|
Aşk, Sevgi ve Evlilik Aşk, Sevgi ve Evlilik ile ilgili herşey . |
Seçenekler | Stil |
01-30-2009, 05:43 | #301 |
Paranoyak düşler peşimde
Ansız düşmeler yükseklerden Geciken bir ceza ellerimde hayat Ecel, yokluğunla kaybedilen mükafat... Dönüşsüz bir yanlış, yalnızlık Hesabı sorulmamış, verilmemiş Şifresi kırık, yitik benliklerin Çözümsüz Çıkışsız Kaçışsız.. Pusatsızım yaşama karşı Dualarım kan revan Her haykırışım kabuk bağlamış birer yara Yine de ruhsatım yok isyana.. Beni sorgulayan bir ses duyuyorum şöyle: Takip edilmediğine emin misin? Söyle! Biliyor musun ki kim nekadar paranoyak? Ayak sesi gelmiyor takipçin yalın ayak.. |
|
01-30-2009, 05:44 | #302 |
Bu kent! Bu sokaklar!
Gri bir özlem taşıyor kıyıdaki o banklar... Ahh... Hâlâ esaretin altında bu kent... Yarım bırakılmış bir besteydin sanki hiç kimsenin bilmediği. Hâlâ söyleniyorsun buralarda, melodin hiç dinmedi... Bilir misin bu kent tepeden tırnağa sen dolu. Her adımımda, her sokakta sen çıkıyorsun karşıma. Gün seninle başlıyor bu kentte... Önce güneş oluyorsun, derken kahvaltım, müziğim, çantam, saatim... Her şey sen oluyor birden. Gittiğim kafe, baktığım deniz, yaktığım sigara, her şey sen... Hâlâ söyleniyorsun dedim ya buralarda, kulağımdaki uğultu sen... Gözümdeki görüntü sen.. Yüreğimdeki gürültü sen... Hâlâ esaretin altında bu kent, burada yaşamak sen... Ve gün senle bitiyor elbet... Şimdi içimde hazin bir sonbahar gibi soluk hayalin! Ve artık yordu yüreğimi melodin.. Yeter! Sonu gelmedi mi bu esaretin? |
|
01-30-2009, 05:44 | #303 |
Ağaçtaki kırağılar dökülüyor Almus’tan yamaçlara
Kuşlar uçuşuyor bir anda ses katmak için bahara Derenin buzulları çözülmeye başladı ertesi ertesine su şarıl şırıl sesleri desenliyor canlılığa Tepe de, çocuklar ve yine kuş cıvıltıları öfkesinde Gökyüzü berrak ve lekesiz Tokat’ın eteklerinde Gelinlik giymiş bir gelincik tabiat şahlığında Hepside boy verdi tabiatın ilk irkiliş canlılığında Biraz solumda karınca katarları Hızır gibiler Mizgin'liyorlar bize çalışanların kazanacağını Biraz sağımda tembeller uykuda hala Uyanmadılar onlar... Kaybetmeye hazır Nazır gibiler Kimileri daha kapanık Ağustos böceğini oynuyorlar Tıpkı ağaçtan kopuk Çürümeye mahkûm kavuklardalar İş’e yaramayan anlarla kuytulukları Küflenmiş yaprakların dibinde Uzun ölümlere yolculuk seçmişler Kesilen bir ağacın kütüğünde Bin Dersim çiçeğidir, Tohum dökerek irkilenler... Bir babacan yürek ansız, hesapsız ve kaygısız Er gibi doğacak, bir can misali pultusuz Namusluca toprağa düşerken Gökyüzünün berrak ve lekesiz şahitliğinde Almus'ta haykırabilmek var yine de... Yüreği gelinlik giymiş tabiat ana’nın Kollarında kan-revan içinde, Gidebilmek yine de... |
|
01-30-2009, 05:44 | #304 |
Sevgilim, ruhumun içi
Sen ki benim öbür yarım… Yalnız senle bahtiyarım. Gözlerim… Gözlerimin önündeki Dünya… eşim… Seninle ölmeliyim. Öperken ve koklarken duyduğum sen olmalısın. Seninle ölmeliyim. Beraber değiştirmeliyiz üstümüzdeki bu paçavra elbiseleri… gözlerimizin önündeki Dünya'yı… Ters dönmeli çamaşırlar çıkarken ve çırılçıplak kalmalıyız gecede Yağmurda, doluda, karda Isınmalıyız içiçe doymak ve ölmek seninle olmalı. Nefesini içime çekip, içimin tırtıllarını kozanla kaplamalıyım… Sen ipekten olmalısın. Ve ben tahtadan!… Sarılmalı, sarılmalıyız. Masallar anlatmalıyım sana Ateşin başında korku hikayeleri… filmler seyredip kahkahalar atmalıyız Piyango bileti almalı çocuklara gülmeliyiz Kavgalar etmeliyiz ve sonra ayrılıp birbirimizden Hiçbir şey olmamış gibi yeniden birleşmeliyiz. Saçların melekler saçı Bulutlar saçının tacı Bir Tanrı gibi yükseliyorsun trilyonlarca Sevgilim, ruhumun içi. Fakat seni bulmalıyım önce |
