|
Ekonomi Ekonomi ile ilgili haber,yorum ve araştırmalar bu bölümde. |
Seçenekler | Stil |
01-08-2009, 17:24 | #1 |
Tahsilatlardaki sıkıntı devam ederse iyi durumdaki firmalar bile batabilir
Tahsilatlardaki sıkıntı devam ederse iyi durumdaki firmalar bile batabilir
http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...bile-batabilir Hemen herkesin göz önündeki sektörlere ilişkin genel bir fikri vardır ama madencilik pek öyle kolayca bilinecek olanlardan değil. Bu nedenle de Erdoğan Akbulak ile konuşma öncesinde pek çok soru var kafamda. Söyleşiye başlamadan, "Showroom'u gezelim." diyor. İyi ki de öyle demiş! Yüzlerce çeşit mermer, granit, mozaik ve onların tasarımlanmış halini görüyorum. Teknolojinin nelere kadir olduğunu, o semsert kayaların insan aklıyla kibrit çöpüne nasıl döndüğünü ve onun o tasarımcıların elinde sanat eseri gibi işlendiğini görüyorum. Silkar Madencilik AŞ, 1990 yılından beri doğal taş sektöründe. Vizyonunu, dünya çapında bir marka olmak üzere kurgulayan kurum hem taahhüt şirketlerinin güvenilir doğal taş tedarikçisi olmak hem de perakendecilerin talep ettiği bir marka haline gelmek olarak belirlemiş. Silkar Madencilik, kendi ocaklarından çıkardığı madeni işlerken diğer yandan da yurtdışından getirdiği granit, mermer ve mozaik üretimini aynı yerde yapan Türkiye ve Avrupa'nın tek kuruluşu. Kurumun Bilecik'te doğal granit işleme, mermer ve mozaik tesisleri ile Bursa, Aksaray ve Sivas'ta kendine ait üç ocağı bulunuyor. Dünya piyasalarındaki gelişmeleri izleyen Silkar Madencilik, antik taş ve mozaik üretimine de geçmiş. Ressam Metin Ünsal'ın başında bulunduğu bir tasarım grubu ile sürekli yeni ürünler geliştiren kurumun bütün ürünlerinin ve tasarımlarının görülebileceği yüksek standartta bir showroom'u da bulunuyor. Amerika'da satış ağına sahip Silkar Madencilik'in Amerika'da AKDO isimli bir de kardeş kuruluşu var. AKDO hem Silkar ürünlerini hem de ithal ettiği değişik ürünleri satıyor. Avrupa ülkeleri, ABD, Türk cumhuriyetleri ve son yıllarda da Güney Kore, Yeni Zelanda, Avustralya, Katar, Tayvan, Çin ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere 30 civarında ülkeye ihracat yapıyor. Silkar Madencilik'in hedefi Türk doğal taş ve madencilik sektörünün en büyük firmaları arasına girmek. Ayrıca maliyetleri aşağıya çekmek ve bizzat doğal taş için ciddi bir pazar olan Çin'de bir üretim tesisine sahip olmak. Silkar'ın granit, mermer ve mozaik olarak toplam 750.000 metrekare yıllık kapasitesi var. Kuruluş, Turquality programı içinde yer alıp yurtdışında markalaşmak da istiyor. Üçüncü kuşak da vizyoner Silkar Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Akbulak, T.E.D. Ankara Koleji ve ODTÜ Endüstri Mühendisliği'nden mezun. İstanbul Üniversitesi'nde İşletme Yüksek Lisansı derecesi de olan Akbulak, 1980 yılından bu yana bir aile şirketi olan Silkar Holding ve bünyesindeki şirketlerin çeşitli kademelerinde görev yapmış. Madencilik şirketi, Silkar Holding'in bünyesindeki kurumlardan biri. Erzurum'dan manifaturacı olarak yola çıkan Silahtaroğlu Kardeşler'in günümüze kadar uzanan bir sanayicilik tarihi var. Erdoğan Akbulak, dayıları olan Silahtaroğulları'nın kuruluşlarında daha kendisi öğrenciyken çalışmaya başlamış. Silahtaroğlu ailesini Erzurum'dan İstanbul'a getiren ailenin büyüğü Erdoğan Akbulak'ın annesinin babası. Orduda yüzbaşı rütbesindeyken ticarete atılmaya karar vermiş. Akbulak o başlangıç günlerine ilişkin, "Dedem çocuklarının eğitimine özellikle çok önem veriyor ve kız-erkek ayırt etmeden Robert Kolej ya da benzeri okullara gönderiyor. 