08-22-2009, 14:01 | #11 |
hoş bulduk, sayfan hayırlı olsun.
|
|
08-22-2009, 14:08 | #12 |
|
|
08-22-2009, 15:42 | #13 |
Sevdanın adını mavi koydum Sevdanın adını mavi koydum Mutluluğun resmini maviye boyadım Mavi bir yağmur yağdı dün Mavi iskele de Mavi bir şehir de Seni hatırlattı Yağmurda ıslandığımız günleri Herkes telaşla kaçarken Yağmurun altında oturmamızı Sırılsıklam saatlerce ıslanmamızı O zaman anlattım ya Mavi bir aşk hikayesi Bak şimdi biz yaşıyoruz En güzel mavi aşkı… Sevda aşk mutluluk Hepsinin adı mavi… Hadi gel mavi sevdam Birlikte yazdığımız hikayeleri Anlattığımız masallar ülkesini Meleklerimizi Boyayalım maviye Sevdanın mutluluğun rengine… Mavi sevdam Boyuyorum mutluluğun resmini Deniz ve gökyüzünü birleştiriyorum Hayallerimde mavi bir tablo çiziyorum İçinde biz masallar ülkesi Hayaller ve umutlar Mavi mavi bir sevda bizimkisi Mavi bir mutluluk Mavi bir aşk Mavi bir düş Ve masmavi hayaller… Gökyüzü gibi Eşsiz ve güzel.. Sevdanın adını mavi koydum Mavi iskele de Mutluluğun resmini maviye boyadım Mavi bir şehir de… Konu mavihayal tarafından (08-22-2009 Saat 15:53 ) değiştirilmiştir.. |
|
08-22-2009, 15:49 | #14 |
Hoşçakal'ım Elweda'm dı anlamadın... ~~ Belki alışkındı kulakların bu iki kelimenin dudaktaki dansına...Hoşça kal ; bir daha görüşmenin güvencesiydi. Bir önceki adımıydı bir sonraki buluşmanın...Hoşça kal denir ve hoşça kalınırdı senin aşklarında... Oysa bende Elveda demektir hoşça kal, bilemedin; kısacık zamanlara sığan tutkunun kılavuzluğundaki bu aşkta... Duvarlarıma sana dair çok da fazla olmayan anılarımı çerçeveleyip astığım bir gece vermiştim kararımı. Her nedense çok eğri büğrü duruyordu resimler. Anılar mı yakışmadı resimlere, yoksa resimler mi yapışmadı çerçevelerin sabitliğine anlayamadım. Ama ters duran bir şeyler vardı bu tuhaf görüntüde. Sarhoş naralarını tıpkı birer otriş gibi dolamıştım kelimelerin boynuna. Sonra birdenbire hayretle, o gideceği yönü şaşırmış naraların sokaklardan değil yüreğimden geldiğini fark ettim. Yalpalaya yalpalaya yeni bir limana demir atmaya giden, adımlarını bir türlü aynı hizaya getiremeyen bu ayaklar, benim sevdamı arşınlıyorlardı...Yine yanlış yollara, yanlış ayakkabılarla dalmıştım düşüncesizce. Nasır tutan kalbimdi, parmaklarım sapasağlamdı görünüşte! Bakmamıştım mor sarmaşıklı yaprakların altındaki kocaman dikenlerini saklayan bataklıklara...Ah aylak ruhum; yine aldanmıştı gökyüzünün kızıl, fettan saçlarına...Oysa çeviriverseydi tutkudan körelen gözlerini birkaç bakış aşağıya, sevdasına arapsaçı gibi dolanan yalanları fark edebilecekti... Ah aşka hiç doymayan aç ruhum, kısacık mutlulukların lezzetli mezeler olduğu bu sofrada, kadeh kadeh şarapları hapsedip damağına yine de aç kalktın aşkın saflığına... Hesaplaşma yüklü bir gecenin sabahıydı sana vedam. Oysa sen sadece hoşça kal dedim sanmıştın... Kanter içinde kaldı dudaklarım sana söyleyemediklerimi kendime haykırmaktan. Söylesem anlamazdın, biliyorum...