10-04-2010, 14:48 | #1 |
Mudanya Ateşkes Antlaşması
MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI
Türk Orduları bir yandan İzmir'e girerken bir yandan da İstanbul ve Çanakkale Boğazı'na doğru ilerliyorlardı. Başkomutan, büyük devletlerden biri veya bir kaçı ile savaşa girmeden, Boğazlar bölgesini güvenlik altına almak, Yunan Ordusu'nun buralara gelmesini engellemek ve Trakya'da yapılacak olan bir harekat ve İtilaf Devletleri'ni, Türk isteklerini kabule zorlamak için gerekli hazırlıkları yapmış ve komutanlara gereken emirleri vermişti. Yunan Orduları'nın 30 Ağustos'ta perişan olduğunu duyan İngiltere büyük endişeye kapıldı. Türkiye'nin Ağustos ayı içindeki iyi niyetli barış görüşmelerini reddeden, Fethi Bey'le görüşmeyi bile kabul etmeyen İngiliz Kabinesi'nin başı şimdi büyük korkuya kapılmıştı. Çünkü İngiltere, Boğazların korunması için Fransa ve İtalya'nın yardımcı olmayacağını biliyor, bu işin yalnızca İngiltere'ye kalacağını görüyordu. İngilizler Yunanlıları kesin bir imhadan kurtarmak için, 1827'den beri yaptıkları gibi, 3 Eylül'de Yunanistan'ın yaptığı ateşkes önerisini Fransa ve İtalya'ya iletti. Fakat Fransa, Yunan kuvvetlerinin Anadolu'yu boşaltmalarını şart koştu. İtalya yanıt bile vermedi. Bu durumda Çanakkale'nin Anadolu yakasının savunulması 8.000 İngiliz Askeri'ne kalıyordu. Londra, müttefikleri yardım etmediği takdirde, Çanakkale'nin terk edileceğini General Harrington'a bildirdi. 4 Eylül'de Rauf Bey'den M. Kemal Paşa'ya, İstanbul'dan ateşkes önerisi istendiğini bildiren telgraf geldi. M. Kemal 5 Eylül'de verdiği yanıtta, Yunan Ordusu'nun bütünüyle imha edildiğini, ateşkesin kabulü için, Trakya'nın ateşkesten sonra 10-15 gün içinde, 1914 sınırlarına kadar boşaltılmasını, tutsakların serbest bırakılmasını ve Yunan Hükümeti'nin, Anadolu'da Yunan Ordusu'nun yaptığı zararları ödemeyi kabul etmesini şart koştu. Yunanistan 7 Eylül'de yine İtilaf Devletleri aracılığı ile yeni bir ateşkes teklifinde bulundu. Fakat bu konuda T.B.M.M. yazışmaları sürerken Türk Ordusu 9 Eylül'de İzmir'e girdi. General Harrington bir önlem olarak aynı tarihte, bir Albaya kuvvet vererek Türklerin tarafsız bölgeyi geçmelerini engellemek ve Çanakkale'yi savunmakla görevlendirdi. İngiliz savaş gemileri de yeni birlikler getirdiler. Aynı tarihte İstanbul'un Anadolu yakasında Caddebostan-Büyük Çamlıca hattında savunma önlemleri aldılar. İngilizlerin aldığı bütün bu önlemler Türk Ordusu'nun kararını değiştirmedi. 18 Eylül'den itibaren Türk birlikleri Boğazlar üzerine yürüdüler ve İngiliz Askeri, Yunan ordusunu onbeş günde yok edip Çanakkale şehrinin 15 km yakınına gelen Türk askeri ile karşılaştı. Türk birliklerine, düşman ateş açmadıkça ateş açmaması emredilmişti. Harrington da İngiliz birliklerine, Türk Askeri ateş açmadıkça ateş açılmamasını emretmişti. 23 Eylül'de Çanakkale yakınında Erenköy'de Türk Askeri, tüfekleri omuzlarında, namlusu yere dönük asılı olarak İngiliz Askeri'nin yakınma kadar geldi. İngiliz Subayı Türk birliklerinin geri çekilmesini istedi. Türk komutan bu isteği reddedince İngilizler çember içine girmemek için geri çekildiler. Taraflar arasında bir çatışma çıkması olasılığı varken Lloyd George Türkiye'ye karşı son kozlarını oynuyordu. İngiliz Kabinesi 15 Eylül'de toplanarak, Çanakkale ve İstanbul'a doğru ilerleyen Türk Ordusu'na karşı kuvvet kullanılması kararı aldı ve