sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > TARİH - KÜLTÜR ve SANAT > Türkler'in ve Yabancıların Biyografileri
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Türkler'in ve Yabancıların Biyografileri Ünlüler, Artistler, Aktörler, Sanatçılar , Rektörler, İş Adamları, Gazeteciler, Kaşifler, İdoller, Örnek Alınacak Kişiler - Biyografi

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 02-20-2010, 13:37   #1
Kullanıcı Adı
prensisa
Standart Machiavelli Kimdir? Hayatı, Biyografisi ve Yaşamı Hakkındaki Yazılar

MACHİAVELLİ’NİN HAYATI

Machiavelli, 1469 yılında Floransa’da doğar. Machiavelli’nin 1498’e kadar olan yaşamı hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Machiavelli 25 yaşındayken, Fransa Kralı VIII. Charles’ın Floransa’ya girerek , uzun zamandır buradan yönetimini elinde bulundurmuş olan Mediciler’i buradan sürer. Bu dönemde Savonarola adlı bir Dominikan Rahibi, Floransa’da dört yıl sürecek katı ve teokratik bir rejim kurar (Ağaoğulları,1997 : 157). Savonarola kontrolündeki rejim 1498’de yıkılır ve bu Machiavelli’nin adının duyulduğu ilk dönemdir. Savonarola iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra yandaşları da şehrin yönetimini elinde bulunduran konsey tarafından yönetimden uzaklaştırılır. Machiavelli bu boşalan görevlerden birine; Floransa cumhuriyetinin ikinci başkanlığı görevine büyük konsey tarafından getirilir.
Skinner (2002 : 14 - 15), Machiavelli’nin, bu göreve getirilişinin dönemin eğitim anlayışıyla ilişkili olduğunu belirler. Söz konusu dönemde görevlilerin iyi bir diplomatik kabiliyete haiz olmaları beklendiği kadar, ‘insani disiplinler’ olarak ifade edilen alanda da belirli bir eğitimi almış olmaları beklenmektedir:”Hümanistlerin gerçek insani eğitimin kusursuz içeriğine ilişkin özgün teorilere olan adanmışlıkları dikkat çekicidir.Hümanistler öğrencilerin, iyi bir Latince eğitimi alarak işe başlamalarını, konuşma sanatını icra edip, en iyi klasik tarzcılara öykünerek devam etmelerini ve nihayet çalışmalarını, antik tarih ve ahlak felsefesi alanlarında yapılacak yoğun bir okuma ile tamamlamaları beklerlerdi.” Cicero’ya göre, bu disiplinler “ bize, ülkemize iyi bir şekilde hizmet etmek için ihtiyaç duyduğumuz temel değerleri kazandırıyordu: kendi kişisel çıkarlarımızı kamu yararının gerisine koyma arzusu, zorbalığa ve yozlaşmaya karşı mücadele etme arzusu, hem ülkemiz hem de kendimiz için en soylu amaçlar olan onura ve görkeme kavuşma arzusu ” Bu değerleri özümseyen Floransalılar, hümanistlerin şehir hükümetinin saygın görevlerine atanmasını zaman içinde kural olarak benimsemişti. Machiavelli’nin hümanist çevrelerle yakın ilişki içinde olan ailesinin ona sağladığı eğitim de göz önüne alındığında, genç bir yaşta bu önemli görevi alışı açıklanabilmektedir.
Machiavelli’nin görevi ikili bir görevdir; bir yandan Floransa toprakları içindeki ihtilaflarla ilgilenen ikinci yüksek mahkemede görev yapmaktadır bir yandan Onlar Kurulu’nun sekreterliğine atanarak kurul adına yurtdışı gezilerine gönderilmektedir. Bu grevi sırasında yaşadıkları, Machiavelli düşüncesinde önemli etkilerde bulunan olaylardır. Bu anlamda aldığı görevler üzerinde durmak yararlı olacaktır.
Machiavelli ilk olarak 1500 yılında, Fransa Kralı XII. Louis’in sarayında görevlendirilir. Bu görev Floransa’ya karşı ayaklanan Pisa’lıları bastırma konusundaki yetersizliklerden kaynaklanıyordu ve Fransa’nın bunun için gönderdiği yardımla girişilen savaş hüsranla sonuçlanmıştı. Machiavelli, bu konuda yapılması gereken “bu girişimin sonuçsuz kalmasının, [Floransa’dan] kaynaklanan bir eksiklik olmadığı...Fransız komutanının laçka ve korkakça davrandığı izlenimi ” yaratılmasıdır. Fransa Kralı ise daha çok bu “alenen kötü bir şekilde işlediği açıkça görülen ” İtalyan şehir devletinden nasıl yararlanabileceği üzerinde durmaktadır: Machiavelli bu tecrübeden Floransa şehir devletinin krallık eğitimi almış biri için ‘anlamsız bir şekilde bocalayan güçsüz bir aygıt’ olduğu sonucunu çıkarır. Bu anlamda Floransa’nın kendisine verdiği önem, şehrin askeri konumu ve refah düzeyiyle orantısızdır. Skinner, Machiavelli’nin bu deneyimden aldığı dersin daha olgunlaşmamış politik yazmalarında, “kaçamak davranma aptallığı, kararsız görünme tehlikesi, savaş ve politika gibi alanlarda hızlı ve cesur davranılması gerekliliği” gibi uyarılarla doludur (2002 : 20).
Bu görevden sonra Floransa’ya önen Machiavelli, iki yıl boyunca, sınırlarda güçlenen bir tehlike olarak beliren ve Floransa’ya resmi bir ittifak teklif eden Romagna dükü Borgia’dır. Machiavelli bu ittifak teklifine ilişkin bir görevle 1502’de Borgia’nın yanına gider. Skinner, bu görevi, Machiavelli’nin kariyerinde çağdaş devlet adamlığını gözlemleyip değerlendirdiği, en verimli döneminin başlangıcı olarak belirler. Bu dönem aynı zamanda machiavelli’nin bir çok politik lider hakkında kesin görüşleri oluşturduğu bir dönemdir özellikle Elçiler kitabının hammaddesini bu dönemdeki tecrübeleri oluşturmaktadır (2002 : 21). Machiavelli bu dönem boyunca, görüştüğü Borgia’yı “istediği her şeyi elde edebilecek güçte olduğunu düşünen...insanüstü bir cesarete sahip” olduğunu, “her şeyi kendisinin kontrol ettiğini, ilerini büyük bir gizlilik içinde yürüttüğünü ve böylece planlarını hızla hayata geçirme kudretini elinde tuttuğunu” söyler. Machiavelli, dük üzerine yorumlarında, onun sıra dışı yeteneklerini ve kararlılığını vurgularken, gelişmeler karşısında dükün “yönetiminin tek dayanağının onun iyi talihi ” olduğunu söyler. Yeni bir görevle Roma’ya gönderilerek dükü gözlemleme fırsatına sahip olan Machiavelli, Papa seçiminde Borgia’nın alacağı tavır ve muhtemel gelişmeleri öğrenmekle yükümlüydü. Papalık seçimi üzerinden Borgia’nın tavrını eleştiren Machiavelli’ye göre “dük muazzam özgüveni nedeniyle olayların seyrine kendisini kaptırmış bulunmakta” ve dükün ülkesinde başlayan ayaklanmaları göz önüne alarak “dükün talihin daha önce hiç tatmadığı darbeleriyle aptallaştığını” yazmaktadır. Skinner, Machiavelli’nin dük ile görüşmelerinin ‘Prens’ in 7 . bölümünde anlatıldığını belirtir (2002 : 22)
Machiavelli’nin gözlemlediği ve düşüncesinde etkili olan bir diğer lider papa II. Julius’tur. Papayı papalık devletlerini yeniden ele geçirmek amacıyla gerçekleştirdiği eylemlerdeki cesur tavrından dolayı öven Machiavelli, ‘Prens’in sayfalarında devlet adamlığında aceleciliğin nelere yol açabileceği bağlamında devlet adamlığında bulunmaması gerek uç nitelikler bağlamında yer verir (2002 : 26 - 27).
Bir başka görevinde Roma’nın Kutsal İmparatoru Maximilian’ı gözlemleme fırsatı bulan Machiavelli, imparatorun basit ve zayıf bir yönetici olduğunu düşünmektedir: “tamamen savsak ve her şeye inanan bir eğilime sahip olan” imparator, kendisine sunulan “hemen her görüşten etkilenmeye meyillidir”. Machiavelli’nin Prenste çizdiği imparator , edindiği bu bilgilere dayanmaktadır.
1512 yılı Floransa için önemli bir yıldır, Papa Julius’un Fransa üzerine yaptığı sefere destek veremeyen Floransa bunun bedelini Mediciler’in iktidara dönerek cumhuriyeti lağvetmeleriyle öder. Cumhuriyet rejiminin gelişi Machiavelli için kişisel kariyerinin sonudur “Talih’in büyük ve karşı durulmaz yumruğu” aniden ve acımasız bir şekilde kendisini yere sermiştir.
Machiavelli bu dönemde “Prens”i ve “Titus Livrus’ün İlk on Bölümü üzerine söylevler” çalışmasını yazar ve bu çalışmalarını yapar. 1520’de bağışlanan Machiavelli, Floransa yönetimi tarafından çeşitli işlerde görevlendirilir. Machiavelli’ye verilen görevlerden biri Floransa tarihini yazmak üzere bir komisyon oluşturmasıdır. Floransa Tarihinin ana konusu ise yozlaşma olarak belirlenmiştir; tarihsel süreç ele alınarak kendi siyasal kavramları çerçevesinde Floransa’nın halkının özgürlük düşüncesinden tamamen yoksunlaştığını gelip gelen yönetimlerin virtudan habersiz olduklarını ve bu şekilde yozlaşmayı en üst düzeye çıkardıklarını anlatır ( Skinner , 2002 : 120 - 123 ) .
1527 yılında Floransa’nın yönetimi cumhuriyetçilerin eline geçer ve Machiavelli, güven duyulmayan insanlar arasındadır. Bu nedenle tekrar sürülür ve aynı yıl içinde ölür.





MACHİAVELLİ’DE SİYASAL DÜŞÜNCE

Machiavelli, 1513’te kırsal bir bölgede zorunlu ikamet cezasına çarptırılır. Bu dönemde kaleme aldığı Prens/Hükümdar (Il Principle) ile dikkat çekerek Mediciler’in yönetiminde yer almak istemektedir. Kitabın sunuşunda, “bu bilgilerden zamanımıza ait olanları uzun deneyimlerle, eskiye ait olanları da sürekli okumalarımla edindim” der, “uzun süre büyük çalışmalar ve tehlikeler pahasına edindiğim bilgileri, size kısa zamanda sağlayacak olan bu kitaptan daha büyük bir armağan sunmaya olanağım yoktur” diyerek kitabının önemini anlatır (Machiavelli,1994 : 13 - 14) . Skinner, Prens’in Machiavelli’nin hükümdar tarafından far edilme ve hükümette görev alma kaygılarının etkisi altında kalmakta olduğunu ve bunun “normalde objektif olan düşünce standartlarını zayıflattığını” belirtir ( 2002 : 39 ) .
Machiavelli, Prens’in ilk bölümlerinde ‘egemenlik’ düşüncesini ayrımlayarak işe başlar ve tüm egemenlikleri “ya cumhuriyet ya da hükümdarlıklar” olduğunu söyler ( 2002 : 40 ) . Prens’in 1. bölümünde hükümdarlıkları ayırmaktadır ( 1994 : 15 ) : “Hükümdarlıklar ya soydan geçmedirler ya da yenidirler. Yeni hükümdarlıkların bir kısmı tamamen yenidirler, bir kısmı ise onu ele geçiren hükümdarın soydan geçme devlete kattığı parçalar (ek devletler) gibidirler.”
Machiavelli, Prens'te cumhuriyeti ele almayacağını belirtir ve hükümdarlıklara yoğunlaşır. Machiavelli, soydan gelen hükümdarlıkların yeni hükümdarlıklara göre daha kolay elde tutulabileceğini söyler. Bunun için yapılması gereken, “ataların koydukları ölçülerin dışına çıkmamak ve zaman içerisinde suyun akışına uymaktan ” ibarettir. Soydan gelme hükümdarın halkı ezmeye ihtiyacı yoktur, bu nedenle daha çok sevilir (machiavelli, 1994 : 17 ) .
Karma hükümdarlıklar, ‘yeni hükümdarlıkların’ tamamen yeni olmayan;başka bir hükümdarlığın parçası durumunda olduğu hükümdarlıkların bütününe verilen addır. Machiavelli, karma hükümdarlıkların elde tutulması için çeşitli tavsiyelerde bulunur. Yeni hükümdarlıklarda doğal bir güç olarak bulunan değişiklikler karma hükümdarlıklarda “insanların efendilerini değiştirmek istemelerine” ve ayaklanmaları şeklinde ortaya çıkar. Machiavelli, bu durumun yarattığı sıkıntıdan bahseder ve hükümdarın halka sert davranmasını gerektiren aslında bir ülkeyi ele geçirmek için o ülkenin halkının hükümdardan yana olması gerektiğini vurgular. Bunun yanında ilk ayaklanmanın bastırılması ile halk üzerinde hükümdarın egemenliği sağlamlaşacaktır. Machiavelli, karma hükümdarlıklarda soydan geçme bir devlete bağlanan diğer devletlerin ya sınır komşusu olacağını ya da olmayacağını söyler ve farklı çözümler sunar. Birinci durumda bağımsız yaşama geleneği de olmayan bir ülke ise ele geçirilen, eski kralların soyunun temizlenmesi, vergileri arttırılmaması ve yasaların değiştirilmemesi yeterli olacaktır. Machiavelli’ye göre asıl zorluk ikinci durumda söz konusudur: ”Ancak işgal edilen ülkelerin dil, gelenek biçimleri ve örgütlenmeleri farklıysa güçlükler doğar.” Machiavelli, bu durumda ya söz konusu bölgeye sürekli olarak yerleşilmesini ya da kilit bölgelere göçmenlerin yerleştirilmesini tavsiye eder. Göçmenler yerine askerlerden faydalanmak devletin masraflarını fazlalaştıracaktır ( 1994 : 20 - 21 ). Bu tip hükümdarlıklarda gözetilmesi gereken bir diğer şey, ülkenin komşuları aralarında yürütülecek stratejik politikalardır: “kendi ülkesinden farklı bir ülkeyi ele geçiren hükümdar, kendisinden daha zayıf komşu devletlerin koruyucusu olmalı ve güçlü devletleri zayıflatmaya çalışmalıdır.” Machiavelli, ele geçirilen ülkenin kendine ait yasal bir düzeni olması durumunda yeni hükümdarın yapabileceği üç şey oludunu söyler: “Birinci yol onları yıkmaktır,ikincisi o devletin ülkesine bizzat gidip yerleşmektir üçüncüsü işgal edilen devleti kendi yasalarıyla bırakmaktır.” Machiavelli en güvenli ve yolun ele geçirilen ülkeyi yakıp yıkmak olduğunu söyler, bunun dışında gidip oraya yerleşmek de sonuç verecektir ancak özgürlüğe alışan bir devlet eğer yeni hükümdar tarafından yıkılmazsa o devlet yeni hükümdarı yıkacaktır ( 1994 : 32 - 33 ) .
Prens’in 6. bölümünde Machiavelli tamamen yeni hükümdarlıklar konusuna geçer. Machiavelli, bu noktada yeni bir ayrım yaptıktan sonra tüm siyasal teorisinin ‘en önemli antitezini’, Prens’in ana eksenini teşkil eden düşüncelerini açmaya başlar. Yeni hükümdarlıklar “ya kişinin kendi ordusu ve virtu’su aracılığıyla ya da başkalarının güçleri ve Talih aracılığıyla ” kazanılır (Skinner, 2002 : 40 ) . Machiavelli’nin asıl ilgisini çeken, talihleri değil, virtu’ları aracılığıyla hükümdar olanlardır. Machiavelli, virtu’ları ile hükümdar olanlara eski dönemlerden örnekler verirken, talihiyle hükümdar olanlara İtalya’dan bir çok örnek bulmaktadır. Bu anlamda “modern çağdaki yozlaşma ile böyle bir virtu’ya nadiren rastlandığını” düşündüğü sonucu çıkarılabilir ( 2002 : 41 ). Machiavelli’ye göre hükümdarlıklarını virtu ile kazanan hükümdarlar, iktidarlarını kolay korumaktadırlar. Machiavelli bu anlamda yeni düzenin kurulması kadar güç bir şey olmadığını söylemektedir ( 1994 : 36 ):”Çünkü eski düzenden çıkarları olanların tümü düzeni değiştirenin düşmanıdır. Yeni düzenden yararlanacak olanlar da sadece gevşek bir destek sağlarlar. Bu noktada Machiavelli, yeni bir hükümdarlığın kuruluşunda hükümdarın sahip olması gereken güce vurgu yapar ve talihle ve başkasının gücü ile hükümdar olanların durumunun güçlüğüne dikkat çeker. Bu tür durumlarda hükümdarı hükümdar yapan iki şey- başkalarının iradesi ve talih- değişkendir ve süreklilikten yoksundur. Machiavelli’ye göre “bu gibi kişiler yerlerini korumayı bilmez ve bunu yapamazlar: Bilmezler çünkü kendi özel hayatını yaşayan biri eğer büyük bir zeka ve yetenek (virtu) sahibi değilse devlet yönetimini bilmez; çünkü kendilerine bağlı ve güvenebilecekleri askeri güçleri yoktur” ( 1994 :38 ). Machiavelli, talihle hükümdarlık kazananlara örnek olarak diplomatlığı sırasında gözlemlediği Borgia’yı verir. Machiavelli, iktidarın ele geçirilmesinin iki yolunu daha belirler: Bunlardan biri cinayettir; Machiavelli bu yolun “doğruluğunu ve ve haklılığını tartışmadan” örneklendireceğini söyler (1994:47). Machiavelli, bu yönetimin başarısının zulüm iyi ya da kötü kullanılmasında yattığı belirtir: “ Zulmün iyi kullanılması (kötülüğe iyi denebilirse) bir kez ve güvenliğin gerektirdiği anlarda kullanılmasıdır. Zulüm sürekli uygulanamaz hemen ardından halka iyi davranmak gerekir. Zulmün kötü kullanılması ise, başlangıçta az olan gittikçe de azaltılacağı yerde arttırılan zulümdür. Bu yolu izleyenlerin başarı şansları yoktur. Machiavelli’ye göre bir ülkeyi ele geçiren kişi uygulamak zorunda olduğu sert önemleri her gün tekrarlamamak için bunları tasarlamalı ve hepsini bir anda uygulamalıdır: “Kötülükler tekrarlanmayınca halk güvenlik kazanır ve hükümdara bağlanır”. Machiavelli bir başka biçim olarak kilise hükümdarlıklarını gösterir. Bu hükümdarlıkların talih ya da virtu ile elde edildiğini söyleyerek bir kez elde edildiğinde ne şekilde yönetilirlerse yönetilsinler, hükümdarın her zaman yerini koruyacağını belirtir ( 1994 : 59 ) .