Üstünde hiçbir etiket olmayan bir şişeye konmuş bir yardım mesajıydı kelimelerim...Ben ıssız bir adada ; yanında almak isteyebileceği üç şeyi bile olmayan bir kazazedeydim. Çok tirajik biliyor musun? Üç şey alamazdım yanıma, almayı isteyebileceğim tek şey sendin... Ve sen bana aynı cümlenin içindeki iki kelime kadar yakın; ve aynı zamanda aynı cümlenin içinde asla bir araya gelemeyecek iki kelime kadar uzaktın...Çelişkilerin bileşkesi bir sevgili...Şarkılar saki olmuştu masama. Hep acı olan mezelerimi getirirken soframa, biri geldi biri gitti upuzun bir yalnızlık boyunca... Şarabımın tadı daha mı mayhoştu ne! O tanıdık tadı yapıştırabilmek için dudaklarıma, günün ağarması gerekti kadehlerin tanıdık lal kırmızısında... Sana hoşça kal demek hiç kolay değildi...Çünkü benim için hoşça kal, elveda demekti... Benim sözlüğüm neden farklıdır bilemedim hiç... Yazmasın istedim vedalar ve vedalara yüklü anlamlar sayfalarda, boş yere aradım uzun soluklu aşkları yırtık sayfalarda...Nedendir bilmem hep ama hep ayak izleri oldu satırlarımda...Kah kuma gömülüp kaybolan ayakların izlerini aradım çöl ıssızlığı akşamlarda, kah demirden bir örs gibi vurdum adımlarımla vurgun sonlara... Hatırla sevgili içinde koşar adım coşan sevişlerini...Sakin limanlara demir atmak isteyen gemimin çıpası havada kaldı... Uzun soluklu bir aşkı, bir kar tanesinin bir kartopuna ve ardından bir çığa dönüşmesi gibi yaşamak isterken, sağanak yağmurda ıslanıp, sırılsıklam kaldım yalnızlığımla... Çok yükseklere saklamıştım ben sevgimi, sen upuzun adımları yüklerken bacaklarına, dümdüz bir yol üzerinde koşup durdun boş yere...Başını kaldırıp bakmayı akıl edemedin göğün gülümseyen mavi gözlerine...Uzaklıkları hala ölçülerle sabitleyen bir düzene esirken sen, ben çok başka bir coğrafyada farklı bir iklimin estirdiği rüzgara dönüşmüştüm bile... İki kelimenin buluşamadığı cümleler, gökyüzüyle yeryüzü arasından çok daha uzak mesafelerin timsaliydi yüreğimde...Sen takılmışken bildik hikayelerin tanıdık işleyişine, ben bir masalın içinde sakince bekliyordum sessizlikle çoğalan çığlıklarımı gömüp göğsüme... Sadece hoşça kal deyip gittim diye; yüreğin hala küskün biliyorum...Elveda çok büyük bir kelime. Sığmadı dudaklarımın sınırları içine. Sözlüğümden haberdar olacak kadar çok kalmadın sevgili , yüreğimde. Benim “hoşça kal” ım yazılmış yanlışlıkla elveda kelimesinin yerine...Kim bilir belki de bir hoşça kal en çok bu aşktaki kadar yakışır elveda hanesine...Bazen sözcükler biz farkına bile varmadan, kayıp gider dilimizden; bizim bile yerleştirmekte güçlük çekebileceğimiz en uygun yere..... |
|
08-22-2009, 15:52 | #15 |
Son Bu Gece !! Yaşlara,Acıya,Sana Olan Aşka,Sana.. ~~ Bir tahteravalli Aşk sanki..Acıyı yaşayan olmalı yerde çünkü daha ağır yüreği bedende..Ama ben havada asılı kaldım acılıyken, ağırken öylece..Düşemiyorum bile.. Ben bir tek harfine ne düşler adamıştım,oysa şimdi cümleler boyudur uzaklığım sana... Sen giderken gözlerine yüklediğim anlamlar boyudur yalnızlığım... Boynumun büküklüğü sana değil,yitirdiğim ve asla geri alamayacağım heveslerimedir.Payıma düşürdüğün sadece hıçkırıklar dolusu gecelerdir. Ama yine de asıl yanmışlığım; seni çok geç tanıyan kalbimedir... İşte yaşadıklarımı bulduğum andır satırlarda! Gömeceğim bu gece ona dair acıları sabaha kadar okuyacağım tüm satırlara.. Söz! Söz! Söz! Gece!!! Siyah… Özlem yüreğimde Laciverdimi boyadım Sen dolu Pırıltılı renklere Düşler yarattım Gecenin siyah hayallerine... Bu gece şimdiye kadar ki ömrümdeki ennnn Kara Gece! Bu geceden sonra değil gündüzlerm, gecelerim bile aydınlık olacak Rabbiminde izniyle..Söz sana Hayat! Yokluğun vurdu zayıflığımın ortasındayken ben, Yediremedim gururuma...dudaklarda sus kaldım Yağmurlar yağdırdım gittiğin şehre, Sen olmayınca...gözlerde yaş kaldım Ben bir köşede boğazımda düğümlerle kalmıştım..Kelimeler boğazıma takıldı.. Her ayrılık sonrası yaşanışlar sanırım bunlar..Kalanlar gidenler..Haksız sebeplerin ardına saklanıp da ama ben haklıydım diyenler,Haklı olupda haklı olduğu halde terkedilenler..Hep böyle kalıyor sanırım.. Sus.. Yaş.. Şifa yüreklere..Kızmayın bu gece son damlalarımı döküyorum artık ona!Bundan sonra acıyı ıslak değil kuru yaşamak var! Yine yalnızca karanlıklarla hemdem olasım var.. Gün ışığında kapalı gözlerle; huzurlu uykulara uyuyasım, kabussuz uykularda nefes alasım, acısız gecelere uyanasım, bu pişmalığı gömesim, yakasım, kaybedesim var! Yaş değil kan dökülüyor gözümden..Ama haksızım biliyorum..Çünkü emanet bir cana hıyanet ediyorum!Rabbim affeylesin, geçicek biliyorum..Üzülme sen ne olur..Sindire sindire yaşayayım acımı böylesi daha doğru olur..Sindire sindire tüketmezsem bu acıyı, bi gün aniden görürsem karşımda Onu yada ona dair birşeyi işte ozaman mutluysam bile herşey alt üst olur..Geçicek evet ge-çi-cek! Yok ötesi..! Ama sindire sindire tüketmek, O'na dair bir tek kırıntıyı bile içimde bırakmamak en iyisi.. Gitmeler en masum yürek sahibinden bile olsa haindir bilirim.. Bunu gidişimden sonra farkedeceğimi bilseydim gidermiydim? Nasip... neden giderler ki illa birileri gidiyo ve geride kalan acısıyla başbaşa kalıyo... hele ki geri dönülmez gidişler... Saçma bir sebebim vardı evet! Ardımdan defalarca gitmez olaydım dediğim! Ama kalanın acısından daha büyük acım! Pişmanlığım var birde yetmezmiş gibi! Ama giderken birkere bile "Gitme!" demedi! İyi bilin..Her gidiş giden için her gün yeni bir acıya kapı açıyor ve Terkedişler kalanı değil gideni vuruyor..! Geri dönülmez gidişlerde, döndüğün gidişlerden daha çok yaralamıyor! Döndüğünde kalbi Taş kesilen bir sevdiğin oluyor! Yalvarıyorsun ne olur bir şans daha diye ama nafile..! Gururu, seviyorsa bile yer gök kadar Aşkından büyük oluyor! Belkide sadece benim yaşadıklarım bunlar..!Genelleme yaptıysam eğer acımın büyüklüğünden her terkedişi haksız kılmak içindir! Hatalıyım, pişmanım! Bedelini ödemiş olduğumu sanıyorum ama bunu körolası acı dinlemiyor! Aşk beraber yürümektir ve iki kişi yaşanırsa güzeldir. Aşk yalnızken acı verir.Tek başınaysan yürümeye çalıştıkca düşmektir.! |
