03-08-2011, 13:38 | #1 |
TÜRK Ordusunun Kuruluşu ve Pai-Teng Zaferi
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kuruluş yılı olarak uzun zaman boyunca Yeniçeri Ocağı’nın kuruluş tarihi esas alınmıştı. Oysa askerî bakış açısından Malazgirt’in muzaffer askerlerinin yahut Kül Tigin’in ordularının 1400’lü yılların yeniçerilerinden geri olduğu söylenemezdi. Bu nedenle ele alınan bu tarih eksik ve yanlış kalmakta idi. Zaten devşirmelerden toplanan Yeniçeri Ocağı’nın Türk askerini temsil etmesi de olanaksızdı. Değerlendirmeler bu şekilde iken Atsız Ata bu durumun yanlışlığını belirtmiş ve Türk ordusunun kuruluşunun Mete Yabgu zamanında gerçekleştiğini belirtmişti. Artık Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak Mete Yabgu’nun tahta geçtiği tarih olan M.Ö. 209 yılı kabûl edilmektedir. Şüphesiz böylesi çok daha gerçekçi ve kapsamlı olmuştur.
Türk ordusunun kuruluş dönemini anlayabilmek için Mete Yabgu’yu, Mete Yabgu’yu anlayabilmek için Tuman döneminin sonlarını bilmek gerekir. Tuman Yabgu (Teoman adı yanlış olarak kullanılmaktadır. Hükümdarın asıl adı Tuman olup “duman” anlamına gelir.) Kun (Hun) devletinin bilinen en eski hükümdarıdır. Tuman, bir Çinli ile evlenmişti ancak Mete Yabgu Tuman’ın Türk katunundan doğmuştu. Çinli prenses kendi oğlunun kağan olmasını arzuladığından dolayı Mete’nin Yüeçilere esir olarak gönderilmesi konusunda Tuman’ı ikna etmişti. Bir saldırmazlık paktı ve barış antlaşması olarak da değerlendirilebilecek bir olay neticesinde Mete Yüeçi ülkesine gönderildi. Ancak hemen arkasından Tuman’ın Yüeçilere savaş açması durumu değiştiriyordu. Bu Mete’nin öldürülmesi ve dolayısıyla tahttan uzak tutulması demek olacaktı. Mete bunun üzerine Yüeçilerden kurtulmayı başardı ve Kun topraklarına geri döndü. Tuman oğlunun bu başarısı ile övündü ve onun dönüşünden duyduğu sevincin göstergesi olarak Mete’ye 10.000 kişilik (bir tümen) bir birlik verdi. Bu askerlerin eğitimi ile Mete bizzat ilgilendi. Düşmanın psikolojisini bozacak ve üstelik yön tayininde de işe yarayacak olan ıslıklı oklarla askerlerini donattı. Daha sonra sıra en önemli koşul olan disiplin imtihanına ve eğitimine gelmişti. Mete’nin emri ok attığı yeri askerlerin de oklamaları şeklinde idi. İlk olarak kendi değerli atına ok attı. Askerlerinin de okladığı görüldü. Oklamayanlar ise idam olundu. Bir sonraki emir askerlerin evdeşlerini (bir görüşe göre de Mete’nin kendi eşini) oklamaları yönünde idi. Böylece bir kısım asker daha elendi. Geride çok sadık ve seçme bir birlik kalmıştı. Mete bir av sırasında babasının bulunduğu yeri oklayınca bütün askerler tereddüt etmeden Tuman’ı okladılar. Tuman ölmüştü ve artık Kun tahtı Mete’nindi (M.Ö. 209). Mete tahta geçince ilk olarak ordu sisteminde değişiklikler yaptı. Emir-komuta zincirinin daha sağlıklı işlemesini, emirlerin birliklere daha kolay iletilmesini ve ordu üzerinde komuta gücünün artırılmasını sağlamak amacı ile ordu on ve katları şeklinde sayılara ayrılarak birlikler bu şekilde oluşturuldu. Böylece en küçük birlik 10 kişiden oluşacaktı ve bu birliğin başında bir onbaşı olacaktı. Bunun üzerinde ise 100 kişilik birliği yöneten yüzbaşılar, 1000 kişilik birliği yöneten binbaşılar ve 10.000 kişilik birlikleri yöneten tümenbaşılar yer alıyordu. Bu sistem ordu komutanının emirlerinin en küçük birliklere kadar kolayca ulaşmasını sağlıyordu ve böylece komutan ordusunu satranç oynar gibi kontrol edebiliyordu. Bu tam mânâsıyla profesyonel bir askerlik anlayışı idi ve böylece Türk Silahlı Kuvvetleri kurulmuş oldu. Türk orduları donanım olarak hızlı hareket etmelerine olanak sağlayacak silahlar kullanmaktaydı. Kılıç, kalkan, ok, yay ve daha az olarak mızrak. Savunmada ise tulga ve bazen hafif zırh. Ağır zırhlara asla itibar edilmediği gibi kargı, balta gibi hareket kabiliyetini ve vuruş sayısını azaltacak saldırı silahları da tercih edilmemiştir. Ordunun büyük kısmı atlı olup piyadeler daha azdır. Türk ordusunun silah donanımı ve oluşturuluş aşaması göz önünde bulundurulduğunda şu söylenebilir ki ordumuzun en temel iki özelliği disiplinli ve hızlı olmasıdır. Avrupa Kun ordularını tarif ederken kullanılan “atları söylentilerden daha hızlı hareket ediyordu” tümcesi de bunu göstermektedir. Bu şekilde yaratılan Türk ordusu kısa süre içerisinde pek çok zafer elde etse de düşmanın büyüklüğü ve zaferin göz kamaştırıcılığı göz önüne alındığında M.