Terörü reddetmek
Önceki gün AB üyesi ülkelerin büyükelçileri, DTP'li Ahmet Türk'ten "PKK'yı terör örgütü olarak ilan etmelerini" istiyor. Türk, "böyle bir açıklama yapamam" cevabını veriyor. DTP grubu bu konuda uzun zamandır köşeye sıkışmış vaziyette.
Şehit cenazeleri, meydanlara taşan zorlu bir öfke ile toprağa verilirken, projektörlerin üzerlerine çevrildiği DTP'liler katiller hakkında söz söyleyemiyorlar. Yaptıkları ikircikli bir tavrı sürdürmek: Bir yandan kayıplardan "şehitler" diye bahsetmek ve başsağlığı dilemek; bu arada şiddet yöntemlerini kınamak. Öbür taraftan şiddetin üretildiği merkeze, yani PKK'ya karşı herhangi bir eleştiride bulunmamak.
Meclis'in açıldığı gün yeni bir beyaz sayfa da açmıştık. Ahmet Türk'ün MHP lideri Devlet Bahçeli ile el sıkışma karesi, yeri geldikçe dönüp hatırlanması gereken bir fotoğraf olarak duruyor. Türk'ün AB elçileri karşısında PKK'yı tel'in edememesi, bilinen bir tavrın tekrarından başka bir şey değil. Daha önemli bir ayrıntı Türk'ün mazeret ararken bu beyaz sayfayı da geçip, geçmişe dönmesi ve geçmişte yaşananları gerekçe olarak öne sürmesi.
Şu anda uğraştığımız sorunun, alıştığımız terör sorunlarından biri olmadığını fark etmeliyiz. Yeni Şafak'ta İbrahim Karagül'ün haber verdiği, bölgede harita değiştirmeye yönelik "büyük savaş"ı, uyanık durmak için en kötü senaryo olarak zihnimizde tutmalı ve PKK'nın "sadece bir terör örgütü olmadığı" ikazını dikkate almalıyız. Sorun artık bir PKK sorunu değil. Sorun sadece bir terör sorunu da değil. PKK'yı da, birçok aktörün yanında ağırlığı ve etkinliği ile müsavi bir yere yerleştirmeliyiz.
Türkiye'nin bir "Kürt sorunu" var. Bugün karşımızda bir kurt gibi dişlerini gösteren terör, bu sorunu sömürerek bugünlere geldi. Bugün terörü etkisiz hale getirmek için, bu sorunla bağlarını kesip atmamız lâzım. PKK bir terör örgütü. Ama "sadece bir terör örgütü"nden ibaret değil. Terör vasıtasıyla bölgedeki hassas dengeleri değiştirmeye ve Türkiye'yi de, kamuoyunda yükselen tansiyonla ateşin içine çekmeye çalışan bir tilki duruyor bugün karşımızda. Planlamayı yapan da, güzergâhı belirleyen de PKK değil. PKK içindeki aktörlerden biri, büyük bir oyunun parçası haline gelerek güç kazanmaya çalışıyor.
Meclis'te MHP'nin varlığı, tam da bu büyük oyunu boşa çıkartmak için gerekli. MHP kurmayları kitlesel tepkilere tercüman olurken sağduyuyu ve itidali elden bırakmıyorlar. MHP liderinin itidal çağrısı, bugünler için çok değerli. MHP milletvekili Osman Durmuş'un Keskin'de şehit cenazesinde yaptığı çağrı, terör ile Kürt sorunu arasındaki bağı iptal eden ve kardeşliği hatırlatan etkileyici ve herkese örnek olması gereken bir vurguydu. MHP bugün Meclis'te olmasaydı, kitlesel tepkiler temsil sorunu yaşadığı için kontrolden çıkabilirdi. İçine çekildiğimiz savaşta galip gelmenin ve oynanan oyunu boşa çıkartmanın ön şartı, içerde kardeşliğimizi ve birliğimizi pekiştirmekten ve etnik münaferete fırsat vermemekten geçiyor. Hakkı temsil edelim: Bazı dil sürçmelerine rağmen MHP Türkiye'nin birlik ve bekası için çok hayatî olan bu rolü hakkıyla yerine getiriyor.
Mehmet Ağar'ın "ovada siyaset" çağrısını hatırlayalım. "Dağda silah ve Ankara'da siyaset" ikilemi gerçek bir ikilem. Varsayalım ki ortak amaç bölücülük. Bölücü terörle bölücü siyaseti aynı ve eşit kabul ettiğimiz zaman bir şeyleri kaçırmış olmuyor muyuz? Bölücü siyaseti etkisiz hale getirecek dinamiklerimiz çok güçlü. Onca kana rağmen Türkiye'de etnik çatışmanın çıkmaması bu durumun kanıtı değil mi? Bölücü terör ise, bugün bölgesel bir savaşın tetikleyicisi rolünü tehlikeli bir şekilde üstlenmiyor mu? Meclis'in açılışındaki o meşhur fotoğraf hâlâ çok değerli değil mi?
PKK bir şiddet yöntemleri ile siyasî hedefler peşinde koşan bir terör örgütü. Bugün geçmişten farklı olarak karşımızda yeni bir şey duruyor. PKKbir terör örgütünden fazla bir şey. Ve bugün ne terörün ne de bu "fazla şey"in Kürt sorunu ile bir ilgisi yok.
Mümtaz'er TÜRKÖNE zaman gazetesi
|