sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > İNTERNET KAFECİLER FORUM > Teknoloji - Bilim
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Teknoloji - Bilim Teknolojiyle ve bilimle ilgili haberler, araştırma konuları burada

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 11-26-2007, 03:08   #1
Kullanıcı Adı
Kalpsiz_
Exclamation Dünyayı Sarsan 10 Gün

'Dünyayı Sarsan On Gün'

Akın Erensoy

Savaş ve devrim

1914 Temmuzunda, savaşa günler kala Petrograd sokaklarında barikatlar yükseliyordu. Yüz binlerce işçi şalterleri indirmiş ve greve çıkmıştı. Çarlık hükümeti onlarca işçi önderini ve sosyalist milletvekilini tutuklatmış, sürgüne göndermiş, ama yine de işçi hareketinin önünü alamamıştı. 1914'ün Ocak ayında grevci işçilerin sayısı 1 milyon 450 bin olarak hesaplanmıştı. Grevler giderek siyasal bir içeriğe bürünmüş ve Çarlığın temellerine yönelmişti. Denilebilir ki, Rusya'da devrim başlamıştı. Fakat savaş geldi ve milyonlarca işçinin bilincini uyuşturan ulusal duygunun hortlamasına neden oldu.

Dünya proletaryasının önderi ve umudu olan II. Enternasyonalin merkezi partisi Alman Sosyal Demokrat Partisi (SDP), 4 Ağustosta Alman emperyalizminin savaşa girmesini sağlayan savaş kredilerine onay verdi. SDP'yi diğer partiler izlemekte gecikmedi. II. Enternasyonal partilerinin kendi kapitalistlerinin yanında yer alması dünyanın her yerinde işçi sınıfını başsız bırakıyor, dağıtıyor ve birbirlerini boğazlamaları için cephelere sürüyordu.

Aynı süreç Rusya'da da işledi. Bolşevikler hariç tüm partiler burjuvazinin peşine takıldılar. Milyonlarca işçinin politik grevi devrimci bir duruma evrilemeden durduruldu. Ancak bu sadece devrimin gelişiminin ertelenmesiydi. Savaş Rus devrimini hızlandırmakla kalmadı, keskinleştirdi; sömürülen yığınları politikleştirdi.

1916'nın sonu ile 1917'nin başına gelindiğinde toplum gergindi ve politik bir hava hâkimdi. Savaşta milyonlarca insan ölmüştü, her gün cepheden yeni ölüler geliyor, yeni askerler cepheye gidiyordu. İşçi sınıfı ve yoksul yığınlar açlığın pençesinde kıvranıyorlardı. Enflasyon yükselmiş, paranın değeri düşmüş, ücretler dondurulmuş, alım gücü sıfıra düşmüş ve besin maddeleri bulunamaz olmuştu. Bu tabloyu işçilerin işten çıkartılması tamamlıyordu.

18 şubat 1917'de Putilov fabrikasında 20 bin işçi işten atılmış ve Petrograd meydanlarında yürüyüşler yapmaya başlamıştı. Putilov işçilerinin sokaklara inmesi ortamı birdenbire değiştirdi. Açlıktan kıvranan insanlar, fırınları ve dükkânları yağmalamaya başladılar. Bu iki gelişme, 23 şubatta (Rus takvimi günümüz takviminden 13 gün geridir) kadınların dünya emekçi kadınlar günü vesilesiyle yapmış oldukları yürüyüşle çakıştı. Çok kısa bir süre içinde 'ekmek isteriz', 'çocuklarımız açlıktan ölüyor' sloganlarının yerini 'kahrolsun otokrasi', 'kahrolsun savaş' sloganları aldı ve yürüyüş siyasi bir içeriğe büründü. 23 şubatta kadınlarla birlikte grevcilerin sayısı 90 bindi. Ayın 24'ünde 197 bine, 25'inde 240 bine ulaşan grevci sayısı daha sonraki günlerde tüm şehri, sanayi kentlerini ve Rusya'yı sardı ve hareket devrime dönüştü. Ayın 26'sında tüm Petrograd ayaklanmış ve Çarlığın devrilmesi için Kazaklarla, polisle ve askerle çatışmaya girişmişti. Ayın 27'sinde artık Çarlık fiilen kalmamıştı; tüm kışlalar ayaklanmış, devlet daireleri ele geçirilmiş ve işçiler sokaklarda denetimi sağlamış bulunuyordu.

1905 devrimini yaşamış Rus işçi sınıfının deneyimli öncüleri, 27 şubat 1917'de devrim zafer kazandığında sovyetleri yeniden oluşturdular. Devlet dairelerinin, fabrikaların, demiryollarının, haberleşmenin, kışlaların, cephelerin, kent yönetiminin ve iaşenin denetimini elinde tutan işçi sınıfı, sovyetler ortaya çıkınca tüm yetkilerini ona bırakmıştı. Sovyet, örgütlenmesiyle, her alana el atmasıyla kısa zamanda bir hükümete dönüşmüştü. Ama sovyetlerin içinde çoğunluk olan ve sovyetin siyasal öncülüğünü elinde bulunduran Menşevik ve Sosyal Devrimciler iktidarı kendi elleriyle burjuvaziye bahşettiler.

Lenin Rusya'da

1917 Nisanında Lenin, daha yeni ayak bastığı Finlandiya tren garında devrimin sahibinin kim olduğunu açıklamıştı.

Değerli yoldaşlar, askerler, denizciler ve işçiler; sizin şahsınızda Rus devrimini selamlamaktan, sizi dünya proleter ordusunun öncüsü olarak selamlamaktan mutluyum... Yoldaşımız Karl Liebkneckt'in çağrısı üzerine, halkların silahlarını sömürücü kapitalistlere çevirecekleri saat hiç de uzak değil.[1]

Bu korsanca emperyalist savaş, bütün Avrupa'da bir iç savaşın başlangıcıdır... Uluslararası sosyalist devrim başlamış bulunuyor... Bütün Avrupa kapitalizmi bugün-yarın yıkılabilir, yapmış olduğunuz Rus devrimi yolu açmış, yeni bir çağın başlangıcı olmuştur. Yaşasın dünya sosyalist devrimi![2]

Lenin'in bu sözleri tüm sosyalist partiler kadar Bolşevikleri de şaşkına çevirmişti. Menşevikler, Sosyal Devrimciler, Lenin'in 'eski Bolşevikler' olarak tanımladığı Rusya'daki önderlik ve diğer tüm devrimci gruplar; Rus devrimini Çarlığa karşı, feodalizmin tasfiyesi yönünde gelişen bir demokratik burjuva devrim olarak görüyorlardı. Menşevikler 1905 devriminde almış oldukları burjuvazinin kuyruğuna takılma tutumlarını sürdürüyorlardı.

Fakat Lenin'i asıl şaşırtan 'eski Bolşevikler' diye adlandırdığı Rusya'daki Bolşevik önderliğin, 'burjuvaziyle değil Çarlıkla sorunumuz var' diyerek Menşeviklerin kuyruğuna takılmaları, hatta Menşeviklerle birleşmeyi düşünmeleriydi. Lenin'in Uzaktan Mektuplar başlığıyla gönderdiği makaleler, Pravda'yı ellerinde bulunduran Stalin ve Kamanev ikilisi tarafından yayınlanmamıştı. Lenin'in Rusya'ya geldiği gün mektuplardan sadece bir tanesi yayınlandı. şöyle diyordu Lenin: 'Evet Çarlık düşmüştür ama, Rusya'nın sürdürdüğü savaş yine de emperyalist bir savaş olarak kalmaktadır.'[3] Fakat Stalin Lenin'i hiç de haklı bulmuyordu. 15 Martta Pravda'da yayınlanan bir baş makalede şunlar yazılıydı: 'Halk yüreklice görevinin başında kalacak, kurşuna kurşun, gülleye gülle ile karşılık verilecektir; bu tartışma götürmez.'[4] Söz konusu makalede, bu dönemde Petrograd Sovyetinin aldığı bazı kararlarla hemfikir olunduğu belirtiliyordu. Sovyetin aldığı kararlardan biri ise şuydu: 'Eğer Alman ve Avusturya demokrasileri bizim sesimize aldırış etmezlerse o zaman vatanımızı kanımızın son damlasına kadar savunacağız.'[5]

Lenin Rusya'ya geldiğinde tüm bu olanlara amansızca saldırdı, eleştirdi, Nisan Tezleri diye bilinen devrim programını açıkladı ve parti içinde mücadeleye girişti. Lenin'in partisini kazanması kolay olmadı; ama proletaryanın en devrimci unsurları Lenin'in ne demek istediğini pratik deneyimleriyle de bütünleştirerek kısa zamanda kavradılar ve onun yanına geçerek Nisan Tezleri'ni onayladılar.

