![]() |
|
Türkler'in ve Yabancıların Biyografileri Ünlüler, Artistler, Aktörler, Sanatçılar , Rektörler, İş Adamları, Gazeteciler, Kaşifler, İdoller, Örnek Alınacak Kişiler - Biyografi |
![]() ![]() |
Seçenekler | Stil |
![]() |
#1 |
![]() METİN ELOĞLU
-------------------------------------------------------------------------------- YAŞAMI: 11 Mart 1927’de İstanbul'da doğdu. 1985’te yine İstanbul’da yaşamını yitirdi. Üsküdar Sultantepe Ortaokulu'nu bitirdi. 1945'te Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girdi. Seyfi Toroy, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Zeki Kocamemi'nin atölyelerinde çalıştı. 1946'da siyasal suçlamayla bir süre tutuklu kaldı. Akademiden kaydı silindi. 1947'te gittiği askerliği, aldığı cezalar nedeniyle 5 yılda tamamlayabildi. Dönüşte bir süre İstanbul Belediyesi'nin Park ve Bahçeler Müdürlüğü'ne bağlı bir dairesinde çalıştı. Bu işi bıraktı, yaşamını resimlerini satarak ve süsleme yaparak kazandı. "Sabah Şarkısı" ismindeki ilk şiiri "Mehmet Metin" imzasıyla İzmir'de "Kovan" dergisinde 1943'te yayınlandı. "Garip" akımı doğrultusundaki şiirlerinde kendisine özgü bir mizahla dikkat çekti. Daha sonra Varlık, Yaprak, Yenilik, Şiirler Yaprağı, Türk Dili Dergisi'ndeki şiirleriyle genç şairlerin önde gelen temsilcilerinden biri oldu. Şiirinde, toplumsal yaşamı, yeni ve yapay olmayan bir İstanbul argosuyla somutlaştıran bir dil örgüsü kullandı. Üçüncü şiir kitabı "Odun"dan sonra İkinci Yeni'ye yaklaştığı görüldü. Şiirlerinde imgeyi iyice ön plana çıkardı, sözcükleri düşüncenin egemenliğinden uzaklaştırmaya çalıştı. 1960'lardan sonra İkinci Yeni etkinliğini yitirirken yeni bir arayışa yöneldi. Kapalılığa ve soyuta çok yaklaşan aşırı deneylere girişti. Öyküler, denemeler de yazdı. Yazı ve şiirlerinde "Ali Haziranlı", "Etem Olgunil", "Nil Meteoğlu" gibi takma isimler kullandı. -------------------------------------------------------------------------------- ESERLERİ ŞİİR: Düdüklü Tencere (1951, 1962) Sultan Palamut (1957) Odun (1959) Horozdan Korkan Oğlan (1960) Türkiye’nin Adresi (1965) Ayşemayşe (1968) Dizin (1971) Yumuşak G (1975) Bektaşi Dedikleri (Oğuz Tansel ile birlikte, 1977) Rüzgar Ekmek (1978) Hep (1982) Ay Parçası (1983) Önce Kadınlar (1984) Yine ve Şiirce (İlk 9 kitaptaki şiirlerle, 1982) ÖDÜLLERİ 1972 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü, Dizin kitabıyla -------------------------------------------------------------------------------- UYAN Hadi uyan Gün ışığı çilemeye başladı başucunda Denizler bir mavilik edindi günden Seher yeline uyup kuşlar yerinden uçtu Bu türküyü dinleyemeyecek misin Haydi uyan Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine Yoksul olsan da uyan Garip olsan da uyan Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için Madem ki iyisin iyiyi yaşatmak için Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için Hadi uyan Denizi dinle, yaşamak desin Toprağı dinle, barışmak desin Göğü dinle, sevişmek desin Bir plâk konmuş gibi gramofona İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü Uyan diyor uyansana Hadi uyan Sevdiğim uyan Ne olur uyan! * * * * * * AYŞEMAYŞE Tüyü bitmemiş yetimliğimde miydin neydin, oysa babam yine sağ Ama adın Ayşe'ydi, ya da ayşemayşeydi ki Seni sırtımda bir küfe ana-kız gibi sevdim Değdim de denebilir - bakışıyorduk ya - xxxx Kış aksırığı hohlanmış ellerine Sonra senler bir başıboşluğa tüydü gitti Çalpara eteklerin çapraz ellerimde Sen de öyle mi yap dedim kendi kendime Coş savrul koşukoşuver esri - Ne haddime? - Ne haddime mi Oh, her çimdik morartısına indiğimde Bir dişi çukur - çıkmak belki de - Basamaklar