sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > GÜNCEL HABERLER - SİYASET > Köşe Yazıları
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz.

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 08-16-2010, 19:08   #1
Kullanıcı Adı
çakır
Standart İlker Paşa'nın çok ağır suçlaması kime?

Tarihte yaşanmış hadiseleri günümüzdeki olaylarla karşılaştırırken dikkatli olmak lazım. Veriler sağlıklı temellere dayanmazsa analizlerdeki tutarsızlık yanlış yorumlara götürebilir.
Basında sıkça gündeme gelen Mütareke Basını göndermesi bunlardan biridir.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Kara Harp Okulundan birlikte mezun olduğu arkadaşlarıyla dün Anıtkabir'e yaptığı ziyaretin ardından yaptığı açıklamada, son iki günde 6 şehit verdiklerini kaydetmiş. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik haksız eleştiriler olduğunu dile getiren Orgeneral Başbuğ şöyle konuşmuş:
“Elbette hatamız varsa yerine getirmek bizim görevimiz, karşı tedbirleri almak. Ama haksızlıklara hayır. Her vesileyle Silahlı Kuvvetler'e saldırmayı kendine görev addeden başka bir görevi yok bu basının, bu medyanın. Yok. Ayıptır. Ben gerçekten İstiklal Savaşı'ndaki mütareke basınının bile bunlardan daha düzgün, daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Bu kadar hain değildiler” demiş.
İlker Paşa’nın “Mütareke dönemi basını bu kadar hain değildi...” sözleri tartışmaya açık mevzudur. Nedenini aşağıda izah edeceğim.
İlker Paşa bu açıklamasını hafta sonu yaptı. İsterim ki, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi İlker Paşa’ya bir çağrıda bulunsun ve hangi basın organlarını Mütareke Dönemi Basını’na benzettiğini ve hangi gerekçe ile bu yakıştırmayı yaptığını biraz daha açmasını istesin.
Başbakan Erdoğan’ın medyaya yönelik kimi sataşmaları karşısında alelacele açıklama yapan ve büyük gürültü koparan basın cemiyetleri, İlker Paşa’nın “Mütareke dönemi basını bu kadar hain değildi...” şeklindeki ağır ithamı karşısında sessizliğe bürünürlerse,“Eğer bu ağır itham karşısında susacaksanız, siz ne için varsınız?” sorusunu sormak üzerimize borç olur.
Doktora çalışmam sırasında Osmanlı Devleti’nin son çeyrek asrı dahil olmak üzere Milli Mücadele dönemi basınını inceledim. Bu nedenle, İlker Paşa’nın yukarıdaki sözlerinin tamamına katılmamızın mümkün olmadığını baştan belirtelim. En azından, bu sözleri ile adres gösterdiği medya organlarının bu yakıştırmayı haketmediğini, adresin tamamen farklı yerlerde aranması gerektiğinin altını çizelim.
İlk Meclis’ten basına sert tavır...
Konuyla ilgili son sözümüzü söylemeden önce, bir hatırlatma olması açısından Mütareke Basını konusunda birkaç noktanın altını çizelim.
Milli Mücadele sırasında İstanbul Hükümeti ile Sivas Kongresi’nde seçilen Heyet-i Temsiliye arasında 20-22 Ekim tarihleri arasında Amasya’da ilk resmi temas sağlanınca, taraflar arasında yapılan görüşmede 5 protokol tanzim edilerek imzalanır. Heyet-i Temsiliye’nin istekleri arasında, İstanbul basınından bazı kalemlerin yazı yazmasının engellenmesi talebi de vardır.
23 Nisan 1920’de de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. 29 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” çıkarılır. Hıyanet-i Vatan kapsamına alınanlar arasında gazeteciler de vardır.
2 Mayıs 1920’de onbir kişiden oluşan ilk İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) seçilir. Heyetin 6 Mayıs’da yaptığı toplantıda aldığı kararlar arasında, basınla ilgili düzenlemeler de vardır. Toplantıdan sonra yayınlanan 2 sayılı kararnamede, “İstanbul’dan Anadolu’ya gönderilen matbuatın derhal iadesi, matbuatı kabul eden veya iade etmeyen memurların hıyanet-i vataniye mucibince ittiham edileceği” açıklanır. İstanbul basının Anadolu’ya girişi yasaklanır. Nitekim 7 Haziran 1920’de 4 maddeden oluşan ilk Matbuat Kanunu çıkarılır. Bu kararların alınmasında birinci etken, İstanbul Hükümetinin olduğu kadar İstanbul basınının da İtilâf Devletleri’nin baskısı altında olması vardır.
Şimdi İlker Paşa’ya sormak lazım: Günümüzde hangi basın organlarının yayınlarını Mütareke Dönemi Basınına benzetmektedir ve hangi dış güçlerin etkisi ve baskısı altında bu yayınları yaptığını iddia etmektedir? Bu konudaki ağır iddiaları bir somut gerekçeye dayanıyorsa hangi yasal yollara başvurmayı düşünmektedir, eğer dayanmıyorsa, basınla ilgili teşekküller bu ağır suçlama karşısında nasıl bir tutum izleyeceklerdir?
Genelkurmay’ın güven sorunu....
27 Nisan 2007’de Genelkurmay’ın web sayfasında yayınlanan ve 27 Nisan Bildirisi olarak tarihe geçen e-muhtıranın 3. yıldönümü nedeniyle geçen hafta yazdığım yazının hazırlıkları için TSK’nın web sayfasında uzun incelemelerde bulundum. Son 3 yılın açıklamalarına tek tek göz attım.
Şimdi konuyla ilgili akademisyenlere bir çağrıda bulunuyorum: Yaşanan kimi olaylardan sonra, TSK açıklamalarında ne denilmişti, daha sonra ortaya çıkan yeni bilgi, belge ve iddialar ve mahkemelere taşınan konular, açıklamalarda ele alınan hadiselerin nasıl gerçekleştiği konusunda ne tür sonuçlar ortaya koydu şeklinde keşke karşılaştırmalı bir araştırma yapsalar, hatta öğrencilere tez konusu olarak verseler. Benim göz atarken gördüğüm kimi açıklamalarla, daha sonra ortaya çıkan gelişmeler çok ciddi tezat halindeydiler ve son zamanlarda TSK’ya olan güven azalmasını anlamamızı da kolaylaştırır mahiyetteydi. İlker Paşa en azından bunu, o ünlü basın toplantılarında neler demişti, ne oldu bağlamında kendisi açısından da değerlendirebilir.
TSK açıklamalarında duyulan güven sorunu, son bir haftada verdiğimiz şehitler konusunda bazı basın organlarının “acaba ihmalden mi öldüler” sorusunu sormasına ve geçmişteki kimi örneklerden yola çıkarak bir endişeyi dile getirmelerine de neden oldu. Daha önce basında gündeme gelen birçok olayda gelişmeler TSK açıklamalarını değil, basında iddia edilen konuları doğrular nitelikte gelişmişti.
Şimdi doğal olarak sormak gerekiyor: Hangi basın organı Mütareke Basını şeklindeki ağır ithamı hakedecek yayın yaptı ve TSK’nın rahatsızlık duyduğu haberler hangileri oldu? Bazı konuları yazanların mı, yoksa şimdiye kadar çoğu defa olduğu gibi gerçeğin aslında ne olduğunu bildiği halde görmezden gelenlerin mi Mütareke Basını suçlamasını daha çok hakettiğini de herhalde zaman gösterecektir.
Yani bugün yaptığı yayınlarla ileride Mütareke Basını suçlamasını mı, yoksa ülke yararı açısından Mübarek Basın değerlendirmesini mi daha çok hak ettiklerini yine zaman gösterecektir. Ömrü olanlar görecektir.
Eğer TSK açıklamalarına güven konusunda bir aşınma varsa, öncelikle Karargah’ın kendisini sorgulamasında yarar var. Sürekli suçlama ile bir yere varamaz kurum. TSK bu kadar kötü bir iletişim konseptini hak etmiyor. Kurumun imajına yazık oluyor. Bazı basın kuruluşlarını akredite etmemek, bazılarını iliştirmek (embedded) gerçekleri örtmeye yetmiyor.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY
çakır isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 18:01


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2023

2007-2023 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog Snus Satın al düşmeyen takipçi satın al