Lenin Nisan Tezleri'nde, proletarya siyasal iktidara sovyetler aracılığıyla el koymalı ve ikili iktidara son vermelidir diyordu. Bunun için 'bütün iktidar sovyetlere' sloganını yükseltiyordu. Savaşı durduracak, barış görüşmelerine başlayacak, büyük toprak sahiplerinin toprağına el koyup yoksul köylülere dağıtacak, ekonomiyi sömürülen yığınların ihtiyacı doğrultusunda düzenleyecek ve açlığa son verecek, fabrikaların işçi denetimine açılmasını sağlayacak bir iktidara ihtiyaç vardı. Böyle bir iktidar proletaryanın politik iktidarı ele geçirmesiyle kurulabilirdi.

Kitleler saf değiştiriyor

Geçici hükümet aracılığıyla iktidarda olan burjuvazi hiçbir sorunu çözmeye yanaşmıyordu. Çarlıktan alınan devlet aygıtı, yasalar, mahkemeler vb. olduğu gibi duruyordu; en küçük bir demokratikleşme sağlanmamıştı.

İşçi sınıfı ve yoksul köylülerin yaşam standartlarında hiçbir değişiklik olmamıştı; alınan ücretler düşüktü ve çalışma saatleri eskisi gibi 11-12 saatti. Cephelerde teçhizat, yiyecek, giyecek kalmamıştı ve savaş uzuyordu. Cepheler askerlerin kendi elleriyle kazdıkları açık mezarlara dönüşmüştü; asker savaştan bıkmıştı.

Toplum kaynıyordu; tüm kitleler politikanın içine dalmıştı. Tartışıyor, okuyor, eleştiriyor, toplanıyor, dağılıyor, yeniden örgütleniyor, yeniden ayaklanıyordu. Rusya'nın her yerinde pıtrak gibi örgütlenmeler ortaya çıkıyordu. Her düzeyde, her aşamada bir örgütlenme kendini gösteriyordu. Mahalle komiteleri, köylü komiteleri, asker komiteleri, fabrika ve atölye komiteleri, subay komiteleri, savaş komiteleri, asker sovyetleri, işçi sovyetleri, sendikalar, dumalar, partiler, partiler... İşte devrim buydu.

Geçici hükümetin barış görüşmelerine başlamaması, başka ülkeler üzerinde hak iddia etmesi, işçi ve asker yığınlarını 20 Nisanda sokağa dökmüştü. Kitlelerin içinde Bolşevik sloganlar güçlü bir ses olup havaya yükseliyordu. 'Ekmek, barış, toprak, sanayinin işçiler tarafından denetlenmesi.' Böylelikle ikili iktidar çatışmasının resmi olarak birinci perdesi açılıyor ve kitleler saf değiştirmeye adım atıyorlardı.

İşçi ve asker yığınların ortaya koyduğu tepki hükümetin dağılmasıyla sonuçlandı. Burjuvazi taktik değiştirmişti ve kitlelerin desteklediği ama kendi kuyruğundan ayrılmayan sosyalist partileri, burjuva hükümete dahil ederek işçi ve yoksul halkın karşısına bir koruyucu kalkan olarak dikmek istiyordu. Çünkü asıl amaçları emperyalist çıkarlarını sosyalist görünümlü bir hükümet altında gizlemekti. Kerenski, Mart ayında hükümeti 'kolsuz ve ayaksız' olarak tanımlamıştı. Sovyetleri ellerinde tutan Menşevikler ve Sosyal Devrimciler geçici hükümete katılarak burjuvazinin 'kolu ve ayağı' oldular.

Sosyalistlerin de içinde bulunduğu hükümet, Rus ordularının taarruza geçmesi için karar almıştı. İşçiler ve askerler her geçen gün Menşevik ve Sosyal Devrimcilere olan güvenlerini yitiriyorlardı. Bolşevikler, işçi sınıfının en devrimci, en fedakâr unsurları arasında hiç durmadan çalışıyorlardı. Kitleler tedrici olarak Bolşeviklerin yanına geçiyorlardı. Yerel Sovyetlerde, komitelerde yani tabanda Bolşeviklerin önerileri kabul görüyordu. Taarruz ve arkasından bozgun, yığınların Bolşeviklerden yana saf değiştirmesini hızlandıracaktı.

Ricattan ileri atılışa

Temmuz başına gelindiğinde kitlelerin hükümete tahammülü kalmamıştı. Başını 40 bin Putilov işçisi ile Kronştad askerlerinin çektiği kitleler 3 ve 4 Temmuzda hükümeti düşürüp iktidarın sovyetlere geçmesi için gösteriye başlamıştı. Gösteriler kısa zamanda, her yerde çatışmaya dönüşmüştü. İşçiler ve askerler bu kez silahlanmış ve silahlarını da koalisyon hükümetine çevirmişlerdi. İktidarın alınmasını henüz erken bulan Bolşevikler, ayaklanmaya, işçi ve askerlerin içine girerek, onları ikna ederek son verdiler. Çünkü Bolşevikler hükümeti devirseler bile bu ancak Petrograd'la sınırlı kalacaktı. Diğer şehirlerin Bolşevikleri desteklememesi ise karşı-devrimle sonuçlanabilirdi. Fakat yine de karşı-devrim, fırsatı değerlendirip baş kaldırmaktan geri durmadı. Bolşeviklere her yönden saldırılar gelmeye başlamıştı. Gazeteleri yasaklandı; gazetelerin basıldığı matbaa karşı-devrimci subaylar tarafından parçalanıp dağıtıldı. Sosyalistlerin içinde bulunduğu hükümet Bolşevikleri tutuklatmak için harekete geçti. Lenin ve Zinovyev Finlandiya'ya kaçmak zorunda kalırken, Troçki tutuklanarak hapse atıldı. Bolşevik parti yarı illegal çalışmaya geçti.

Bolşevikler sahneden çekilince meydanı boş sanan burjuvazi bir karşı-devrimle sovyetlerden de kurtulmak istedi. Bu amaçla tüm gerici güçler, kapitalistler, kilise, soylular, subaylar Kornilov'un etrafında toplandı. Kornilov devrimi ezdiğinde Çarlık yeniden kurulacaktı. İşte Bolşevikler, böyle bir durumda devrim meydanına döndüler.

Kornilov darbesine karşı kurulan 'karşı-devrimle savaş komitesi' kısa zamanda Bolşeviklerin eline geçti. Kısa zamanda 25 bin işçi komiteye yazılmıştı. Komite daha sonra 'askeri devrimci komite' ismini alacaktı. Askeri komite böylelikle Haziranda dağıtılan kızıl muhafızları yeniden örgütledi. Petrograd'ın savunmasını üzerine alan komite, kentin yönetimini de fiilen üzerine almıştı. Demiryolu işçileri karşı-devrimin raylar üzerinden başkente ulaşmasını engelledi, PTT işçileri haberleşmesini kesti, askerler Kornilov'u takip etmediler. Böylelikle karşı-devrim başkente ulaşamadan başı ezilmişti.

'Dünyayı sarsan on gün'

Kornilov darbesinin ezilmesi rüzgârın hızlı bir şekilde Bolşeviklerden yana dönmesine neden oldu. 20 Ağustosta Petrograd Duması seçimlerinde Bolşevikler oyların üçte birini almıştılar. Rusya'nın dört bir yanında aynı gelişmeler oluyordu. Dumalar, sendikalar, asker komiteleri ve elbette ki Sovyetler, Bolşeviklerin safına geçiyordu.

l Eylülde Petrograd Sovyeti vekilleri Bolşeviklerin 'bütün iktidar Sovyetlere' önerisini kabul etti ve Sovyetlerde Bolşevikler çoğunluğu kazandılar. Bu gelişmeyi 2 Eylülde Finlandiya, 5 Eylülde Moskova ve diğer sovyetler izledi. 9 Eylülde Petrograd Sovyeti merkez yürütme kurulu Bolşeviklerin eline geçti ve Troçki sovyet başkanı seçildi. 11 Eylülde sovyetler geçici hükümete verilen desteği çekti ve aslında fiilen hükümetin yerine geçti. Menşevikler ve Sosyal Devrimciler işçi sınıfı içinde küçük bir leke olarak kalmış, geçici hükümet ise altı boş anlamsız bir örgütlenmeye dönüşmüştü. Vurmak ve indirmek gerekiyordu.

Kitleler açtı, savaşın yok edici etkisi devam ediyordu, köylüler toprak bekliyordu, ayrıca Avrupa'da isyanlar baş göstermişti; böyle bir ortamda beklemek ölümdü, 'devrimin kaybedilmesiydi'. 'Tarih, bugün kazanabilecek (ve bugün kesin olarak kazanacak) olan ama yarın çok şeyi, her şeyi yitirme tehlikesinde olan devrimcilerin oyalanmasını, gecikmesini bağışlamayacaktır.'[6] Lenin partisiyle bir kez daha karşı karşıya geldi. Merkez Komitenin çoğunluğu Lenin'e karşı çıkıyor, ayaklanmayı erken hatta gereksiz buluyordu. Ancak 10 Ekimde Lenin'in Petrograd'a gelmesiyle olayların gidişatı değişti. Lenin, Merkez Komite toplantısına katılmış ve Merkez Komiteyi ayaklanmaya ikna etmişti. Ayaklanma tarihi Troçki'nin önerisiyle Tüm Rusya Sovyetleri Kongresinin yapılacağı 25 Ekim olarak kararlaştırılmıştı. Ayaklanma ile iktidar ele geçirilecek ve Sovyet Kongresine bırakılacaktı.

Ayaklanma tarihi belli olduktan sonra 'Askeri Devrimci Komite' Bolşeviklerin genelkurmay karargâhına dönüştü ve ayaklanmanın örgütlenmesini Troçki üstlendi. Devrimci Komite her yana ulaşıyor, her yere bildiri ve propagandacı göndererek askerleri sovyetleri tanımaya ikna ediyordu. Geçici hükümet gelişmeler karşısında çaresizce teşebbüslerde bulunduysa da başarılı olamadı.

25 Ekim (7 Kasım) gecesi 10 bin işçi ve asker harekete geçmiş ve hükümet devrilmiş, iktidar Bolşeviklerin eline geçmişti. İktidarın alınması sırasında hükümeti kimse savunmamıştı. Tek bir kişi bile ölmeden, kan dökülmeden iktidar el değiştirmişti.

Tüm Rusya Sovyetleri kongresi, iktidarın sovyetlere geçmesini kabul etti ve Lenin'in başında bulunduğu bir sovyet hükümeti seçti. Bolşevik hükümet peşpeşe kararnameler yayınlamıştı. Savaşın bitmesi için savaşan ülkelerin işçi sınıfına, Rusya'da ezilen halklara, topraksız köylülere ilişkin olarak Sovyetler Kongresi kararlar almıştı. Bu kararların uygulanabilmesi için proletaryanın siyasal iktidarı elinde sağlam tutması ve kendi devletini örgütlemesi gerekiyordu.

Sonsöz

1917 Ekim Devrimiyle işçi sınıfı, Paris Komününün üzerinden tam 46 yıl geçtikten sonra, komüncülerin deneyiminden yararlanıp Rusya'da siyasal iktidarı fethederek komünarları selamlamıştı. Savaş, 1871'de nasıl komünarları iktidara taşımışsa, Rus proletaryasının da siyasal iktidarı almasının önünü açmıştı. 46 yıl önce komünarların bıraktığı mirası Rus proletaryası devraldı. Burjuva devleti parçaladı, onun kurumlarını dağıttı, yerlerine sovyetleri geçirerek bürokrasiye son verdi, düzenli orduyu kaldırarak yerlerine silahlanmış işçi milislerini (kızıl muhafızları) geçirdi, fabrikalara el koydu, üretimi merkezileştirdi, devletle din işlerini ayırdı, kadının üzerindeki baskıyı kaldırdı ve kapitalist sömürü sistemine son verdi.

Fakat Rus devrimi genişleyemedi, Avrupa'daki devrimci ortamlar proletaryanın siyasal iktidarıyla sonuçlanmadı. İtalya'da işçiler önderliksiz kaldılar; Almanya'da üç kez ayaklanan proletarya, önderliğin yetersizliği ve yanlış tutumu sonucunda başarıya ulaşamadı; Macaristan'da önderliğin kendi yolunda yürümeyip sosyal demokratlarla birleşmesi sonucunda devrim boğuldu. Böylelikle Rusya'da işçi sınıfı iktidarı yalnız kalarak tecrit oldu. Yaşanan üç yıllık iç savaş, Rus sanayisinin alt yapısını tamamen dağıttı, devrime önderlik eden milyonlarca bilinçli öncü işçi iç savaşta öldü ve devrim içeriden, bürokratik karşı-devrimle boğuldu; proletarya siyasal iktidarı kaybetti.

Biz işçi sınıfı tarihinden öğrenmiş bulunuyoruz ki; l) proletarya içinde kök salmış, sendikaları kendi önderliği altına almış, sınıfın en devrimci, en fedakâr kesimleri içinde örgütlenmiş, kararlı, disiplinli, kurmayları olan, saldırıya uğradığında dağılmadan ricat edebilecek kadar esnek yapıya sahip bir parti olmadan proletarya asla ve asla politik iktidarı fethedemeyecektir. 2) Devrim dünya devrimine genişlemedikçe, proletarya dünya ölçeğinde iktidarı ele geçirmedikçe, bir ülke ile sınırlı kalan devrim boğulacaktır. 3) Savaşların son bulması kapitalist sisteme karşı açılacak bir savaşla, emperyalist savaşı işçi sınıfının burjuva düzene karşı savaşına çevirmekle ve işçi sınıfının dünyada iktidarı ele almasıyla mümkündür. Unutmayalım, Ekim proleter devrimi hâlâ günümüze ışık tutuyor; yolumuzu aydınlatıyor.
Kalpsiz_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 23:30


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2023

2007-2023 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog