![]() |
|
Kitap Dünyası Kitaplarla ilgili tüm paylaşım burada. |
![]() ![]() |
Seçenekler | Stil |
![]() |
#1 |
![]() Rüzgarlı Bayır ![]() Yazarı : Emily BRONTE Yayınevi : Can Yayınları Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 2000 - Ocak Çevirmen : Naciye Akseki ÖNCÜL Sayfa Sayısı : 378 KİTAP HAKKINDA Özet Roman Thrushcross Grange’ın yeni kiracısı aydın bir kentli olan Mr. Lockwood’un ev sahibi Mr. Heathcliff’i ziyarete gitmesiyle başlar. Bu evde(Rüzgarlı Bayır) ilginç insanlarla tanışır ve kendisine hiçte misafirperver davranılmaz. Hava şartları nedeniyle bir gecesini bu evde geçirmek zorunda kalır, kaldığı odada kitapların üzerine yazılmış olan üç ayrı soyada sahip aynı isim “Catherine Earnshaw – Catherine Linton – Catherine Heathcliff” dikkatini çeker ve kitaplardan birinde küçük bir kızın yaşadıklarını anlattığı kısa notları okur. Kendi evine döndüğünde oldukça hasta fakat merak içindedir. Hikayenin tamamını öğrenmek için kendisine hizmet eden ve yıllardır bu evde çalışmış olan kahya kadına sorar. İsimlerle ve ev sahibi ile ilgili o güne kadar yaşanan olaylar kahya kadın tarafından anlatılır: Her aile gibi kendi kendilerine mutlu yaşayan Earnshaw ailesinin reisi bir gün kucağında kimsesiz bir çocukla çıkagelir ve bu çocuğun gelişi ailenin geleceğini de değiştirir. Heathcliff adını verdikleri çocuk Şiddet, nefret, aşk, ihanet ve daha bir çok duygu iç içe yaşanır… Roman ve Sinema Naciye Akseki’nin ön yazısından edindiğimiz bilgilere göre kitap 1940’lı yıllarda sinema perdesine “Ölümsüz Aşk” ismiyle aktarılmış fakat filmin sonu Catherine’nin ölümüyle son buluyormuş. Hatta ilk Türkçe çevirileri de bu şekildeymiş. Oysa ki Catherine’nin ölümünden sonra ikinci kuşağın yaşadığı olaylar romanın tamamlayıcı görevini üstleniyor. Ve bu ölümden sonra özellikle Heatchliff’in davranışları, acıları ve bu acıları açığa vurma şekli son derece etkileyici. Kitabın orijinal adı Wuthering Heghts, Naciye Akseki Öncül, “Rüzgarlı Bayır” ismini daha şiirsel bulduğu için, bu isimden vazgeçememiş. Alıntılar “Içinde seni bulamadigim bu uçurumun dibinde beni birakma! Zira ben canim olmadan, ruhum olmadan nasil yasarim! ” Heathcliff’in Catherine’e olan aşkının kitaptaki en güzel ifadesi. Kimsesiz olan ve adını da ev sahiplerinin koyduğu Heathcliff yaşadığı bu evde tek koruyucusu ev sahibinin ölümünden sonra özellikle şiddetle baş başa kalır ve bunun sonucu olarak kalbine kalın duvarlar örer. Kendisine şiddet gösteren Mr. Earnshaw’ın oğlu için şunları söyler: “Ayni hirpalayici rüzgâr karsisinda baska baska iki agaç ayni bicimde bozulur mu, bozulmaz mi bunu zaman gösterir.” Catherine hayatındaki iki erkek için düşüncelerini şöyle açıklar: ”Heathcliff’le evlenmek, kendimi de o düzeye indirmek olur; o kendisini ne kadar sevdiğimi hiç bilmeyecek; hem onu yakışıklı filan diye sevmiyorum, benden daha çok bana benziyor da onun için seviyorum. Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa, ikimizinki de aynı. Linton’ınki ise ay ışığının şimşekten, buzun ateşten ayrı olduğu kadar bizimkinden ayrı! ” Kısaca Kimsesiz bir çocuğun tanımadığı bir aileye gelmesiyle hayatında ve kişiliğinde önemli değişimler meydana gelir. Şiddetin içinde yaşayan, yanı sıra ihanetin tokadıyla nefret ve intikam dolu olan genç bir adamın iki aileye, ve de ikinci nesile olan etkisi, içinde tutkulu, öldürücü bir aşkı da barındırıyor. Şiirsel bir dille yazılmış roman da hikaye evin kiracısı olan Mr. Lockwood ve kahya kadın tarafından okuyucuya aktarılıyor. Bunun yanı sıra arada kahramanların olayları kahya kadına anlatımının da eklenmesi romana canlılık kazandırıyor. Olayların yaşandığı yerin iklimi ve yer şekilleri de orada yaşayanların karakterleriyle bütünlük oluşturuyor. Catherine’in ölümünden sonra yaşananlar, Heathcliff’in ruh hali ve ölümü, sonrasında kişilerin anlattıkları, yazarın teyzesinin dinsel öykülerinin ya da papaz olan babasının etkisini yansıtıyor. Kahramanlar yıllar öncesine ait olmalarına rağmen romanı okurken iç içe yaşanılan bu insanlarla kitap bittiğinde de düşünce dünyasında bir süre yaşamak ve sorgulamak keyif verici. Kahramanlardan verem nedeniyle genç yaşta hayatları sona erenler ki yazar da aynı kaderi yaşıyor, o dönem de bu hastalığın toplumdaki etkisini gösteriyor. Belki de yazarın anlattıkları kurgu değil çevresinde yaşayanların hayatlarının kelimelere yansımasıdır. YAZAR HAKKINDA Üç kız kardeş olan Bronte kardeşler Victoria Çağı’nda İngiltere’de yaşayan ve saray şairi Robert Southey tarafından kendilerine verilen öğüdü(“Edebiyat, bir kadının kendini vereceği, iş edineceği bir şey değil, olmamalı da! ”) tutmayarak edebiyatla uğraşmışlar ve üçü de İngiliz Edebiyatı’na değerli eserler kazandırmışlardır. Üç kız kardeş ilk şiirlerini ortaklaşa, isimlerinin baş harflerine uygun birer erkek adıyla yayınlamışlar: “Currer, Elis ve Acton Bell’in Şiirleri” Emily bu kardeşlerin ortancası,1848 yılında, otuz yaşında, verem nedeniyle hayata veda etmeden önce, bu tek romanını yazabilmiş. |
|
![]() |
![]() |
|
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|