|
Dini Konular Dinimizle ilgili herşey . |
Seçenekler | Stil |
03-02-2009, 03:34 | #1 |
Şiddete değil, şefkate dayalı cihad-ı mânevî...
Merhamet şefkat nezaket ve nezahetin kaynağı İslâmiyet; şiddete zorbalığa asla müsaade etmez. Bilâkis istibdadı baskıyı zorbalığı ortadan kaldırmak insan hak ve hürriyetlerini ihyâ etmek için gelmiştir. Nitekim Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye baştan ayağa insan hak ve hürriyetleri hatta hayvan hatta eşya hakları manzumesidir.
Din iman düşünce ve vicdan hürriyeti isanlığın temel hakkıdır. Bu hak nasıl ihyâ edilecektir? Cihad-ı mânevî ile… Yalnız Kur’ân ve imanın hakikatlarıyla... Bediüzzaman’ın tesbitiyle bu zamanda mücadele silahla kılıçla kuvvetle değil; ilimle fikirle berâhin-i kâtıa (İslâmın kesin delilleri) ile olmalı. Günümüz insanının dinî lakaydlığına karşı koyabilmek ancak mânevî kılıç hükmündeki Kur’ân’ın mu’cizevi nurlarıyla mümkün.1 İşte bu uğurda yapılacak çalışmaların şekli “cihad-ı mânevî”dir. Yani fen/sosyal (modern) ve mânevî ilimlerle donanıp gelişmenin en müthiş düşmanı olan cehalet fakirlik ve fikrî ihtilâfa karşı verilen mücadeledir. İşte Risâle-i Nur “ilhamını doğrudan doğruya Kur’ân’dan alarak” önce İslâmın temel boyutu olan imanın esaslarını sonra ibadetleri ukubat (ahirete dair meseleleri) ardından da ahlâk ve hayat meselelerini ispat ve izah eder. Cihâd-ı mânevînin stratejilerini belirler ve iki müspet hareket üzerine bina eder: 1- “Bu acib zamanda imanı bulunan ve hattâ fırak-ı dâlleden (İslâmdan sapmış gruptan) bile olsa onlarla uğraşmamak; ve Allah’ı tanıyan ve âhireti tasdik eden Hıristiyan bile olsa onlarla medar-ı nizâ noktaları medar-ı münakaşa etmemeyi; hem bu acib zaman hem mesleğimiz hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor...”2 2- Bu cihadın asıl ve en birinci hedefi ahlâk-ı Ahmediye (asm) ile tahallûk ve sünnet-i Nebeviyeyi ihyâ ve başkalara da muhabbet ve eğer zarar etmezse nasihat etmektir. Kılınçları da berâhin-i kâtıadır (akla mantığa ilme uygun kesin deliller). Zîra medenîlere galebe çalmak ikna iledir icbar ile değildir.3 Yani önce nefis terbiye edilmeli. Sevgi ihlâs şefkat yardım diğergamlık fazilet gibi güzel ahlâkî hasletlerle donanmalı. Düşmanlık nefret öfke gibi şiddet duygularından arınmalı. Cihad-ı mânevîde îman hizmetinde tam bir ihlâs; bunun için de âsâyişi düzen ve huzuru muhafaza etmekle sabır ve tahammül gerektir.4 Bunun için “Mesleğimiz tecavüz değil her zaman müdafaadır” denmiştir. Böylece geliştirdiği manevî cihadda asıl vazifenin hizmet olduğunu neticenin Hâdî-i Mutlak olan Allah’a ait bulunduğunu tekrar tekrar vurgular.5 Günümüzde Risâle-i Nur kültürünü özümseyenlerin en önemli görevi de muhabbet fedailiğidir; düşmanlık değil. Bediüzzaman dâhildeki cihada yani Müslümanlara hizmette cihad-ı mânevîyi öngörür: Mânevî tahribata karşı çalışmaktır ki maddî değil mânevî hizmetler lâzımdır. Günümüzde inançlı insanları çok yönlü düşünüp toplumun ve insanlığın huzur ve güveni için asla anarşiye girmemek ve toplumun huzurunu bozacak davranışlardan kaçınmak için müspet hareket etmeye çağırır.6 Müslüman olmayanlara karşı cihadı “kılıç”yerine ilmi fikri kesin aklî delil ve belgelere dayalı mücadeleyi esas alır: “Cihad-ı hâricîyi Şeriat-ı Garra’nın berâhin-i kâtıasının (kesin aklî delillerinin) elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zîra medenilere galebe çalmak ikna iledir; söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile (zorla) değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.”7 Bizim en büyük düşmanımız cehalet zarûret fikir ihtilâfıdır. Bu üç düşmana karşı sanat marifet ittifak silahıyla cihad edeceğiz.8 Tecavüz etmeyen düşman veya ecnebilere karşı yine “maddî” kılınç değil İslâmın parlak “bürhan delil kılıncının” kullanılmasını tavsiye eder. Yani radikal söylemler şiddete dayalı bildirimler asla İslâmın tasvip etiği şeyler değildir. Diğer taraftan maddi mücadele maddî gücü gerektirir. Müslümanlar ise fen tenik ve teknolojiden mahrumdur. Ayrıca şiddet şiddeti doğrur. Bu da maddî gücü üstün olanlara mağlup olmak demektir. Bediüzzaman bunun için “Aslah (en iyi) yol musalahadır” diyerek silâhlı mücâdele bir yana şiddete dayalı bir metodu asla tasvip etmemiş daima barış yolunu tercih etmiş daima nezaket ve nezaheti müspet hareketi teşvik etmiş ve bunu fiilen de göstermiştir. Zaten bu “Peygamberlerin vazifesi ancak tebliğdir”9 hakikatiyle tam olarak örtüşüyor. Dipnotlar: 1- Said Nursî’nin Tarihçe-i Hayatı s. 131. 2- Kastamonu Lâhikası s. 186. 3- Tarihçe-i Hayat s. 58-59. 4- Şuâlar 200. 5- Emirdağ Lâhikası s. 455. 6- Emirdağ Lâhikası s. 458. 7- Tarihçe-i Hayat s. 52. 8- Tarihçe-i Hayat s. 57. 9- Kur’an Mâide 99 Nûr 54. |
|
|
|
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|