sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > EĞİTİM - ÖĞRETİM - KARİYER > SonForum Makale Arşivi > Diğer Dersler
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 04-24-2014, 21:52   #1
Kullanıcı Adı
Kalpsiz_
Exclamation tasavvuf düşüncesinin oluşumu

tasavvuf düşüncesinin oluşumu
Tasavvuf, VIII. yüzyılın ortalarında oluşan IX. yüzyılın sonlarına doğru kurumsallaşan
bir disiplindir. Tasavvuf; insanı, Allah’ı sevmek ve davranışlarında Allah’ın hoşnutluğunu
amaç edinmeye yönlendiren dini akımdır. Tasavvufun asıl kaynağı Kur’an ve
Sünnet’tir. Tasavvuf yoluna koyulan insana mutasavvıf veya sufi(sofi) denir.

Hz. Peygamber zamanında çeşitli eğilimlere sahip olan sahabeler vardı. Bunlardan
bir kısmı ilim öğrenmeye, bir kısmı dini tebliğe, bir kısmı cihada, bir kısmı yöneticiliğe
daha fazla ilgi duyarken bir kısmı ibadete daha çok önem veriyor, uhrevi kurtuluş
üzerinde yoğunlaşıyorlardı. Başta ilk dört halife ve aşerei mübeşşere olmak üzere
Osman b. Maz`ûn, Mus`ab, Ammâr, Habbâb, Bilâl, Suhayb, Selmân, Ebû Zer, Mikdâd,
Muaz, Ebü'd-Derdâ, Huzeyfe, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Amr sahâbenin abid ve
zahitleri olarak tanınmışlardı. Daha sonraki dönemlerde yaşayan abit, zahit ve dindar
Müslümanlar her zaman bunları örnek almışlardı. Tasavvuf zincirinin ilk halkaları bunlardı.
Daha sonra eklenen yeni halkalarla bu silsile günümüze kadar gelmiş, bu halkalardaki
âlim ve zahitler İslam'ın ilim, ihlâs, takvâ, ihsan, his, heyecan ve züht anlayışını
yaşayarak çağımıza taşımışlardır. Bu dönemde özellikle yeni Müslüman olanlar,
ibadete, kalp temizliğine, haramlardan kaçınmaya, kötülüklerden uzak durmaya ve
insanlarla olan ilişkilere son derece önem vermişlerdir. İlk dönemde inananların hayatları
sade ve tertemiz bir dini yaşam içersinde geçmiştir. Onlar, Allah’ın huzurunda büyük
bir sorumluluk duygusu içinde hareket ederek, söz ve davranışlarına dikkat etmişlerdir.
Hasan Basri ve Rabiatül Adeviyye gibi tanınmış sufiler bu dönemin devamında ortaya
çıkmışlardır. Tasavvufi düşüncenin kurumsallaşması IX. yüzyılın sonlarına doğrudur.
Tasavvufi teşkilatlanmanın başlangıcını gösteren ilk belirtiler, dini sohbet ve zikir için
bir araya gelen Müslümanların oluşturduğu sohbet halkalarıdır.

Zamanla özellikle bazı devlet yöneticilerinin adaletsiz yönetimleri, siyasi çıkarlar,
servet düşkünlüğünün artması, iç karışıklıklar ve dinin özünden çok dış görünüşüne
önem veren uygulamalar sonucunda, bazı Müslümanlar, kendilerini toplumdan soyutlayarak
tamamen zikre ve dini sohbetlere yöneldiler. Dünya hayatının dışlanıp sadece ahirete
yönelik ibadet etmeyi ilke edinen sufi düşünce, hicretin üçüncü yüzyılında ortaya
çıkmıştır. Zinnun Mısri ve Beyazıd Bistami bu dönemin en ünlü sufileridir. Bu dönem
mutasavvıflar ile kelamcılar arasında yoğun dini tartışmaların yaşandığı dönemdir.
Tasavvuf, 12. yüzyılın sonlarından itibaren, tasavvuf geniş kitleler üzerinde kendini
hissettirmiştir. Tarikat, bireyi Allah’a götüren yollardır. Tasavvufi bir oluşum olan
tarikatlar, bir alimin etrafında oluşmuşlardır. Bu dini önderlere şeyh adı verilir. Şeyhe
tabi olan kimselere ise mürit denir.

Tasavvufun üzerinde durduğu ana konu, aşktır.
Sufi’ye göre, varlıkların tamamında Allah’ın Cemal (güzellik) sıfatının eserleri bulunmaktadır.
Bu yüzden, Yaratılan her şey, Yaratan’dan ötürü sevilmelidir. Sevgiyle bağlanılması
gereken asıl varlık, Yüce Allah’tır.

