|
Şiirler ve Yazılar Beğendiğimiz yada yazdığımız şiir ve yazıları burada paylaşabiliriz. |
Seçenekler | Stil |
01-23-2009, 23:00 | #1 |
Ört sevgimin üzerini üşümesin !
Satırlarından geldim birkaç saat önce...Uzun zamandır okumadığım ve özlediğim satırlarından. Sessizliğin fazlasıyla konuşkandı. Beni bir zamanlar anladığına inandığım satırlarından geldim, yürekli sevginden...Okudum seni, hasretle ve sevgiyle..Ama ben senin, artık hiç yazışmayacağımızı bilen satırlarından geldim. Düşlerin nerede sevgili, düşlerini göremediğim satırlarından geldim. Korkuların ne zaman bitecek sevgili..? Düşlerin ne zaman gün ışığına çıkacak..? Ve sen nereye yerleştirdin sana verdiğim güzel sevgimi..? Ört üstünü ne olur, üşümesin ve gösterme kimseye. Özenip, beğenip almaya kalkmasın. Bari sevgim sende kalsın. Çünkü ben senin, artık beni istemeyen satırlarından geldim. Beni aramayan, merak etmeyen ve özlemeyen satırlarından. Gülüşlerim sende kaldı demiştim, doğruymuş. Seni okurken birden gülmeye başladım. Tekrardan yanıma almak istedim, size ihtiyacım var dedim, gelmediler. Ve ben senin, gülüşlerimi alıkoyan satırlarından geldim. Görüyorsun işte, sadece ben sevmemişim seni. Bana ait her bir güzellik seni seçti, senin yanında kaldı.Bana sadece ben kaldım gibi. Artık biliyorum, belki de seni kimsenin çözmesini ve tanımasını istemedin diye, o kapalı kutu gibi kapattığın yüreğini kimse anlamasın diye bıraktın beni. Sen aşk adamısın, sen her mevsim aşık olmalısın, bu yüzden, daha fazla yakınlaşmak adına korktun. Birine tekrardan yakın olmaktan.. Bu yüzden bana bir ayrılık hediye ettin, beni bana bıraktın, sen sana kaldın. Ben senin, sana kalan satırlarından geldim sevgili. Sadece sana ait olan satırlarından... Biliyor musun, hiçbir zaman çözmeye çalışmamıştım seni. Konuşmalarının arasına sıkıştırdığın cümleleri aldım sadece senden. Her görüşmemizde “benden yana hiçbir zaman kuşkun ve korkun olmasın” diye başlayan cümlelerini aldım. Korkuyorum derdim ama sen sürekli sana inanmamı ve güvenmemi isterdin ve biz oturup saatlerce konuşurduk özlemlerimiz üzerine. Oturup saatlerce konuşur ve gülerdik. Gülerken yüreğim kayardı sana doğru ama sende beni yalnız bırakmaz, bana yüreğini açar, bu küçük sevgi oyunlarına benimle beraber katılırdın. Ve bu sevda sözlerin beni öyle çok etkilerdi ki, her telefonu kapatışımızda sana doyamadan sesinden uzaklaşırdım. Sen görmezdin, ben yanardım. Sen görmezdin, ben hep yanardım. Her konuşmamızın bitişinde, ben yüzünü çizmeye çalışır, kilometreler ötesine taşırdım. Belki de sen başından beri biliyordun sevgili, kısa bir zaman sonra çekip gideceğini. Benden sana inanmamı istiyordun ama biliyordun. Herkes biliyordu..arkadaşlar, dostlar, hayallerim, umutlarım..Bir ben bilmiyordum. Dile kolaydı, insanlara kolaydı, sana kolaydı, bir bana kolay değildi sevgili. Ben senin, bütün bunları bilen ama unutan satırlarından geldim. Beni her gün biraz daha geleceğimize hazırlayan ama o gelecekten sinsice uzaklaşan satırlarından. Böylesi bir bitiş yakışmamıştı bize, sana..