![]() |
|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
![]() ![]() |
Seçenekler | Stil |
![]() |
#1 |
![]() Bu hafta ilköğretim okulları ve liselerde karne haftası...
Başarılı öğrenciler sevinecek, derslerinde kırık olanlar üzülecek. Her yıl karne döneminde medyada sıklıkla rastlanan haberlerden biri de, karnesindeki kırıklardan dolayı ailesi ile sorun yaşayacağını düşünen öğrencilerden bazılarının intihara teşebbüse yeltenmesidir. Gazete arşivlerinde kısa bir gezinti yapıldığında, her karne döneminde muhakkak bu türden bir habere denk gelmek, hayatına son veren gençler görmek mümkündür. Son zamanlarda ekranlarda yayınlanan bir reklam var ki, intihar etmeyi düşünenlere geniş yelpazede çok zengin seçenekler sunuyor. Sanırım dünya televizyonlarında bir ilktir bu tür bir reklam. En geri kalmış ülkelerin televizyonlarında bile, intiharı bu kadar özendirici, sorunlardan bir çıkış ve çözüm yolu olarak gösterici bir reklamın yayınlanabileceğini sanmıyorum. Çocuklarımız ve gençlerimiz çok savunmasınız ve korumasız, herşeye rağmen kazanma hırsı gösteren canavarların doymaz iştihları karşısında... Reklam şu: Bir aile evine plazma tv alıyor ama, Digitürk paketi almıyor. Buna kahrolan plazma TV monte edildiği duvardan ayrılarak önce apartmanın çatısına çkıyor, o olmadı hayatına son vermek üzere denize atlamaya teşebbüs ediyor, o da olmadı tren raylarının üzerine uzanıyor, o da olmadı Boğaz Köprüsü’nden intihara yelteniyor. Nihayetinde bir binadan tam atlamak üzere iken kendisini kurtarmaya gelen görevliler Digitürk paketine geçileceği konusunda söz veriyorlar da, plazma tv intihar etmekten son anda vazgeçiyor Seçenek bolluğuna bakar mısınız? Reklamın verdiği mesaj açık: Eğer hayatta işler umduğunuz gibi gitmezse çözüm basit, çıkın yüksekçe bir yere atlayın gitsin. Uzanın demiryoluna, vagonların tekerlekleri sorunlarınızla hayat bağınız arasındaki çizgiyi bir çırpıda koparıp atsın. Kendisini bu karne döneminde başarısız bulan gençler reklamda sunulan zengin intihar seçeneklerinden hangisini tercih edecekler göreceğiz. Bakalım RTÜK reklamın yayınlanmasına mani olamasa da hiç olmazsa karne haftasında yayınının ertelenmesini sağlayabilecek mi? Bir de tavsiyemiz var: Herhangi bir yakını bugünlerde reklamda verilen intihar seçeneklerine benzer şekilde hayatına son verenler, reklam sahibi firmaya yüklüce miktarda tazminat davası açabilirler. Bizden söylemesi... İntihar bulaşıcıdır... Geçtiğimiz günlerde Hürriyet’ten Özgür Bolat intiharların bulaşıcığı olduğuna dair güzel bir yazı kaleme aldı. Şu satırlar o yazıdan; 1 hafta önce de gazetelerde Boğaziçi Üniversitesi’nden 8 yıldır görmediğim bir arkadaşımın intihar haberini okumuş ve inanamamıştım. Dün de Star Haber’de yine bir intihar teşebbüsü haberi vardı. Son 6 ay içinde intihar olaylarında bir artış var. Peki, intihar sayısındaki bu artışlar neden? 1974 yılında ünlü bir araştırmacı 1947 ile 1968 yılları arasındaki bütün intihar olaylarını inceliyor ve ilginç bir durum keşfediyor. İntihar olaylarının büyük çoğunluğundan önce, gazetelerde intihar olayları ile ilgili haberler yayınlanmış. Ne kadar çok intihar haberi yayımlandıysa, intihar olayları da o derecede artmış. Bu araştırmadan sonra Almanya, Japonya, Avusturya, İsviçre ve Japonya’da yapılan bütün araştırmalar medya ve intihar olayları arasındaki bu ilişkiyi doğruluyor. Hatta bir araştırmacı, Avusturya’da intihar haberlerinin yayımlanması yasaklandıktan sonra intihar olaylarında %80 bir azalma keşfediyor. Benzer taklit etme eğilimlerini başka davranışlarda da görmek mümkün. Kurtlar Vadisi’ndeki Polat karakterini taklit eden gençler ile dolu çevremiz. Reservoir Köpekleri filmine özenip kulak kesen gençleri okuduk gazetelerde. Bu etkiye inanan yapımcıların Red Kit’in ağzındaki sigarayı, çöpe çevirdiğini de biliyoruz.” Bir yakınını bu tür özendirici reklamlardan dolayı intihar sonucu kaybedenler, Hürriyet’teki makaleyi de dava dosyasına iliştirebilirler. Bu kadarına da göz yumulmalı mı? Akşam gazetesi Cumartesi günü “İhaneti İzliyoruz” manşeti ile çıktı. Haberin spotunda; 'Türkiye muhafazakarlaşıyor mu' tartışması sürerken, beyazcamda 'ahlaki sınırlar' zorlanıyor. Dizilerde 'ihanet teması' yok satıyor! Üniversiteliler 'kocasını aldatan eş'i ödüle boğuyor. Sokaktaki vatandaş reality'lerde 'yasak aşk' itirafları sıralıyor. İşte muhafazakarlaşma gölgesinde ilişki sosyolojisi...” ifadeleri yer alıyordu. Gazeteci Atılgan Bayar 4 ay evvel kaleme aldığı “Kiminle yatacağını şaşırmış aile kadınları” başlıklı yazısında çok izlenen dizilerdeki çarpık ilişkiler konusunda bir çırpıda şu örnekleri vermişti: “Aliye'de, kadın zalim kocası ile iyi kalpli sevgilisi arasında gidip gelir... Sıla'daki kadın ise şehirli eski nişanlısıyla doğulu Boran ağa arasında... Bir Bulut Olsam'da Narin, psikopat amcaoğlu ile diğer alternatifler arasında sıkışır... Asi'de, sadece Asi değil, kız kardeşi de 'esas sevdikleri' ile diğer seçenekler arasında her nedense, gidip gelmek zorundadır... Hatırla Sevgili'de ise kadın, aralarında gidip geldiği erkeklerden birinin çocuğunu ondan habersiz doğurur, ancak başka birini o çocuğa baba yaptıktan sonra, eskisine dönebilir... Aşk Yakar'daki kadın, nikahtan önce kendisini terk eden adamı vurur, kendisine sahip çıkan savcı ile unutamadığı eski sevgilisi arasında gel gitler yaşar... Dudaktan Kalbe, sevmesini bilmeyen bir adamın hikayesi olmaktan çıkar; başrol kadını, kemancı ile dayı oğlu arasında gidip gelmekten perişan olur... Aşkı-ı Memnu'nun Bihter'i yaşlı kocası ve kocasının yeğeni arasında metronom çubuğu gibi salınır. Romanda bu duruma fazla dayanamayan Bihter'in intihar etmesine rağmen, dizide bu gidiş geliş daha da uzayabilsin diye intihar olmaz... Daha fazla sayayım mı? Yoksa bu kadar örnek, Türk dizilerindeki hemen hemen bütün kadınların 'aşk' adı altında en az iki seçenek arasında gidip gelen profillere dönüştürüldüğünü; bütün erkeklerin ise boynuz parlatma yarışmalarına aday gösterildiğini anlatmak için yeterli mi?” Toplumun bu kadar açıktan yozlaştırılma çabaları karşısında gerekeni yapmaktan imtina eden RTÜK, eğer bunlara mani olamayacaksa bir kurum olarak varlık nedeni nedir, doğrusu merak ediyorum. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, iki televizyon dizisinin 23.00 sonrasına alınmasını istemiş ve "RTÜK'ü uyarıyorum" demiş. RTÜK’ün “haddi aşmayın” diye kanalları uyarması gerekirken kamuoyu “kendine gel” diye RTÜK’ü uyarmaya başladı. Anadolu Ajansı muhabirinin RTÜK'ten aldığı bilgiye göre, RTÜK'ün, ''444 1 178'' İletişim Merkezi ve web sitesine, izleyiciler tarafından 2009 yılının 9 aylık döneminde toplam 48 bin 601 başvuruda bulunulmuş. RTÜK'e yapılan şikayetlerde yerli diziler ilk sırayı alırken, bu şikayetlerin yüzde 20'sinin diziler, yüzde 13'ünün yarışmalar, yüzde 10'unun reklam kuşakları, yüzde 9'unun eğlence programları, yüzde 6'sının güncel programlar, yüzde 6'sının haber bültenleri ve yüzde 5'inin de yorum programları hakkında olduğu belirlenmiş. Tepki gösterin... Türkiye Yazarlar Birliği’nin düzenlediği ve bizim de bir bildiri ile katıldığımız I. Ahlak Şurası’nda dekanlık görevi de yapan bir iletişim profesörü, “vakti zamanında bir eğlence programı sunucusunun dil sürçmesi sonucu bir kelimeyi yanlış kullanması yüzünden ortalığı ayağa kaldıran izleyici kitlesi, artık tüm sınırları aşmış şu ekran yozlaşması karşısında kanalların ve RTÜK’ün önünde neden protesto gösterisinde bulunmaz, merak ediyorum” dedi ve önümüzdeki süreçte gerekirse böyle bir olaya öncülük bile edebileceğini ifade etti. Bu kadar geniş toplumsal desteği arkasına alan ve yoğun izleyici şikayetine maruz kalan RTÜK, neden gerekeni yapmaktan imtina eder ve bu çarpık yayıncılık anlayışına “dur demez” anlamak mümkün değil. Prof. Dr. Osman ÖZSOY |
|
![]() |
![]() |
|
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|