Tasavvufi sohbetler hicrî VI. (XII.) asırda daha düzenli, daha disiplinli bir kuruma
dönüştü. Bu örgüte tarikat denildi. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında ise
Mevlevîliğin yanı sıra Anadolu'da Hacı Bektâş-ı Velî'ye (ö. 670/1271) nispet edilen
Bektâşiyye, Hacı Bayrâm-ı Velî'ye (ö. 833/1429) nispet edilen Bayramiyye, Aziz
Mahmud Hüdâî'ye (ö. 1038/1628) nispet edilen Celvetiyye gibi tasavvuf ekolleri
oluştu. Bundan başka Ahî Evran diye bilinen Şeyh Nasîrüddin (ö. 660/1262)
Kırşehir'de Ahilik teşkilâtını kurdu. Fütüvvet ehli Anadolu'da birçok şehirde örgütlendi.
1071'de Anadolu fethedildikten sonra Irak'tan, Suriye'den, daha fazla da Horasan'dan
gelen gazi dervişler, alperenler ve Horasan erleri İslâmiyet'in Anadolu'da ve
Balkanlar'da yayılmasında etkili oldular. Tasavvufi düşünce Türk toplumunun kültürel,
manevi, edebi ve dini yaşamı üzerinde çok önemli etkileri olmuştur. Sufiler ise;
Türklerin Müslüman olmalarında ve Anadolu’nun İslamlaşmasında önemli rol
oynamışlardır.

Bütün bilim dallarında ve kurumlarda olduğu gibi tasavvufta da zaman zaman
asıldan uzaklaşmalar ve bir takım sapmalar olmuştur. Bozulmanın temel sebebi liyakatsizlik
ve cehalettir. Babadan oğula intikal eden şeyhlik anlayışı, liyakatsiz ve ehliyetsiz kimselerin
kolayca şeyhlik makamına oturmalarını sağlamış, bu da tabii olarak bozulma sürecini
hızlandırmıştır. Tasavvufi oluşumlardaki asıl amaçlardan uzaklaşma neticesinde,
Atatürk tarafından tekke ve zaviyeler kapatılmıştır.

Tasavvuf veya tasavvufi düşünceler İslam’la özdeşleştirilemez. Bunlar, İslam’ın
bir rengidir. Bunlar, mutasavvıfların görüşleri etrafında şekillenen ve zamanla kurumsallaşan
dini ekollerdir.

Bazı tasavvufi terimler
MUTASAVVIF: Gafletten uzak olarak her an Hakk'ı zikreden, kalbini manevi kirlerden
temizleyen ve Allah’tan başka her şeyi gönlünden çıkaran, ruhunu Hakk'ın zikri
ile süsleyen tasavvuf ehline mutasavvıf denilir.

MÜRŞİT: Tasavvuf yolunda kendisinden önceki yetkili kişinin manevi izni ile
insanları irşat eden, doğru yolu gösterip yetiştiren ve kemale getiren yani olgunlaştıran
tasavvuf terbiyesine ehil kişiye mürşit denilir. Mürşidin olgunluğuna işaret eden bir
terim ise "mürşîd-i kâmil"dir.

SİLSİLE: Tasavvufi yolların hepsinde günümüzdeki mürşitten Hz. Peygamber’e
kadar ulaşan bir manevi zincir söz konusudur. Bu zincirin tarihsel olarak sağlıklı oluşu
tasavvufi feyiz ve bereketin intikalinde çok önemlidir. Bir tasavvuf yolunun
sağlamlığının en büyük delili sahih bir silsileye sahip oluşudur.

MÜRİT: Tasavvuf yolunda bulunan, bir mürşide intisap ederek seyr-ü sülûk ile
manevi makamlarda yol almak suretiyle cemal mertebelerine ulaşmak yolunda irade
izhar eden demektir.

ZİKİR: Zikir, her işte Allah’ı hatırlamak, zihinde tutmak, yâd etmek, unutmamak
ve anmak, kendini gafletten kurtarmak, kulun Allah’ı dille ve kalple anması anlamında
Kur’an kaynaklı bir tasavvuf kavramıdır. Gaflet de Allah’ı unutmak demektir.

Mutasavvıflara göre gerçek zikir, Allah’ı çok sevmek, O’ndan nasıl korkulmak gerekiyorsa
öyle korkmaktır.

EDEP: Her konuda haddini bilip, sınırı aşmamak, insanlara iyi muamelede bulunmaktır.
Sünnet üzere yani Peygamberimizin buyurduğu ve davrandığı gibi hareket etmek,
hatâya düşmekten sakınmak anlamına gelir. Terbiye ve güzel ahlaka da edep denir.
Kalpsiz_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 12:54


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2023

2007-2023 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog Snus Satın al düşmeyen takipçi satın al