1950'li yıllarda Robert Kolejli olmak çok önemli bir konu. Dayılarımdan biri Robert Kolej'i bitirdikten sonra Almanya'ya gidiyor. FAG rulmanlarının Türkiye distribütörlüğünü alıyor. Böylece manifaturacılıktan sanayiye doğru bir geçiş yapıyorlar. 1960'ların başında tarım makineleri ithalatı, 1980'lere gelindiğinde ise turizm yatırımları yapıyorlar. Robinson tatil köylerini Türkiye'ye getirenler de bizimkiler." diyor. Silkar Yönetim Kurulu Başkanı Akbulak, böyle girişimci bir aile içerisinde yetişmiş. 1979'da okulu bitirmiş ardına hemen master yapmış. 23 yaşına geldiğinde ise askerliğini de yapmış hatta evlenmiştir. "Bu ne sürat!" diyorum içimden. Sonra da "Erken kalkan yol alır" özdeyişi geliyor aklıma. Böyle bakınca da Silkar YKB'si iyi bir örnek. Kardeşlerin bir daha ayrılmama kararı birlikte iş yapmaya dönüşür Önce planlama departmanı, sonra Almanca öğrenmek için altı aylığına Almanya ve ihracat departmanında Ortadoğu ülkelerine tarım makineleri satışı. Her şey böylesine hızlı ve pürüzsüz kendi yolunda giderken hiç ummadığı bir anda ciddi bir sağlık problemi yaşar Erdoğan Akbulak. Tedavi için önce Almanya'ya oradan da Amerika'daki ağabeyinin yanına gider. İşte o zaman ağabey bir karar verir; "Eğer kardeşim bu hastalıktan kurtulursa birlikte iş yapacağız. Asla bağlarımızı koparmamalıyız." der. İşte Silkar Madencilik'in başlangıcı da bu karar olur. "O dönemlerde herkes Amerika'ya mermer, granit gibi madenler getirip satıyordu. Biz de böyle başladık. Granit ise Türkiye'de yeni tanınmaya başlamıştı. Mermer işinde satışla yetinmeyip montaj işine de girdik. Yatırımlarımızı granite çevirdik. 1990 yılında Bilecik'te ilk fabrikamızı kurduk. Ağırlıklı olarak birkaç sene granit üzerine çalıştık. Ama mermeri de ihraç ettik. 1998'lere doğru Amerika'daki trendler bizi yönlendirdi. Ağabeylerim dünya trendlerini çok yakından takip ediyorlardı. O dönemlerde İtalyanlar özellikle bu konularda oldukça ilerlemiş bir endüstriye ve tasarım gücüne sahiplerdi. Biz de elimizdeki imkanlarla ilk önce "merdiven altı" atölyelere işler yaptırarak başladık. Ancak yaptığımız işler adetsel ve miktar olarak artmaya başlayınca, kaliteyi yakalamamız gerektiğini öngördük." Mermer mermerdir nasıl farklı olabilir ki! Akbulak kardeşler nasıl farklılaştırabiliriz diye düşünürken işin tasarım yönünü fark ederler. İşte ressam Metin Ünsal bu dönemde devreye girer. İnşaat mühendisi olan Ünsal ile fikirlerini paylaşırlar. Dünya fuarlarını izlemeye başlarlar. Kendi koleksiyonlarını hazırlarlar. Bir süre sonra yerli ve yabancı rakipleri bile, "Silkar Madencilik bu sene fuarda hangi koleksiyonla yer alacak?" diye merak etmeye bile başlar. Silkar Madencilik yöneticileri işlerinde dikey entegrasyon yaparlar. Fabrikada üretir ve büyük projelerde montaj işine girerler. Diğer yandan yatay entegrasyonu da planları içine alırlar ve "Mermer, granit, doğal taş nereden çıkarsa çıksın bu tedarik zincirinin içinde varız" derler. Diğer mozaikçi firmalar tasarımdan üretime bir sürece sahip değillerdir. İtalya bu konuda da çok öndedir ama zaten onlar Michelangelo'nun torunları değil midir? Çoban bile mermer çıkarmaya girişti "Türkiye'de doğal taş işi, küçük işletmelerin ilgilendikleri bir konu ve babadan kalma yöntemlerle yapılıyor. Bizim farkımız eğitim ve dünya görüşümüz oldu. Farklılaşırken İtalyanları gözlemledik." diyor Silkar YKB'yi kuran Akbulak ve teknolojinin çok geliştiğini, doğaya zarar vermeden birçok işlemin yapıldığını söylüyor. Avrupa'daki kurallar neyse Türkiye'de de kuralların aynı olduğunu ve mermer kaynakları açısından zengin topraklarımızın olduğunu söylüyor. "Eskiden rezerv aramasını MTA Enstitüsü yapardı. Çok fazla da açıklama yapılmazdı. Bu madenler doğadan ilkel yollarla çıkarılırdı. Şimdi işin bir sanayisi olduğunu duyan çoban bile bu işe girişti. Bugün artık doğal kaynak ve maden alanı olarak taranmamış yer kalmamıştır." diyen Akbulak, artık yeni cevherler bulmanın zor olduğunu düşünüyor. Akbulak, "Ruhsatı olanlar bile mermerin zor bir işkolu olduğunu düşünerek girmiyorlar. Özellikle de renk konusu önemli. Bu sektörde bazı renkler hemen moda oluyor. Dolayısıyla farklı bir renk bulunca o renk üzerinden gidip işlemeye başlayacaksınız. Doğal taş kaplama malzeme olarak en pahalı ürünlerden biri. Bizde seramik de değerlidir ama doğal taş çok pahalıdır. Seramik imalatçılarının en önemli ilham kaynağı ise zaten doğal taşın kendisidir." Bu iş şans işi "Doğal taş işinde şans, eğer tasarımı katmazsanız iyi bir faktördür. Yani iyi bir ocak, iyi bir maden rengi bulduysanız en iyi katma değeri oluşturabilirsiniz. Gerisini de doğa zaten size verir. Bazı çok şanslı firmalar iyi bir maden ocağına denk geliyor. Biraz da şans yardım ediyor tabi. Hammaddenin kalitesinin yanı sıra tasarımı sürekli kılmak lazım. Bu da maliyetli bir şey. Çinli, Meksikalı sizi kopyalıyor. Bu da başka bir risk. Hukuksal yöntemlere başvurarak, ürün ve tasarımların tescillenmesini sağlamak lazım." diyor. Amerika'daki şirket AKDO'nun pazardaki gücünü koruyabilmesi için daha fazla pazarlama yatırımı yapmak durumunda olduğunu düşünüyorum. "Amerika'da moda ve tasarım dergilerine reklam yapmak çok pahalı. Sektörle ilgili dergilere reklam veriyoruz. Ama bunun dışında direkt yüz yüze yapacağımız görüşmeler bizim için daha önemli. Amerika'da lojistik merkezler kuruyoruz, satışçılarımız da yeni bayiler buluyorlar. Perakende mağazalarına da satış yapıyoruz. Hedefimiz Amerika'da 3 bin mağazada satılıyor olmak. Zincir mağazalarla anlaşmalarımız da var." diyen Akbulak'a bir Hollywood ünlüsünün evinde Silkar ürünleri var mıdır diye soruyorum: "Muhtemelen ünlü kişilerin evlerindeki projelere ürün vermişizdir ama elimizde somut bir bilgi yok. Amerika'da ürün sattığımız bayiler en pahalı ve en lüks ürünleri satan yerler. Fakat yine de şöyle bir örnek verebilirim: İki hafta önce Azerbaycan'daydık. Gruptaki arkadaşlardan biri bizim modelleri ve tasarımları görünce şöyle dedi: "Kısa bir süre önce biz bu modellerden hanımefendinin banyosuna döşedik." Yani hanımefendi derken Cumhurbaşkanı'nın eşini kastetti. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na kadar giren bir ürün grubumuz varsa bu bizim için gurur verici bir olaydır." diyor. Türk ürünlerinin dünyadaki muadillerine göre daha ucuza satılıyor olmasından söz etmişsiniz bir konuşmanızda. Bu konuda neler yapılabilir? "Bu biraz arz talep meselesi. Piyasa ortamı şartları belirliyor. Mesela, İtalyan ve Yunanistan'da çıkan çok sayıda tanınmış taş var. Toros kuşağında çok kaliteli taşlar var. Üretimi az ve nispeten çok değerli taşlar bunlar. Müşterinin talep edeceği ürünler. Bir ara Denizli'de herkes tekstilciydi. Sonra herkes birden travertenci oldu. Denizli'nin travertenleri çok meşhur oldu. Bir ocak varken bir şey on liraya satılıyor derken iki ocak oluyor satış rakamı düşüyor. İnsanlar aynı yerlere aynı müşterilere mal satmaya başladı. Kim daha ucuza satarsa durumuna geldik. Fiyatlar yarı yarıya düştü. Türkiye'de 15 milyar ton civarında hammadde olduğu tahmin ediliyor. Türkiye'nin yıllık üretimi ise 9 milyon ton. Yıllık 10 milyon ton üretimle 15 milyar tonluk rezerv ne zaman biter sorusunun cevabını size bırakıyorum. Kısa vadede bitmez ama bir gün elbette bitecek." 