sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > GÜNCEL HABERLER - SİYASET > Köşe Yazıları
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi Forumları Okundu Kabul Et


Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz.

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 03-05-2008, 13:55   #1
Kullanıcı Adı
nehir
Standart meclis'teki yeni oyun düzeni ve medya

nceki gün Meclis’te yemin töreni yapıldı. Herkesin dikkati Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeydi. Çünkü uzun bir aradan sonra Kürt kimliğini öne çıkaran vekiller Meclis çatısı altında toplanacaktı. Üstelik milliyetçi söylemiyle tanınan MHP de girmişti. Kimilerine göre bu durum yeni bir çatışma alanıydı. Yeni yasama döneminin çok gergin geçeceği, büyük kavgaların her gün yaşanabileceği söyleniyordu. Zaten yeterince kavga senaryosu vardı yeni Meclis için. Çok ağır seçim yenilgisine rağmen CHP’nin uzlaşmaz ve herkesi suçlayan mütekebbir tavrı sürüyordu.
Her neyse… Beklenen olmadı. İlk gün TBMM, kendi namına yaraşır bir olgunluk sergiledi. DTP’li milletvekilleri Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Sırrı Sakık, Osman Özçelik ve Hasip Kaplan, birleşim açılmadan önce MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yanına giderek tokalaştı. Genel Kurul Salonu’nda yaşanan bu manzara, bir anda gazetecilerin ilgi odağı haline geldi. Canlı yayınlarda bu tablo konuşuldu, internet siteleri bu fotoğrafı “flaş haber” olarak sundu. İşin doğrusu; Türkiye’ye yakışan da buydu. Çünkü bu ülkenin yeni kavgalara tahammül edecek ne gücü var ne de sabrı. Ayrıca kavgadan elde edilecek müspet bir netice de gözükmüyor. Umarım, ilk günden başlayan diyalog, Türkiye’nin mesafe almasına sebep olur ve demokrasimiz kazanır…

MHP üzerinden yeni siyasi mühendislik

Meclis’teki ilk karşılaşmanın internet sitelerinde ilginç yansımaları oldu. Genel hava, Türkiye’nin genel hissiyatını yansıtıyordu. Yani, ortada herhangi bir problem gözükmüyordu. Ne var ki bazı meslektaşlarımız bu karelerden yeni polemikler üretmek istiyordu. Mesela “Meydanda ip attı, Meclis’te el uzattı” diyerek hadiseyi başka bir alana çekmek isteyenler, “DTP’liler MHP sıralarında” başlığını atarak MHP sempatizanlarına mesaj gönderiyordu. İşte tam bu noktada hiç olmazsa bir teşehhüd miktarı durup düşünmek ve şu an akla pek gelmeyen; ama ileride sıkça tartışacağımız bir konuya temas etmek gerekiyor.

Şu anki yazılan ve konuşulanlardan anlaşılıyor ki; bir grup meslektaşımız yeni oyun düzenini MHP üzerine kurmuş durumda. Genelde sol düşünceye mensup bu kişiler CHP’den ümidini kesmiş olmanın verdiği öfke ile MHP üzerinden siyaset mühendisliği yapmaya çalışıyor. Evvel-ahir, MHP’ye bir kerecik pozitif baksa hiç gam yemem; ancak öteden beri bu partiye belli bir önyargı ve yaftayla yaklaşan insanların bütün taktik hamlelerini MHP üzerine yıkması oldukça düşündürücü.

Yeni parlamentonun aritmetik dengeleri daha ortaya çıkmadan kavga senaryoları yazıldı. Kışkırtıcı yayınlardan maksat, dünya medyası huzurunda ring kurup ağır sıklet şampiyonası düzenlemekti. Küçük çaplı bir itişip kakışma bile başta AB ülkeleri olmak üzere dünya kamuoyunda büyük yankılar uyandıracaktı. Kavga görüntülerinin bir manası “ezilen Kürtler”; diğer manası ise “faşist MHP” vurgusu ve kurgusu üzerine odaklanmış olacaktı. Bu plan hâlâ masadadır. O yüzden önceki gün haber ajanslarına düşen el sıkışma manzarası, MHP’nin yanlış bir tavrı değil; tam aksine doğru bir stratejisidir.