Bu noktada, yeni hükümdarlıkların ele geçirilmesinin iki dayanağı olarak beliren virtu ve talih kavramlarının üzerinde durmak açımlayıcıdır. Machiavelli, insan yaşamını belirleyen iki öğe olarak bu kavramları kullanmakta, insanın kendi yeteneklerini yaşama geçirme güçlerinin toplamını güç, beceri, yetenek, yiğitlik, cesaret anlamlarında virtu, insanın kendi iradesi dışındaki güçlerin belirlediği oluşumları ise, şans, yazgı, talih anlamında fortuna kavramı ile ifade etmektedir (Ağaoğulları, 1997 : 165 ) .
Skinner, talih kavramının Machiavelli ve çağdaşları için ne anlama geldiğini irdelemektedir. Bu anlamda bunu bulmak için “Talih denilen tanrıçanın karakteri hakkında yetkin tahliller yapabilmek için, genel olarak Roma tarihçilerine ve ahlakçılarına yönelmişlerdir. ” Bu yazarlar, talih yoluyla bir şey kazanan yöneticinin ilk olarak Talih’ten korkması gerektiğini söylerler. Bu anlamda ‘talih ulaşılamaz bir güce sahiptir... en büyük iyi talih, her zaman en az güvenilmesi gerekendir’, ‘eğer yükselmek için bu talihe bel bağlarsak, Talih tanrıçası bize sırtını döndüğünde- ki emin olun dönecektir- çok daha korkunç bir biçimde düşmeye mahkum oluruz.” Bu anlamda temel soru şu şekilde belirir: Talih’i armağanlarını bize vermeye nasıl ikna ederiz? Skinner bu sorunun şu şekilde cevaplandığını belirler: “Talih bir tanrıça olmasına rağmen bir kadındır ve bir kadın olduğu içinde onu en çok cazip eden şey vir yani gerçek yiğitliğin erkeğidir”. Bu şekilde tanrıçanın ödüllendirmek istediği, erkekçe cesarettir: “Ama bu tanrıçanın en çok hayran olduğu özellik, gerçek erkeğin ayırt edici niteliği olan virtus’dur.” Skinner, bu inanca kaynaklık eden düşüncenin Cicero’nun yazılarında bulunabileceğini söyler: Cicero, en yüksek erkek olma kriterinin en yüksek virtus düzeyine sahip olmak olduğunu belirtir ( 2002 : 41 - 3 ) . Hıristiyanlıkla birlikte talihe atfedilen anlam da değişmektedir: Yaklaşım, talihin etkilenmeye açık olduğu biçimindeki genel kanıya dayanmaktadır. Talihin doğasının artık gelgit dalgaları gibi hareket ettiği şeklinde simgelenmekteydi. Talihin doğasına yönelik bu yeni yaklaşım, Talih tanrıçasının ödüllerini dağıtırken insan erdemlerine gösterdiği kayıtsızlıkla, aslında Talihin iyiliklerinin anlamsız olduğunu anlatmak istediğini; bu anlamda “Tanrının dünyanın iyiliklerin dağıtımını Talih’in dikkatsiz ellerine bırakarak, doygunluğun zenginlikte, gücün krallıkta, saygının unvanla ve şöhretin görkemle elde edilemeyeceğini göstermeyi amaçlaması” şeklinde ortaya çıkar. Talihin, ebedi bir güç olarak görülürken, insan özgürlüğünü tehdit etmesinden korkuluyordu, daha sonraları ise Hıristiyanlık etkisiyle gelişen Talih’in ilahi takdirin temsilcisinden başka bir şey olmadığı düşüncesi reddedilmeye başlandı. Bu şekilde oluşan anlayış ise “eğer görkemliliğe ulaşma çabamızda başarısız olursak, hatayı yıldızlarımızda değil kendimizde aramalıyız” şeklinde ortaya çıkarır. 15. yüzyıl İtalyan Hümanistleri, bu türlü bir özgürlük anlayışını mihenk taşı olarak seçerek Talih’in insan yaşamındaki rolünü çizmeye koyulmuşlardır. Bu şekilde ulaşılan nokta, Talih Tanrıçasının cesarete verdiği öneme işaret eder ( 2002 : 45 - 46 ) .
Machiavelli, Prens’in Talihle ilgili 25. bölümünde, “irademizin sonsuz olduğunu kabul etmeden, işlerimizin yarısının talihe bağlı olduğuna yarısının bizim elimizde olduğuna ” inandığını söyler. Talihi “coştuğu zaman ovaları basan, evleri ve ağaçları yıkan, toprakları bir yerden söküp başka yere sürükleyen bir nehre” benzetir. Machiavelli “herkes ondan kaçar, ona karşı koymadan boyun eğer” der. Bu anlamda talih, saldırısını ona karşı önlemlerin alınmadığı yere yapacaktır. Skinner, Machiavelli’nin Talihi ele alış tarzı ile tipik bir hümanist olduğunu söyler: “İnsanların talih ve tanrı tarafından dengelendiğini iddia eden bildik inancı hatırlatarak konuyu açar ve her şeyi takdiri ilahi tarafından önceden düzenlendiği için insanın dünyanın değişimine hiçbir şekilde karşı koyamayacağı biçimindeki aleni zorunluluğa işaret eder.” Bu anlamda Machiavelli, Hıristiyanlığın bu iddialarına karşı insan özgürlüğünün bir tahlilini ortaya koyar. Skinner ( 2002 : 47 ) Machiavelli‘nin, ‘tanrı her şeyi yönetmez’ biçimindeki hümanist yaklaşımı derinden özümsediğinden, “hareketimizin yarısının veya tümünün Talih’in kılıcı altında olmak yerine, tamamen kendi denetimimiz altında olması gerektiği ” sonucuna vardığının belirler. Bu şekilde Machiavelli, Talih ile ittifak yapmanın, onun güçleri ile uyumlu hareket etmeyi öğrenmenin, onu değişen doğasını etkisiz hale getirmenin ve böylelikle kişinin tüm işlerinde her zaman başarılı olmasının gerçek bir olasılık olduğunu görür.
Machiavelli’nin bu noktada sorusu, bir hükümdarın kendisini ne tür amaçlara adaması gerektiğidir. Bu konuda Prens’in tüm metninde okunabilecek bir fikir karşımıza çıkar: Bu yeni bir yöneticinin mevcut durumu koruması gerektiği, özellikle mevcut yönetim sistemini denetim altında tutması gerektiği düşüncesidir. Skinner, varlığını sürdürmek amacı dışında hükümdarın diğer hedeflerinin ortaya konmasıyla Machiavelli’nin Romalı ahlakçı ve tarihçilerin gerçek bir varisi olduğunu gösterir: “Tüm insanların her şeyden önce Talih’in iyiliklerinden yararlanmak istediklerini belirler. Böylece Machiavelli, cennetteki ödüllerin güvenceye alınabilmesi için iyi yöneticinin dünyevi görkem ve zenginlik tutkularına durdurmasına yönelik Hıristiyanlık tezini reddeder. Tam tersine, Machiavelli’ye göre insanların uğrunda rekabet edecekleri en büyük ödüller görkem ve zenginliktir.” Machiavelli de bu şekilde zenginliğe ulaşmayı temel bir arayış olarak belirleyerek, bir hükümdarın asıl hedefinin, “kendisine onur getirecek ve kendisini şöhrete kavuşturacak bir yönetim biçimi kurmak olduğunu “ belirtir (Skinner, 2002 : 50 ) .
Machiavelli hükümdarın amacını belirler, Prens’te yer alan diğer bölümler, bu amaca ulaşılması için hükümdara verilen tavsiyelerdir. Machiavelli, bütün devletlerin başlıca temellerinin iyi yasalar ve iyi ordular olduğunu belirtir. Ancak Ona göre “iyi orduların bulunmadığı yerde iyi yasalar bir işe yaramaz”. Machiavelli, bir hükümdarın n devletini ya kendi askerleriyle, yada paralı askerle ya yardımcı askerlerle ya da karma askerlerle savunacağını söyler. Machiavelli, paralı askerlerin tümüyle karşısındadır. Bunu ispatlamak için Floransa’nın tecrübelerinden örnekler verir. Yardımcı askerler de, onları çağıran için zararlı olacaklardır :”Başkalarının silahı ya üstünüzden dökülür ya ağır gelir ya da sıkar”. Machiavelli, hükümdarın kendi askerlerine sahip olmaması durumunda hiçbir zaman güvenlik içinde olamayacağını söyler. Machiavelli’ye göre hükümdar, savaştan ve orduyu düzenleyip disiplinini sağlamak dışında bir düşünceye sahip olmamalıdır, zira komuta edenin düşünmesi gereken tek şey budur. Askerlik sanatına önem verenler devleti kazanacaktırlar (Machiavelli, 1994 : 63 - 76 ) . Machiavelli Prens’in sonunda Mediciler’i, kendi ordularına sahip olmaları gerektiği konusunda uyarır ( 1994 : 125 ) .
Machiavelli, 1521 yılında yayımlanan ve yaşarken basılan tek siyasi eseri olan ‘Savaş Sanatı’nda, aynı düşünceleri savunur. Machiavelli ‘Savaş Sanatı’nda sivil ve askeri hayatın ne kadar birbirine benzediğini vurgular: “ ...eski düzenler incelendiğinde, sivil hayat ile askeri hayatın birbirlerine ne kadar benzedikleri, aralarında ne büyük bir uyumun olduğu ve zorunluluktan dolayı birbirine bu kadar bağlı olan hiçbir şey bulunmadığı hemen göze çarpar: Çünkü insanlığın ortak iyiliği yönünde ortaya çıkan tüm sanatlar, bir uygarlıkta tanrı ve kanun korkusuyla yaşamayı sağlamak için kurulan bütün düzenler, eğer onları koruyan askeri bir güç olmasaydı boşa çıkardı. Çünkü iyi organize olmuş bir askeri güç karışıklıklara rağmen düzenlerin devamını sağlar...” (Machiavelli,1999 : 77 ) . Savaş sanatı, genel olarak eskilerin askeri kuralları ve bunların yeniden savaş sanatına katılması gereği düşüncesini anlatır. İlk iki kitap, İtalyan şehir devletlerinin askeri açıdan düştüğü zayıf durumu ortaya koyar ve vatandaşlardan kurulu milis kuvvet ve böyle bir ordu için adam ve subay toplanması hakkındaki söylevlerle savaş sanatının canlandırılmasını vurgular. Üçüncü kitap, klasik savaş formasyonu ve metodunun detaylı bir biçimde incelemesini sunar ve önceden öğrenilenleri içeren örnek dersleri ve bir savaş modeli tanımlaması içerir. Dördüncü kitabın konuları savaş, kumanda ve yönetim öncesinde, yönetim esnasında ve sonrasından kullanılmış taktikler, planlama ve savaş hileleridir. Son üç kitaptaki konular, yürüyüş düzeni, askerlerin hazırlanması ve refahı, şehir ve kalelerin savunulması, ve burada yapılan saldırılardır (1999 : 17 ) . Kitabın sonucunda varılan düşünce, paralı milislerin yok edilmesi ve ortaya konan ideal ordunun kurulmasıdır.
Machiavelli’nin bir hükümdarın amacına ulaşması için gösterdiği diğer bir konu, hükümdarın gerçek bir lider niteliğine sahip olması gerekliliğidir. Skinner(2002 : 56 ) , Machiavelli’nin Roma Hümanistleri ile paralel olarak “Görkemin talihin yüze güldüğü zamanlarda virtusla birlikte elde edilebileceğini, zira görkemin de ödüllendirilmiş virtustan başka bir şey olmadığı” düşüncesini paylaştığını söyler. Machiavelli Prens’in altıncı bölümünde virtus sahibi bir hükümdarın sadece talihin kendisine sunduğu fırsatları değerlendirerek başarıya ulaştığını belirtir ( 1994 : 35 - 36 ).
Skinner, İtalyan hümanistlerinin “virtuyu erdemli bir şekilde hareket etmek” şeklinde ifade edilen düşüncesini göz önüne alır ve Machiavelli’de hümanist ahlak boyutunun birdenbire ve şiddetli bir şekilde ortadan kalktığını söyler. Prens’in 15. bölümünde başlayan bu sarsıntı, hükümdarın nasıl davranması konusunda sık sık karşımıza çıkar. 15. bölümde hükümdara atfedilen iyi ve kötü nitelikleri sayar Machiavelli: “...Saydığım niteliklerden iyi olanların bir hükümdarda bulunmasının övgüye değer olduğunu herkes kabul eder; bunu biliyorum. Ne var ki bunların tümünün bir arada bulunması, bunların tümüne uyulması insan doğasına uygun olmadığından hükümdarın en azından kendisini yerinden edecek derecedeki kusurlardan kaçınmayı bilmesi gerekir. Diğer kusurlara gelince, hükümdar bunlardan kaçabiliyorsa kaçsın, kaçınamıyorsa fazla tasalanmasın.” Machiavelli’ye göre her yönden iyice bakıldığında iyi görünen meziyetlerin yıkımı getireceğini, kötü görünenlerin ise güvenlik ve seneklik sağlayacağını ortaya koyar. Böylece hükümdarın nasıl olması gerektiği belirlenir: “Yaşananlarla yaşanması gerekenler arasında o kadar fark vardır ki yapmakta olduğunu, yapması gereken uğruna bir kenara bırakan kişi, varlığını korumaktan çok yok olmayı öğrenmiş olur. O halde, varlığını sürdürmek isteyen bir hükümdarın iyi olmayı öğrenmesi ve koşulların gereklerine göre davranmayı bilmesi lazımdır” (Machiavelli,1994 : 77 - 79 ) .Skinner, Machiavelli’nin bu yaklaşımını özellikle yapılan her şeyin cezalandırılacağını veya ödüllendirileceğini savunan Hıristiyan düşüncesiyle karşılaştırarak, basit ama yıkıcı bir eleştiri olarak değerlendirir (Skinner, 2002 : 62 ) . Machiavelli hükümdara tavsiyelerini bu bağlamda sürdürür: Hükümdar cömertlik ve cimrilik arasında, cimriliği öne çıkarır, zalimlik ve merhamet arasında zalimliği. Bunların yerine göre ve uzun vadede düşünülmesi gerektiğini, merhametin de cömertliğinde uzun vadede hükümdarın yıkımına neden olacaklarını, zalimlik içinde gerekli olduğu kadar merhamet, cimrilik içinde gerekli olduğu kadar cömertlik gösterilmesi Machiavelli için en ideal yoldur. Machiavelli, hükümdarların verdikleri her sözü tutmaları gerekmediğini söyler ve bunu insan doğasına ilişkin düşüncelerine dayandırır: ”İnsanlar iyi olsalardı, bu davranış biçimi kötü olurdu. Ancak insanlar kötü olduklarına ve verdikleri sözleri tutmadıklarına göre siz de verdiğiniz sözde durmak zorunda değilsiniz” ( 1994 : 87 ) .
Machiavelli’nin insan doğası anlayışı, düşüncelerinin oluşumunda merkezi bir öğedir. İnsan özünde kötü bir varlıktır, ancak bu anlayış Kilise öğretilerinde olduğu gibi insanın özünde günahkar bir varlık olması ile ilişkili değildir. İnsanın kötülüğü Machiavelli’de doğrudan dünyevi hayata ilişkindir ve insanların tanrısal bir kötülükle kuşatıldığı anlamına gelmez. Bu durumda, Machiavelli’de insan doğası gereği kötüdür ama bu kötülüğün de sınırları vardır (Ağaoğulları, 1997 : 157 - 8 ) .
Machiavelli, tavsiyelerinin hangi amaca yönelik olduğunu açıklar: “Hükümdar sadece, hayatını ve devletin varlığını sürdürmeyi amaçlar. Bunu sağlamak için başvuracağı araçlar her zaman doğru ve övgüye değer olacaktır. Çünkü halk sadece görünüşe bakar. Dünya halk yığınlarından oluşur. Çoğunluğun dayanacağı yer belli olduğu sürece azınlığın hesabı yapılmaz ” (1994 : 89 ) .

Machiavelli düşüncesinin önemli bir noktası, virtu kavramına getirdiği yeni yoruma dayanır. Machiavelli, virtu kavramının, bir hükümdarın Talih ile ittifak yapmasını ve onura, görkeme ve şöhrete ulaşmasını sağlayan nitelikler bütününü temsil ettiği biçimindeki geleneksel varsayımı destekler. Ancak bu terimin anlamı ile temel ve hükümdarlara ilişkin erdemler arasındaki zorunlu bağı koparır. Bunun yerine gerçekten virtu sahibi olan hükümdarın en temel özelliğinin, en temel hedeflerine ulaşmak üzere zorunluluğun gerektirdiği her şeyi – yapılacak şey ister erdemli ister erdemsiz olsun- yapma isteği olarak belirler. Dolayısıyla virtu, bir hükümdarın sahip olması gereken ahlaki esnekliğe işaret etmektedir ve bu anlamda “bir hükümdar, her an, Talih’in estireceği rüzgar ve olayların seyri doğrultusunda hareket etmeye hazır olmalıdır.” Machiavelli, 15. bölümde hükümdarın her zaman iyi olmasının gerekmediğini söylerken, hükümdarın kötü görünmesinin uygun olmayacağını söyler, bu anlamda hükümdar iyi niteliklere sahip değilse bile öyleymiş gibi görünmesi önemlidir. Hükümdar hor görülmesini veya kendisinden nefret edilmesini engellemelidir. Bunun için nefret uyandıracak işleri başkalarına yaptırabilir ve kendini halka ‘olağanüstü şeyler yapan biri’ olarak tanıtabilir (Machiavelli, 1994 : 91 - 100 ) .
Machiavelli, Romalı tarihçi Titus Livius’un Roma tarihini anlatan 142 kitaplık eserinin ilk on kitabını açımladığı ‘Söylevler’ de cumhuriyet rejimini ve halkın yönetime katılması konusunu ele alır. Machiavelli kitapta en iyi yönetim biçiminin ne olduğunu tartışır. Önce genel olarak devletlerin kökenlerini ve özel olarak da Roma’nın kökenlerini inceledikten sonra kaç tür devlet olduğunu ve Roma’nın hangi türe girdiğini araştırır.
Buna göre monarşi, aristokrasi ve halk yönetimi olma üzere üç yönetim biçimi vardır, bu yönetimlerin bozulması da üç kötü yönetim biçimini izler zorbalık, oligarşi ve demagoji. Machiavelli, yönetimlerin doğuşunu şöyle açılar: “Başlangıçta yeryüzünde insanlar azdır ve dağınık yaşarlar, zamanla nüfus artar ve ilişkiler başlar ve gelişir, kendilerini daha iyi korumak için aralarında en güçlü en cesur kişinin himayesine girerler, onu başkan yaparlar onun emirlerine boyun eğerler. İyilikleri ödüllendirmek ve kötülükleri cezalandırmak için de yasalar yaparlar ve adalet böylece doğar” (Göze, 1995 : 102 ) . Önceleri seçimle işbaşına gelen krallıklar, daha sonra soy esasına göre el değiştirmeye başlamış ve böylece krallar erdemi bir kenara bırakıp, keyfi yönetime yönelmişlerdir. Bundan sonra krala başkaldırılar belirmiş, halk ile güçlü kişiler artık tiranlaşmış olan kralı devirmişler, yerine halkın güçlü kişilere tabi olduğu ama halkın yararını gözeten bir aristokrasi kurulmuştur. Aristokrasi yönetimi, zaman içinde bunların çocukları tarafından yozlaştırılarak oligarşiye dönüşmüştür. Bundan sonrası ise halk kalabalığının yönetimi olmuştur ama halkın yönetimi de yozlaşarak tekrar Krallığa dönüşmüştür. Antik Çağ’a özgü döngüsel tarih anlayışını benimseyerek Machiavelli de karma yönetimin en iyi yönetim olduğu sonucuna ulaşır (Ağaoğulları, 1997 : 171 ) .
Machiavelli, Roma örneğini esas alarak “ihtişama ulaşmak için hangi yollara” başvurulduğunu belirler: Machiavelli, “mevcut ve tarihsel olguları dikkate alan herhangi biri, tüm şehirlerin ve tüm halkların aynı arzulara ve özelliklere sahip olduklarını kolayca anlar” biçimindeki bilinen hümanist tezi destekler. Buradan çıkarılacak sonuç: “yaşanmış olayları dikkatle inceleyen biri gelecekteki olayları görebilir”ve ” antik kişiler tarafından kullanılan yöntemleri gelecekteki olaylara uygulayabilir“ şeklindedir. Machiavelli, Roma’nın mutluluğunun sırrını özgürlük düşüncesinde bulur. Bu anlamda ihtişama ulaşmak isteyen bir şehrin taşıdığı başlıca düşünce, ister zorbalar tarafından içeriden dayatılsın, ister herhangi bir imparatorluk gücü tarafından dışarıdan dayatılsın “hiçbir politik köleliğe boyun eğmemektir”. Bu anlamda özgürlük özyönetimle eşitlenmiştir. Machiavelli bu belirlemesini, ‘bir zamanlar özgür yaşamış şehirler için yaptığını’ belirtir ve birisine tabi olarak kurulan şehirleri konu dışı bırakır. Bu anlamda Söylevlerin ilk genel sonucu, şehirlerin “yalnızca kısa bir dönem içinde muazzam şekilde geliştiği ve ancak yönetimleri ancak halkın elinde olduğu zaman ihtişama” ulaştıklarıdır (Skinner, 2002 : 79 ) .
Özgürlüğün kendisi nasıl güvenceye alınacaktır? Bu konuda talih unsurunun etkili olduğunu belirten Machiavelli, şehrin “herhangi birine bağımlı olmadan özgür bir başlangıç yapmasının” önemli olduğunu söyler. Bu anlamda Romalılar talihin getirdiklerinden sonuna kadar yararlanmışlardır, ancak bu başarıları kaçınılmaz olarak bulunması gereken virtu’dan bahseder. Bir şehrin ihtişama kavuşması için tüm vatandaşların virtu’ya sahip olması gerekmektedir : “kişinin ülkesinin güvenliği gerçek anlamda söz konusu olduğunda şu düşünceyi kabul etmek her vatandaşın görevi olmalıdır; böyle zamanlarda adil veya haksız, merhametli veya acımasız, takdire değer veya erdemsiz gibi kavramlar hakkında hiçbir değerlendirme yapılamaz, bunun yerine, kişi vicdanını tamamen bir kenara atarak, ülkeyi kurtaracak ve özgürlüğünü güvence altına alabilecek her türlü planı gerçekleştirmelidir ” Bu anlamda Roma Machiavelli için ‘büyük bir virtu hazinesi’ gibidir. Yurttaşların virtusunun sürdürülüp korunması noktasında Machiavelli iyi talihe gönderme yapar. Çünkü bir cumhuriyet veya hükümdarlık eylemi sadece tek bir kişinin virtusuna dayanarak yapılabilir. Aynı şekilde bir şehir yozlaşma bataklığına sağlandığında da onu çıkaracak şey kitlelerin değil, tek bir kişinin virtusudur. Machiavelli bunun genel bir yasa olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtir. Ancak önemli nokta toplumun yaşarken tek kişinin virtusuna dayanmaması gerektiğidir, çünkü bu şekilde şehir o kişiden sonra yozlaşmaya gidecektir. Machiavelli, bu eğilimi Aristoteles’ten almıştır, toplumun doğal bir oluşum olduğu ve zaman tarafından ortadan kaldırılmaya müsait olduğu düşüncesidir söz konusu olan. Machiavelli bu bağlamda siyasal oluşum ****foruna gönderme yapar: “Bu oluşumlar yenilenmedikleri takdirde uzun vadeli olamayacaklardır.” ( 2002 : 82 - 84 ) .
Machiavelli, halka virtuyu aşılamak için örgütlenmede başvurulacak iki temel yönelim ortaya koyar. Bunlardan ilki için önemli olan herhangi bir şehirde din inançları destekleyen ve bu inançların “etkin bir şekilde” kullanılmasını sağlayan kurumlardır. Machiavelli, ‘dini öğretiye itaat’in cumhuriyetlerin ihtişama kavuşmasında tek başına etkili olabileceğini belirler. Machiavelli, din yolunu kullanarak vatandaşlara virtuyu dayatmayı düşünmektedir. Machiavelli bu anlamda dinsel olanın içeriğine hiçbir şekilde ilgi duymaz , ilgilendiği şey :”dini duyguların, halka bir ilham kaynağı sağlamakta, insanların ahlakını korumakta ve kötüleri utandırmakta ” oynayacağı roldür. Bu anlamda Machiavelli, dine bakışında pragmatiklik nedeniyle de dikkat çekicidir ( 2002 : 92 - 94 )
Vatandaşları virtuya itecek bir başka yol, yasaların baskıcı gücünü, halkı kamusal iyiliği tüm bencil çıkarların üzerinde tutmak zorunda bırakacak biçimde kullanmaktır. Bunun yöntemi ise karma bir anayasa hazırlamaktır: “Çünkü anayasaya ilişkin yasaları, birbirine karşıt toplum güçleri arasında hassas bir denge oturtulacaktır;böylece halk ve zenginler yönetime katılmaya devam edecekler ve hem zenginlerin küstahlığına hem de halkın aşırı özgürlüğüne ket vurulması saplanacaktır. Bu iki düşman grup iktidarı ele geçirmek için çekişmelere girecektir bu nedenle aralarındaki gerilimin giderilmesi yalnızca kamu özgürlüğü için yararlı olan yasa ve kurumların onaylanması anlamına gelecektir böylece özgürlük lehine tüm kanunlar bu iki grup arasındaki uyuşmazlığa dayanacaktır.” Bu anlamda uyuşmazlıklar kötü olsalar da; ihtişama ulaşmak için gerekli olan kötülüklerdir ( 2002 : 97 - 98 ) .
Machiavelli, bu şekilde halkın yönetime katılabileceğini belirlemiştir. Machiavelli, öncelikle yasaya bağlı yönetimleri olumlu görmektedir. Sonra, yasaya bağlı yönetimlerin sürdürülmesi bakımından halkın yönetimde söz sahibi olması gerektiğini ortaya koyar (Ağaoğulları, 1997 : 174 ) .
Machiavelli’nin siyasal düşüncelerini bu şekilde ortaya koyduktan sonra, onun düşüncelerini etkileyen temel öğeleri ortaya koymak önemlidir. Machiavelli, kent devletlerine bölünmüş bir ülkede kentlerin hem birbirleri ile mücadele ettikleri hem de bu mücadele yüzünden güçsüzleştikleri dolayısıyla dışarıdan gelen kralların İtalya üzerinde egemenlik kurma isteklerinin yarattığı tehlikeye açık kaldığı, çatışmalı bir dönemde fikirlerini geliştirmiştir. Diplomatlık döneminde gözlemleme fırsatı bulduğu toplumlar hakkında bilgi ve deneyim sahibi olan Machiavelli, böyle bir sorunun ancak yeni bir devlet kurulmasıyla çözülebileceğine inanmaktadır. Yeni preslikler üzerinde bu kadar odaklanmasının nedeni olarak bu düşünce görülebilir. Machiavelli’nin amacı temel olarak İtalya’nın kurtulmasıdır. Bu şekilde, Machiavelli’nin hükümdarı algılayışı, sadece yasalarla bağlı tek kişi yönetimini iyi görmesinden değil, İtalya’daki prenslikler arasında sürmekte olan çatışma ortamının giderilmesi ve yeni bir ulusal İtalyan devletinin kurulması için, güçlü, yetenekli, cesur bir kişinin gerektiğine inanmasından ötürüdür. Ülkenin ihtişama kavuşması için en iyi yönetimi Söylevlerde karma yönetim olarak ele alan Machiavelli’nin bu tutumu, cumhuriyetin de bu amaca yönelik olarak hükümdar gibi davranabileceğini öngörmesinden kaynaklanır. Böylelikle, hükümdarlık ve cumhuriyet arasındaki en büyük fark siyasal iktidarın özneleri düzeyindedir. Machiavelli, karma yönetim biçimini en iyi sürdürebilecek model olarak cumhuriyeti belirler. Machiavelli’nin bu bağlamda siyasal fikirleri, İtalya’nın siyasi birliğe kavuşması ve bir ülke için mümkün olan ‘ihtişama kavuşma’ amacıyla varlığını ve sürekliliğini sağlamasıdır (Ağaoğulları, 1997 : 174 - 178 ) .

Sonuç

Machiavelli’nin siyasal düşünceleri, yaşadığı dönemin koşullarından ayrı tutularak tam olarak anlaşılamayacaktır. İtalyan şehir devletlerinin dış tehditler altında ezildikleri, Rönesans’ın oluştuğu bu dönemde Machiavelli’nin siyasal düşünceleri çok açık bir amaç olan İtalyan devletinin kurulması çerçevesinde ele alınmalıdır.
Machiavelli ilk olarak hükümdarlıklar daha sonra cumhuriyetler üzerine yaptığı çözümlemelerde, temel olarak bu amaç gözetilmiş, bu amaca nasıl ulaşılacağının yolları aranmıştır.
Machiavelli, bir ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiği sorusunu, ‘ihtişama ve zenginliğe’ ulaşmanın amaç olarak belirlendiği bir düzlemde, farklı iktidar biçimlerini analiz ederek, yeni bir bakış açısı ortaya koymuş, bunu yaparken çağdaşlarının düşünceleriyle önemli noktalarda kırılmalar yaratmıştır. Bu anlamda Machiavelli’nin siyasal düşünceleri, modern devlet teorisine ilişkin fikirler ararında ilklerden ve önemlilerden biridir.
prensisa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 04:23


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2025

2007-2025 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı