|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
|
Seçenekler | Stil |
11-13-2007, 11:50 | #1 |
Aşk,nefret derken,Kemal Kerinçsiz! Hasan Cemal
STOCKHOLM
Orhan Pamuk'un adı anons ediliyor. İsveç Kralı, put gibi ayakta. Herkesin gözü, sırasından kalkıp sahneye doğru yürümeye başlayan Orhan Pamuk'un üzerinde. Çıt yok. Aah, o da ne? Kemal Kerinçsiz! Bağırmaya başlıyor: "Vatan bölünmez, şehitler ölmez!" Ne oluyor demeye kalmadan bezden bir pankart açılıyor tepemizde: "Ali Kemal, Hasan Cemal!" Kral yine put gibi, heykel gibi ayakta duruyor. Orhan Pamuk da öyle. Sanki zaman bir an için durmuş. Sadece Kemal Kerinçsiz'in sesi çınlıyor: "Brütüs'ler!" "Vatan hainleri!" Birden susuyor. O sırada ceplerinden haşır huşur çıkardığı bildiriler havada uçuşuyor. Aah, Çiçek Bar bildirileri... "Nobel, emperyalizmin aleti!" "Ödül değil, ücret veriliyor." "Nobel'in dibindeki dinamit..." Çevreme bakıyorum. Yalnız Kral değil, yalnız Orhan Pamuk değil, herkes put gibi. Evet zaman durmuş, çıt çıkmıyor koca salonda... Birden cızırtılı bir ses çalınıyor kulağıma. Onuncu Yıl Marşı, taş plaktan olmalı. Aah, Cumhurbaşkanı Sezer değil mi o, eliyle önündeki koltuğa vurarak tempo tutan?.. Hay Allah, Kemal Kerinçsiz'in sesi gene kulağımın dibinde patlıyor: "Emperyalizm, edebiyatı da şavulladı!" Allah Allah! Kabus mu görüyorum? O Kaymakam da nereden çıktı şimdi?.. Isparta'nın hangi ilçesiydi, hatırlayamıyorum. Sesi çın çın: "Toplayın, imha edin Orhan Pamuk kitaplarını!" Kabus mu görüyorum? Hayır değil. Kral, Orhan Pamuk, bütün salon bir anda ve hep birlikte katıla katıla gülmeye başlıyor. Kabus değil bu, eğlenceli bir rüya galiba... Uyanıyorum. Kürsüde Orhan Pamuk. Sanki kısa romanını okuyor. Adı, Babamın Bavulu. Dinledikçe, duygu fırtınasına tutuluyorum. Orhan Pamuk fazlasıyla sahici bir adam olduğu için mi? Kendi kendisiyle hesaplaşmayı olanca içtenliğiyle yapmak istediği için mi? Yıllar boyu iğneyle kuyu kazarak ve büyük umutlarla sözcüklerden yarattığı kendi alemlerinde nafile mutluluğu aradığı için mi?.. Bilemiyorum. Belki de Orhan Pamuk'un sık tekrarladığı hakikilik endişesi benim kendi içimi de acıttığı için öyle olabilir. Konuşmasını dinlerken aldığım notlara bakıyorum: Hakiki olabilmek... Hakikilik... İnsanın kendi derin yaraları... Hüznün sınırsızlığı... "Bir başka eksik yaşam endişesi de tabii ister resim yapmak olsun, ister edebiyat olsun, sanatçısına fazla ilgi göstermeyen ve umut da vermeyen bir ülkede yaşadığımı fazlasıyla bilmemdi" diyen sözlerindeki yüklü acı... Ya da benim memleketimin bazen sınırsız olabilen hoyratlığı ve buna dair çarpıcı örnekler... Orhan Pamuk'un konuşmasından şu satırların da altı çizili: "Dostoyevski'nin bütün hayatı boyunca Batı'ya karşı hissettiği aşk ve nefret duygularını pek çok kereler kendi içimde de hissettim. Ama ondan asıl öğrendiğim şey, asıl iyimserlik kaynağı, bu büyük yazarın Batı ile aşk ve nefret ilişkisinden yola çıkıp, onların ötesinde kurduğu bambaşka bir alem oldu." Orhan Pamuk'un benim gibi bir çoklarına perşembe günü akşamüstü İsveç Akademisi'nde yaşattığı duygu fırtınasında bütün bunların payı çok açıktı. Ama hepsinin ötesinde benim derinden hissettiğim birşey daha vardı: Gurur duymak! Dünyanın en prestijli edebiyat ödülü Nobel, ilk kez adı Orhan Pamuk olan bir Türk'e veriliyordu. Ve o, kürsüde Türkçe konuşuyor, şaka değil, bütün dünya da onunla Türkçe'yi, benim dilimi dinliyordu, televizyonlarının başında... Gerçek başarı öykülerine aç, susuz topraklardan gelen bir vatandaş olarak böyle bir olayı yaşadığım için çok sevindim. Orhan Pamuk, "Babam 2002 yılı aralık ayında öldü. İsveç Akademisi'nin bana bu büyük ödülü, bu şerefi veren değerli üyeleri, değerli konuklar, bugün babam aramızda olsun çok isterdim" derken, bir anda herkes alkışlarla ayağa fırlıyor. Yalnız ben değil, galiba bütün salon duygu fırtınasına tutuluyor. Benim de gözlerim doluyor, hatta biraz taşıyor. Ve ne şanslı babalar var diye düşünüyorum. hasan cemal 'in 9 aralık cumartesi köşe yazısı |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|