Aşk büyüdükçe denizimiz de büyüdü! Her yanımızdan alabildiğine uzanan mavilikte, gidilecek ne çok yer vardı. Berrak suların içinde kayboluyordu bakışlarımız. Denizdi, maviydi. Çok büyüdü. Onun büyüklüğünde küçücük kaldı gemimiz, bir mendil hüznünde savruldu yelkenimiz. Rüzgârsa eğilip büküldü dalgaların arasında. Gitmeye vesaitimiz yoktu, kalmaya yerimiz. Ne yön verecek rüzgâr ne de rüzgârı koynuna alacak yelken. Denizdi ve biz aşkta denize aldandık.
Aşk büyüdükçe gemimiz de büyüdü. Koca bir güvertede çocuklar gibi koşabilirdik. Kulaklarımızı yatırırdık dalgaların sesine ve martılarla konuşurduk, delice… Gemi büyüdükçe suyu çekildi denizimizin. Gidecek yerimiz vardı da, bize yol verecek denizimiz çöl zenginliğinde takıldı ayaklarımıza. Yelkenimiz yırtıldı; kırıldı rüzgârın küskünlüğüne ve kayboldu. Evet, rüzgârda küskünlük, martılarda hazin bir çığlık… Oysa büyüyen aşkımızdı. Büyüyen gemimizdi. Gemiydi, bizimdi… Gitmek istemiştik sadece, sadece gitmek…
Aşk büyüdükçe büyüdü yelkenimiz. Göğü kaplıyordu sanki. Sanki gökkuşağıydı rengi. Sığınırdık yağmurda, sarılırdık fırtınada ya da saklanırdık her yakalanma korkumuzda. Hiç yok gibiydi denizimiz, küçücük kaldı gemimiz, hissedilmedi bile rüzgârımız. Koca bir yelken üstümüze kapandı. Ellerimizi tuttuk önce oysa duyulmuyordu sesimiz. Sonra ellerimiz ayrıldı. Sonra sesimiz yaraların altından kanarcasına geldi. Bir yakarış, bir haykırış... Yelkendi… Gökkuşağı renginde bir yelkenden bize gökyüzünde yer açmasını istemiştik. Açtı ve birbirimizi gökyüzünde kaybettik.
Aşk büyüdükçe rüzgârımızdı büyüyen. Delileşti, serserileşti. Hoyratlığına dağlar dayanmazdı ve en çok denizler kanardı. Gemimiz önüne canını sererdi, yelkenimiz koynunu açardı. Rüzgârdı, sevdiğim gibi. Saçlarına ve tenine dokunan tatlı bir esintiydi, sesim gibi… Fırtınaya döndü, kasırgalarda yitti. Ne deniz kaldı, ne gemi, ne yelken… Sonra, ben de kalmadım. Sen ise gittin; içimin yamacından uzağımın boranlı bir ovasına. Rüzgârdı, sevdiğim gibi. Sevgilim gibi…
Büyümenin ve küçük kalmanın dengesiz zıtlığında her şey hep yarım mı kalacak? Tam buldum derken en güvendiğimizin bıçağı denizimizi yarıp, gemimizi mi batıracak? Usta ona, “susmayı iyi bilirim” dedim. Önce sustu sonra “en iyi susmayı bildiğini, en iyi ben bilirim” dedi ve giden olmayı seçti. Şimdi söyle; bu denizin dibinde, bu geminin kırık-dökük güvertesinde, bu yırtık yelkenle, bu yönsüz rüzgârın içinde bu aşk nereye gidiyor usta?