sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > GÜNCEL HABERLER - SİYASET > Köşe Yazıları
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz.

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 02-06-2010, 11:45   #1
Kullanıcı Adı
çakır
Standart 28 şubat'ta post, 07.07 de harbi darbe

Şu sözler 28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya ait: “Mesut Bey, size altın tepside bir iktidar teslim ediyoruz. Altın tepside önünüze kondu. Bunu iyi değerlendirin...”
Sayın Karadayı’nın bizzat kendi ses kaydı ile anlattığı yukarıdaki sözler şu ana kadar yalanlanmış değil.
Sayın Karadayı’nın ‘Mesut Bey’ dediği, 28 Şubat’ta post modern darbe ile asker baskısıyla devrilen Erbakan Hükümeti’nin ardından hükümeti kurmakla görevlendirilen Sayın Mesut Yılmaz.
Sayın Karadayı bu sözleri Başbakan Yılmaz’a yaz ortasında hükümetin kurulmasından bir müddet sonra Bodrum’da söylüyor.
Öyle hükümet kurma ki, bir önceki koalisyon hükümetinin ortaklarından çeşitli yollarla grup kurmaya yetecek kadar milletvekili koparılarak oluşturulmuş sun’i bir hükümet... “Altın tepsi” denilmesinin nedeni de o...
Hükümeti kurma görevini veren görünüşte Cumhurbaşkanı Demirel. Hükümetin gerçekte nasıl kurulduğunu itiraf eden ise Sayın Karadayı.
İşte asker baskısı ve senaryosu ile (30.06.1997’de) kurulan III. Yılmaz Hükümeti’nin daha güven oyu almadan ilk icraatı, 07.07.1997’de, EMASYA Protokolü’nü imzalamak oluyor.
28 Şubat’ta hükümeti istifaya zorlayan silahlı bürokrasi, deyim yerindeyse kendi elleri ile oluşturduğu hükümetin elinden iktidarı hemen devralıyor. EMASYA protokolü ile, gerektiğinde iç güvenlik gerekçesi ile devlet yönetimi fiilen askere veriliyor. Bu kararı hükümete dayatanlar, işi riske etmemek için güvenoylamasını bile beklemeye tahammül edemiyorlar.
EMASYA ile herhangi bir güvenlik gerekçesi ile toplumsal olaylara müdahale etme yetkisi verilen askerin, herhangi bir yerden izin alması da gerekmiyor. Re’sen harekete geçip, tüm denetimi tepeden tırnağa ele alma yetkisi bulunuyor.
Sözün kısası, 28 Şubat’tan sonra Erbakan Hükümeti’ni istifaya zorlayan ve bu emeline 1997 yılı Haziran ayı sonunda ulaşan irade, yeni kurulan hükümetin elinden devletin iç güvenlik yönetimini fiilen 7 Temmuz 1997 de alıyor. Post modern müdahale, fiili darbeye dönüşüyor. Dayatılan kanunların geçmesi için koalisyon liderleri sabahlara kadar Meclis’te çalışıyor.
EMESYA’yı hükümetin önüne koyan ise, o dönemde illegal olarak çalışan ve şu an hala faaliyette olduğu da iddia edilen Batı Çalışma Grubu. Çetin Doğan geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında BÇG’nin kurucu başkanı olduğunu da itiraf etmişti.
Gençler o dönemlere yabancı...
Tüm bu olayların olup bittiği tarihte lise 1’de olan gençler şimdi 27, 28 yaşında.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre, 31 Aralık 2008 itibariyle nüfusun yarısı 28.5 yaşın altında bulunuyor.
Demek bizim kuşak için dünkü olay diyebileceğimiz ve ülkede ne tezgahlar döndüğünü kolaylıkla hatırladığımız hadiseler, şu an ülkenin yarısını oluşturan genç kuşak için pek bir anlam ifade etmiyor. 12 Eylül 1980’de 15 yaşında olanlar ise şimdi 45 yaşında. 12 Eylül öncesi olaylarını hatırlatmak ve ders çıkarılması için kullanılan “biz bu filmi görmüştük” göndermesi, ülkenin yüzde 75’i açısından seyredilmiş bir film olarak görülmüyor. Toplumsal unutkanlıktan da yararlanılarak, sürekli benzer kumpaslar çeviriliyor.