noksandı hep Tabanlarımla merdiven içiçe Yepyeni bir göz takınıyordum tez Senin senden önceni görmeyesiye Adın Ayşe miydi, ayşemayşe miydi ne Kıraça daldım çok, kireç kerpiçe som buğday ekercesine Yufkayı un-ufak edercesine, ne ki en acıkımlık Gölgesinde bir leş yatırın çınarına ilk balta bu sevi İçi vıyıl vıyıl kurt, o da bir çeşni Ama kıç cebinde hep o yassı şişe İlle seni övdüm seni bildim seni sevdim yaşadım Yani bir gidişat ki pırnakıl bencesine Herkese duyur emi Ötesi tüm ayşemayşe Ha, bir de dulun penceresine tırmanmıştım yaz serinliğinde İbrişim dokurcasına keten kenevir yerine Ah ödünç Ayşe, ah yaşamın eğirdiği kıvrak yün Kâh kendini didiklercesine edindiğim büklüm filoş Dur, tâ gitme Bülûğ gövdede bir yanı gevşek örgüm Varını nakışlarcasına mıydı beni sevmen Alı al molu mor kilimler saçağında Bir azman çiçek gibi bükülmezliğimde, hoş Dipdiri sırmayı tiftikleyip de püskül kılmacasına Sımsıcak, yorgan-döşek, bitirim Maraş'ları Muş'ları hep geze geze İstanbul'dan hiç mi hiç çıkmadım Nice senler saysam yol boyunca sevdiğim Tepeden tırnağa ayşemayşe Sana bağdaş kuruşlarım mı? tuzuyaş'ın biriydim Hep o ben yaşımda İster şuydun de, ister buydun; doğrusu Metin Eh, bana bir türkü şimdi, ilki Karacaoğlan'dan Hasan yanım hâlâ çocuk tâ Alamanya'larda Özetleyeyim mi? Bu bir sevi tınazı Ve de ben kırık-dökük bir yaba * * * * * * VARKEN Henüz yaşarken bu efendi umut; Karanlık günlerin aydınlığa döneceği. Sakın tavsama sakın yüksünme; İnsanın yarası sağken iyileşir sağken omuz silkersin bunca engele ergene, ereğine sağken ulaşırsın. Toprağın bitiminde bir su var, o seni iletecek; yaz tükendi miydi güz sofraları dağların ardı ova bulanığın sonu duru Küfün altı menevis. Etin, nohutun, zerdalinin tadı; Ergenlik, barışıklık; Özlemler kavuşmalar; Ayışıgı, ishak kusu, aynalıçarşı Sen yaşarken! İbibikler sen yaşarken tüner eriğin dalına Mavilik sen yaşarken o tavanda gezinir Sen yaşarken pembeleşir ortancalar. İşte aşkın, hürlüğün, tutsaklığın; Koca beyazlik, gunbasi serinligi; Sen henüz yaşarken, ölmeden önce! Son nefesinde; keşke şöyle yapsaydım! deme Aklını başına toplamak elindeydi Yüreğini pekiştirmek zaten elinde. Söyle Diriye, gümraha, düzenliye özenip Kötü, viran, bozuğa gücenmez miydin? Güzelle çirkini, yalanla gerçeği tartacak terazi Yaşarken elindeydi... İnsan yaşarken varır bir ölmezliğe. * * * * * * İŞ GÜÇ SAHİPLERİ Ben uyandım, İlyas'ı dürttüm, o da uyandı; Bizim sesimize Sahavet Hanım da uyandı; Elimizi yüzümüzü yıkadık, Sabah çişimizi ettik, Giyindik; Doğru işe... Dostum İlyas'la beraber Saat 12'ye kadar çalıştık, Bir saat dinlendik, Sonra 6'ya kadar yine çalıştık; Sahavet Hanım bilmiyoruz ne yaptı... Akşam oldu, sular karardı; Ben 260 kuruş aldım, İlyas da o kadar; Sahavet Hanım 35 lira aldı... * * * * * * ÇİLİNGİR SOFRASI Bu zıkkımın yanında Arnavut ciğeri ister, bir Çiroz salatası ister, iki Cacık ister, üç Adalet, musavat, hürriyet demeye Sadece yürek ister * * * * * * GÖKYÜZÜ Bu ne bu Bu noksan gökyüzü ne Bu mavi nemenem mavi Neyin nesi bu bulut Erkeklik öldü mü be * * * * * * NECESİ Kaçtıkça kuduruyor Günün felfecir ağı Bir güzel mi oturur ne İçim dışım ağu Yazlar tek başına çilçipil Gülüşüm eğreti kösne Kapı gıcırtısında çetrefil Kapkacak öyle duruyor Hep gider miyim ne Eni sonu bir kuş * * * * * * BALLI BÖREK Musikili oda Antikadır uzundur Yaşasın sırma döşek Saadetler bizimdir. Dürdanem Aynaların aşığı Bir bakar canü yürekten Şen gönlüne yaraşır. O surat zengin işi Pislik sürse yakışır Bir yerini sinek ısırsa Pamukla kaşır. Dürdanem Pencerede sırnaşır Atlı ağalarla sümüklü sakalar Kapı önünde tokuşur. Akşam olur Kervan çıkar