![]() |
![]() |
#1 |
![]() Hatay Genel Bilgi
![]() Hatay'ın en önemli akarsuyu Asi Irmağı'dır. Asi Nehri il sınırları içerisine girdikten sonra Karaçay, Afrin Çayı ve Balıklı Gölü Kanalı'nın birleşmesi ile oluşan Küçük Asi Çayı kolunu alır. Samandağı yakınlarında bi delta oluşturarak Akdeniz'e dökülür. Asi ırmağı'nı Hüseyinli, Kavaslı ve Defne dereleri beslemektedir. Ayrıca Amanos Dağları'nın batı yamaçlarından kaynaklanarak Akdeniz'e dökülen Deliçay, Mersin Çayı, Arsuz Çayı, Çoklu Deresi ve Gülcihan Çayı gibi küçük akarsuları da bulunmaktadır. Amik Gölü ise ilin en büyük gölü idi. ![]() Hatay, Akdeniz İkliminin etkisindedir. Amanos Dağları iç ve kıyı kesimleri arasında bazı farklılıklara neden olmaktadır. İlin alçak kesimlerinde ender olmakla birlikte kar yağmaktadır. Bu kesimlerde yazları çok sıcak geçmektedir. İlin ekonomisi sanayii, tarım ve hayvancılığa dayalıdır.Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; domates, buğday, portakal, soğan, mandalina, pamuk, zeytin, patlıcan, sakız kabağı, üzüm, kavun, dolmalık biber, taze fasulye, yerfıstığı, soya fasulyesi, deri, yumurta, karides ve salatalıktır. İlde bitkisel üretim geliştiğinden hayvancılık gerilemiştir. Sanayide ise demir-çelik, yapay gübre, dokuma, makine, yedek parça, un, bitkisel yağ, sabun, tuğla ve kiremit üretimi yapan fabrikaları bulunmaktadır. Ayrıca il topraklarında dolomi ve manden suları da vardır. ![]() Antiocheia'da yapılan yüzey araştırmaları ve kazılar yörenin M.Ö.10.000-4.000 arasına tarihlenen Paleolitik Dönem yerleşim izlerini ortaya çıkarmıştır. Prof.Dr. Enver Bostancı ile Prof.Dr.Muzaffer Şenyürek'in Samandağı Mağaracık Köyü yakınındaki Merdivenli Mağara'da yapmış olduğu kazılar Paleolitik Çağ kültür katlarını n ortaya çıkmasına neden olmuştur. İşlenmiş uçlar (point), kazıyıcılar (racloir), deliciler, el baltaları ve yongalar Merdivenli Mağara'da bulunmuştur. Hatay'ın merkezi Antiocheia'nın 12 km. Güneydoğusundaki Altınözü'nde de çakmaktaşı aletler ve el baltaları ele geçmiştir. Çevredeki mağaralar paleolitik Çağ sonlarında da burada bazı yerleşmeler olduğunu göstermiştir. Ne var ki bu mağaralardan bazılarını Romalılar taş ocağı olarak kullanmış ve Prehistorik kalıntıları tamamen yok etmiştir. Hatay yöresinde Orta Paleolitik Çağa tarihlenen insan dişleri, memeli hayvan fosilleri de bulunmuştur. Ayrıca Tıkalı, Kanal ve İncili Mağaralarında da aynı döneme tarihlenen yerleşim katları ve çeşitli buluntular da ortaya çıkarılmıştır. Bunların arasında İncili Mağara'da ele geçen ve Üst Paleolitik Çağa tarihlenen Homo Sapiens Çevliki Yensis fozil kemiklerinin de antropoloji yönünden kendine özgü bir yeri vardır.Seleucus dönemi keramiklerinin de aynı yerde bulunuşu yöredeki yaşamın sonraki yıllarda da sürdüğüne işaret etmektedir. ![]() Amik Ovası yerleşimlerinde görülen saray mimarisi kalıntıları, Tunç Çağının siyasi yapı ve yaşayışı ile ilgili bazı bilgiler yanında, bu yerleşimlerin beylikler biçiminde örgütlendiğini de ortaya koymuştur. İlk Tunç Çağı sonunda Amik ovasındaki beylikler Mezopotomya’dan gelen Akadların egemenliği altına girmiş, fakat bu egemenlik kısa sürmüştür. Bundan sonraki dönemde kuzeyden gelen kavimlerinde etkisiyle başlayan kargaşa dönemi M.