YANIYOR…
Şuracıkta bir küçük ateş böceği misali gecenin zifirinde kendi etrafını aydınlatabilecek kadar... O köşedeki sokak lambasının köşesinde öylece duruyor gecenin zifirinde aydınlanmanın tadına varıyordu ürkekçe sabahın alacasını beklerken. Birden gelen o asi rüzgar bu kadar serin ve asi tam istediği gibi özgürce onu sarmıştı şefkatle kendisini rüzgarın kollarına bırakıp hiç kanat çırpmadan sadece rüzgarın serinliğini hissetmek istiyordu.
Nereden bilirdi ki rüzgarın fırtınaya dönüşeceğini. Oysa ona geldiğinde ılık bir yağmurla gelmişti ıslık çalarak lodos misali, Anne bu kadar çabuk mevsim değişir mi? Peki fırtınalar ne zaman diner ya kasırgaya dönüşürse!..
SÖNÜYOR… Bazı şeyler önceden bilinmeli rüzgar ıslık çalmaya başladığında ılık damlalar toprakla vuslatta ise devamı gelecektir güz vaktidir ey yapraklar zaten benziniz solmuş can havliyle sıkıca kavradığınız dallarla helalleşin vakit toprakla vuslata erme vaktidir artık kollarında rüzgara kapılıp seviştiğin o ağaçla vedalaşma vaktidir. Seninde şarkın buraya kadarmış günler boyu beraberce sarmaş dolaş hu dediğin o ağaçtan ayrılma vaktidir. Haydi damlayan ılık yağmura katıl yere doğru kendini bırak mis gibi toprak kokusunu duyuyor musun? Kollarını bu defa seni sarmak için açmış toprak, bak yağmura onu hazırlamış vuslata, huzurla son demini yaşa diye ıslak güzel kokuyor ve her şeye doymuş..
Ah yarim sana bu kelimeyi söylemek için oysa ne kadarda sabırsızlanmıştım bir bahar mı sürecekti vuslatımız. Seni bu kadar mı koklayacaktım..
Seni sarmaya doyamadım ki ben. Bir defa daha başımı okşa bir defa daha bana ömrüm de daha sonra anlımdan öp öyle yolla kara toprağın kucağına ve gözün arkada kalmasın ben yeniden yeşereceğim, toprağın bağrında, senin beni sardığın anı düşünerek toprağı yarıp gökyüzüne selam vereceğim..