MHP üzerinden yeni siyasi dengeler kurulması, içinde medya mensuplarının da bulunduğu ilginç bir ittifakın ürünüdür. Sanki MHP’nin kendi iç dinamikleri yokmuş gibi onu sürekli antitez haline getirmek, bu partiyi güçlendirmek için değil, karşısındakini zayıflatmak için tavsiye ediliyor. Mesela son günlerde sıkça TV ekranlarından dinlediğimiz ve gazete sütunlarından okuduğumuz “Yeni dönemin anamuhalefet partisi CHP değil, MHP’dir” sözünü iyi analiz etmek gerekiyor. Öyle ya; yüzde 20 oy almış sol bir partiye ne oldu ki anamuhalefet görevi sağcı bir partiye devrediliyor? Türkiye’nin en kritik meselelerinde solcular, ateş üstündeki kestaneleri kendi elleriyle toplamak istemiyor. AK Parti’yle MHP’yi her konuda karşı karşıya getirerek solun aradan sıyrılması planlanıyor.

Türk hukuk tarihinin en büyük fiyaskolarından biri olan 367 meselesi, CHP’nin çılgıncasına destek verdiği bir konuydu. Halk bu palavradan dolayı CHP’ye 22 Temmuz’da çok ağır bir ceza verdi. Bazı çevreler istiyorlar ki; bunun diyetini biraz da MHP ödesin. Devlet Bahçeli, bu manevrayı gayet iyi gördüğünden kim aday gösterilirse gösterilsin Meclis’e gireceklerini söyledi. CHP şokta; bunu anlamak mümkün. Peki bazı medya mensupları niçin şoka giriyor; bunun bir izahı var mı?

Yeni dönemde bazıları MHP’ye yeni misyonlar yüklemek istiyor. Atladıkları bir şey var: MHP, ağaç kovuğundan dün çıkmış bir parti değil; feleğin çemberinden defalarca geçerek tecrübe kazanmış bir kadrosu var. Acı tecrübeler, unutulmaz hatıralar, ihmal edilemez emanetler vardır bu partide. Bazı dönemlerde tuzağa düşürüldükleri herkesin (özellikle de o çileli dönemlerde çalışanların) bildiği bir gerçektir. Bazı çevrelerce yapılan kışkırtmaların diyetini defalarca ödedi MHP. Kendileri için biçilen “hırçın, bıçkın, kavgacı, faşist…” gibi tabirlerin sadece medya abartısı olmadığını; o tür bir manzaranın temini için bazı özel gayretlerin sarf edildiğini MHP kurmayları gayet iyi bilir. Bu nedenle yeni dönemi daha soğukkanlı değerlendiriyorlar. Önceki gün TBMM’ye mührünü vuran el sıkışmalar, umarım MHP hakkında senaryo yazmak isteyenlerin hevesini kursağında bırakmıştır.

Türkiye’nin kavga ile kaybedecek zamanı yok…

Tabii ki MHP, milletin verdiği görev gereği, muhalefet yapacak, yanlışları eleştirecek; ancak birilerinin hüsnü kuruntu içinde beklediği gibi bunu “sokak kabadayısı” şeklinde yapmayacak; yapmamalıdır da. Yarın-bir gün birileri Meclis’te etnik milliyetçilik yaparsa tabii ki MHP sıralarında demokratik bir hareketlenme olacak; ancak bu hareketlenme millî tepkinin adalet çerçevesini taşmamalı. Taşkınlık sadece partilere değil, bu ülkeye zarar verecektir. Bu durumu bile bile bazı kalemlerden adeta kin damlıyor. Halbuki Türkiye’nin kendi meselelerini çözecek iç dinamikleri var. Bu iç enerjinin ortaya çıkarılması yumrukla değil, demokratik tahammülle ancak mümkün.

Yeni yasama döneminde herkese büyük sorumluluk düşüyor. Hükümete, muhalefete, partilere, sivil toplum kuruluşlarına… En büyük mesuliyet medyaya aittir. Çünkü Türkiye’nin önünde çok kritik gündem maddeleri var. AB yolunda alınacak mesafeden Kuzey Irak’a operasyon yapılıp yapılmayacağına kadar dış politikanın ana konularında önemli kararlar alınacak. Cumhurbaşkanı seçiminden yeni kabinenin kurulmasına, hükümet programına kadar iç politikanın sıcak gündemleri işin cabası. Kavga edilerek kaybedilecek zamanın telafisi yok. Medya, cımbızlayarak yaptığı haberlerin sansasyonel sarhoşluğundan vazgeçmeli. Küçük hataları büyük gündemler haline getirmek doğru bir yaklaşım değil. Bu nedenle hatalar üzerine odaklanıp kavgalar üzerine kapaklanma yerine, doğrular üzerine yoğunlaşıp yeni ufuklara doğru kanatlanmayı düşünmeliyiz.

——————————————————————————–

Yağmur duası üzerine küçük bir hatırlatma
Türkiye, bu yaz kuraklık yaşıyor. Sadece Türkiye mi? Hayır. Dünyanın pek çok yerinde susuzluk mevsime mührünü vuruyor. Büyük şehirlerde su kesintisi gündemde. Belediyeler, alınabilecek tedbirler üzerinde duruyor. Milli Eğitim, okullarda alınabilecek önlemleri daha şimdiden araştırıyor ki, tedrisat başladığında büyük bir sıkıntıyla karşılaşılmasın…

Bu arada Türkiye’nin her yerinde yağmur duasına çıkılıyor. İnsanlar gönülleriyle Allah’a yöneliyor ve O’ndan rahmet ve bereket talep ediyor. Meselelere fevkalade pozitivist bir pencereden bakanlar, yağmur duasını basit bir seremoni gibi görebilir; oysa semanın, arzın; hülasa, her şeyin yaratanı O’dur ve her şey O’nun elindedir. O isterse sebepler topyekûn susar, O isterse yeni sebepler yaratılır. Her şeyi Meteoroloji’nin tahminlerine irca etmek yanlıştır. Ayrıca yağmursuzluk yağmur duasının vaktidir; o vakit ortaya çıkınca o dua yapılır. Onda tazarru vardır, niyaz vardır, ibadet vardır, şahadet vardır. Hülasa edilecek olursa, yağmur duasının pek çok sebebi ve hikmeti vardır; onu sadece yağmursuzluğa veya yağmura indirgemek de yanlış olur. O bir yöneliştir, Yaratan’la yaratılan arasındaki münasebetin tezekkürüdür, tefekkürüdür… Cumartesi günü Sabah’ın manşetten verdiği haberde eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Tayyar Altıkulaç da meselenin hem maddi hem de manevî yönüne dikkat çekiyordu.

Hal böyleyken medya, oryantalist ve pozitivist bir tavır takınıp “işimiz Allah’a kaldı” gibi bir yaklaşım ortaya koyamaz. Bu, en hafif tabiriyle, halkı anlamamak, ibadetin gaye ve vesilesine muttali olmamak manasına gelir. Yağmur duasına katılan insanlarla alay ediyorcasına yapılan röportajlar, vatandaşın değil, kendi insanını anlamaktan aciz medyanın kusurunu gösterir. Zira, medyanın en temel vazifesi, insanları doğru anlamaya çalışmaktır; onları küçük düşürmek değil
alıntı
nehir isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 15:29


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2023

2007-2023 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog Snus Satın al düşmeyen takipçi satın al