yokuşu Sofrada sümbül hoşafı Mavi mavi bekleşir. Kapı vurulunca damat bey gelir Zembilde turfanda çilek Gitişatımız çok kötüymüş Damadın nesine gerek. Dürdana ballı börek. * * * * * * VARLAMA Işık savurganı değildi hiç de Bulut gölgelerinde tüten esmerlik Eğriye doğru pırpırları tındığı yok Sevilerinin katmerli aydınlığında günceldi O kargalar beygirler ve paslı ütü Mandalar falan fıstık şan olsun Kendisi tek besiniydi bilmez misin İçi dışı kırçıl ekin döşelimizken adı Sanki çömeldiği işkilden şöyle bir yekinmiş de Yorağan yokuşlarda kumruca takla Türktü pekala Ve "hava mozartlarsa İstanbul'a gidelim" di Huyuna husuna en kıvrak biçem Er-dişi sürtüşmesinin vınıltısında O esirikli matmazele ne diye tutkundu Beyoğlu bahçesinde horoz otlatan Gözbebeği inceltmek derdi günü Şuncacık yapısı da hoşundu değil midir Belleğinde bunca şiir Onca resim akarsunun yüzölçümü Nar ağacının orda işletecektik Temmuz'u Oyuncak mı yarım yüzyıl işte sıkboğaz Hangimiz ki hangimize benzeriz Kaçamak tütünde Ayvalık bozu Bir ucunda kırpık günler öylece Akşamların bir ucunda rakı / can En yufka ilkyazına bürünmüş Sevgili Orhan'a şimdi kuş kuş kuş * * * * * * ŞİŞEDEKİ Şişede durduğu gibi durmaz ki kafir Tutar insana yaşamayı sevdirir * * * * * * ÇIT Zil kuş kanatlarını usulca kötürümledi Çıtı çıkmıyor uyuntu göğermelerin Pıtrak gibi güzelliğin Deli evcilliğimi neyle körüklemeli Çıt yok Hep kara, karanlığa çatlamış o kuş pencereleri Bu ödünç barınak mı bizcil denize bakan Sıcacık rafta bir ılık kavanozda üreyen Süs balıklarına yem tatlısu pireleri Çıt yok Bunlar hep yazda hırka örgüleri su donar avucunda bir yalnızın Bir çürük sicim bir kördüğüm o aşk kangalında Çıt yok Kar ısır, ısıtır da * * * * * * YİTİKÇİ Hadi git azıcık İstanbul iste Kosunlar o denizi bir çanağa Bir çıkına elesinler o günlerimi O yazdan Üsküdar'dan ne kaldıysa Elif'ten Doldur ceplerine Onlarda yoksa komşularında vardır Tanırlar sevinirler Beni bay Metin gönderdi, de * * * * * * HİKAYE Oğlan kızı parka götürdü Taze çimen üstüne oturttu Göğün bir köşesi mavi Öteki köşeler kapalı. Kız oğlanı suratından öptü Ağzından salyası aktı Park bekçisi üç adım öteye gitti Evlât sahibiydi utandı. Utandı da ne yaptı sanki Kumun ortasına tükürdü Güneş tükrüğü kurutttu. Kızın babası tezgahtar Daha nele de neler. Anası bol para sever Haftada üç gün dışarı çıkar Tezgahtara ihanet eder. Oğlanın babası cambaz Çürük tahtaya basmaz. Oğlan zeki ve haylaz Evde bir çöpü ellemez. Anası kirli beyaz Bir köroğlu bir ayvaz. Oğlan yaylı kız yaylı. * * * * * * GEÇİT İncecikten bir kalıncaya geçiyorum Suyunuz var mı acıktım da Suskunluğa attığın her adımda Diyorum ve dinliyorum Sonra çiçekler başlıyor ulumaya Demek ki doğa-toplum ilişkisi kördüğüm Elifi elifine elli yıldır gördüğüm Kimsenin ayakları ermiyor suya Döneceğim elbet azıcık bekle Etten çarçabuk sıyrılamaz bunca sinir Seni özlerken de bıkarken de gülümsenir Kan ter içinde gözyaşıyla emekle * * * * * * SON SEVİ İstanbul’a her inişimde Cascavlak sirke köpüğü Paydostu yüreklere, Uzundu uzun Gözleri yaz sarısı Saçlarının sesi ilk, Yitik dostları da andım sayılır Belki her gece yaşamadığımdan Serçeparmağıma konan kuş, İçim nasıl da karıncalanıyor Bunca kulak çınlamasında Tozumu-toprağımı üfürür geçerdi, Düş kütüklerinden yonttuğu talaş Başı ta omuzumda Usumdan bir tel gibiydi kırpık, Yolduğu anı otları kokluyorum Yalnızsa yalansızsa Kınamıyorum kimseleri, Genceliyor muyuz nedir Ölümlerden ölüm beğenirken Huy işte, Şimdi doğup büyüyesim geliyor Kıpkıvırcık Türkel'im Değdi bunca emeğe. * * * * * * |
|
![]() |
![]() |
|
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|