilmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı Zeki ÇAKAN’ın, 3 geçersiz, 19 çekimser ve 57 red oyuna karşı 297 kabul oyuyla, Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca Yüce Divana sevklerine karar verilmiştir. |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|