Geciken değişiklik...
Gündemdeki ’Balyoz’ darbe planı, EMASYA’yı bugünlerde tekrar tartışmaya açmış gibi görünse de, AK Parti’nin Kasım ayında Kızılcahamam’da yaptığı toplantıda, 7 Temmuz 1997’de imzalanan EMASYA Protokolü de gündeme gelmişti. Konuyu gündeme getiren gazeteci menşeli Bursa Milletvekili Mehmet Ocaktan olmuş, protokolü, “Güneydoğu’da olağanüstü hal görüntüsünü ortadan kaldırıp bölgeyi normalleştirmeyi hedefleyen açılım süreci ile uyumsuz bir uygulama olarak nitelemişti.
Hürriyet’in o günlerde verdiği bir habere göre, Hükümet aslında daha o dönemde, 28 Şubat sürecinde, Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan protokolü değiştirmek için harekete geçti. Nedense bu konuda da bir gecikme yaşandı.
EMASYA’da gerekli düzenelemeler yapılmadan, askerin iç güvenlik konusunda sivil yönetim üzerinde oluşturduğu vesayetin tamamen ortadan kaldırılması mümkün görünmemektedir.
Kaldı ki ’Balyoz’ darbe planını hazırlayanların ses kayıtlarına bakıldığında, EMASYA’yı eylemlerine bir meşruiyet kaynağı olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Planının altında imzası olduğu öne sürülen emekli Orgeneral Çetin Doğan, planın kamuoyuna yansımasından sonra yaptığı açıklamada "Balyoz Güvenlik Harekat Planı"ndaki söz konusu konuşmaların "Emniyet Asayiş Yardımlaşma Protokolü" çerçevesinde yapıldığını da bizzat açıklamıştı.
Yani o meşhur 35. Maddeye gerek kalmaksızın, sırf EMASYA’ya dayanılarak mevcut hükümete rağmen iç güvenlik denetiminin fiilen askeri kanada geçmesi mümkün görünmektedir.
Kaldı ki, basına yansıyan haberlere göre, 20 Kasım 2003’te İstanbul’da Beyoğlu’ndaki İngiliz Konsolosluğu ve Levent’teki HSBC Bankası bombalamalarının ardından EMASYA protokolü gereği herhangi bir talep olmamasına rağmen Taksim ve Levent’e askeri birlikler sevk edilmiş.
Bu olayların arka planı henüz yeterince aydınlanmadı ama, eylemlerin yapılış biçimi ve elde edilmek sonuç Balyoz planı iddiasındaki birçok harp oyunu (!) ile de örtüşüyor.
Yaşanan gelişmelere bakıldığında 28 Şubat’a sadece post modern darbe denilerek light bir müdahale görüntüsü vermek mümkün değildir. Hükümet yıkan ve hükümet kuran bir cunta anlayışına darbe denilmeyecek de neye darbe denilecektir. O sürece çanak tutan sivil görüntülü STK’ların varlığı işe demokratik müdahale görüntüsü kazandırmaz. Olsa olsa, STK görünümlü birçok oluşumun aslında güdümlü ve sivil giyimli cunta uzantıları olduğu sonucuna varılabilir.
Ortada dolaşan çok sayıda darbe planlarına rağmen seçilmiş hükümetler demokrasiye geçildiği günden bu yana cunta zihniyeti karşısında bu kadar güçlü ve halk destekli olmamıştı. Ülkeyi bu tür kumpaslardan arındırmak için bu fırsat da tepilirse, gayri meşru yollardan hükümet tepelemeye çalışanların ömrü epey daha uzamış olacaktır.
Bu yazı gaz vermek için değil, seçilmiş siyasi iktidarın gardı düşmeden gerekenlerin zamanlıca yapılması için yazılmıştır.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY
çakır isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 15:07


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2025

2007-2025 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı