Fatihin fetih planlarını değiştiren fetva

[çakır]

İran önceki gün, 2 bin km. menzili olan füze denemesi yaptı. Füzenin menzili İstanbul’dan Yemen’e kadar geniş bir alanı kapsıyor. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, “Kendimizi savunmak için Sovyetler'i çökerten atom silahına ihtiyacımız yok” dese de, füze denemesi uluslararası toplumda kaygıyla izlendi.
İçeriğini bilmiyoruz ama, Başbakan Erdoğan’da dün Ahmedinecad’ı telefonla arayarak bir görüşme yaptı.
Uluslararası toplumda İran’ın füze denemesine gösterilen tepkiler, 2 ay önce ilk defa duyduğum ve hayretle dinlediğim bir konuşmayı hatırlamama neden oldu. Bugün sizlerle onu paylaşmak istiyorum. Bahsedeceğim konunun ayrıntısı hakkında fazla malumat sahibi değilim. Konu ilgisini çeken merak sahipleri daha ayrıntılı araştırma yapabilirler.
Yaklaşık 2 ay önce (21 Ekim 2009’de), İslam Dünyası STK’ları Birliği (İDSB)’nin ev sahipliği yaptığı “Basında İslam Algısı” konulu uluslararası panel gerçekleştirildi.
İstanbul Bağlarbaşı’nda bulunan İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) konferans salonunda gerçekleştirilen panelin moderatörü İSAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın’dı. Akabinde İDSB Genel Sekreteri Necmi Sadıkoğlu ve Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Dr. Abdullah Abdulmuhsin el Türki söz alarak açılış konuşması yaptılar. İlk panelist, Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan İslam Üniversiteleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Cafer Abdusselam, ikinci panelist bendeniz, üçüncü panelist Mekke’de bulunan Ümmül Kura Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Usama el Hariri, son konuşmacı ise Yenişafak gazetesi yazarı Dr. Yusuf Kaplan oldu. (Paneldeki bildiri özetlerine linkten bakabilirsiniz.)
Yazıya başlık olan konuyu, paneldeki konuşması sırasında Sayın Kaplan dile getirdi. Konuşmasında, “Osmanlının tarih sahnesinden çekilmesinden itibaren tüm stratejiler, gayretler ve çalışmalar, İslam’ın yeniden ortaya çıkarak tarih sahnesinde yerini almasına engel olma gayesi taşımaktadır” diyen Kaplan, Osmanlı’daki adalet, insan hakları ve medeniyet konusuna vurgu yaparken çok çarpıcı bir örnek verdi ve o güne kadar duymadığım tarihi bir anekdotun altını çizdi.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi sırasında gemileri karadan yürütmek zorunda kalmasının temel nedeninin, Haliç’e çekilen zincir nedeniyle gemilerini buraya sokamamaktan ve başta Cenevizliler olmak üzere Avrupa’dan gelen yardımların Haliç’e girmesini engelleyememekten değil, tarihin o güne kadar gördüğü en büyük topları imal ederek surları onlarla döven Fatih’e, kullanılan toplar nedeniyle dönemin şeyhulislamının yaptığı bir itirazdan kaynaklandığını söyledi.
Sayın Kaplan’ın anlattığına göre, Şeyhulislam’ın itiraz nedeni, bu muazzam topların ateşlenmesi sırasında kimi topların surları aşarak, kale içindeki Bizans halkına zarar verme ihtimaliymiş.
Şeyhulislam bunun şer’an sakıncalı olduğunu ve savaşta bile olunsa sivil halka zarar verilmesinin İslam’a aykırı olduğunu beyan edince, Fatih alternatif planlar yapmak ve savaşın daha kısa sürede bitirilmesini sağlayacak strateji geliştirmek zorunda kalmış.
Konuyu uzatmak ve bir tartışma açmak istemiyorum.
İran’ın denemesini gerçekleştirdiği 2 bin km. menzilli füzeye ait tepkileri okurken yukarıdaki anekdot geldi aklıma.
Şimdi biz işin kolayına kaçalım ve hem uzmanlık alanımız olmadığından, hem de her işi erbabına sormak gerektiği gerçeğinden yola çıkarak Prof. Dr. Hayrettin Karaman Hocamıza konuyu havale edelim ve diyelim ki...
“Muhterem Hocam, eğer şeyhulislam gerçekten bahsedilen haklı gerekçelerle bu topların kullanılmasına rıza göstermedi ise, bu tür bir tablo karşısında -Düşmanın silahıyla silahlanmak- şeklindeki hadisi şerifi en geniş anlamıyla nasıl okumalıyız?”
Şahsım adına ben, muhteşem bir ülkede, Müslüman bir anne babadan doğarak daha baştan İslam’ı hazır buldum. Başıma konan zümrüdü anka kuşu kadar değerli bu muhteşem fırsatın uçup gitmemesi için son nefesime kadar mücadele vereceğim.
Bu ne zenginlik, bu ne şans Ya Rabbi...
Şu dinin güzelliğine bakar mısınız?
Prof. Dr. Osman ÖZSOY