|
01-30-2009, 05:44 | #305 |
Dur demelerim fayda etmeyecek bu kez
bu kez dinlemeyeceksin gideceksin senden tek istediğim hani olur da aklına gelirsem eğer gülümsemen yüzünde gülümseme olarak kalmak istiyorum gitme demeler yetmeyecek biliyorum desem de gideceksin yalvarsam da gelmezsin senden istediğim şarkımız çalarsa , işitirsen bir yerlerde; durup dinlemen öylece dinlemen ve sadece geçirdiğimiz güzel günleri düşünmen bu gidişin gidiş değil bu bakışın hayır değil bu öpüşün mevsimi değil bu bilmeler faydamı sanki avutmuyor hiçbir şey artık sende anla dindirmiyor yaramı susturmuyor beni durdurmuyor hiç belki gözyaşı dökmüyorum ama içimdeki haylaz durmuyor daha hızlı çarpar oldu daha bir özler oldu seni gitme demeyeceğim desem de gideceksin atsam kendimi düştüğüm zifiri karanlıktır sadece tutsam ellerini çatlamış derilerdir öpsem dudaklarını yitip de gidişlerimizdir baksam gözlerine donuk iki renktir bitti işte son çırpınışlarımızdı belki yenik düştük zamana bizde yenildik aşka |
|
01-30-2009, 05:45 | #306 |
eğer sevgi buysa
sevgi içimin yanması, düşününce bıraktığın bir başıma bıraktığın heyecansa, içime attığın korsa, yakınımda iken dokunmamak, uzağımda iken benim olduğunu bilmekse, gözlerimde ki yaş, kalbimdeki özlemse, boşluklarımı doldurmansa sevgi, sana tapmamsa eğer, adını zikredip uyanmaksa, özlemle terbiye olmaksa hayatta, seni seviyorum. bakmaksa gözlerinin içine, kaybolmaksa renginde, eriyip bitmekse , 1 yudum mutluluğu sana da, bana da çok görmemekse, bazen canımın yanması , bazen ruhumun okşanması, bazen neşemsen eğer, seni seviyorum. bilmekse tüm engellere rağmen benim olduğunu, ve hissetmekse en derinimde, en mahremim en gizlimde seni, paylaşamamaksa kimseyle, kıskanmaksa her şey den ve herkesten, seni seviyorum. ve seni seviyorsam eğer sadece...... gel al beni gel taşı benliğine hapset gözlerine gel sımsıkı tut ve bırakma ben |
|
01-30-2009, 05:45 | #307 |
senınle
bendım eskiden gözyaşlarıma bendim çocuk misalı hep kadere yenik düşen ve ben oluyordum mutsuz denizde boğulan yok artık onlar bende gülüyorum artık acılara dertlere geceler dostum aksamlar arkadasım degıl artık ve ben her gun biraz daha seninle yaşarıp büyüyorum |
|
01-30-2009, 05:46 | #308 |
Bugün..."Sen'li düşlerle dolu uykusuz bir gecenin sabahında
yine sensizliğe uyandım..." Seninle birlikte olmaya karar verdiğimde edindiğim risklerin farkında değildin. Geleceğini ve mutluluğunu bir başkasının ellerine teslim etmek, savunmasız kalmayı baştan kabul etmekti senle olmak. İşte seni böyle seviyordum ben. Sen benim gerçeğimsin uzun zamandır aradığım ama bir oyunun içinde bulduğum gerçeğim. Seni dışarıya taşırken n’olur bana yardım et. Duygularım karıştı yine… Güne başlıyorum, henüz ayak izleri ile süslenmemiş şehrim. Ve işte ilk ayak izleri, tıpkı maviliğini kıskandırırcasına kendini göstermekten çekinmiyor geçmiş günlerimizde ki gibi taptaze bir günde bulacağım seni. Karanlığın hakim olduğu bir cennette yaşıyorduk seninle… Uzaklardaydın, beni beklemeden gitmiştin ama bunu pek umursamıyordum. Kendimde açıklayamadığım koyu bir sessizlik ve