|
Aşk, Sevgi ve Evlilik Aşk, Sevgi ve Evlilik ile ilgili herşey . |
Seçenekler | Stil |
01-07-2009, 16:53 | #1 |
Üryan Kalan Bir Sevdanın Kimyasal Açılımı
{Sabaha karşı usulca dokunurdu yalnızlık. Kimin seçimiydi bu sormadım. Zira sorulmayacak sorular vardır her alkollü bünyede dışa dönüş kimyasını bozan. İç bozumu mu dersin? Bilmem işte, adını herkesin bildiği bir dizeye resimlersin ( üç boyutlusundan olsun denizin) bizde sancılarını deleriz geçmiş zamanlardan kalma ama asla dolmayan bardaklarımızın.
Sokaklarımızı boşuna yürümüş zaman. Siz ve belki de biz… neden zamansız bir boşluğun dibine çöküp dua ediyoruz durmadan… Büyüdü mü martılar? Martılar ne zaman öldü? Tek parça halinde ama illaki sarhoş birkaç cümle ederiz, geçeriz sonra yetim sabahların tırnak izlerinden. İşte bu yüzden bilirim, kınamaz hiçbir kelime yalancılığımızı.} Ses uyumlarından düşüp iki büklüm bir yalnızlığa dudak büktüğümüz günlerdi. Kırmızı elmaları ve sesimin adının labirentlerinde kayboluş serüvenlerini severdim. Kimse bilmesin isterdim sentetik zamanlarıma eşlik ettiğinde kırılmış kalbini. O kalp ki usul usul dirilirdi gözümün Eminönü’nde bıraktığı bakışında. Biz hiçbir zaman beceremedik birbirimizi kandırmayı. En çok kendimizi tutabilirdi büyük bir hazla denize atığımız oltalar. Sonra dudağında bir yarayla gelirdi yanıma aldatılmış rüyaların, öpmeye kıyamazdım hasretini, sır olurdu erkekliğin. Kimse sorumlu tutamazdı seni benden. Kaçak oynuyorduk ve akıyordu bacaklarımdan sımsıcak bir Haziran, gidiyorum dediğim de kusuyordum haritası küçülmüş aklına… Bendim ulan fikrine ay ışı gibi çarpıp kaçan! Kılcal damarlarımıza eşitsizliğimizin tortusunu enjekte ettiğim günlerdi. Yorgundum yolculuklardan ve İstanbul’un yokuş yukarı kayganlığında unutulmuştu zaman. Tüm ruhsal iltihaplanmaların vücudumda bırakılan ameliyat izinde soluk alabiliyordu ve tutunamadığın her sevdayı aldattığında toplantı talep ediyordun resmiyetimin levhalarından. Ağlarken yürek sancıların saçlarımda, günah çıkarıyordun yüzümün mumyalanmış sabır taşında. Tüm zayıflıklarını kutsadım, tüm ihanetlerini ayıkladım, tüm kaybedişlerini kabul ettim, tüm anlamsızlıklarını hırpaladım ve tüm sevdalarına milli marş yazdım. Ilık ılık kaybolurken edebiyata rengi kaçmış tensizliklerin denize düşmeyi ve tarafımdan kurtulmayı bekliyordu akılsız ellerin. Gelme üstüme üstsüzlüklerinle! Çünkü Tanrını sevemeyecek kadar geçtin bir kadının anatomisinden. Küçük heyecanlarından birinci derece sorumluydum ve geliyorum dediğimde çekiyordum iliklerini kemiklerinden. Bendim ulan analitik düşüncene çelme takıp gülümseyen. Edebiyatlaştıramadıklarımız kaldıysa eğer trigonometri harikalığıyla o beyinsiz Tanrına sen anlat. Yoksa sana yardım edebilecek tek şey var; Rakı ve okyanuslar… - * Sırrı anlamadan şiirden çıkmak tehlikeli ve yasaktır! - Hadi be! Yıkılırsın üstüme, ihanetlerin kanar. * Özgür GÜMÜŞSOY |
|
|
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|