2009 yılı içinde dünyayı ve Türkiye'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? "Önümüzü göremediğimiz için bir tahmin yapmak zor. Onun için ancak 3 aylık planlar yapıyoruz. 2009 bütün dünyada kayıp bir yıl olacak. Sorunlardan biri de yeni inşaatların başlamıyor olması. Bu nedenle daralma bizim açımızdan daha fazla olacak. Projelerde ciddi düşüş olacak. 2012'den sonra projeler artacak. Belki yayılma politikasına ağırlık vermek gerekiyor. Çok yerde birden olabilmek üretimimizi devam ettirecektir. Özetle projeler, yeni inşaatlar, marka çalışmalarına ağırlık vermek istiyoruz. Herkes gibi biz de küçülmek durumundayız. 2010'dan itibaren belki toparlanırız. Ama ondan sonra da piyasa şartlarına hazır olanlar daha çabuk pazara ve şartlara entegre olacaklardır. En büyük endişem ise şu: Kriz sadece talep daralması değil bir de finans kilitlenmesi meydana getirirse rasyoları düzgün olan firmalar bile batacaktır. Bugün bankalara herkes bir anda hücum etse bankalar nasıl batarsa rasyoları düzgün olan firmalar da tahsilat yapamadıkları için çok ciddi bir nakit ve finansman sıkıntısına girebilirler. 2009 zor olacak 2010'dan itibaren yavaş yavaş dünya düzelecek gibi görünüyor. İnsanlar bu kriz döneminde alımlarını bitiriyorlar. Parası olan işe başlamak isteyen kişiler bile biraz bekleyeyim diyor. Kısacası herkes beklemede." 2008'nin 11'inci ay sonu itibariyle sonuçlar; Türkiye'nin toplam doğal taş ihracatı 1 milyar 242 milyon dolar. İhracatta kriz öncesi yüzde 25-30 büyüme öngörülüyordu. Böyle bakınca geçen yıldan daha büyük bir rakam beklenebilir ancak doğal taş sektöründe de bir duraklama olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Türkiye'nin imajını bir kişi ya da kurumla değil elbirliğiyle düzeltebiliriz "2009'da nereye gideceğimizi pek bilmiyorum ama Amerika'daki lojistik merkezlerin sayısını artıracağız. Marka çalışmalarına da önem vermeye devam edeceğiz. AKDO markamızı bilinen, kaliteli, inovasyonu simgeleyen bir marka konumuna getirmek istiyoruz. Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerini de bu çemberin içine almak istiyoruz. Buradaki ortak konu orta üst gelir grubunu hedefliyoruz. Çin'in kendisi de büyük bir pazar. Oralarda da pazar bulmaya çalışıyoruz. Türkiye'nin de çemberini kırması için inşaat sektörü çok önemli bir güç. İnşaat firmalarımız Ortadoğu ve Kuzey ülkelerinde çok başarılı işler yürütüyorlar. Bu işler İngiliz ya da Amerikalıların işlerinin müteahhitliğini yapmak oluyor. Türkiye'deki mimari ofislerin proje oluşturmaları gerek. O mimarilerin farklı olabilmesi için malzeme çok önemli. İşte o noktada da inşaatı çok güzel gösteren, makyajını iyi kılan unsurlar var. Birincisi ahşap diğeri de doğal taş. Doğru tedarikçilerle çalışmadıkları için yüzde 2 tasarruf edeceğiz diyerek yüzde 10-15 değer kaybı yaşıyorlar. 20 senedir ihracat yapan biri olarak söyleyebilirim ki Türkiye'nin önündeki en büyük engel imajı. İtalyan'dan, Fransız'dan çok daha fazla iyi olmak için çok daha fazla çalışmak lazım. Çünkü işe 1-0 mağlup başlıyoruz. İtalyan bir hata yaptığında bağışlıyorlar. Ama bir Türk firma hata yaptığında; 'Ne de olsa Türk firması' diyorlar. Ülke imajı sadece bir sektöre bağlı değil. Bilim adamıyla, politikacısıyla, mimarıyla her şeyiyle bir bütün. Bu imajı el birliğiyle oluşturabiliriz." GÜNSELİ ÖZEN OCAKOĞLU |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|