![]() |
|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
|
Seçenekler | Stil |
![]() |
#1 |
![]() Gerek ortalıkta dolaşan çarşaf çarşaf darbe belgeleri, gerekse de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, "Her parti kapatma davası açılıp açılmayacağını hisseder'' sözleri, yaklaşık 50 yıl önce Washington'a gönderilen bir mektubu hatırlamama neden oldu.
Menderes’i sehpaya göndermek için Ankara’da binbir kumpasın çevrildiği günler geldi aklıma. 1960 yılındaki 27 Mayıs darbesi günlerinde Ankara'daki Amerikan Büyükelçisi Fletcher Warren, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Lewis Jones’a gönderdiği 10 sayfalık mektupta o dönemde askeri çevrelerde Demokrat Parti’ye duyulan nefreti şöyle anlatır:
Ülkemizde görev yapan yabancı bir büyükelçinin bile, Demokrat Parti iktidarına olan nefreti ve hukuksuzluğu yakından hissettiği yukarıdaki satırları hakikaten ilginç. Nitekim, Celal Bayar Bayar, "Kayseri Cezaevi Günlüğü"nde, Yassıada'da bir yüzbaşının Menderes'i iki yanından iki askere tutturmak suretiyle büyük bir kinle tokatladığını yazmaktadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, "Her parti kapatma davasını hisseder'' sözlerini tersten okuma ile, “nefesimi ensenizde hissedin” tehdidi gibi algıladım. E, nede olsa hukuken hissetme kavramını Sayın Yalçınkaya’dan öğenmiş olduk. Eğer Savcı, ‘kamu vicdanına sığmayan gerekçelerle’ bir kapatma davası ihdas eder ve ülkede kaos, istikrarsızlık ve alt üst olması muhtemel ekonomik ortam nedeniyle ülkenin biraz daha yoksullaşmasının ve işsizler ordusunun artmasının yolunu açarsa, tarihin kendisini nasıl anabileceğini de, ömrümüz olursa ileride yazarız. Günlükler olumlu işaret vermiyor... Ülkemizde günlükler artık nerede ise sadece liseli genç kızların tuttuğu özel defterlerden ibaret kaldı diye düşünürken, kimi ordu komutanlarının ve gazetecilerin de nerede ise unutulmaya yüz tutmuş bu geleneği sürdürdüğü ve ele geçtiğinde suç unsuru oluşturması muhtemel kimi ayrıntıları dahi günlüklere kaydettikleri gerçeğini Ergenekon iddianamesinde gördük. Kendisi bir yazar olan seksenini aşmış babamın da, 60 yıldır ülkemizde yaşanan olayları ana hatlarıyla kaydettiği günlüğü var. Muhterem pederim, 1960 yıllara yaklaşırken not aldığı genel ülke tablosu ile, geçtiğimiz birkaç yılda yaşanan olayların çok sayıda benzeşen yanı olduğunu söyledikten sonra şu noktanın altını çiziyor: “Başbakan Erdoğan asla, Genelkurmay Başkanı ile gerçekleştirdiği rutin görüşmelerden yola çıkarak, TSK’da olan bitenden haberdar olduğu ve herşeyin kontrolü altında olduğu izlenimine girmesin. Çünkü günlüklerim, Menderes’in o dönemde böyle bir yanılgıya düştüğünü gösteriyor” diyor. Ülkemizde yaşanan her üç antidemokratik müdahale, yani 27 Mayıs, 12 Mart ve 28 Şubat, Türkiye'nin ekonomik olarak TAKE OFF diye tabir edilen (birçok açıdan uçuşa geçtiği) dönemlere tekabül eder. Son yıllarda üst üste hazırlanan meşru hükümete yönelik kumpasları da bu bağlamda değerlendirmelidir. Eğer ülkede iyiye giden birşeyler varsa, paçasından tutup öfke ile aşağıya çekmeyi düşünecek dış destekli, içten çanak tutmalı çevreler olmayacağını düşünmek, insanlık tarihine dair tüm tecrübeleri görmezden gelmek olur. Ülkeye hizmet etme suçu... 1965 yılında iktidara geldikten sonra Başbakan olarak ülkeye hizmet eden Demirel şunları söyler: “‘Ben bu ülkeyi yıllarca yüzde 5 enflasyon, yüzde 7 kalkınma hızı ile yönettim. Böyle bir ortamda bile askerler önüme mektup koydular.’’ Demirel her ne kadar “bile” kelimesini kullansa da, aslında asıl suçunun, ülkeyi kalkındırmaya teşebbüs etmek olduğunu fark etmemiş görülmektedir. Nitekim, tartışmalara konu Balyoz Planı’nın altında imzası olduğu iddia edilen Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın Maya Dergisi'nin son sayısında yayınlanan makalede yer alan, “Kimsenin ‘Hoca Nasreddin gibi ağlatan, Bayburtlu Zihni gibi güldüren’ bir RTE klasiğini artık izlemeye sabrı kalmadı” sözleri de, benzer bir tabloyu yansıtmaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde 2007 yılında düzenlenen Cumhuriyet mitinglerini, cuntanın yönlendirdiği STK’ların faaliyetlerini, 367 ihdası ile Meclis’i tıkayan hukuk adamlarını, 27 Mayıs darbesi günlerinde Ankara'daki manzarayı iyi gözlemleyen Amerikan Büyükelçisi Fletcher Warren’in gördüğü açıdan izlemelidir. Aynı zihniyetin bazı çevrelerde dipdiri olduğu görülecektir. Fakat artık kamuoyu uyandı. Olayların nasıl cereyan ettiğini anlamaya başladı. Türkiye’yi hala eski Türkiye zannedip ülkenin kaderi ile oynama ve yanlış işe yeltenmeye kalkan olursa, sonucun nasıl tecelli ettiğini gördüklerinde herhalde kendileri için artık çok geç olduğunu fark edeceklerdir. Bunda sonraki süreçte demokrasiye sonuna kadar sahip çıkmak, demokrasi için hayatını ortaya koymuş tüm tarihsel kişiliklerin ruhunu da şad etmek anlamına gelecektir. Biz buna hazırız. Prof. Dr. Osman ÖZSOY |
|
![]() |
![]() |
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|