sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > GÜNCEL HABERLER - SİYASET > Köşe Yazıları
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz.

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 03-15-2010, 09:11   #1
Kullanıcı Adı
çakır
Standart parmak izi deyip de geçmeyin...

Yazıya başlık olan konuya geçmeden önce bir soru ile başlayalım.
“Bir ülke düşünün ki, kışlasında parola olarak ADİ BAŞBAKAN belirlenebiliyor ve komutanlarca altına imza atılıp duvara asılabiliyor. Sizce o ülkenin ordusu, adi olduğunu düşündüğü başbakan aleyhinde her zamanki bir zamanda -şu adiyi ortadan kaldıralım, alaşağı edelim- gibi zihinsel bir yoğunlaşma ve motivasyon içine de girmesi söz konusu olmuş olabilir mi?”
“Adi Başbakan” parolası olayı simgesel olarak bir zihniyetin genetik kodlarını ifşa eden çok çarpıcı bir örnek olarak tarih sayfaları arasında yer aldı. Islak imzalı belge konusundaki tartışmalardan yola çıkarak birbirini tamamlayan birkaç soru soralım....
1- Farklı kurumlarca verilmiş uzman raporları belgenin altındaki imzanın gerçek olduğunu teyit ediyor da, sizce neden hala İlker Paşa tereddüt izhar ediyor?
2- Islak imzalı belge herşeye rağmen inkar edilmeye devam ediliyor da, bence ondan daha da ağır olan, sokak kavgasında bile cinayete neden olacak kadar tahrik unsuru içeren ADİ BAŞBAKAN parolası olayında evrak hemen kabulleniliyor ve altındaki imzalar gerçek mi değil mi diye soruşturulma ihtiyacı hissedilmeden İlker Paşa tarafından zımnen doğrulanıyor?
3- İlker Paşa madem Balyoz Darbe Planı iddialarının TSK’nın şu ana kadar karşılaştığı en ciddi olay olduğunu kabul ediyor da, o tür bir zihniyetin uzantılarının “AK Parti ve Gülen’i bitirme planı” olarak basına yansıyan ıslak imzalı belgedeki iddialara benzer çalışmalar yapmış olabileceğine inanmakta güçlük çekiyormuş gibi bir davranış sergiliyor. ‘Belge değil, kağıt parçası’ şeklindeki düşüncesinin arkasında olduğunu belirtiyor.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Milliyet’ten Fikret Bila’ya (14 Mart 2010) yaptığı açıklamaları okurken yukarıdaki sorular geldi aklıma.
Genelkurmay Başkanı’nın kompozisyonu zayıf. Daha önceki açıklamalarında olduğu gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinde tutarlılık yok. Açıklamaları güven vermiyor. Her konuşmasının ardından TSK’ya olan güven biraz daha örseleniyor.
“Adi Başbakan” olarak kayıtlara geçen olayda gereği için hemen harekete geçilip sorumluların cezalandırılması için süreç başlatılırken, ıslak imzalı belge konusu neden bu kadar dallanıp budaklandı acaba?
Nedeni gayet basit.
Karargah dışında yaşanmış bir olayı bazı sorumluları gözden çıkararak kapatmak mümkün. Fakat karargah içinde hazırlandığı iddia edilen belge için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Albay Dursun Çiçek’in o belgeyi sosyal fantezi olarak hazırladığını düşünmek TSK’nın çalışma biçimini bilmemek olur. Hatta her subayın kafasına göre takıldığı gayri ciddi kurum durumuna düşürür.
CHP lideri Deniz Baykal’ın ısrarla sondaj yaptığı nokta da burası. Sayın Baykal hangi niyetle sormuş olursa olsun, ciddi sorular yöneltiyor ve Albay Çiçek’in bu işi tek başına yapmış olabileceğine inanmadığını belirtiyor. Baykal’ın açıklamaları dikkatle okunduğunda, belgenin varlığını inkardan, suç ortaklarının kimler olduğu aşamasına geldiği görülüyor. Bence bu nokta çok önemli.
Albay Çiçek’in geçiyordum yakalandım kurnazlığı ile basına yaptığı açıklamalarda bir yerlere mesaj da vardı. Albay Çiçek karargahı adres göstermekle cepheyi bir bakıma genişletti ve kendisine sahip çıkılması yönünde bir göndermede bulundu. Bu kadar ağır tartışma zeminine rağmen Albay Çiçek’in görevini sürdürmesi de soru işaretlerini artırıyor.
Kişisel kanaatim şudur: Eğer evraka herhangi bir müdahalede bulunulmamışsa, o evrakın hazırlandığı andan itibaren eline alıp okuyanların tespit edilmesi de mümkündür. Bu durumda Sayın Baykal’ın endişelerini doğrulayan bir zincirleme liste ortaya çıkma olasılığı da çok yüksek. Fakat ülkenin demokrasisi, evraktaki parmak izleri ile karşılaştırılmak üzere İlker Paşa ve kuvvet komutalarının da karargahta parmak izi alındı veya parmak izleri ile karşılaştırıldı haberini kaldırabilecek kıvamda değil.
Görev başındaki kuvvet komutanlarına karşı bu kadar güvensizlik sergileyen bir sistemin ayakta kalması güç. Bu nedenle, evrak üzerinde gerçekten bu çapta bir parmak izi incelemesi yapılabilir mi bilemiyorum. Fakat tartışmalara konu Balyoz darbe planı iddiasında kuvvet komutanlarının da sorgulandığı düşünülürse, durum daha önemli hale geliyor. Bu nedenle ıslak imzalı belgenin varlığı gerçekse bile, karargah açısından kabulünün ne anlama geleceği de ortada. Konunun Silivri’deki davayı da kökten etkileyecek yönü var.
Bu noktada Sayın Baykal çok farklı bir iddiayı da gündeme taşıyor. Devletin üst makamlarının bu konuda kendi aralarında bir konsensusa varmış olabileceklerini ve bir pazarlıkla daha ileri gidilmesin şeklinde bir uzlaşma içine girmiş olabileceklerini ima ediyor. Tabi ki sadece bir iddia.
Sözü uzatmayalım. Türkiye yeni bir döneme girdi. Gelinen nokta bile Türk demokrasisi açısından bir milattır. Bakmayın ıslak imzalı belgenin tartışılıyor gibi olduğuna... Asıl tartışılan, bu ülkenin kaderini belirleyen işlere kim imza atar tartışmadır.
Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere yargının, ordunun, sayıştayın, danıştayın bu kadar öne çıkma nedeni budur. İlk defa seçilmiş iktidar üzerinden milletin de kendini fark ettirme çabası kavgayı ateşlemiş, siz de nerden çıktınız algısı hakim çevrelerde etkili olmuştur. Türban, İHL, Anadolu işadamları vb. herşey bunun alt başlığıdır.
Osmanlı padişahlarının iktidar kavgası için kardeşlerini katlettiği düşünülürse, Ankara’daki çevrelerin bir ölçüde insaf sahibi olduğu bile söylenebilir iddiası gerçekçi olmaz. Aradaki en önemli fark, Ankara’dakilerin iktidar kavgası yaparken milleti, padişahların ise sadece kardeşlerini gözden çıkarmasıdır. İlkinde belli çevrelerin iktidar kavgası ön planda iken, ikincisinde işler milletin bekası için yapılmıştır. İktidarın günü kurtarmak için yapacağı her pazarlık da, milletin geleceğinden devşirilecektir.
Gelinen noktadan geri dönmek, demokrasinin önünü tıkamak olur. Kimin hangi yasadışı işlemde imzası varsa, parmak izi muhakkak irdelenmelidir. Sizce bu ne kadar mümkün?
Prof. Dr. Osman ÖZSOY
çakır isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 23:43


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2025

2007-2025 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı