sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > GÜNCEL HABERLER - SİYASET > Köşe Yazıları
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz.

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 11-01-2008, 15:41   #1
Kullanıcı Adı
ALONE53
Arrow Ya Zaman olmasaydı?!.

Ya Zaman olmasaydı?!.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...aman-olmasaydi
Zaman, hep demokrasinin ve özgürlüklerin yanında oldu. Antidemokratik girişimlerin ise karşısında durdu. Kaos çıkarıp toplumu birbirine düşürmeyi hedefleyen provakasyonlar Zaman'ın serin kanlı ve etkili yayınları sayesinde amacına ulaşamadı.



Tarih 24 Temmuz 2000. 28 Şubat sürecini organize psikolojik savaş dairesi, önemli bir hamle yapmak üzere. Buna göre devlet kademelerindeki muhafazakâr kadroların tamamı ayıklanacak, yerlerine '28 Şubatçı' isimler getirilecek. Ancak önlerinde yasal bir engel var. Bunu mevcut hükümete bir kararname çıkartarak aşmanın peşindeler. Plan saat gibi işliyordu; lakin hesaplamadıkları bir şey vardı: "Zaman Gazetesi." Oyun açığa çıkınca ANAP lideri Mesut Yılmaz, imzası bulunan bakanlara "Biz hukukun üstünlüğü derken, bu tasarı AB yolunda Türkiye'ye zarar verir." diye kızdı. MHP kanadı, bilmeden imzaladığını açıkladı; Bülent Ecevit, "Farkında değilim." dedi. Ancak hükümet, bazı temasların ardından geri adım attı ve bu kararnamenin mutlaka çıkması gerektiğini savundu. Hükümetin kararlılığına rağmen Zaman'ın ısrarlı yayınları bu girişimin sonuca ulaşmasını engelledi. Tıpkı, AK Parti hükümetinin, sivil toplum hareketlerinin terör faaliyeti gibi değerlendirilmesine yol açacak girişimini önlediği gibi... Soyut ve kapsamı belirsiz 'silahsız kuvvetler' tabiri Terörle Mücadele Yasa Tasarısı'na girmiş olsaydı, Türkiye bugün farklı bir noktada olabilirdi.

"Siyaset ve toplumsal mühendislik" projelerinin akamete uğramasında Zaman hep başrolde oldu. Türkiye, 2006 ve 2007 yıllarında, 28 Şubat'a benzer bir süreçle karşı karşıya kaldı. Nokta dergisinin yayımladığı darbe günlüklerinde bu durum net bir şekilde yer alıyordu. Sarıkız Darbesi'nin süreci şöyle kurgulanmıştı: "Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben Mustafa Özkan'ı davet edecektim. Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik. Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik. Sokaklara afiş astıracaktık. Dernekler ile temas edip onları da hükümet aleyhine teşvik edecektik. Bütün bu olayları yurt çapında yapacaktık."

En büyük provokasyon

Zaman, yazdığı haber ve yorumlarla laik-antilaik çatışmasıyla Türkiye'yi kaos ortamına sürüklemek isteyen çetelerin projesini akamete uğrattı. 17 Mayıs 2006'da Cumhuriyet tarihinin en önemli provokasyonlarından birisi gerçekleştirildi. Alparslan Aslan isimli bir avukat o gün sabah saatlerinde Danıştay binasına gitti. Başörtüsüyle ilgili davaların görüldüğü 10. kattaki Danıştay 6. Dairesi kapısını açarak toplantı halindeki başkan ve üyelerin üzerine kurşun yağdırdı. Binadan çıkarken bir polisin dikkati sonucu yakalandı. 1 kişinin öldüğü 5 kişinin yaralandığı menfur saldırı Türkiye'yi ayağa kaldırdı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olayı 'Bu laikliğe yapılmış saldırıdır', CHP lideri Deniz Baykal 'Siyasete kan bulaştı' sözleriyle değerlendirdi. Televizyonlar gün boyu canlı yayın yaparken basının büyük bir kısmı saldırının haberini 'Laikliğe kurşun' başlığıyla haberleri verdi. Dindar kesim 'olağan şüpheli' haline gelirken, iktidardaki AK Parti'nin bakanları cenaze töreninde saldırıya uğradı.

Zaman Gazetesi ise Türkiye'yi ayağa kaldıran saldırıda soğukkanlılığını korudu. 'Menfur saldırıda TİT izi'ni tespit etti. Saldırganın kimliğini ve bağlantılarını araştırdıkça olayın ardından 'Deştikçe çete çıkıyor' manşetini attı. 'Danıştay güvenliğindeki Oyak arızası'nı belirledi. Türkiye'yi karıştırmak isteyen derin çetelerin varlığına dikkat çeken Zaman'ın yayınları sayesinde Danıştay saldırısının perde arkası kamuoyuna doğru şekilde anlatıldı. Saldırı olaydan iki yıl sonra açılacak Ergenekon terör örgütü davasının en önemli dayanağı oldu. Ülkeyi kaos ortamına çekip darbe yapmayı planlayan örgütle ilgili iddianamedeki tek maktul Danıştay saldırısında hayatını kaybeden hakim Mustafa Yücel Özbilgin oldu.

Danıştay saldırısının ardından Türkiye'de peş peşe olağanüstü gelişmeler gerçekleşti. 11. cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde tam bir demokrasi sınavı yaşandı. Seçim süreci 15 Nisan'da başladı. 10 günlük aday başvuru süresinin sona ermesine bir gün kala Başbakan Erdoğan beklenen açıklamasını yaptı: "Adayımız, Abdullah Gül kardeşimizdir." 27 Nisan'daki ilk tur oylamada Gül'e 357 oy çıktı. Aynı günün akşamı Genelkurmay'ın gece yarısı bildirisi gündeme damgasını vurdu. Bildiriyi üzerine alan hükümet aynı sertlikte cevap verdi. CHP de oylamada en az 367 kişinin bulunması gerektiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. 1 Mayıs'ta Mahkeme, CHP'nin 367 konusundaki iptal başvurusunu yerinde buldu ve cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunu oyçokluğuyla iptal etti. 4 Mayıs'ta TBMM, AK Parti Grubu'nun teklifi doğrultusunda genel seçim kararı aldı.

22 Temmuz seçimlerine gidilirken medya Cumhuriyet mitinglerine odaklanmıştı. Mitingler saatlerce canlı yayınlanıyor, gazeteler sayfalarca yer ayırıyordu. Ancak bu toplum mühendisliği çalışması yine Zaman'ın hamleleriyle geri tepti. Zaman mitinglerin ardındaki amaca dikkat çekti. Oluşturulmak istenen kaos ortamıyla demokrasiye pranga giydirileceğini vurguladı. Psikolojik harekât etkisini yitirirken Türkiye'de demokratik süreç işledi ve halk kararını sandıkta verdi. Seçimlerin ardından cumhurbaşkanı seçim süreci tekrar başladı. TBMM, Abdullah Gül'ü 28 Ağustos'ta Türkiye'nin 11. cumhurbaşkanı olarak seçti. Hürriyet Gazetesi yazarı Bekir Coşkun, bu gelişmeyi, "Doğrusunu isterseniz 'Göbeğini kaşıyan adam'ın zaferidir bu. Taa genel seçimlerde kararı o verdi. Çocukları için aydınlık Türkiye isteyenler meydanlara dökülürken, o uzakta bıyık altından güldü, göbeğini kaşıdı ve dinci devletin yolunu açtı... Abdullah Gül tam ona göredir. Zaten onun cumhurbaşkanı olacaktır. Benim değil..." şeklinde değerlendirdi. Coşkun'un 'göbeğini kaşıyan'lar olarak tanımladığı seçmeni Hürriyet'in bir başka yazarı Yılmaz Özdil 'bidon kafalı' diye nitelendirdi. Fakat her şeye rağmen Türkiye'de demokratik süreç işlemiş ve halk antidemokratik girişimlere pirim vermemişti.

Bütün bu gelişmelerden sonra bir kez daha düşünün. Ya Zaman olmasaydı!






Cinayeti masum göstermeye çalıştılar
Tarih 1 Temmuz 2003. İstanbul'da Cevahir Çağlar adlı bir bayan, babası tarafından pompalı tüfekle öldürüldü. Ali Rıza Çağlar, kızını öldürdükten sonra cinayetin sebebini kızının tarikata girmesi olarak açıkladı. Ancak baba Çağlar, daha önce sabıkası, psikolojik sorunları olan ve tanıyanlar tarafından sevilmeyen biriydi. Üstelik doktor olan Cevahir Çağlar, hem sürekli dayak yiyen annesine hem de şiddete maruz kalan kardeşlerine bakıyordu. Bu olay 2 Temmuz'da bazı gazetelere 'Tarikat cinneti' olarak yansıtıldı. Hürriyet gazetesinde haber 'Tarikata girdi diye kızını öldürdü' başlığıyla çıktı. Habere Ali Rıza Çağlar'ın görüşleri doğrultusunda yaklaşan gazete, Doktor Cevahir Çağlar'ın annesi ve kardeşlerinin görüşlerine küçük bir kutuda yer verdi. Gazete, burada da çocukların, 'babalarının annelerine ve kendilerine şiddet uyguladığı' yönündeki açıklamalarını başlığa taşımadı. Star gazetesi 'Tarikat cinneti' başlığını tercih etti. Haberi tamamen babanın görüşleri doğrultusunda yayımladı. Ailenin babaya ağır suçlamalar getiren ve 'normal' olmadığını belirten ifadeleri ise haberin içinde 2-3 satırla gizledi. Vatan, 'Doktor kızını tarikatçı oldu diye öldürdü' başlığını kullandı. Görüşmelerine rağmen ailenin babayla ilgili ifadelerine hiç yer vermedi. 'Tarikatçı cinayeti' başlığını kullanan Sabah da ailenin baba hakkındaki suçlamalarını gizledi. Milliyet, olayı 'Tarikatçı dediği kızını tek kurşunla öldürdü' başlığı ile duyururken diğer gazeteler gibi ailenin babanın kişiliğiyle ilgili yaptığı açıklamaları görmezden geldi. Cumhuriyet gazetesi, "Tarikata girdi diye kızını vurdu" dedi.

Cinayeti babanın ağzından anlatan gazete, sadece haberin son kısmında 'Ali Rıza Çağlar'ın aklî dengesinin bozuk olduğu iddia ediliyor' dedi. Bu fotoğraf gösteriyordu ki, büyük bir basın faciası yaşanıyordu. Ancak Zaman'ın haberleri üzerine fotoğrafın rengi değişti. 4 Temmuz'da Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, yaptıkları hatayı itiraf etti. ''Haklı cinayet, anlamlı cinnet olmaz arkadaşlar.'' diyen Özkök, şöyle yazdı: "Kabul edelim, ilk gün bu cinayeti hepimiz çok özensiz biçimde verdik. Başlıklardan çıkan anlam şuydu: 'Kızını tarikata kaptıran zavallı adam cinnet getirip, cinayet işledi.' Oysa daha ilk günden cinayetin hiçbir hafifletici nedeninin bulunmayacağı gerçeğinden hareket etmeliydik. Hiç şüphesiz, eğer kızı gerçekten tarikat üyesi olduğu için cinnet getirmişse, bu haberin unsuru olarak verilmeli. Ama bu tür haberler yazılırken, başlıkları atılırken, cinayetin hafifletici nedenlerini aramak bizim görevimiz olmamalı. O, hukukun ve savunma avukatlarının işidir. Bu bir cinayettir. Üstelik olayın arkasından konuşan herkes babayı suçluyor ve ölen kız hakkında iyi şeyler söylüyor. Dolayısıyla buna "tarikat cinayeti'' demek fevkalade yanlıştır. Artık bu meslekî refleksleri daha iyi kontrol etmenin yolunu aramalıyız."






Kız yüzünden çıkan kavganın adı 'bira baskını' oldu
Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken birden birden irtica haberleri basında arzı endam etmeye başlamıştı. Cumhuriyet Gazetesi, her gün "Tehlikenin farkında mısınız?" sürmanşetiyle çıkıyor; "Cumhuriyet'inize sahip çıkın" çağrısı yapıyordu. Hürriyet, Milliyet ve Vatan gazetesinin 15 Nisan'daki ortak başlıkları, 'Üniversiteye bira baskını' idi. Sözde sopalı, döner bıçaklı bir genç, Ankara Ziraat Fakültesi öğrencilerine bira içmeleri nedeniyle saldırmıştı. Ancak gerçek çok farklıydı. Zaman muhabirlerinin çabası sonucu, saldıran şahsın liseli bir genç, kavganın sebebinin de içki değil 'aşk ilişkisi' olduğu ortaya çıktı. Selim Örün adlı genç Ziraat Fakültesi'nde okuyan kız arkadaşını görmeye gitmiş, içeri alınmayınca da öfkelenerek saldırıyı gerçekleştirmişti. 17 Nisan'da Hürriyet gazetesinin manşeti 'Üniversitede 31 Mart Vakası' idi. Habere göre bir grup öğrenci, 31 Mart Vakası'nı anmak için İstanbul Üniversitesi'nin kantininde toplanmış ve kız öğrencilerin zorla başını örterek Kur'an dinletmişti. Hâlbuki olayın 31 Mart'la ilgisi yoktu. Öğrencilerin başının zorla örtüldüğü iddiası da doğru değildi. 27 Şubat 2006 tarihli Hürriyet gazetesinde 'Sarıklı bir demiryolu çalışanı' başlığıyla verilen haberde, Nazilli'de görev yapan Halil İbrahim Usta isimli TCDD görevlisinin işine sarık, cübbe ve sakalla gittiği ileri sürülüyordu. Hadise gazetelerin yazdığı gibi değildi. Medya bu olayı da çarpıtılmıştı.

HAMİT KARALI
ALONE53 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 14:20


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2023

2007-2023 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog Snus Satın al düşmeyen takipçi satın al