düşlerimde imkansızlıklar yaşanıyordu. Her uyanışta ölümü düşleyen bir ses ile çağrılıyordum. Yüreğimin yer altı insanları ağlıyordu. Yaşadığım dünyanın nöbetçileriydi çelişkiler. Onlardan izin almadan dış dünyaya açılan penceremden dışarıya bakamıyordum. Ve sonra geldi dediler, güneşi getirdi karanlık son buldu dediler. İnanmadım… yaşamın allak bullak olmuş ve adına rutin dediğim koşuşturmacalarıma devam ettim bir süre daha. Sonra bir gün penceremden bir ışık demeti girdi odama, çelişki nöbetçilerinin uykuda olduğu bir anda. O parıldayan ve gözlerimizin sıcaklığa alışamamışlığına sunulan bir avuç ışığı geçmişimden gelen küçük bir çocuk getirdi bana… Anıları ve düşleri alınmıştı çocuğun… Büyümeye odaklamışlardı beynini, kalbiyle düşünebilme yetisinden mahrum bırakmışlardı uzun bir süre… Işığı gören gözlerim bir süre kendine gelemedi, işte tüm varlığıyla şimdi ellerimin arasında tutuyordum ve yüreğimden kayıp zamanlarım geçiyordu bir bir… Kararımı vermiştim… Sana gelecektim…Tüm geçmişteki tüm acılarımı tekrar yaşamam gerekse bile bunu yapacaktım… Hırslarımı, nefretimi, kini ve kıskançlıkları , bir avuç ışıkla birlikte kızgın bir potanın içinde erittim, yüreğimin duvarlarında yankılanan acı ve korku dolu seslere kulaklarımı kapatarak… İşte karanlık dünyanın o büyük ve aşılmaz denen kapısını açacak anahtar elimdeydi şimdi… Evet… Çıktım o karanlık, iki yüzlü ve zalim dünyadan… İlk önce renklere alışmaya çalıştım ve her yanımı saran o müthiş ışığa… Sonra yürümeye başladım ardıma bile bakmadan… Arıyordum seni… Sanki hiç bulamayacakmış gibi… Karanlıktan korkmuş bir çocuk misali yüreğim.. Hani uzatsan ellerini...Hani dokunsa parmaklarım dudaklarına... Yüzümde hissetsem nefesini... Geçecek gibi herşey.. Son bulacakmış gibi sonsuz çığlıklar... |
|
01-30-2009, 05:46 | #309 |
Hawa kararmaya ba$Layınca, daha çok arıyorum sanki seni.
Soğuktan mı korkum, karanLıktan mı, sensizLikten mi, yaLnızlıktan mı, nöbetLerimden mi, çaresizLğimden mi.. biL(m)iyorum.. / kahırdan.. artık hissetmiyorum.. unutmaya ba$Ladım; kokunu, sewdiğin $eyLeri, söyLediğin $arkıyı, bana bakı$ını, sewi$ini, sarıLı$ını.. ya$adık mı sahi senLe? güLüyordum gaLiba. Sen yüzüme çok yakı$tığını söyLüyordun güLmenin. Ben güLünce sen güLüyordun. Sen güLünce denizLer duruLuyordu gözLerinde. $imdi fırtına war. güLmek bana yakı$mıyor (mu) ! edebiyatı sewiyor(d)um. Sana oLan a$kımı yüreğimden sonra en iyi o anLatıyordu. Ben de hep yazıyordum. Bak yine yazıyorum.. küstüm, geL(me) artık. a$k acı çekmekse sew(me) artık. kara geceLerde ben buLurum yoLda$ kendime, kork(ma) çekmem fi$ini hayatın! yoruLdum, kuramıyorum artık. noLur, geL(me)! \"bunLarın bi hayaL oLduğunu kimseye söyLeme. Herkes ben geLmeni istemiyorum biLsin. Ne oLur geL be!\" |
|
01-30-2009, 05:47 | #310 |
bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin..
bu parmaklıklar,bu demir kapılar,bu hava,inan... bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü, bazen bir serçe kadar güçsüzsem bir nedeni vardır.. hangi zorluğu yenememiş insanoğlu hele taşıyorsa bu insanca sevgiyi yüreğinde... güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim damla damla birikiyor insan,damla damla sevgilim... birgün akıp gideceğiz hayatta duvarlar yıkılacak açılacak bütün kapılar bilesin benim yüreğim sensin şimdi,seni vurur durur ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|