|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
Seçenekler | Stil |
08-16-2010, 19:14 | #1 |
AK Parti oylarını patlatacak 2 gelişme
Yazıya başlık olan konuya geçmeden önce bir noktanın altını çizmek yerinde olacaktır.
İnsanlık tarihi boyunca siyasetin işleyiş çarkının garip bir serüveni vardır. Kimi zaman kor haline gelmiş kitleler bir mısır bile kızartamayacak kadar etkisizdirler, kimi zaman kitleleri sürükleyen liderler o milletin küllerinden doğarlar. Siyasette işler çoğu zaman çarpım tablosundaki gibi belli bir düzen ve ritim içinde gitmez. Kimi etkisiz elemanlar olmadık zamanlarda değer kazanırlar, kimi zaman sayısal çoğunluğu olanlar etkisiz eleman hale gelirler. Bu nedenle siyasetin aktörlerinin çoğu defa doğumları da gariptir, ölümleri de... Ortaya çıkışları da gariptir, yok oluşları da... Baykal ile ilgili kaset komplosunun ortaya çıkışından 2.5 ay evvel yazdığımız “Baykal’ın bahtsızlığı” başlıklı yazımızda, “Sayın Baykal, eğer 10 yıl önce bugünkü halini rüyasında görse, belkide kan ter içinde uyanır, ‘hayırdır inşaallah’ derdi. Sayın Baykal'ın içinde düştüğü kader, nasıl bir alınyazısıdır Allah'ım” ifadelerine yer vermiştik. Bahsi geçen yazıyı başka bir konu vesilesi ile yazmıştık ama, bir kaset komplosu koca Baykal’ı en güçlü olduğu zamanda siyaset kulvarının dışına itti. Liderlik karizması sahibi olmaktan daha öte gözle seçmenin zor olduğu iplerle perde önünde oynatıldığı izlenimi veren bir siyasetçi ise birden aktör oldu. Sıklıkla tekrarlandığı gibi 27 Mayıs olmasaydı Demirel, 12 Eylül olmasaydı Özal, 28 Şubat olmasaydı AK Parti, yani Erdoğan olmayacaktı. 27 Nisan bildirisi yaşanmasaydı AK Parti Meclis’te bu kadar yüksek oyla temsil ediliyor olmayacaktı. Bu örnekler siyasi tarihimizden çoğaltılabilir. Türkiye şimdilerde siyasi tarihimiz açısından oldukça önemli olan 2 seçimin öncesinde, yani yaklaşan genel seçimle, Çankaya seçimi öncesi yine kritik bir siyasi eşikte. Bu iki sürecin kendi doğal akışı içinde mi tecelli edeceğini yoksa sosyal mühendislerin senaryolarına uygun mu gerçekleşeceğini henüz bilmiyoruz. Fakat daha önce yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak bildiğimiz bazı noktalar var. Türkiye 12 Eylül askeri darbesinin tam da 30. Yılında, yani 12 Eylül 2010’da Anayasa değişikliği için referanduma gidiyor. Fakat belli çevreler yapılan değişikliklerden oldukça rahatsızlar. Bu çevrelerin siyaseten sözcüsü durumundaki CHP referanduma konu maddelerden bazılarını iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açtı. Anayasa değişikliğinin iptali için CHP'ye destek veren Milletvekili Ahmet Tan bir iddia ortaya attı. Anayasa Mahkemesi'nin eski ve yeni üyelerinin görüştüğünü belirterek, "Referanduma gidilmeyecek" dedi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın mahkemenin gündeminde olan Anayasa değişiklik paketi konusunda ‘İhsas-ı rey' anlamına gelebilecek açıklamaları da kuşkuları artırdı. Yazıya başlık olan, ‘AK Parti oylarını patlatacak 2 gelişme’den ilki budur. Nasıl ki 27 Nisan bildirisi, askeri bürokrasinin siyasi gündeme müdahalesinin oluşturduğu kamuoyu rahatsızlığı nedeniyle bu sürece karşı dik duran AK Parti oylarını patlatmışsa, refarandum sürecine müdahale etme eğilimi göstermesi muhtemel Anayasa Mahkemesi kararı da, yargı bürokrasisinin siyasi gündeme bu kadar aleni müdahale görüntüsü verecek olması nedeniyle kamuoyunda ters etki yapacak ve zaten oldukça yıpranmış olan yargı kurumundan gelen bu salvonun aksülameli AK Parti hanesine kar olacak yazılacaktır. Bu durum seçmende, Meclis çatısı altında Anayasa değişikliği yapmayı sağlayacak bir sayısal çoğunluğu temin konusunda motive edici olması da bir olasılık olarak görülmektedir. Böylesi bir ortamda, siyaset dışı kurumların baskılarına karşı siyasi iktidarı ‘dik tutma’ çabasına girmesi muhtemel seçmen kesimlerinin konjoktürel olarak iktidar partisi lehinde duruş sergilemeleri, AK Parti açısından yeni bir siyasi ivme yaratması da sözkonusu olabikecektir. Yani, Anayasa Mahkemesi referandum sürecini olumsuz etkileyecek karar alırsa, bu durum, yargının siyasi iktidara ve Meclis’e yönelik müdahale gerçekleştirdiği algılamasına neden olacak ve seçmen bir önceki seçimdeki oyunun arkasında durmak için oyunu tazeleyerek büyük ölçüde yine AK Parti diyecektir. İkinci konu da şudur: Medya destekli Kılıçdaroğlu rüzgarı bu haliyle sürerse, CHP dışındaki sol partiler manevra alanı bulamazlar. Solda bir blok oluşur. Eğer Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP rüzgar yakaladığı bir ortamda sandık yaklaştıkça AK Parti’ye karşı agresif bir politika izlerse ve bunu da tüm sağ seçmenleri de incitecek bir üslupla yaparsa, bu durum sağın hali hazırda en güçlü partisi olma özelliğini koruyan AK Parti etrafında bir kümelenmeye neden olması da ihtimal dahilinde. Yani agresif CHP sağ kulvardaki oyları AK Parti’nin etrafında toplar. Birbiri ile kuvvetle çekişen iki kutuplu bir siyasi atmosferin giderek kurumsallaşması küçük partileri iyice elimine ederken, sağ seçmenleri AK Parti’ye daha da yakınlaştırması sözkonusu olabilir. Düelloya dönmesi muhtemel siyasi ortam, seçmen nezdinde sağda ve solda birer partiyi çok öne çıkarabilir. Kılıçdaroğlu’nun etnik ve sosyal aidiyetinin öne çıkarılma siyaseti, üstelik parti Meclisi’ne aldığı sert ulusalcı söylem sahibi isimlerin oluşturacağı gerilimli ortam, 12 Eylül’den bu yana bu ölçekte yaşanmamış olan sağ-sol parti ayrımını ilk defa bu kadar kesin hatlarla gündeme getirebilir. Bu ayrım giderek iki kutuplu siyasetin derinleşmesine zemin hazırlayabilir. Oluşturulan iklimde oyların sağlı sollu iki partide temerküz etmesi durumunda, AK Parti oylarında kemikleşme ve derinleşme olabilir. Başbakan Erdoğan’ın giderek Gandi Kemal’i daha açıktan hedef alması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, ''Şimdi bu çakma halkçılık, çakma yolsuzluk dedektifliği, çakma Gandi, bunlarla Türk halkını kandırmanın artık imkanı yok'' demesi, önümüzdeki günlerde siyasetin yapılış şekli konusunda fikir vermekte ve tıpkı daha önce olduğu gibi, her iki cephenin de, AK Parti CHP gerilimi üzerinden siyaset üretmenin hesaplarını yaptığı gözlenmektedir. Ülkede sağ seçmenlerin oranı yüzde 65-70, sol oylar yüzde 25-30’dur. Parçalanmış sağ kulvarın CHP’yi iktidara talip siyasi aktör haline getirme olasılığı varsa da, sağ seçmen kesimlerini büyük ölçüde kuşatan sağdaki tek ve güçlü bir partinin varlığı CHP’nin bu yöndeki umutlarını heba eder. Yani CHP’nin belli bir projesi ve hedefi olmayan, sadece ölçüsüz AK Parti karşıtlığından beslenen her türlü politikası sağda AK Parti’yi daha güçlü kılmaktan başka bir işe yaramaz. İlginç bir süreç yaklaşıyor. Prof. Dr. Osman ÖZSOY |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|