![]() |
|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
![]() ![]() |
Seçenekler | Stil |
![]() |
#1 |
![]() BU, AKP’nin dürüst üyeleriyle ve AKP’ye oy veren insanlarla samimi bir sohbettir.
Hürriyet önümüzdeki ay, çok büyük çaplı bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarını açıklayacak. Tarhan Erdem ve ekibi tarafından gerçekleştirilen çalışma, bugüne kadar Türkiye’de yapılan en geniş çaplı araştırmalardan biri. Anketörler, 20 binden fazla insanla yüz yüze görüşme yaptılar. Araştırmanın amacı, biz Türklerin kim olduğumuzu ortaya koymaktı. Bu arada Hürriyet okurunun kim olduğunu da belirlediler. O araştırmadan sadece bir sonuca değinmek istiyorum. Hürriyet okurları arasında AKP’ye oy veren epey kişi var. Hürriyet ayrıca, Almanya’daki açık ara en büyük Türk gazetesi. Yani büyük bir ihtimalle Deniz Feneri’ne bağış yapmış çok sayıda okurumuz var. Anlayacağınız biz Deniz Feneri’ne dışardan bakan bir gazete değiliz. İçerden, yani kendi okurumuzun içinden de bu olayla ilgiliyiz. Bir anlamda müdahiliz. * * * Almanya’nın Türk asıllı milletvekili Hakkı Keskin, Deniz Feneri skandalı için şu yorumlu yapıyor: "Almanya tarihinin en büyük yardımlaşma skandalı." Ortada nereye gittiği belli olmayan 20 milyon Euro’ya yakın para var. Alman adaleti, bu parayı bulup, yardımseverlik duygusu sömürülmüş insanlara geri ödemeye çalışıyor. Türk hükümetinin ne yapması gerekir? Alman polisinden, Alman yargısından daha cesaretle, daha kararlılıkla bu işin üzerine gitmek, değil mi? Başbakan ilk günden bunu yapsaydı, en büyük destekçisi biz olurduk. Bizim hükümete karşı bir husumetimiz yok. İşe Frankfurt’ta görülen davayla ilgili haberleri vererek başladık. Yani normal gazetecilik işimizi yaptık. Ama Başbakan’ın inanılmaz saldırısı ile karşılaştık. Bu ağır ve haksız saldırının nedenini hálá anlamış değiliz. * * * Bundan 7-8 yıl önce Paris üzerinden Türkiye’ye dönüyordum. Charles de Gaulle havalimanında bir Nouvelle Observateur dergisi aldım. Kapak konusu, yolsuzluktu ve şöyle bir ifade kullanılıyordu: Fransa yolsuzluk batağında. Olay neydi biliyor musunuz? Fransa’nın imar bakanı, güneyde kendine bir ev almıştı. Evin fiyatı, yanılmıyorsam, 200 bin dolar civarında bir paraydı. Bakan bu evi, başında bulunduğu bakanlığın ihale verdiği bir şirketten almıştı. Yine iddiaya göre, şirket evi 50 bin dolar daha ucuza satmıştı. Dergi bu konuya tam 17 sayfa yer ayırmıştı. * * * Deniz Feneri davasını izlerken, derginin kapağı ikinci defa gözümün önüne geldi. 50 bin dolarlık bir "kıyak" bakanlık koltuğuna mal olmuş, dergi buna 17 sayfa ayırmıştı. Ne o gün, ne de ondan sonraki günlerde dönemin başbakanı Nouvelle Observateur dergisine savaş açmaya cüret etmemişti. "Cüret etmemişti" diyorum ve bu ifadeyi bilerek seçiyorum. Kastettiğim şey, medyanın gücüne karşı cüret etmek falan değil. Demokratik bir ülkede bir başbakan, bir gazeteye veya medya grubuna, sırf yolsuzluk davasını yayınladı diye savaş açmaya cüret edemez. Tekrar ediyorum bu cürettir. Bu, demokrasiye karşı cürettir. Çoksesliliğe, hukuka karşı cürettir. Demokrasi kültüründen nasibini alan siyasetçiler işte bu nedenle böyle bir şey yapmaya cüret edemezler. Tabii iş, ceketi çıkarıp, Ustura Kemal havasıyla gövde gösterisi yapmaksa, bunu yapabilirsiniz. Elinizdeki devlet imkánlarını sonuna kadar kullanıp, bazı medya gruplarını sindirebilirsiniz. Ama, bütün bunları yapıp, sonra insanların karşısına geçip, "Ben Avrupa Birliği’ne tam üyeliği istiyorum" derseniz, size ikinci defa inanacak saftorik bulamazsınız. Deniz Feneri davası büyük bir ihtimalle bugün sonuçlanıyor. Sonra sıra Türkiye’deki uzantılarına gelecek. Hiç olmazsa orada AKP’nin dürüst üyelerini karşımızda değil, yanımızda görmek istiyoruz. Ertuğrul Özkök Hürriyet |
|
![]() |
![]() |
|
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|