İşte bu yüzden ben senin, bu bitişe yakışmayan veda satırlarından geldim sevgili. Artık o kadar çok yoksun ki, ben de ne kadar varolduğunu karıştırıyorum bazen. Yokluğun varlığını geçti. Benim varlığım ise tarihi eskimiş mektuplarda kaldı nedense. Basit birer mektup değildi onlar. Sakın öyle düşünme. Senin gördüklerinden de fazla, benim gördüğüm; heyecanlar, kalp atışları, kavuşmaların şehveti, birikmiş hasretler ve aşk vardı tabi ki.. Bu yüzdendir ki asla yırtıp atmaya kıyamadım, seni içimden çıkarmaya kıyamadığım gibi. Ben senin, beni içinden çıkarmaya kıydığın satırlarından geldim... Yalancı bir bahardayız. Bense bu yalancı baharda, yalancı gülüşler dağıtıyorum etrafa ve gariptir hiç umut kalmadığı halde gelme ihtimalini hesaplıyorum, kağıt kaleme gerek duymadan. Gözlerimi kapatınca kurduğum hayaller rotasını şaşırdı zaten sevgili. Olur olmadık zamanlarda, olur olmadık bir şekilde karşıma çıkıp, geldim diyebilme ihtimalini düşünüyorum. Sakın ha, bu, okullardaki havuz problemlerine benzemez. Ben senin, bir nehir gibi bana akabilme olasılığına düştüm. Bir aşkın bitişi, bir nehrin kuruyuşuna benzermiş. Ben senin, o nehri kuruttuğun satırlarından geldim sevgili... Aklıma düşüyor deli dolu, sevgi dolu mesajlaşmalarımız. “Tatlısın yine yüreği aşk kokan ama aşktan korkan kadınım”..demiştin.. O kadın şu an nerede bilmiyorum ama artık aşktan daha fazla korkuyor. İnancını ve güvenini yitirdi, bana her zaman güven diyen bir adamın, uzayın boşluğunda kaybolan sesinde. Oysa ki sürekli, benim çekip gitmemden korkardın, “içimdesin, kimse alamaz sen gitmedikçe” dediğinde bile biliyordun aslında hiçbir yere gitmeyeceğimi. Gitmedim...gitmeyecektim..gitmeyi hiç düşünmedim..peki bana gitme diyen adam nerede..? hani kimse alamazdı beni senden ben gitmedikçe..? Tüm sorular, tüm mesajlar ve tüm resimler bir film karesinden çıkmışçasına donuk ve anlamsız..Film bitti ve dağıldı oyuncular. Yönetmen karlı bir iş yapmanın sevincinde, seyirciler finalin hüznünde, baş roldeki sen ünlü bir oyuncusun artık...Ve ben senin dillendirdiğin bütün replikleri unutan satırlarından geldim sevgili..söylediğin bütün replikleri unutan satırlarından... Gözlerinden biraz hüzün içmeme izin verir misin...? Bitmiş olsa bile aşkın, geceleri maskesini çıkartıp da yatan bir ben kalsam da yalnızlığımda, bana biraz umut ve anlayış verir misin..? Kendim için bir şey istiyorsam namerdim ama içimdeki çocukluğu güldürmek için bana rengarenk balonlar alır mısın..? Ağladığım ve korkularımı yenemediğim zamanlar oluyor bazen. Sesimi uzaklardan da olsa duyup gelerek, bana biraz sabır ve gülüş verir misin sevgili..? Ben senin, bu sorulara cevap vermeyen satırlarından geldim. İçindeki beni bir kurşun hızı kadar çabuk unutan satırlarından. Her konuşmamızın arasına karışarak, bana hep “girit rüzgarım” dediğin satırlarının içinden geldim. Girit rüzgarını sevildiğim zamanlarda bırakarak.. Alkol kokularının arasında sıkışıyor yalnızlığım. Seninle beraber gezdiğimiz sahil kasabalarını, deniz kenarlarını, köy sokaklarını özlüyorum. Dinlediğimiz ve söylediğimiz şarkılarda bıraktığımız içten sarılmalarımızı. Seni özlüyorum.. Kendime daha fazla ne kadar yalan söyleyebilirim bilmiyorum ama o zamanlardaki seni çok özlüyorum. Yalanlarla aram çok iyi şu sıralar. “Sus artık” diye başlayan mesajlar gönderirken, ayağımı yerden kaldırıyor, parmaklarımı üst üste getiriyorum. Sana söylediğim yalanlara da alıştım, kendimi kandırmayı bile seviyorum. Ben senin, benim bu yalanlarıma inanmayan satırlarından geldim sevgili. Bu yalanlarıma hiç inanmayan satırlarından.. Hayatın acılarıyla ve sorunlarıyla uğraşıyorum her gün. Ve her sabah, bugünü de atlatabilecek miyim düşüncesiyle geçiyor vapur saatleri. Yorulduğumu ve bittiğimi hissettiğim, tökezleyip tam yere düşeceğimi fark ettiğim