02-10-2009, 01:05 | #1 |
Millî ruh ve ülkücüler
Millî ruh ve ülkücüler
Bir milleti millet yapan değerleri o milletin ruhu kabul ederek, sırtını geçmişe dayayıp, milli değerleriyle bugünün şartlarına göre yaşayabilmek ve gelecekte de diğer milletlerin önünde yürüyebilme kararlılığını milli ruh düşüncesi olarak kayda geçiriyorum. Milletimizin geleceği açısından genç kuşaklara, müsbet ilimleri tâlim ediyor gibi, iniş ve çıkışları, tırmanış ve düşüşleriyle bütün bir geçmişimizi öğretmenin önemini; zirvelerde dolaştığımız devirleri destanlaştırarak onların aşk ve heyecanlarını kamçılayıp onlarda yeni yeni kahramanlık duygu ve düşünceleri geliştirmenin bir ihtiyaç olduğunu; hasımlardan gördüğümüz ihânet, gadir ve maddî-mânevî her türlü tahribatı gençlerimizin ****fizik gerilimleri hesabına değerlendirerek, pozitif hareket edebilmelerini sağlayacak bir ruh gücüne kavuşturulmalarının şart olduğunu da kayda geçiriyorum. Ülkücülere gelince, ben onları, milli olmanın ifade ettiği her mevzuda hassas, duyarlılık açısından adeta sinir uçları vazifesi görür gibi yaşayan insanlarımızın, dokuz ışık anlayışında bir araya gelen kesimi olarak görüyorum. Alparslan Türkeş, partisine ülkücü hareket değil, milli hareket adını uygun görmüştür. Dolayısıyla ülkücülük, milli ruhun gayrete getirdiği hareket versiyonlarından birisidir. Nitekim, Necmettin Erbakan Bey de milli ruha çok ehemmiyet verdiği halde, tarz olarak ülkücülükten tamamen farklıdır. Milli ruhun günümüzde temsilini ülkücülük ve milli nizam anlayışının dışında yorumlayıp uygulayan ve dünyanın birçok ülkesine o ruhu taşıyan gönüllüler hareketi gibi başka hareketlerimiz de vardır. Bu farklar zenginliğimizin göstergesidir. Bölücü teröre karşı mücadelede en fedakâr gayretleri gösterenlerin –askerlerimiz başta olmak üzere- milli ruha sahip insanlarımız olduğunda ısrarlıyım. Geçen hafta bazı kaynaklara dikkat çekip, PKK terörünün azarak yükselişe geçtiği yıllara yeniden ve dikkatlice bakma gereği duyduğumu ifade etmiştim; bunu önemsiyorum. Çünkü, PKK ile kol kola poz verenlerin, ulaşmak istedikleri hedefe doğru ilerlerken, aynı zamanda terörle kahramanca mücadele eden askerlerimizi hafiye gibi takip ettiklerini kendi yayınları gösteriyor. Yayınların incelenmesi, terörle mücadeledeki kahramanlıklarla kanunsuz gaddarlıkları birbirine karıştırıp, Güneydoğu'da yaşayan insanımızı devletten soğutmak için neler yapıldığını görme fırsatı veriyor. Geçen hafta mişli geçmiş zaman kullanarak aktardığım konuların hepsi Aydınlık ve Soner Yalçın'ın "Cem Ersever'in İtirafları" kitabındandı. ETÖ sanığı Doğu Perinçek'in mahkemedeki karıştırıcı tutum ve davranışlarını gördükten sonra o yıllara mutlaka dönülmesi gerektiğine iyice inandım. Çünkü Gladio konusunda ilk kitabı, Perinçek grubu galiba 1978 yılında çıkarmıştı ve o kitaba göre Türk Gladiosu ülkücülerdi. Perinçek'ten on yıl önce CIA'nın taşeronu olarak ülkücüleri yazanların başında "Komando" yazılarıyla İlhan Selçuk gelirdi. Aynı insanlar, Ergenekon'un Soğuk Savaş sonrasına uygun olarak yeniden organize yıllarında ülkücüler üzerine çok hesaplar yaptı; bunun için türlü yazılar yazdı. Köprüyü geçebilme ihtiyacından kaynaklanan bu değişiklik, İlhan Selçuk'un Demirel'e gülücükler göndermesinde de açıkça görüldü ki, tam bir menfaat hesabına dayanır. Aynı hesap için Selçuk, Aleviler üzerine de birçok yazı yazdı. Milli ruhla değerlerine, devletine, vatanına sahip çıkmak isteyen insanlarımızın, oyun kurarak enerjisinden faydalanan, sonra da başka bir oyunla onları suçlu duruma düşürerek tasfiye eden karanlık yapı, ilk defa Ergenekon davasıyla yakayı ele verdi. Ülkücülere Gladio diyenlerin, asıl derin Gladio olduğu ortaya çıkıyor şimdi. Ve onlar yakayı kurtarabilmek için yeni bir oyunla İbrahim Şahin üzerinden işi Susurluk'a taşıma gayretindeler. Sonrasında mahkemeyi uyutabilirlerse işi ülkücülerin üzerine yıkarak, sıyrılma adımlarının geleceği aşikâr. Aynı çevreler bir taraftan mikro milliyetçiliği körükleyerek bölünme sürecini hızlandırıyor, bir taraftan ülkücü gençliği kullandırtmadığı için Bahçeli'ye ateş püskürüyor, Hrant cinayetinde olduğu gibi Muhsin Bey'e bir şeyler bulaştırmaya çalışıyor, bir taraftan da Kıvrıkoğlu ve Encümen-i Daniş'i ortaya atarak TSK'yı işin içine çekmeyi hesaplıyor. Doğrusu bu konuda tartışılamaz bir maharetleri var. İşte o yüzden yakın tarihimizin çok dikkatli incelenmesi gerekiyor. Kaynak |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|