müttefikleriyle dominyonlardan yardım istendi. Bahriye Bakanlığı da bir bildiri yayımlayarak, müttefiklerin, dominyonların ve Balkan Devletlerinin, Boğazların korunması için yardımını istedi. Türklerin ne olursa olsun Avrupa'ya geçmesini engellemek ve Türk başarısının yarattığı üstün durumu ortadan kaldırmak kararında olan Lloyd George'un çağrısına ne müttefiklerinden, ne de dominyonlardan, ne de Balkan Devletlerinden olumlu yanıt geldi. Hiç kimse İngiliz politikası uğruna maceraya atılmayı istemiyordu. Fransa ve İtalya, Türkiye ile yapılacak diplomatik görüşmelere katılmayı kabul ettiler. 18 Eylül'de İstanbul'daki Müttefik Devletler, T.B.M.M, temsilcisi Hamit Bey'e bir nota vererek, tarafsız bölgeye girilmemesini istediler.Fakat 19 Eylül'de Fransız askeri birlikleri, Fransa Başbakanı'nın emriyle Çanakkale Boğazı'nın Anadolu yakasından Rumeli yakasına taşındılar. İtalyanlar ise Türklere karşı savaşmayı kesinlikle red ettiklerinden İngilizler yalnız kaldı. Müttefikler durumu görüşmek için 19 Eylül'de Paris'te toplandılar. Fransa'yı Başbakan Poincare, İngiltere'yi Lord Curzon ve İtalya'yı Kont Sfortza temsil ettiler. Paris'te bu görüşmeler sürerken,Fransız General Pelle İzmir'e gelerek M. Kemal ile görüştü. General Pelle, Türk birliklerinin tarafsız bölgeye girmemelerini istedi. Mondros Ateşkesi hükümlerine göre, stratejik bölgelerin işgal altında bulunduğunu, T.B.M.M. Hükümeti'ni, Babıali'nin devamı olarak kabul edip, Türklerin tarafsız bölgeye girmemelerinde ısrar etti. M. Kemal Paşa, Müttefiklerin Mondros Ateşkesi hükümlerini en baştan beri çiğnediklerini, emperyalistlerin Yunanlıları Türkiye'ye saldırttıklarını,üç yıl Türk Ulusu'na zulüm yapılırken seslerini çıkartmadıklarını sert bir şekilde hatırlattıktan sonra, Türkiye'nin tarafsız bir bölge tanımadığını, Türk Orduları'nı durduramayacağını ve ateşkesin uzaması halinde ordularını hareketsiz bırakamayacağını, Trakya dahil bütün ülkenin terk edilmesini istedi. Boğazlar konusunda görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. M. Kemal Paşa İzmir Limanı'nda bulunan İtilaf Devletleri donanmasına bir nota vererek 24 saat içinde İzmir Limanı'nı terk etmelerini bildirdi. Donanma bu notadan sonra "Geldiği gibi gitti.". Paris'te Müttefik görüşmeleri sert bir hava içinde geçiyordu. Fransa, Edirne dahil bütün Doğu Trakya'nın Türkiye'ye verilmesini istedi. İtalya da kendisini destekledi. İngiltere'nin savaş çıkartmak isteyen tutumu karşısında Fransa Başbakanı Lord Curzon'a çok sert bir konuşma yaparak, İngiltere'yi yalnız bırakacağını bildirdi. İngiltere Fransa'nın bu isteğini 22 Eylül'de kabul etti ve hazırlanan notayı imzaladı. Hazırlanan nota 23 Eylül'de İzmir'de bulunan Başkomutan M. Kemal Paşa'ya gönderildi. Aynı gün Türk birlikleri İngilizlerin tarafsız bölge dedikleri yerlere girip, Çanakkale'de İngiliz birliklerine iyice yaklaşmışlardı. Franklin Bouillon M. Kemal Paşa'ya başvurarak, durumun gergin olduğunu ve kendisiyle görüşmek istediğini bildirdi. General Harrington, Lloyd George'un kendisine gönderdiği emirleri işleme koymayıp, İngiliz birliklerine silaha başvurulmaması emrini verdi. 24 Eylül'de Yunanistan'da ihtilal çıktı. Kral tahtını bıraktı ve İhtilal Mahkemesi kurularak, yenilginin sorumluları yargılanmaya başladılar. Sovyetler Birliği de 24 Eylül'de İngiltere, Fransa, İtalya, Balkan Devletleri ve Mısır'a bir nota göndererek, Yakın Doğu'da çıkan ciddi soruna bugüne kadar büyük devletlerin katılmadığını hatırlatıp, olay büyürse, Avrupa'nın yeni sarsıntılarla karşılaşacağını hatırlatıp, bu sorunun çözümünün, Türk halkının Türk ülkesine ve Boğazlara mutlak egemen olması ile çözülebileceğini, Boğazlar konusunun Sovyetler için önemini belirttikten sonra, Boğazlar konusunda Rusya'nın katılmadığı ve çıkarlarına ters düşen bir kararı kabul etmeyeceklerini bildirdiler. 25 Eylül'de Türk birlikleri İngiliz müstahkem mevkilerinin tel örgülerinin yanına kadar geldiler. 26 Eylül'de General Harrington, M. Kemal Paşa'ya bir telgraf göndererek, Türk birliklerinin tarafsız bölgeyi, görüşmelerin yararı için terk etmelerini istedi. M. Kemal verdiği yanıtta, tarafsız bir bölge tanımadığını, Türk Ordusu'nun yenik Yunan Ordusu'nu izlediği, İngiltere'nin Yunan Ordusu için tarafsız bölge ilan edemeyeceğini ve Yunanlıların yaptığı yıkımı hatırlatarak, Boğazlar konusunda Türkiye'nin her zaman görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Bu arada Franklin Boulillon da M. Kemal Paşa ile görüşmek için 28 Eylül'de İzmir'e geldi. İzmir'de ikisi arasında kararlaştırılan esaslar çerçevesinde Türk Orduları'nın Boğazlara doğru harekatı durduruldu. M. Kemal aynı gün General Harrington'un ikinci mektubuna da yanıt vererek, Müttefiklerin İstanbul halkına uygulamakta oldukları tedbirleri kaldırmalarını, Yunan donanmasının bir daha İstanbul'a gelmemesini istedi ve ileri harekatın durdurulduğunu bildirdi. Müttefiklerin Paris'ten gönderdikleri notayı da 29 Eylül'de yanıtlayıp, askeri harekatın durdurulduğunu fakat, Yunanlıların Edirne dahil bütün Trakya'yı hemen boşaltmalarını bildirdi. İngiliz Kabinesi ise 29 Eylül'de toplanarak, Lord Curzon'un karşı çıkmasına rağmen, General Harrington'a bir telgraf göndererek, Türkiye'ye Türk Askeri'nin tarafsız bölgeyi terk etmelerini; aksi takdirde ateş açılacağını bildirir bir nota vermesini istedi. Fakat Harrington bu emri yerine getirmedi. Barışın hazırlandığı bir sırada, yeni bir savaşı başlatabilecek bu emri uygulamamakla en akıllı yolu izledi. 1 Ekim'de Londra'ya yolladığı bir telgrafta emri niçin uygulamadığını açıkladı. M. Kemal Paşa ile Harrington arasında Mudanya'da bir Konferans toplanmasının belirmesi üzerine İngiliz Kabinesi yeni hazırlıklara başladı. Mudanya Konferansı (3-11 Ekim 1922) İtilaf Devletleri'nin kararsız tutumları, M. Kemal Paşa'nın tutarlı ve kesin davranışı sonunda, Türkiye'nin istediği oldu. İngiliz Kabinesi'nin Avrupa'yı yeni bir felakete götürebilecek olan sorumsuz politikası ve savaş girişimleri General Harrington'un gerçekçi davranışıyla başarısız oldu. M. Kemal ve Harrington'un anlaşmaları sonucunda 3 Ekim 1922'de Mudanya'da Ateşkes görüşmelerinin başlaması kararlaştırıldı. Başkomutan M. Kemal Paşa, ateşkes görüşmelerine Türk Ordusu'nun temsilcisi olarak Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'yı görevlendirdi. Mudanya'da İsmet Paşa'nın başkanlığı altında İngiltere Delegesi General Harringion, Fransa Delegesi General Charpy, İtalya Delegesi General Monbelli'nin katıldıkları konferans 3 Ekim'de toplandı. Fevzi ve Refet Paşalar da İsmet Paşa ile Mudanya'ya geldiler ve görüşmeler süresince kendisine yardımcı oldular. İşin ilginç yanı, Mudanya'da, yenilmiş Yunan Orduları'nın temsilcisi yoktu. Avukatlığını İngiltere yapacaktı. Görülüyor ki Türkiye ateşkes masasına Birinci Dünya Savaşı'nın galipleri ile oturuyor ve onlarla hesaplaşıyordu. Yalnız bu sefer Müttefiklerin karşısında yenik bir Osmanlı İmparatorluğu'nun, ezik delegeleri yoktu. Yunan Orduları'nı 15 gün içinde yok etmiş, İtilaf Devletleri'ni dehşete düşürmüş muzaffer Türk Orduları'nın temsilcisi vardı. Türkiye ateşkes masasına Misak-ı Milli'ye dayanan bağımsızlık tezini ve inancını getiriyordu. Konferansın en önemli konuları, Doğu Trakya'nın Yunan kuvvetleri tarafından boşaltılıp, Türklere teslim edilmesi ve Boğazlar ile İstanbul'un bağlı olacağı durum idi. İngiliz delegesi bu konularda Türkiye'nin aleyhine bir tutum içinde olduğu için görüşmeler sert bir hava içinde geçti. 5 Ekim'de Yunanlıların Trakya'da hala kıyım yaptıklarını hatırlatan Fransız Delegesi Yunanlılara karşı hemen bir harekatın başlatılmasının kaçınılmazlığını dile getirdi. İngiltere'nin Yunanlılar lehine tutum izlemesi üzerine Başkomutan, İsmet ve Fevzi Paşalara, Batı Cephesi Orduları'na yeniden harekat serbestliği veren bir talimat gönderdi. Türk tarafının kararlılığı ve İngiltere'nin uyuşmaz tutumu yüzünden Konferansın dağılması ve savaşın yeniden başlaması tehlikesi belirdi. M. Kemal Paşa ayrıca Trakya'nın İzmir'deki görüşmelerde kararlaştırıldığı biçimde Türkiye'ye terk edilmesinin kabul edilmemesi durumunda Türk Orduları'nın İstanbul'a yürümelerini emretti. Müttefik delegeler 6 Ekim sabahı İstanbul'da bir araya gelerek kendi aralarında durumu görüştüler. Fransız ve İtalyan delegelerinin arabuluculukları ile 9 Ekim'de görüşmeler başladı. General Harrington'un Müttefikler adına sunduğu değişiklik projesi İsmet Paşa tarafından M. Kemal Paşa'ya bildirildi. 10 Ekim'de görüşme yapılamadı. 11 Ekim gecesi sabaha karşı toplanan Konferans 11 Ekim sabah saat 6 da Ateşkes'i imzaladı. Ateşkes hükümleri 14-15 Ekim gecesi yürürlüğe girecek ve Türk-Yunan silahlı kuvvetleri arasındaki çatışma son bulacaktı. Yunan kuvvetleri Doğu Trakya'yı hemen boşaltmaya başlayacaklar ve 15 gün içinde boşaltma tamamlanacaktı. Bu yerler 30 gün içinde, asayişi sağlayacak olan T.B.M.M. Hükümeti jandarma kuvvetlerine teslim edilecek, ancak bu kuvvetler 8.000'i aşmayacak, Trakya'nın yönetimi Türk memurlarına verilecekti. Devir teslim işlemleri sırasında karışıklık çıkmaması için, İtilaf Kuvvetleri 7 taburluk bir kuvvet bulunduracaklardı. Bu kuvvet Doğu Trakya'nın Türkiye'ye tesliminden sonra 30 gün içinde geri çekilecekti (madde: 1-10). Barış antlaşması sağlanana kadar Türk Silahlı Kuvvetleri Çanakkale ve İzmit Yarımadası'nda belirlenen çizgiyi geçmeyecekler, Trakya'ya asker geçirmeyecek ve ordu toplamayacaktı (madde:ll-13) Ateşkes'in Önemi Mudanya Ateşkesi Türk Orduları'nın kazandığı "Büyük Zafer"in sonucunda, ileride yapılacak barış antlaşmasının Türkiye lehine gelişmesini etkileyecek bir başarı idi. Mondros işe Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışırken, Mudanya ile yeni, diri bir Türk Devleti doğuyordu. İtilaf Devletleri'ne Türk isteklerini kabul ettiren Türk politikasının "Hakkımızı istiyoruz, siz vermek istemezseniz biz alacağız." anlamındaki sert ve kararlı tutumu oldu. Bu ateşkes ile Türkiye savaş yapmaksızın bütün Trakya ve Edirne'yi alıyordu. Bu tarihe kadar T.B.M.M. Hükümeti'ni resmen tanımamış olan İngiltere, artık Türkiye'nin siyasi varlığını da kabul ediyordu. M. Kemal Kurtuluş Savaşı'nda çok akıllı bir politika izleyerek, İngiltere'yi askeri alanda yalnız bırakmıştı. Şimdi ateşkes masasında da yalnız bırakıyordu. Yalnız başına kalan İngiltere, Türkiye'ye savaş açmak sorumluluğunu ve cesaretini tek başına yüklenemedi. Üstelik Yunan Ordusu'nun hemen bütün silah, cephane ve malzemesi de Türk Ordusu'nun eline geçmiş bulunuyordu. Venizelos'un "Büyük Yunanistan" hülyası ile, Lloyd George'un Türkiye'ye yeni bir savaş açmak için, müttefiklerini Türkiye'ye karşı kullanmak politikası yıkıldı. Barış Konferansı'nın toplanacağı yer için M. Kemal Paşa İzmir'in seçilmesini istemişti. Fakat Müttefikler tarafsız bir ülkede yapılmasını istedikleri için İsviçre'nin Lozan Şehri seçildi. Kurtuluş Savaşı'nın Kayıpları Türk Kurtuluş Savaşı, Birinci Dünya Savaşı'nın yıkımından sonra, onun enkazı içinde başladı. Türkiye Kurtuluş Savaşı'na daha başlarken milyonlarca kayıp vermiş, ekonomisi çökmüş, insanı salgın hastalıklardan, açlık ve sefaletten perişan durumda idi. Yeni bir savaş vergi ve asker toplamak demekti. Bu Savaşta da Türk Orduları'nın en büyük sıkıntısı silah, cephane, malzeme (her çeşit malzeme, ulaşım aracı v.s.) ilaç, yiyecek, giyecek, doktor yokluğu ve salgın hastalıklar, zatürree, askerini yedirememek ve giydirememekten kaynaklanıyordu. Bunu iyi bilen İngilizler Türklerin uzun süre bu yokluklara dayanamayıp, sonunda yenilgiyi kabul edeceklerini düşünüyorlardı. Türk Askeri'nin, güç koşullarda bile dövüşebileceğini hesaplamamışlardı. İşte "Türk Mucizesi"ni yaratan da buydu. Türk Orduları cephelerde verdiklerinden çok, cephe gerisinde, hastalık ve yokluktan kayıp verdiler. Kurtuluş Savaşı Savaş Meydanları Kayıpları Cephesi Savaşlar Şehit Yaralı Tutsak Doğu Cephesi Ermeni Harekatı 46 76 2 Batı Cephesi Gediz ve Öncesi 181 135 187 Batı Cephesi I. İnönü 95 183 11 Batı Cephesi II. İnönü 1.493 2.740 76 Batı Cephesi Kütahya-Eskişehir 1.522 4.714 320 Batı Cephesi Sakarya 3.288 13.618 415 Batı Cephesi Büyük Taarruz ve Takip Harekatı 2.543 9.977 101 Toplam - 9.168 31.173 1.112 Yaralılardan bir kısmı da daha sonra öldüklerinden sayılar kısmen değişti. Ölüm sebeplerine ve subay- er durumuna göre kayıplar da şöyleydi: Ölüm Nedenleri Subay Er Savaş Meydanlarında Şehit Olanlar 662 8.505 Yaralanmak Suretiyle Hastanede Ölenler 75 2.399 Hastalık Sonucu Hastaneden Ölenler 147 22.543 Askerlik Daireleri Bölgelerinde Hastaneler Dışında Ölenler 118 2.838 Birliklerde Çeşitli Nedenlerle Hastaneler Dışında Ölenler -- 688 Görülüyor ki cephede şehit olan ve yaralanıp hastanelerde ölen subay sayısı 737 er sayısı 10.904'dür. Toplam 11.641 eder. Oysa hastalık ve bunun gibi sebeplerden dolayı ölenlerin sayısı 265 subay ve 26.069 er olmak üzere toplam 26.334'dür. Savaşlarda ölenlerin sayısı, hastalıklardan ö1enlerin sayısının yarısından bile azdır. Kayıpların en çok arttığı yıl 1921 yılıdır. Bir yandan Yunan saldırılarının en yoğun olduğu, diğer yandan da Türk Ordusu'nun en yoğun sıkıntı çektiği yıldır..Büyük Taarruzda kayıp sayısı, sağladığı büyük başarı da göz önüne alınacak olursa bir önceki yıla göre düşüktür. 26 Ağustos-18 Eylül 1922 arası kayıpları bunu gösterir: -- Subay % Er % Şehit 146 1,7 2.397 1,2 Yaralı 378 4,3 9.477 4,9 Hastanede Yatan 21 0,2 1.900 0,9 Tutsak Olan 2 -- 55 -- Toplam 547 -- 13.829 -- Dikkat edilecek bir durum da Türk Ordusu'nun çok az tutsak verdiğidir. |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|