|
Kitap Dünyası Kitaplarla ilgili tüm paylaşım burada. |
Seçenekler | Stil |
04-01-2010, 11:48 | #1 |
Gecenin Konukları (Richard Matheson) Özeti, Konusu, Karakterleri
Gecenin Konukları Yazarı : Richard MATHESON Yayınevi : Beyaz Balina Yayınları Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 2000 - Ocak Sayfa Sayısı : 180 Çeviri: Afif Yesari KİTAP HAKKINDA İlk olarak çevirmenin (Afif Yesari) son derece iyi bir iş çıkardığını belirtmek istiyorum, fakat kitap için seçilen Türkçe başlık iyi değil. Bunun sebebi yayınevinin kaygıları mıdır ya da başka ne olabilir bilemiyorum; her halükarda kitabın orijinal adı “I am Legend” bence olduğu gibi “Ben Efsaneyim” olarak çevrilmeliydi. Çünkü bu kitap salt bir korku kitabı bir best seller değil. Kitap çok net bir şekilde felsefi sorgulamalar, psikolojik arayışlar ve toplumsal göndermelerle dolu. O halde kendi başlığını Türkçe basımında da hak ediyor. Bu pek de rastlanmadık durumun (korku ve felsefe beraberliği) sebebi nedir diye baktığımızda görüyoruz ki kitabın yazarı Richard Matheson soğuk savaş dönemi Amerikan entelektüellerinden biridir ve kitabın ilk basım tarihi 1954’tür. Bu milleti ve o dönemi düşündüğümüzde Richard Matheson’un belli normlarla kuşatılmış olduğunu anlayabiliriz. İlk elde, dönem bir Komünizm anti propagandası ve korkusu ile tanımlanabilir. Her Amerikan vatandaşının fişlenebileceği ya da en küçük bir farklılığın hoş karşılanmayacağı bir dönem. Mc Carthy dönemi diyelim kısaca. İkinci bulgum ise Amerikan okurunun belirleyici özelliğidir ki standart Amerikalı salt felsefe ya da edebiyattan hoşlanmaz/okumaz. Amerikalı bir yazarsanız vatandaşlarınıza bir şeyler anlatmak için illa hoşlarına gidecek hafif bir sosu da beraberce sunmalısınız. (Sizce Sartre’ın Amerika’da ne kadar şansı olurdu?) Aslında yazarı toplumundan o kadar da ayrı bir yere koymak ya da korku edebiyatını bu derece hafif görmek de çok doğru olmayabilir; yani yazar korku edebiyatı üretmekten ve bu kanalla felsefi aklını sergilemekten gerçekten de hoşlanıyor da olabilir demek istiyorum. Her durumda tıpkı ünlü bir Amerikalı yönetmenin gene aynı dönem ve Kahraman Şerif filmi için dediği üzere “Hollywood’da içerikli ve mesajlı bir şeyler üretmenin tek yolu Western filmleridir”; o halde Matheson ister salt felsefi toplumsal mesajlar vermek ister korku edebiyatı üretirken kişisel düşüncelerini de yansıtmak istemiş olsun… Bu kitapla hem korku/gerilim kıstaslarını hem de Anglo-Saxon tezcanlı sorgulamasını başarmış. Kitabı okutmayı başarmış, kitabı sansürden saklamayı başarmış ve derinlemesine sorgulamalarını okura göz kırparak sunmayı başarmış. Nihayet kitaba gelirsek, Robert Neville tamamı vampirleşmiş bir dünyanın son insanıdır ve evinde aldığı önlemlerle geceleri (sarımsaklı) savunma yaparak gündüzleri ise zayıf düşen vampirleri avlayarak yaşamaktadır. Vampirizm salgınında tüm sevdiklerini kaybetmiştir. Yani tamamen yalnızdır ya da öyle olup olmadığını düşünmektedir. Bir yandan da sürekli olarak bu hastalığın ya da canavarlığın sebeplerini bilimsel analizlerle ve evinde kurduğu küçük laboratuardan faydalanarak bulmaya çalışmaktadır. Vampirliğe dair bulguları kah bilimsel kah psikolojik patikalarda ilerler. Bir ara şu soruyu sorar Robert Neville: “Müslüman bir vampir haçtan korkar mı? ” Sonra ekler “Belki de haçın dinsel niteliğinin değil de şeklinin bu işle bir alakası vardır. Peki şeklin bir biyolojik kökenli hastalığa ne tür bir etkisi olabilir ki… Eğer hastalıksa… Ya da biyolojik bir hastalıksa… ” Robert Neville yapayalnızdır ve bu Robinson Crusoe benzeri yaşantının baskısını omuzlamak zorundadır. Anıları ve geleceğe dair belirsizlik kitapta yer yer dokunaklı geri dönüşler ve itiraflarla verilmektedir. Robert Neville yapayalnızdır ve geceleri diger vampirlerin kendisini aralarına çağıran alaycı yaklaşımlarına katlanmak zorundadır. Robert Neville yanlış olduğunu bildiği ve fakat kendisine rahatlıklar ve acıların sonunu teklif eden şeytani çağrılara vicdanı ile karşı durmak durumundadır. Bu durum rüşvet almak istemeyen ama cebinde parası olmayan bir memurun ruh haline benzemektedir. Ayrıca maaşının asla artmayacağı bilinci de yanı başındadır. Robert Neville düştüğü bu durumdan ötürü adalet ve ilahi adalet kavramlarını da sorgular. Bir tür Camus saçması girdabındadır. Hak etmeden böyle bir duruma düşmesi ve bu girdaptan çıkışın yok gibi gözükmesi onda bir tür Nihilizm(Yokçuluk) uyandırır. İnanacak ve güvenecek bir şey var mıdır o halde? O halde gene de kendini yok etmekten alıkoyacak gücü, savaşacak gücü nasıl bulacaktır? Robert Neville kitap boyunca bu gücü bulur; kimi zaman ahlaki normlar ile kimi zaman da nefret ettiği belirli vampirleri yok etmek için çıktığı avlar ile. Robert Neville kitap boyunca iki kere kendinden başka vampir olmayan canlılara rastlar. Çok uzun süredir başka bir canlı ile hiçbir şey yaşamamış ama arkadaşlığa da çılgınca ihtiyacı olan bir adamın bu ilişkileri birçok psikolojik çözümlemelere ev sahipliği yapar. Kitap vampir öykülerinde rastlanmadık bir şekilde sona erer. Ne vampir ne insan bir ara toplum ortaya çıkmaktadır. En güçlü ****for da sona saklanmıştır. Bir zamanlar efsane “vampir”ken, Neville görecektir ki, kendisi “efsaneleşmekte” ve korkunun kaynağı haline gelmektedir. Yeni ve kalabalık toplum artık ondan ve onun gibilerden korkmakta ve bu yüzden de onları yok etmeye çalışmaktadır. Gerçekten de sembolist okumaları seven ve sembolleri alıp alıp dünyamızda başka başka yerlere oturtmaktan zevk alan zihin jimnastikçisi okurlar için bu kitap zengin bir kaynak. İşte böyle bir kitap. Teknik anlamda bu denli ağır konularla uğraşırken yazarın “salt” gerilimi belli dozda tutması hatta bir iki bölümde iyice artırarak okuru korkutması ise alkışa değerdir bence. Sonuç olarak korku/felsefe türü bir kitap okumak istiyorsanız, Stephen King’in Kara Kulelerinin boğuculuğuna düşmeden ve asla düşünmeden sayfa geçirtmeyen, hoşunuza gidecek bir eserdir bu. Zekice yazılmış bir kitap. Son Not: Kitabın sinemada direk ve dolaylı olarak pek çok kez (sonuncusu Romero’nun filmi Ölüler Ülkesi) hayat bulduğunu da ekleyelim. |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|