|
Türkler'in ve Yabancıların Biyografileri Ünlüler, Artistler, Aktörler, Sanatçılar , Rektörler, İş Adamları, Gazeteciler, Kaşifler, İdoller, Örnek Alınacak Kişiler - Biyografi |
Seçenekler | Stil |
02-22-2010, 03:09 | #1 |
Ruhi Su Kimdir? Hayatı, Biyografisi ve Yaşamı Hakkındaki Yazılar
H A Y A T I :
------------------------------------------------------------------------------------------------- 1912'de Van'da doğdu. 20 Eylül 1985'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Bas bariton, Türk hal müziği yorumcusu, besteci ve şair. Birinci Dünya Savaşı sırasında ailesinin bütün üyelerini kaybetti. 10 yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında büyüdü. İlköğrenimini Adana Öksüzler Yurdu'nda yatılı olarak yaptı. Bu dönemde müzik yeteneği ve sesinin güzelliğiyle dikkat çekti. Müzik öğretmeninin desteğiyle keman dersleri aldı. Bir süre askeri liseye devam etti. Ortaöğrenimini Adana Lisesi'nde parasız yatılı olarak tamamladı. 1936'da Ankara Müzik Öğretmen Okulu'ndan mezun oldu. Aynı Yıl Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası'nda (Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası) kemancı olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra kemanı bırakarak şan çalışmalarına yöneldi. Ankara Devlet Konservatuvarı'nda yeni oluşturulan Opera Bölümü'ne kabul edilen ilk 4 öğrenci arasındaydı. 1942'de konservatuvardan mezun oldu, Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde çalışmaya başladı. Birçok operada önemli roller aldı. Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde müzik öğretmeni olarak çalıştı. Halk türküleriyle ilgilendi. Halk türkülerini kendi geliştirdiği özgün üslubuyla söyleyebilmek için saz çalıştı. 1943-1945 arasında Ankara Radyosu'nda halk türküleri söyledi. İlk konserini 1944'te Ankara Halkevi'nde verdi. Türkiye Komünist Partisi'ne yönelik operasyon sırasında tutuklandı, operadaki görevine son verildi. 5 yıl cezaevinde yattı. 20 ay Konya'nın Çumra ilçesinde polis gözetiminde kaldı. Uzun bir aradan sonra 1960'ta İstanbul'da tekrar seyirci karşısına çıktı. 1981'de Avustralya'ya giderek Türk göçmenlere konser verdi. Yurtdışında birçok konsere katıldı. Son konseri 6 Şubat 1983'te Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Haftası'nda düzenlendi. Sanat yaşamı boyunca 16 45'lik plak, 12 uzunçalar plak doldurdu. Kendi şiirlerinin yanısıra Nâzım Hikmet'ten, Türk halk ozanlarından ve diğer şairlerden çeşitli şiirleri besteledi. Şiir, yazı ve konuşmalarını 1975'te basılan "Ezgili Yürek" adlı kitabında topladı. Anısına hazırlanan "Ruhi Su'ya Saygı" kitabı da 1986'da yayınlandı. -------------------------------------------------------------------------------------------------- A L B Ü M L E R İ : Aman Of - Ankara'nın Taşına Bak - Barabar - Beydagi'nin Başı - Dadaloglu ve Çevresi Dostlar Tiyatrosu Konseri - Ekin İdim Oldum Harman - El Kapıları - Sabahın Sahibi Var Huma Kuşu ve Taslamalar - Kadıköy Tiyatrosu Konseri - Karacaoglan - Pir Sultan Abdal - Pir Sultan'dan Levni'ye - Seferberlik Türküleri - Yunus Emre - Semahlar - Çocuklar Göçler Balıklar - Sultan Suyu - Şiirler Türküler - Köroglu - Uyur İken Uyardılar - Zeybekler - Ezgili Yürek ------------------------------------------------------------------------------------------------ 1-SEFERBERLİK TÜRKÜLERİ VE KUVAYI MİLLİYE DESTANI ÇANAKKALE Çanakkale içinde aynalı çarşı Anne ben gidiyorum düşmana karşı Of, gençliğim eyvah! Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı, kimimiz evli Of, gençliğim eyvah! Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of, gençliğim eyvah! Halk Türküsü / RUHİ SU SARIKAMIŞ Oltu'dan girdik de Sarıkamış'a Akıl ermez orda yatan üleşe Askeri kırdıran Enveri Paşa Kitlendi kapılar, mekan ağladı Yüzbaşılar, yüzbaşılar Tabur tabura karşılar Yağmur yağıp gün değişin Yatan şehitler ışılar İbrişimin kozaları Battın Avşar kazaları Sarıkamış'ta kırıldı Gonca gülün tazeleri Halk Türküsü / RUHİ SU KADINLARIMIZ Ayın altında kağnılar gidiyordu. Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru. Toprak öyle bitip tükenmez. dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişmeyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle. ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık, kısacıktılar ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında ve ayakları altında akan toprak toprak ve topraktı Gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. ve kadınlar birbirlerinden gizleyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar bizim kadınlarımız şimdi ayın altında kağnıların ve hartuçların peşinde harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde ince boyunlu çocuklar oynuyordu. Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru Nazım Hikmet KARAYILAN Atına binmişte elinde dizgin Vardığı cephede hiç olmaz bozgun Çeteler içinde Yılan'ım azgın Vurun Antep'liler namus günüdür Sürerim, sürerim, gitmez kadana Fransız kurşunu değmez adama Benden selam söylen nazlı anama Analar da böyle yavru doğurmuş Karayılan der ki, harbe oturak Kilis yollarından kelle getirek Nerde düşman varsa orda bitirek Vurun Antep'liler namus günüdür Halk türküsü / RUHİ SU "Sabah oldu, sabah oldu Sigaram yanmaz oldu Sigaramın dumanından Gözlerim görmez oldu." Halk Türküsü / RUHİ SU BÜYÜK TAARRUZ Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü paşalar onun arkasındaydılar O, saati sordu. Paşalar:"Üç" dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. Nazım Hikmet SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim. Nazım Hikmet KİZİROĞLU ( Kiziroğlu, Köroğlunun hasmıdır. Bir gün Köroğlu, karısı Nigar Hanım'la çadırında otururken bir ara dışarıya çıkar; bakar ki bir toz duman kalkmış üstlerine doğru geliyor. Bunun Kiziroğlu Mustafa Bey olduğunu anlar Köroğlu, yerine göre bileğini; yerine göre aklını kullanmasını bilen bir kişiymiş. Hemen içeri girer. Karısı Nigar Hanım'a "Bana bir kahve pişir." der ve sazını alır. Bu sırada Kiziroğlu da çadırın dışına gelmiş, içerden gelen türküyü dinlemeye başlamıştır.) Aldı Köroğlu: Bir hışmınan geldi geçti Kiziroğlu Mustafa Bey Hışmı dağı deldi geçti -Kim kim? -Hanım kim? -Nigar kim? Kiziroğlu Mustafa Bey. Bir Bey oğlu Bir Han oğlu Bir at biner ala paça Mecal vermez kırat kaça Az kalsın ortamdan biçe -Kim kim? -Hanım kim? -Nigar kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey Bir Bey oğlu Bir Han oğlu Aldı Köroğlu bir daha söyledi: Vay ben ona eş olaydım Peh! peh! peh! peh! Anadan onbeş olaydım -Ağam kim? -Paşam kim? -Nigar kim? -Hanım kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey. Bir beyin oğlu Zor beyin oğlu Hay edende haya teper Peh! peh! peh! peh! Huy edende huya teper Hey! hey! hey! hey! Köroğlu'nu çaya teper -Ağam kim? Paşam kim? Nigar kim? Hanım kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey Bir Beyin oğlu Zor beyin oğlu SÖYLEŞİ Aldı aşık: Allah Allah desem gelsem Hakkın divanına dursam Ben bir yanıl elma olsam Dalında bitsem ne dersin? Aldı kız: Sen bir yanıl elma olsan Dalında bitmeye gelsen Ben bir gümüş çövmen olsam Çeksem indirsem ne dersin? Aldı aşık: Sen bir gümüş çövmen olsan Çekip indirmeye gelsen Ben bir avuç darı darı olsam Yere saçılsam ne dersin? Aldı kız: Sen bir avuç darı olsan Yere saçılmaya gelsen Ben bir güzel keklik olsam Bir bir toplasam ne dersin? Aldı aşık: Sen bir güzel keklik olsan Bir bir toplamaya gelsen Ben bir yavru şahin olsam Kapsam kaldırsam ne dersin? Aldı kız: Sen bir yavru şahin olsan Kapıp kaldırmaya gelsen Ben bir sulu sepken olsam Kanadın kırsam ne dersin? Aldı aşık: Sen bir sulu sepken olsan Kanadım kırmaya gelsen Ben bir deli poyraz olsam Tepsem dağıtsam ne dersin? Aldı kız: Sen bir deli poyraz olsan Tepip dağıtmaya gelsen Ben ulu bir hasta olsam Yoluna yatsam ne dersin? Aldı aşık: Sen ulu bir hasta olsan Yoluma yatmaya gelsen Ben bir Azırail olsam Canını alsam ne dersin? Aldı kız: Sen bir Azırail olsan Canımı almaya gelsem Ben bir cennetlik kul olsam Cennete girsem ne dersin? Aldı aşık: Sen bir cennetlik kul olsan Cennete girmeye gelsen Pir Sultan üstadın bulsan Bilece girsek ne dersin! Pir Sultan Abdal CERENLER Şu cerenin sulakların gezmeli Kalem alıp kaşın gözün yazmalı Burnu hızmalı Türkmen kızları Seherden uğruma çıktı bu ceren Başımı sevdaya saldı bu ceren Ağca ceren söker gelir sürekten Avcıların seyir eder ıraktan Kızıl koltuktan da yandan kürekten Vur yeğen üstüne ceren geliyor. BİR ÇAMŞIHI TÜRKÜSÜ Bilmem bu feleğin bende nesi var Her vardığım yerde yar ister benden Sanki benim mor sümbüllü bağım var Zemheri ayında gül ister benden Yoruldum da yol üstüne oturdum Güzeller başıma derilsin diye Gittim padişahtan ferman getirdim Herkez sevdiğine sarılsın diye Evlerinin önü zeytin ağacı Dökülmüş yaprağı kalmış siyeci Eğer senin gönlün bende yok ise Sen bana kardeş de, ben sana bacı ..................*.*.*.*.*.*.*.*.*......*.*.*.*.* .*.*.*.*................. |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|