Ö. 209 yılından sonra ilk büyük zaferimizin Pai-Teng kuşatması olduğu söylenebilir. Tuman’ın ölümünden bir yıl önce, M.Ö. 210 yılında Çin Seddi’ni inşa ettiren ve Çin’i birleştiren imparator Ch’in Shih Huang-Ti öldü. M.Ö. 206 yılında Liu Pang isyanı ile Han hanedanı Çin’de egemen oldu. Ancak bundan üç yıl sonra iç savaş baş gösterdi. Savaş M.Ö. 202 yılında Liu Pang’ın zaferi ile bitti ve Han hanedanı kesin olarak kuruldu ancak Çin’deki bu karmaşalar sırasında Mete Yabgu Kıpçakları, Kırgızları ve Ting-Ling’leri itaat altına almıştı. Daha sonra güçlü ordusu ile Çin üzerine yürüyen Mete Yabgu Çin İmparatoru Kao-Tsu’yu Pai-Teng kalesinde kuşattı. İşin açığı kale içerisindeki ordu dışarıdaki ordudan az askere sahip bulunsa bile daha avantajlıdır. Bu yüzden kuşatmalar birkaç katı askerle gerçekleştirilir. Ancak bu kez durum tam tersi idi ve imparatorun ordusu 320 bin kişilik dev bir ordu idi. Mete Yabgu’nun askerleri sayıca bundan çok az idi. Kao-Tsu büyük bir başarı(!) göstererek buradan kurtuldu. Elbette yıllık vergi, ipek ve yiyecek vermek koşulu ile. Çin hakimiyetindeki bozkırların da Türklere teslim edilmesini unutmamak gerekir. Böylece bir “süper gücün” dev ordusu ve hükümdarı kendisini dünyada sertçe hissettirmeye başlayan Türklere boyun eğmişti. Pai-Teng zaferinden sonra uzun yıllar Türk orduları hem Çin’e hem de diğer düşmanlarına korku saldılar. Neden sonra Çin ordularını Türk sistemine göre düzenlemeyi akıl edebildi. Daha sonra bu sistem gittikçe yayıldı. Bugün dünyada hakim olan modern askeri sistemin temeli böylece Kunlar tarafından atılmış oldu ve bu yüzden diyoruz ki “Tanrı Türkleri, Türkler de askerliği yarattı.” Türk ordu sistemi hakkında donanım ve disiplin haricinde bahsedilmesi gereken hususlardan bir tanesi de askerlerin savaşçılıklarıdır. Her toplum ölüm korkusunu yaşamıştır. Ancak bazı Türkologların tespitine göre Türklerde görülen, daha çok ölüm korkusu değil, yaşama arzusudur. Ve ölüm kaçınılmaz ise bunun en güzel şekli, en güçlü çağında savaşarak ölmektir. İşte bu nedenle Türkler yataklarında hastalıktan veya yaşlılıktan ölmeyi itici ve onur kırıcı bir olay olarak görürler ve savaşta ölmeye önem verirlerdi. Yine Kun meclisinde dile getirilen “Kunlar cesarete hayranlık duyarlar, tabiiyeti ise yüz kızartıcı sayarlar” söylemi Türklerin bağımsızlığa verdiği önemi gösterir ki bağımsızlığını korumanın ilk ve en temel şartı asker olabilmektir. Türk ordusunun bahsetmemiz gereken kuruluş kaynaklı diğer bir özelliği ise kendisini saldırıda göstermesidir. Mete Yabgu döneminin siyasi gerekleri, genel Türk karakteri vb. etkenler nedeniyle oluşan bu husus ordumuzun kuruluşundan bugününe kadar varlığını muhafaza etmiştir. Türk ordusunun savunması kuvvetlidir çünkü tedbir almayı bilir. Ancak onu harekete geçirdiğinizde savunmadaki gücünün taarruzdaki gücü yanında sönük kaldığını görebilirsiniz. Kararlı bir şekilde taarruz etmiş bir Türk ordusunu durdurmanın tek yolu bir tek asker bile kalmayıncaya dek hepsini öldürmektir ki bu da imkân dahilinde değildir. Mete’nin Türk Kara Kuvvetlerini (ve dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ni) kurmasının ardından nice bozkır savaşları geçti.. Nice Malazgirtler, Mohaçlar görüldü… Ve dünyanın ağzının şaşkınlıktan bir karış açık kalmasına neden olan Çanakkaleler, Sakaryalar yaşandı. “Acaba ne zaman duracaklar?” korkusunu Avrupalılara iliklerine kadar hissettiren bir Büyük Taarruz’a şahit olundu. Mete Yabgu ordumuzu 2214 yıl önce kurdu. Onun yarattığı ordu bugün hâlâ Türklüğün en büyük güvencesi konumundadır. Selâm olsun gelmiş geçmiş bütün başbuğlarımıza, selâm olsun Türk halkının yiğit çerilerine ve selâm olsun Türk Silahlı Kuvvetleri’nin asil ruhuna… |
|
|
|
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|