Ö. 1800 yıllarına kadar devam etmiştir. M.Ö. 1800-1600 yılları arasında yöre, merkezi Halpa (Halep) olan Yamhad Krallığı’na bağlı bir beyliğin toprakları içinde yer almıştır. Başkenti Alalah (Atçana) olan bu beylik iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Yamhad Krallığı’na bağlıydı. Bir ara Yamhad Krallığı’nın merkezi Atçana’ya taşınmış ve Kral Hammurabi burada M.Ö. 1780-1750 dönemine tarihlenen ve kalıntıları bu günde görülen surlarla çevrili bir saray yaptırmıştır. Hammuribi’nin yerini Babil Kralı Hammurabi’yle çağdaş olan ve hakimiyeti M.Ö. 1686 yılına kadar Yarim-Lim almıştır. ![]() M.Ö. 15. yüzyıl ortalarında Yamhad Krallığı Hitit egemenliği altına girdi. II. Hattuşil döneminde Yamhad Krallığı ve diğer yöre devletleri bir süre bağımsız kalabildilerse de, I. Şuppiluliuma bu yöreleri tekrar ele geçirmiştir. Daha sonra Şuppiluliuma ikinci bir sefer daha düzenleyerek bölgeleki Hitit egemenliğini kesinleştirmiş ve bu durum M.Ö. XIII. yüzyıla kadar devam etmiştir. XIII.yüzyılda Kral Tukulti-Ninurta zamanında Asurlular Güneydoğu Anadolu’yu ele geçirmiştir. M.Ö. 1200’lü yıllarda Hitit devleti zayıflayınca Güney Anadolu’da Fırat kıyıları ile Konya arasındaki bölgede çok sayıda yeni küçük devletler ortaya çıkmıştır. Etnik kökenleri, dilleri ve gelenekleri farklı olan bu devletçikler uzun süre siyasi bir birlik kuramamışlardır. ![]() Büyük İskender, (MÖ.356-323) MÖ.333'te Darius'u İsos'ta yenmesiyle birlikte Anadolu'daki Pers egemenliğine son vermiştir. Makedonya'dan Hindistan'a kadar uzanan İskender İmparatorluğu'nun zamanında Hatay yöresinde Bottias ve İopolis isimli iki küçük Yunan kolonisi bulunuyordu. M.Ö. 334-333 yıllarında Anadolu’yu baştan başa aşıp, Gülek Boğazından Çukurova’ya geçen Büyük İskender Akdeniz’in kuzeydoğu ucunda, bir sahil kasabası olan Myriandros’ta (bugünkü İskenderun) kamp kurmuştur. Bu sırada bölgede bulunan Pers İmparatoru III. Dareios da Amanos dağlarını aşıp bu günkü Dörtyol’un bulunduğu ovaya inmiş, Pinaros çayı (Deliçay) kıyısında savaş düzeni almıştır. Bunun üzerine İskender Dörtyol ovasına geri dönmüş ve iki ordu, İssos’ta savaşa başlamış ve İskender Pers ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır (333). Bundan sonra İskender kazandığı zaferin anısına Myriandros’ın adını “Alexandria” olarak değiştirmiş, Amanos dağlarını aşarak Amik ovasından geçip yoluna devam etmiştir. ![]() Başkent Antiocheia hızla gelişerek önemli bir merkez olmuştur. I.Seleukos döneminde su kanalları yapılarak Defne (Harbiye) çağlayanlarından Antakya’ya su getirilerek, şehirde su depoları ve dağıtım şebekeleri yapılmıştır. Bu çalışmalar sonraki krallar zamanında da devam ettirilmiştir. ![]() Antiocheia'da MÖ.195'te başlayan ve MS.VI.yüzyıla kadar süren olimpiyat oyunlarına benzer spor yarışmaları düzenlenmiştir. Bu oyunlar İmparator Claudius zamanında olimpiyat adıyla kurumlaşmıştır. Roma İmparatoru Octavioanus (MÖ.63-MS.14) Marcus Ulpius Traianus (MS.98-117), Tiberius (MS.14-MS.37) Antiocheia'ya yakın ilgi göstermişlerdir. Antoninus Pius (138-161) uzun süre burada yaşamıştır. Roma iç savaşlarında Antiocheialılar C.Julius Caesar'dan (MÖ12/13-MÖ.44) yana olmuştur. Bundan hoşlanan J.Caesar Antiocheia'da dokuz gün kalmış, halka verilen imtiyazları yenilemiş, yukarı mahallelere su getirmiş ve bir de tiyatro yaptırmıştır. C.Julius Caesar'ın ölümünden sonra Partlar kente girmişse de Romalılar yeniden yöreye egemen olmuşlardır. Bu dönemde hipodrom, sirk ve tiyatrolar onarılmış, yeni devlet binaları yapılmıştır. İmparator Tiberius zamanında Habib-ül Neccar Dağı'ndan aşağıya inen sularla kent kuşatılmıştır. İstanbul'dan sonra en uzun surlar olarak nitelenen Antiocheia surları 12 km. uzunluğa ulaşmaktaydı. Ne yazık ki, bunlardan günümüze pek azı gelebilmiştir. ![]() Roma kaynaklarından ve bazı kalıntılardan kentte oldukça ileri düzeyde bir hamam sisteminin geliştirildiği öğrenilmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar kentte gerçek isimleri bilinmediğinden A, C, E olarak tanımlanan hamamlar bulunuyordu. Ayrıca Apolausis hamamı da onlara eklenmektedir. Bunlardan C hamamının her iki eksenine göre simetrik, E hamamının da ikisi simetrik olmak üzere üç büyük nişli caldiriumu (sıcaklık) vardı. Geç Roma Çağı'nda İtalya'da görülen yol kavşaklarına yerleştirilen anıt tipindeki tetrapilonlardan birisi de İmparator Caligula Cermanicus (MS.31-41) yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. ![]() MÖ.300'lü yıllarda İmparator Vespasianus (MS.17-79) zamanında Samandağ'da sel sularını önlemek amacıyla 138 m. uzunluğu, 6.m.genişliği ve 7 m. yüksekliği olan bir tünelin yapımına başlanmıştır. Sonraki yıllarda İmparator Titus Vespaianus Augustos (MS.39-81) tarafından tamamlanmıştır. Antiocheia (Antakya) Hıristiyanlığın başlangıç ve yayılma dönemlerinde önemli bir dini merkez konumuna gelmiştir. Hz.İsa'nın çarmıha gerilişinden sonra havarileri Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış, bu nedenle de Anadolu ile Yunanistan'a sık sık gitmişler, Roma'ya kadar uzanmışlardır. ![]() MS.252-300 yıllarında Antiocheia'da on kilise toplantısı yapılmış, ayrıca Anadolu Patriği'nin de merkezi olmuştur. Kutsal Kitap'ın MS.IV.yüzyıl sonunda Hieronymus tarafından yapılan Latince çevirisi olan Vulgata'yı hazırlayan Aziz Jerome, Antiocheia'da İsa'nın hayalini gördüğünü söylemiştir. ![]() İranlılar Antiocheia ve civarını yakıp yıkarak, 611-628 yılları arasında işgal etmişlerdir. İmparator Herakleios (575-641) bölgeyi İranlılardan kurtarmak istemişse de 622'de kentin önünde yapılan savaşta yenilmiştir. Bunun üzerine İranlılar Antiocheia'yı boşaltarak orada yaşayanları İran'a gitmeye zorlamıştır. ![]() ![]() Roma İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmak isteyen Manuel Komnenos, 1158 yılında düzenlediği doğu seferinde Çukurova Ermeni Prensliği üzerinde kesin hakimiyet sağlamıştır. Bundan sonra İmparator Antiocheia’ya geçmiş, Kudüs Kralı Baldwin III. de oraya gelerek Bizans İmparatorluğuna sadakatini belirtmiş, Manuel Kommenos da bir süre sonra İstanbul’a dönmüştür. Eyyubi Sultanı Selahaddin Eyyubi’nin 1187 yılında Halep’i zaptetmesi üzerine zor durumda kalan Antiocheia Prensi III. Bohemond, Sultana elçi göndererek barış istemiş, Sultan bu talebi kabul etmiştir. Bundan sonra bölgedeki birçok kaleyi ele geçiren Selahaddin Eyyubi Eylül 1188’de Haçlıların elinde bulunan Bakras ve Darbsâk kalelerini de ele geçirmiş ve Antiocheia’nın Anadolu ile bağlantısını kesmiştir. Bunun üzerine yöre halkı büyük sıkıntı içine düşmüştür. Şehir, sadece El Mina ve Seleukiea Pieria limanları vasıtasıyla yardım alıyordu. Bu arada Antakya Prensliğinin talebi üzerine kısa süreli barış andlaşması yapılmıştır. Selahaddin Eyyübi, bölgedeki bütün kaleleri ele geçirmek için hazırlık yaparken III. Haçlı Seferi’nin başlaması üzerine bu sefer gerçekleşememiştir. Bunun ardından Eyyubi orduları 1191 yılında bölgeden tümüyle çekilmiştir. ![]() 1394 yılında Timur, Memlûk topraklarına bir sefer düzenlemiş, ancak Antiocheia’ya girememiştir. XIV. ve XV. yüzyıllarda Halep, Antep ve Antiocheia yörelerinde Avşarlar ve Bayatlar çoğunluktaydı. Kuzey Suriye Avşarlarından Gündüzoğulları Amik ovasında, Köpekoğulları Antep’te ve Özeroğulları İskenderun Körfezini çevreleyen bölgede yaşıyorlardı. Dulkadiroğlu Süli Bey’le anlaşan Özeroğlu Davut Bey ,Memlûklere karşı ayaklanarak, Antiocheia’yı ele geçirmiştir. Ancak, 1411 yılında Halep Valisine yenilince şehri Gündüzoğulları’na terkedip çekilmek zorunda kalmıştır. Gündüzoğulları’nın Antakya hakimiyeti de kısa sürmüştür. 1432 yılında Antakya’dan geçen seyyah Bertrandon de la Broquiere’in gözlemlerine göre; o zaman o bölgenin başkenti olan Antiocheia’nın surları içinde üçyüz kadar ev bulunuyordu. ![]() 1516 yılında Osmanlı ordusu ile Memlük ordusu arasında Mercidabık’ta cereyan eden savaşı Osmanlılar kazanmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı ordusunun başında Halep’e girmesiyle Antakya, İskenderun ve çevresi de 1516 yılının Ağustos ayında Osmanlı egemenliği altına girmiş oldu. Şehre ilk vali olarak Bıyıklı Mehmet Paşa tayin edildi. Bundan sonraki yıllarda yöre için en önemli olay, Kanuni Sultan Süleyman’nın buradan geçişidir. Kanuni, Tebriz seferi dönüşünde Aralık 1535 başlarında Antakya-İskenderun üzerinden Adana’ya geçmiş; daha sonraki yıllarda, 1548-1549 kışını geçirdiği Halep’te iken yaptığı gezilerden birinde Antakya’ya tekrar uğramıştır. ![]() XVII. yüzyılda yörede Süveydiye, Payas, İskenderun iskeleleri çalışır durumdaydı. Asi nehri ağzı kumla dolduğundan Antakya, Süveydiye iskelesinden yeterince yararlanamıyordu. İskenderun’un kıyıları bataklıklarla kaplı olmasına rağmen yine de yararlanılabilen bir liman konumundaydı. Nasuh Paşa’nın İskenderun'da başlattığı kale inşaatı yarım kaldığından ötürü güvenlik yeterince sağlanamıyordu. Payas Limanı ise hem ticaret , hem de askeri nakliyat yönünden çok önemliydi. Surre alayları (Hac kafilesi) hacca giderken bu yolu izliyordu. Bununla beraber XVII. yüzyılın sonlarında güvenliğin yeterince sağlanamaması yüzünden yöredeki birçok köy harap olmuş, köylüler yerlerini terketmişlerdir. Bir yandan göçler önlenirken bir yandan da XVII. yüzyıl sonları ile XVIII. yüzyılın başlarında Antakya, Lazkiye, Hama, Humus, Trablusşam dolaylarına konar-göçer halde yaşayan çok sayıda Türkmen aşiret ve oymakları yerleştirildi. Böylece hem üretim dengesi kuruldu, hem de harap yerleşim yerleri imar ve ihya edilmiş oldu. ![]() 1822 yılında meydana gelen deprem İskenderun ve çevresinde büyük yıkıma yol açmış, Seleukeia Pieria’nın son kalıntıları da yıkılmış, Antakya’da birçok ev hasar görmüştür. Osmanlı döneminde Antakya’da Ahilik ilkelerine göre çalışan, lonca halinde örgütlenmiş bir esnaf teşkilatı, hanlar etrafında organize olmuş ve her biri bir mesleğin mensuplarına tahsis edilmiş sokakların oluşturduğu işlek bir çarşısı, Asi nehri üzerinde değirmenler ve sulama için gerekli suyu nehirden sağlayan su dolapları bulunuyordu. ![]() XIX. yüzyılda Gâvurdağı yöresinde asayiş bozulmuş, huzur kalmamış, Sivas vilayeti sınırlarından İskenderun iskelesi, Beylan ve Antakya kazaları sınırına kadar olan geniş bölgede isyan hareketleri baş göstermiştir. Osmanlı Devleti bölgeyi ıslah etmek ve düzeni yeniden kurmak için bir fırka (tümen) oluşturdu. ”Fırkai Islahiye” adı verilen bu ordunun komutanı Müşir Derviş Paşa, mülki konulardaki yetkilisi Ahmet Cevdet Paşa idi. Bu ordu 1865 yılı ortalarında İskenderun’a geldi. Belen yoluyla Amanos Dağları'nı geçerek harekâta başlandı, isyanlar bastırıldı ve bölgede huzur sağlandı. Ordunun konakladığı yerde bir kışla yapıldı. Bundan sonra Hacılar, Tiyek ve Akbez nahiyeleri birleştirilerek bir kaza oluşturuldu, kışla yanında da kaza merkezi olmak üzere birkaç yüz hanelik bir kasaba kuruldu. Buraya ilk önce Hassa taburları ayak bastığı için kasabaya “HASSA” adı verildi. Buraya üç nahiyenin halkından bir kısmı nakledildi. Bundan sonra Halep vilayetinin idare yapısı yeniden düzenlendi. Yeni düzenlemede Antakya, Reyhaniye, Payas, Beylan, İskenderun (İskenderun Belen’e, Belen Payas’a bağlı), Ordu (Cisrişşuğur’a bağlı), Hassa (İslahiyeye bağlı), Halep vilayeti sınırları içinde yer aldı. ![]() Süveyş Kanalının açılışının İskenderun ve havalisinin ekonomisi üzerinde yaptığı olumsuz etkileri telafi etmek için İskenderun-Halep arasında bir yol yapımına başlanmıştır. Bu yol 1886 yılında tamamlanmıştır. 1904 yılında yapımına başlanan İskenderun-Toprakkale demiryolu hattı ise 1 Kasım 1913 tarihinde tamamlanarak işletmeye açıldı. Nisan 1909’da Adana’da meydana gelen Ermeni olayları Dörtyol, Kırıkhan ve Antakya’ya da yayıldı. 