|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
Seçenekler | Stil |
08-16-2010, 19:26 | #1 |
Arınç'tan Erbakan'a çok kritik soru
Dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum. Saadet Partisi’nin gürültülü kongresinin ardından son günlerde derin bir sessizlik var. Önce bunun nedenini izah edelim, ardından Sayın Bülent Arınç’ın tam 9 yıl önce bugünlerde Sayın Erbakan’a yönelttiği ve günümüzde Saadet’teki gelişmelere de ışık tutan kritik soruyu aktaralım..
11 Temmuz’da yapılan olaylı Saadet Partisi kongresinden 1 gün sonra Şevket Kazan NTV’ye konuştu. "Numan Kurtulmuş hata yaptı, cezasını çekmeli" dedi. Ardından Fatih Erbakan bir gazeteye konuştu. Sadece Saadet camiasında değil, kamuoyunun büyük bölümünde oldukça yadırgatıcı bulunan sözler sarf etti. “Numan Bey özür dilese bile ben aday göstermem” dedi. Bu sözlerin mürekkebi kurumadan kız kardeşi Elif Erbakan benzer üslupla ortaya çıktı ve aynı gazeteye yaptığı açıklamada; “Numan Bey listemizde yok!” dedi. Bu gelişmeler yaşanırken beklenen açıklama Sayın Necmettin Erbakan’dan geldi. Açıklamasında; “Yeni yapılacak Büyük Kongre’de camianın üzerine düşen görevi en büyük başarıyla yerine getireceğine inandığını” söyledi. Bu açıklamanın hemen ardından, Numan Kurtulmuş'un tekrar genel başkan seçildiği kongrenin iptali için 23. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne Oğuzhan Asıltürk tarafından dava açıldı. Elif Erbakan gazeteye verdiği röportajda, “Olağanüstü kongre için yeterli imzanın toplandığını ve 15 gün içinde yeni bir kongreye gidileceğini” açıklasa da, gazetecilik refleksli ile konuyla ilgili yaptığımız araştırmalar durumun pek de öyle olmadığını gösteriyor. Nitekim bu son gelişmeden sonra partide derin bir sessizlik hakim oldu. Yeni bir kongre için henüz yeterli imzanın toparlanamadığı ifade ediliyor. Buna canı sıkılan Sayın Erbakan’ın delegeleri tek tek aradığı, imza için destek istediği, konunun önemini izah için ayet ve hadislerle konuşmasını desteklediği iddia ediliyor. Gelen haberler buna rağmen delegenin ‘hayır’ dediği yönünde. Bununla birlikte Sayın Erbakan’ın telefonda sesini duyan delegelerden etkilenenler olduğu, vefa gereği imza verdiği, fakat kendisini kıramayıp imza verenlerin, partinin itibarını zedeleyen kongredeki manzaranın aynısına şahit olmamak ve kardeş kavgasına alet olmamak için, kongreye gelme ihtimallerinin düşük olduğu ifade ediliyor. Bir iddia da şu: Sayın Erbakan’ın ekibi eğer yeterli imzayı bugüne kadar toplamış olsaydı, gürül gürül bir basın toplantısıyla bunu hemen ilan ederlerdi. Demek ki bir sıkıntı var. Teşkilatların büyük bölümünün Numan Kurtulmuş’un yanında olduğu ifade ediliyor. Fatih ve Elif Erbakan kardeşlerin delegede şok etkisi yapan açıklamalarının Sayın Erbakan ve yakın kurmayları tarafından düzeltilmeye ihtiyaç duyulmaması ise, aksaçlıların onlarla aynı düşüncede olduğu yönünde delegede zihin karışıklığı oluşturduğu düşünülüyor. Gelelim yazıya başlık olan konuya... Refah Partisi’nin 16 Ocak 1998 tarihinde Anayasa’nın 68. maddesinin 4. fıkrasına göre "Laik cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle temelli kapatılmasından sonra, Milli Görüş hareketi Fazilet Partisi çatısı altında faaliyetlerini sürdürdü. Fazilet Partisi’nin 14 Mayıs 2000'de yapılan FP 1. Kongresi'nde gelenekçi ve yenilikçi kanatlar arasındaki çekişme su üstüne çıktı. Yenilikçi kanadın adayı Abdullah Gül 521, Recai Kutan 633 oy aldı. Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Fazilet Partisi’nin Refah Partisi’nin devamı olduğu gerekçesi ile 7 Mayıs 1999’da kapatma davası açtı. Parti 22 Haziran 2001’de kapatıldı. Parti kapatılınca, gelenekçi ve yenilikçi kanatların tavrının ne olacağı merak konusu oldu. Partinin saygın ve yıpranmamış isimlerinden Sayın Bülent Arınç, hem gelenekçi hem de yenilikçi kanadın ortak saygı duyduğu isimlerdendi. Partinin bölünmek üzere olduğunu ve gidişatın iki ayrı parti istikametinde olduğunu görünce, tam da o kritik günlerde, Sayın Erbakan’ı evinde ziyaret etti. Görüşme Temmuz ayının ilk günlerinde gerçekleşti. Ben bu görüşmenin ayrıntılarını Sayın Arınç’tan o tarihlerde dinleme fırsatı bulmuştum. Görüşmeden sadece 1 hafta sonra Abant’ta, 2001 yılı Temmuz ayı ortasında Abant Toplantısı vesilesi ile bulunduğumuz sırada, bu konuda sohbet etme imkanımız olmuştu. Sayın Arınç Sayın Erbakan ile görüşürken, partinin şu an aksaçlılar diye ifade edilen isimlerden birkaçı da vardır. Sayın Arınç, 30 yıldır partide hep birlikte azimle çaba gösterdiklerini anlattıktan sonra, hareketin bölünmek üzere olduğunu, her iki kanadın da ortak düşüncesinin, eğer kurulacak yeni partide görevin kendisine verilmesi durumunda arkadaşların iki ayrı parti kurmaktan vazgeçeceklerini, hareketin selameti, birlik ve bütünlüğü açısından bu ağır göreve sırf parti bölünmesin diye talip olduğunu söyler. Erbakan susar. Fakat yanındaki isimler hemen itiraz ederler. Bunun üzerine Sayın Arınç, “Bana neden güvenmiyorsunuz Hocam” der. Erbakan Hoca, sadece siyaset açısından değil, şirket hayatı, diplomasi vs. birçok açıdan bazı hususları anlamamızı sağlayan bir cevap verir: “Bülent Bey, güvenmek ayrı, görev vermek ayrı...” der. Artık bilemiyoruz, Sayın Arınç’a neden görev vermedi veya neden güvenmedi? Yani, birine görev verilmesi kendisine güvenildiği anlamına gelmeyeceği gibi, görev verilmemesi de, güvenilmediği anlamına gelmez. Sayın Erbakan’ın bu sözü, yöneticilik ve görevlendirmenin her zaman anlaşılması mümkün olmayan farklı değerlendirmelerle gerçekleşebileceğini gösteriyor. Sayın Arınç ile sohbetimiz sırasında yanımızda bulunan o tarihte bir televizyon kanalının Ankara temsilcisi olan arkadaşımız, Sayın Erbakan’ın sözünü oldukça manidar bulmuştu. Fakat Sayın Erbakan’ın güvenmediği o ekibe millet güvendi. O ekibin kurduğu parti 2 yerel, 2 genel, dört seçimden birinci çıktı. Ekibin önde gelen isimleri şimdi Çankaya, Meclis başkanlığı, başbakanlık gibi devletin zirvedeki koltuklarında oturuyorlar. Anketlere göre de hala alternatifsizler ve 1. sıradalar. Sayın Erbakan ve çevresi şimdilerde de Sayın Kurtulmuş’a ve ekibine güvenmiyorlar ve adeta savaş açmış durumdalar. 9 yıl önceki tecrübe zihinlerinde canlı olan Saadetli delegeler ise, Sayın Erbakan’a “hayır” demenin siyaseten çok da kayıp olmadığı izleniminde. Bakalım önümüzdeki günlerde neler göreceğiz? Yeni çıraklar eski ustaya yeniden, “artık yetiversin, elimizi tutma” diyecekler mi? Aslında Sayın Arınç’ın Erbakan’a 9 yıl önceki sorusunu bugünlerde kendisine bir kez daha yöneltmek ve: “Sayın Kurtulmuş ve ekibine neden güveniyorsunuz, parti kongresini mahkeme koridorlarına neden düşürdünüz?” demek lazım. Not: Erbakan'ın referandumda tercihi ve ödemek zorunda olduğu eski para ile 12.5 trilyonluk cezanın son yaşananlarla ne gibi ilgisi olabileceği konusundaki değerlendirme için linkteki yazıya göz atabilirsiniz. Tıklayınız.) Prof. Dr. Osman ÖZSOY |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|