anlarda, gözlerimi kapatıp, beni bir yabancı gibi ortada bırakışını aklıma getiriyor, yüreğimdeki sahipsiz sevginden, inanamayacağın bir şekilde güç alıyorum. Yine de, benden ayrı olsan da, hala yaşadığını ve uzaklarda da olsa, bir yerlerde nefes aldığını bilmek; küçük şeylerden mutlu olan Polyanna misali ısıtıyor içimi. Yokluğunda varlığın gibi sevgili. Hiç fark yok. Ve ben yokluğunu da varlığını sevdiğim gibi seviyorum. Çünkü ben sevgime kırgınlığımı bulaştırmadım sevgili, söylemedim ona beni ne kadar üzdüğünü. Bu yüzden, cinsiyeti ve şehri belli olmayan bir sevgi taşıyorum içimde. Ve ben senin, artık bu sevgide bir sorumluluğun olmayan satırlarından geldim sevgili. Yalnız olduğumu düşünme sakın...Hiç olmadığım kadar kalabalığım belki.. Beni gerçekten sevildiğime inandıran hayat ve şiir dostlarım, daha gidecek çok yolum, söylenmiş ve söylenmeyi bekleyen şarkılarım, hınzırca gülümseyen yavrukurt sessizliğim, henüz içinde dans edemesem de deli yağmurlarım, nasıl çoğaldığını hiçbir zaman anlayamadığım sabrım ve gücüm ve ne istediğini bilen düşlerim var.. Verdiğin sözleri tutamadığın için üzülme sakın, hayat herkesi farklı şekilde büyütüyor ve ben hayatın bir şiir olmadığını biliyorum sevgili, mutluluğun sallandığımız bir salıncak olmadığını bildiğim kadar... Bu yüzden benim sevdam da bir şiir değildi. Ve ben senin, bu sevdanın bir şiir olduğunu düşünen satırlarından geldim sevgili, sevdayı bir şiir gibi yaşayan satırlarından.. Artık gidiyorum desem de, nereye gidebileceğimi ben de bilmiyorum ya da bildiklerimi senden gizlemeyi tercih ediyorum. Senden uzaklaştıkça sana daha da yakın olduğumu hissetmem, gidebilecek hiçbir şehir ve yön bırakmıyor bana. Bir uçağın sesini duyuyorum, çok yakınlarımdan geçiyor. Üç dört saat sonra, senin yaşadığın şehrin içinden de geçebilir belki. Sen de aynı sesi duyar mısın acaba..? Bir tek beni duymuyorsun, beni işitmiyorsun gibi. İşte bu yüzden, ben senin, artık beni duymayan satırlarından geldim sevgili. Beni artık hiç duymayan satırlarından.. Biliyor musun, ben sana kavuşmayı değil, sana kavuşmayı düşlemeyi sevdim.. Bu yüzden de ben senin bu düşleri kanattığın satırlarından geldim sevgili, bu düşleri delik deşik yaptığın satırlarından.. Gülüşlerinle alkışla beni, yeter..Çünkü seni sevdiğimi bilen ve bilecek olan satırlarından geldim..şimdi de seni, dahası bizi, o satırlarda bırakarak gidiyorum... Ama sen ne olur, ne olur gülüşlerinle alkışla beni..seni yürekten sevmiş olduğumu bilen satırlarından geldim..! |
|
|
|
01-23-2009, 23:01 | #2 |
Hangi günü gördük ki, akşam olmamış, hangi geceyi yaşadık ki sabah olmamış. Sabah ezanları kulaklarımda ve dört bir yanımda. Hayatın satır aralarını, yaşanan acı tatlı anları paylaşamamak, bu kadar yakınken, bu kadar uzak kalmak reva mı?... Ey!.. Sevgili, yazdıklarımı yarın, posta kutunda yada bir gazetede, bilmem bir süre sonra bir kitapta okuma şansın olursa şayet, yazdıklarıma asla bir anlam yükleme, zira ben senin yaşantında, silinmiş silik bir iki satırım... Öyleyse neden?... bu satırları yazdığımı sorman şu an en doğal hakkın, sadece içim sıra beni bir nebze anlayacağını düşündüm. Belki de bir daha sana hiç yazamayacak, belki bir daha sana hiç sarılamayacağım, biliyorum hissettiklerimi hissediyorsun... İçim şu an birden çok kötü oldu, aklıma sana yakın bir zamanda yazdığım şiir geldi... hani şöyle başlıyordu... Ben senin dilinde, İki heceyim sadece, ...ve öylede kaldım, yüreğinde, Kül olmuş iki hece. Eminim şuan hatırlamışsındır, hani sonu ölümde yaşamda iki hece tek kelime diye biten şiir... ölüüümmmdddeee vaaaaarrrrrr... Yaz yüreğine, yaz mecburiyet caddene... Bilmiyorum ve düşünemiyorum ne olacak bu son, ne senli, nede sensiz. Bedava yürek kabadayılığı da, hani hiç çekilmiyor, hep başa dön, tekrar baştan, sil baştan, karma karışık, üff!.. hıyarsız cacık gibi hissediyorum kendimi ve bulanık... Neyse sevgili, bu mektupların sonu ne zaman gelir, gelmez, bilmiyorum, bildiğim tek bir şey var, ben seni başka bir dünyada, başka bir boyutta sonsuza dek düşlüyor ve seviyor olacağım... bugün değil sonsuz gibi bir şeysin, aşk değil aşk ötesi gibi bir şeysin... Yine yazarım demiyorum, yazacağımı biliyorsun... Hangi günü gördük ki, akşam olmamış, hangi geceyi yaşadık ki sabah olmamış. Sevgimi Kaybettim Hukumsuzdur!! -------------------------------------------------------------------------------- Aslında Kaldım Ben Ona Sevgilimi kaybettim hükümsüzdür. Eylül'le güz düşmüştü; eylüle bir kaç gün vardı onu kaybettiğimde. Çatlamaya yüz tutmuş derimi parçalıyordum, “git” derken ona. Ellerime uzanıp “kal” derken derim parçalanıyordu. Kalmak istediğimi söyleyemiyordum, aslında ben kaldım ona, o bilmiyordu. Gittim sonra... Önce türkülerim öldü sonra şiirlerim. Konuşmadım bir zaman kimseyle, sustum olabildiğince gürültüyle. Benden içeri sustum, benden dışarı güldüm, endişeli, hüzünlü, lakayt, acımasız, acınaklı sonra yine sustum gürültüyle. Uğultularım başlamıştı sessiz gecelerde, kulaklarım patlıyordu, derim çatlıyordu ve onsuzluğun uğultuları kesilmiyordu. Hep şehrin sustuğu vakit başlıyordu ve ne zaman başımı başka yastıklara yaslasam, başım parçalanıyordu. Üşümelerim en sıcaklarda bile geçmiyordu. Duygularım abarmış, gözlerimden aşağı doğru sallanıyorlar ve sicim gibi bir birbirlerini kovalıyorlar, yüreğime olan saldırıları bitmiyordu. Yaşamaya çalışmak, yorgun yüreğimi bir hayli zorluyordu. “Kal” demişti, kal der gibi bir çok kez bakmıştı da ve bir fincan kahve daha uzatmıştı aslında. Bu defa kıydığım gözleri sele dönmüş ve yine kıyamadığım dudakları bir bağlamanın tellerinden beter olmuş, konuşmadan konuşurun uzun havasını yakmıştı yüreğime ama kıymıştım ben giderken bütün “kal” diyen, aşka yalvaran sözlerine. Sevgilimi kaybettim hükümsüzdür. Görenlerin yada yerini bilenlerin söylemesi, bir şeyi değiştirmeyecektir. Müjde için kimseye ödül verilmeyecektir, müjde değildir çünkü adı; çünkü o bahardır, çünkü o güz ortasında açan papatyadır, çitlembiktir dağ eteklerinde, çünkü o müjde değildir, bulunması bu dünyada bir şey değiştirmeyecektir, çünkü o yüreğimin hüzün mabedidir, çünkü o Eylül'e bir kaç gün kalası bir şehrin, ücra bir köşesinde ölmüştür. Ölen bütün sevgililerin ruhları hükümsüzdür ve sevgi, sevgilim, bilmediğim bir diyarda beni beklemektedir. Ruhu halen beni sevmektedir. O “kal” demişti aslında ama ben gittim. Çatlamaya yüz tutmuş yüreğimle, bir şehrin her hangi bir noktasında sele dönen gözlerini silmeden, tir tir titreyen dudaklarına bir buse kondurmadan ve dönüp bir daha gül yüzüne bakmadan gitmiştim. Aslında kaldım ben ona o bunu hiç bilmedi, o başka bir diyarda beni beklemekte. Şimdi gitmeliyim “kal” için, “gitme” için, hükümsüz kimliğini yeniden çıkartmak için. Sevgilimi kaybettim hükmü kendinedir, o ölmüştür... Sevenlerin başı sağ olsun... |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|