|
Teknoloji - Bilim Teknolojiyle ve bilimle ilgili haberler, araştırma konuları burada |
Seçenekler | Stil |
11-12-2007, 03:13 | #1 |
Fransa ve demokrasi???
İnsan hakları ve özgürlüklerin beşiği olarak kabul edilen bir ülke olan Fransa'da bir düşünce polisinin var olduğunu ve zamanını Fransızların ne düşündüğünü, ne yazdığını ve ne söylediğini izlemekle geçirdiğini bilmek endişe verici değil mi? Bu sansürcülerin demokratik erdemlerinin cilasını şöyle hafifçe kazıyınca sınavdan sınıfta kaldıkları ve yüzlerinde beliren kötü gülümsemenin, Bay Clinton 'ın bir stajyerinin elbisesindeki lekenin nedeni ortaya çıktığında Amerikalıların yüzünde beliren kötü ifadenin aynısı olduğu belli.
Bu yeni Orwellien dünyanın düşünce suçluları 2. Dünya Savaşı'nın toplama kamplarını inkâr etme ile sınırlı değil, öyle de olsa inkâr, bu sansürcülerin ortaya attıkları iddiaların aksine çok daha ender ve marjinal. Ancak şu bir gerçek ki, erdemli antifaşizmin oluşabilmesi için faşizmin rolünü çok iyi oynaması gerekiyor... İşte Fransız parlamentosu tarihsel anılara ilişkin yeni yasaları oyluyor. Bunların sonuncusu 1915'teki Ermeni soykırımı üzerine. Ne yazık ki soykırım olmadığını ifade eden herkes, bundan böyle 1 yıl hapis ve 45 bin Avro para cezası ile cezalandırılacak. Fransız yasaları ve yargı kurumunun güncel işlerliliği doğrultusunda bu tür suçluların fazla bir şansı yok. "Uygun olmayan düşünceler listesi" ise dürüst bir yurttaştan neredeyse azılı bir suçlu yaratacak şekilde.... Şimdi sırada Uruguay yerlilerinin soykırımına ilişkin yasa var. Kuzey Amerika yerli kabilelerinin toptan yok edilmesini, Sovyet rejiminde ölen milyonlarca insanınki, Kızıl Kmerlerin soykırımı, Çin Kültürel Devrimi, 1989-1992 yılları arasındaki Osetya katliamı ve daha diğerleri var... Peki bu yasalara ilişkin enflasyon hakkında tarihçi ne düşünüyor? Tarihçi için referans alacağı olgu, yasalar değil, yalnızca tarihsel gerçeklerdir. Tarihçi ulaştığı kaynaklarla topladığı şahitlerden aldığı bilgileri karşılaştırır, analiz yapar ve bu sürekli olarak sürer gider. Öyleyle nasıl bir yasa olayları düzenleyebilir ve buna karşı çıkanları hapis cezasına çarptırabilir? Bu kişiler tarihsel araştırmanın inceleme araştırma kaynaklarından değil midir? Nasıl bir yasa, tarihi steril hale getirir ve sonuçta tarihsel araştırmanın kendisini yasaklamaya kadar vardırır işi? Araştırma özgürlüğünün ötesinde, yurttaşın özgürlüklüleri içinde kendisine uygun olduğunu düşündüklerini -tutun ki saçma ve eşekçe olsa bile* serbestçe ifade edebilmesi bulunmuyor mu? Türkiye, Fransa'nın aynasında Peki bizim milletvekillerimizi hangi sinek ısırdı? Öncelikle şunu tanımlamalıyız ki Fransız milletvekilleri yararlı olmayı severler. Ancak bir süreden beri yalnızca Brüksel tarafından onaylanan yasaların kayıtlarını alıp takip etmeyi iş edinmiş durumdalar. Avrupa düzenlemelerini Fransız yasalarına adapte etmenin ötesinde bir şey yapmıyorlar. Bu yüzden ara sıra varlıklarını ispat etme ihtiyacı hissediyorlar. Yasalar hiç bu kadar hacimli, bu kadar kötü yazılı olmamıştı; öyle ki yasa yürütücüler bile bir şey anlayamaz haldeler. Ancak Fransız milletvekillerinin bu ani kaprislerinin derin nedenleri de var. Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişki neden bizi ilgilendiriyor? Başkalarına kendi tarihlerini dikte ettirmek gerçekten Fransa'ya mı kaldı? Hele Fransız tarihi kendi trajik episodları karşısında büyük bir zafiyet gösterirken... Fransızların bu kararı Türkler ve Ermeniler arasındaki gerilimi azaltmaya ne kadar katkıda bulunacak? Gerçeği söylemek gerekirse milletvekillerimizin birçoğu haritada Ermenistan'ın yerini bile bilmekte zorlanır. Belki bu yasa Ermenilerin yarasına küçük bir merhem olabilir, ama Fransızların işine fazla yarayacağı söylenemez. Çünkü Fransa'nın Ermenistan'daki yatırımları Rusya, İran, Belçika, Almanya, İsrail, Amerika, hatta Türkiye'nin bile çok gerisinde. Dolayısıyla tüm bunlar timsah gözyaşlarından öteye gidemez, tıpkı bombalanan Lübnanlılara Fransa'nın gösterdiği dostluk sözcükleri gibi... Öyleyse ne? Yoksa bu, siyasi sınıf için, bugüne kadar yalnızca "ayak direyerek" kerhen destek verdiği bir şeyi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğini, bütünüyle gündemden düşürmenin yeni yöntemi mi? Bu, problemin içinden ustalıkla sıyrılmak, üstüne üstlük "sözde" erdem paltosuna sarınarak sıyrılmak anlamına gelmiyor mu? Bu yaklaşık 30 yıldan beri Batı Avrupa'yı, özellikle de Fransa'yı etkisi altına alan bir patolojinin yeni bir dışavurma biçimi mi yoksa? İstersiniz bunu mazoşizm, kendinden nefret etme ya da en basitçe depresyon diye tanımlayalım. Görülüyor ki bu patolojiyi güçlendiren bir olgu da, Amerika'dan ithal edilip benimsenen ve kendi etnik grupları, dinleri ya da kültürlerine göre bir araya gelen insanların oluşturdukları, adına topluluk denen gruplara özel hakların, imtiyazların verilmesi. Bunalım içinde olan bir devletin imtiyazlar elde etmesi için en etkili argümanlardan biri de, tarihsel süreç içinde belli bir dönem mağdur ya da kurban durumunda olmasıdır. Evet mağdurlardan özür dilenir. Ancak kurbanların aynı zamanda cellat rolüne soyunmaları ne kadar doğrudur? İşte burada yasa bu rolleri donduruyor. Tarih öyle bir olgudur ki, örneğin Yahudileri tek mağdurlar olarak ayıramazsınız... Nürnberg davalarındaki hükümler ve inkâr suçu, diğerlerinden tecrit edilmiş halde kalamaz. Kınanması gereken bir diğer suç daha vardır: Ayrımcılık. Köleliğin kurbanı olduğu varsayılan Afrikalı Siyahlardan sonra, sömürgeciliğin kurbanı olan Mağrip ülkelerinin vatandaşları... Ve şimdi de Fransa'daki Ermenilerin seslerini duyurma zamanı... Peki bana söyleyin, bu tablonun içinde Türkiye ne yapıyor? Aslında Türkiye bir şekilde Fransa'nın aynası. Fransa kendi geçmişinin ağır günahının karşısında kendini suçu hissediyor ya da bazı bakımlardan Türkiye bize benziyor. Afrika'nın kuzeyinde Türkiye'nin hâkimiyetinin ardından onun izlerini sürdüren biz değil miyiz? Türkler de bizim gibi Arapları sömürgeleştirdiler ve üzerlerinde hâkimiyet kurdular. Ve güncel siyasi mazoşizm perspektifinden bakıldığında bu çok kötü. Arabistanlı Lawrence 'ın kötü tanıtımından beri, Türkler tarihin kötüsü, özellikle de bizim otoritelerimizin "resmi kurbanlar olarak tanımlamak istedikleri toplumlar" karşısında çok çok kötüler. Aslına bakarsanız Araplara kıyasla Ermeniler cephesinde daha az kötüler. Kendinden nefret etme sorunundan mustarip olan Fransızlar, belki de bu yüzden Türklerin neden kendileri gibi pişmanlık duymadıklarını bir türlü anlamıyorlardır. Avrupa'ya hoş geldiniz! Ines V. Petit, Fransız tarihçi ve sanat tarihçisi. |
|
|
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|