1915 yılında Süveydiye nahiyesi (bugünkü Samandağ) sınırları içindeki Musa Dağı’nda ikinci bir Ermeni olayı yaşandı. Buradaki köylerde yaşayan Ermenilerin büyük bir kısmı devletin tebliğ ettiği zorunlu yer değiştirme (tehcir) emrine uymayarak dağa çıktılar ve devlete isyan ettiler, dağı kuşatan askeri birliklerle silahlı mücadeleye giriştiler. 40 gün süren isyan Ermenilerin Fransız gemileri ile Mısır’a kaçmasıyla sona erdi. ![]() I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Suriye cephesindeki Türk ordusu 25/26 Ekim 1918 gecesi Halep’i terkedip kuzeye çekildi. Bu çekilme sırasında orduya komuta eden Mustafa Kemal Paşa Halep’te sokak muharebelerini yönetti, 28 Ekim’de Türk birlikleri Antakya, Belen, Dircemal, Telrifat hattını korumuş, Mustafa Kemal Paşa bugünkü sınırlara uyan bir hattın korunmasını emretmiş, bir anlamda yeni Türk Devletinin sınırlarını belirlemişti. Bu sırada Antakya’da Faysal taraftarları 27 Ekim 1918 günü bir emrivaki sonunda Faysal’ın güdümünde bir Arap hükümeti ilân ettiler. Hükümet konağındaki Osmanlı bayrağını indirip yerine Arap bayrağı diye bir bayrak astılar. Kaymakam İbrahim Edhem Bey’i hükümet reisliğine getirdiler. ![]() 4 Kasım 1918 günü, İstanbul Hükümetinin de onayıyla 5 Fransız torpidosu İskenderun Körfezi’ndeki mayınları temizledi. Mustafa Kemal Paşa Sadaret makamından gönderilen ve Suriye’deki İngiliz Ordu Komutanına İskenderun limanından faydalanabileceklerinin bildirilmesini isteyen telgrafa olumsuz cevap verdi. Ertesi gün de “İskenderun’a çıkacak İngilizlere ateş edilmesi emrini verdiğini” bildirdi ve 6 Kasım günü İskenderun’a çıkarma girişiminde bulunan İngiliz gemilerine sahilden top atışıyla karşılık verildi. Aynı gün Antakya’da huzur ve güvenliği sağlayan alay, aldığı emir üzerine şehirde bir bölük asker bırakıp Antakya’dan ayrıldı. Askerle birlikte Türk ileri gelenleri ve 100 kadar memur ailesi de şehri terketti. 41. Fırka’nın son askerleri Belen’den 9 Kasım 1918 günü ayrıldı ve protokolla belirlenmiş olan Payas hattının kuzeyine çekildi. Körfezde İtilaf Devletlerine ait savaş gemileri bekliyordu. Aynı gün bir İngiliz müfrezesi İskenderun’a çıktı, oradan Dörtyol’a gitti. Bu sırada Yıldırım Orduları Grubu lağvedildiğinden Mustafa Kemal Paşa 10 Kasım 1918 günü İstanbul’a gitmek zorunda kaldı. ![]() İskenderun’dan 7 Aralık 1918 günü gelen bir Fransız birliği Antakya’yı işgal etti ve “Arap Hükümeti” adıyla sürdürülmekte olan Faysalcı yönetime son verdi. 11 Aralık 1918 günü 400 Ermeniden oluşan bir Fransız taburu Dörtyol’u işgal etti. I. Dünya Savaşı sırasında başka bölgelere göç ettirilen Ermenilerden geri dönenler aynı tarihlerde Dörtyol çevresinde toplanmaları sonucu bu civardaki Ermeni nüfusu 10 000’i aşmış ve Ermeni çeteleri ortaya çıkmıştı. İşgalden kısa süre sonra Fransız taburundaki Ermenilerle, Ermeni çeteleri taşkın ve saldırgan davranışlarıyla yöredeki Türkleri taciz etmeye başladılar. Soygun, saldırı, işkence ve intikam gayesiyle adam öldürme olayları günden güne arttı. Türklerin idari makamlara yaptıkları başvurular sonuçsuz kaldı. Bu arada baskı ve zulüm yüzünden kaçıp dağlara sığınan Türklerin kurdukları çeteler olaylara müdahale etmeye başladılar. Nihayet ilk olay 19 Aralık 1918 günü meydana geldi. O gün Karakese köyüne bir saldırı düzenleyen Ermeni askerlerden oluşan Fransız müfrezesi silahlı direnişle karşılaştı. Köy girişindeki barikatta meydana gelen çatışmada Fransızlar 15 ölü bırakarak çekildiler. Bu çatışma Türk Milli Mücadele tarihinin başlangıç noktası ve Kurtuluş Savaşının ilk kurşunudur. ![]() Eylül 1920’de Kırıkhan-Hassa arasında düzenli ve takviyeli Fransız birlikleri ile asker takviyeli Türk çeteleri arasında meydana gelen Boklukaya Savaşı çetelerin zaferiyle sonuçlandı. 1921 yılı ilkbaharında Kuseyr’de ve Yayladağı civarında Türk çeteleri duruma hakim iken buraya Antakya’dan ve Lazkiye’den takviye Fransız birlikleri gönderildi. Türk çeteleri bunlara karşı geniş bir cephe oluşturmuş ve mücadeleye başlamışlardı. Ancak Haziran ayında Ankara’da Hükümet ile Fransız temsilci Franklin Bouillon arasında başlamış olan barış görüşmeleri nedeniyle, Maraş’tan mücadelenin durdurulmasını ve çetelerin çekilmesini bildiren bir emir geldi. Bunun üzerine çeteler Temmuz 1921’de mücadeleyi bırakıp Maraş ve Antep taraflarına çekildiler. 8 Ağustos 1921 tarihinde Fransız Yüksek Komiserliği İskenderun Sancağı’nın yönetim şeklini belirleyen yeni bir kararname yayınladı. Bu kararnameye göre İskenderun Sancağı, Fransız işgal bölgesi içinde tam özerkliğe ve özel bir idare sistemine sahip oluyordu. Sancağı bir “Mutasarrıf” yönetecek ve bu mutasarrıf Halep Hükümet Reisinin yetkilerine sahip olacaktı. Sancak’ta Türkçe, Arapça ile birlikte resmi dil olarak kabul edilecek, Sancak’ın kendine özel bütçesi olacaktı. 12 Eylül 1921’de yeni bir kararla Harim (Reyhaniye hariç) Sancak’tan ayrılıp Halep’e, büyük bir Türkmen nüfusunun yaşadığı Bayır-Bucak bölgesi ise Lazkiye’ye bağlandı. Ankara İtilafnamesi ![]() Ankara İtilafnamesi’nden sonra Çukurova ile güney ve güneydoğu bölgesinde bulunan Fransız birlikleri çekilmeye başladı. Türkiye ile Suriye arasında çizilen sınıra göre Dörtyol (Payas dahil) ve Hassa Türkiye’de kalmış, Fransızlar 1922’nin ilk günlerine kadar Erzin’i ve Dörtyol’u boşalıp Türkiye’ye terkederek güneye çekildiler. İşgal altındaki Belen 1922 yılı sonunda nahiye haline getirildi, kaza teşkilatı halkının çoğu dışardan gelen Ermenilerden oluşan Kırıkhan’a nakledildi; Kırıkhan ilçe, Belen ise Kırıkhan’a bağlı bir nahiye oldu. Lozan Barış Andlaşmasında (24 Temmuz 1923),Türkiye ve Fransa tarafından Ankara İtilafnamesi ile belirlenmiş olan Türkiye-Suriye sınırı aynen kabul edildi. Türkiye'ye katıldıktan sonra 1939 yılında, Adana'nın Dörtyol ve Hassa ilçelerinin bağlanması ile Hatay ili konumuna getirilmiştir. |
|
![]() |
![]() |
|
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|