|
08-22-2009, 15:55 | #16 |
Hala, cerahati bitmemiş bir ayrılığın narkozunda yüreğim...! ~~ Belki de ölümün gizli provasıdır ayrılık... Aldığın her nefes yalnızlığın zabtına geçmiştir Gülümsemelerin solduğu yüz çukurlarından savruluyor Aşkın imla hataları; Virgüllerin beli kırılır satır ortalarında Ve noktasız, sorusuz, işaretsiz Hatta ünlemsiz satır sonları... Gidenden sadece "hatıralar" kalır Boylu boyunca pişmanlıklar uzanır dözyaşlarınla deştiğin yastık kenarlarına Zaman durmuş gibi gelir sana, herşey bitmiş gibi Sona yaklamış gibi susakalırsın kapı diblerinde Giden, gider velhasıl Perdelerimden taşınır güneş Varlığında konuşmayan duvarlar, cümleleri sırtına yüklenip Kirpiklerinde oyalanır kuru ayazlar Giden, daha gitmeden gömer seni Ve sen, sesini yitirmiş bir rüzgar gibi kalakalırsın mevsimlerin ayak ucunda Sonra konuşmak, deli haykırmak istersin Ama beceremezsin... Sonra ömür boyu susmak, ya da delice ağlamak istersin... Onu da beceremezsin... Saklasan da içindeki yalnızlığı, seni ele verir ıslak kirpiklerin.... Akşamın karanlığı düşer ayak uçlarına İcinde birikmiş özlemi anlatacak birisini ararsın, ya da sıcak bir omuz Ama bulamazsın Kimsesizliğin sert rüzgarı yalpalar yüzünü ve sonunda pes edersin Yenilirsin Sonra da esaretin başlar gri gökyüzünün altında... Gün gelir ölümü arar olursun Yenilgiyi kabul etmiş bir asker gibi diz çökersin mağlubiyetin iki yüzlü gölgelerine Ve beklerken ölümün saatsiz sırasını, gözetlerken Azrail`in gececeği tozlu yolları Kelimelerinle yalnızlığın kıyısına kusarsın çığlıklarını. Gözyaşın akmaz sanırsın, oysa iç cebinde biriktirdiklerin ayrılığın tek şahididir. Baktığın her kadın gideni hatırlatıyorsa Dudaklarında yüreğin yavaş yavaş soluyorsa, susmaya mecbursun Yalnızlığın ayak dibine düşmüşsen bir kere, kalkmak için bir el arama etrafında.. Ve boşa çabalama, artık yenilmişsindir Tüm zaferler senin eserindir artık... Hayata cezalar kesercesine, hala sol yanım içten ice kanamakta Hala cerahatı bitmemiş bir ayrılığın narkozunda yüreğim Ve soğuk parmak uçlarım, ısrarla onun adını gökyüzüne karalamakta... Sensiz ölmeyi göze alıp ölemiyorsam Uzaklarda senin saçlarına değil de, başkasının saçlarında dolaşan ellerini hala özlüyorsam Hala sevilmektesin, hala bendesin Hala yüreğimde "aşka" demlenmektesin... Bir zamanlar elele dolaştığımız sokaklarda, anılarımızı ve gül kokunu hala arıyorsam Saatleri duvarları mıhlayıp, hep aynı şarkıyı dinleyip Rüzgarın kovalandığı caddelerde sana arkası dönük olanları hep "sen" zannedip Senin olmadığını anladığımda yüreğimi topuklarımda eziyorsam Demek ki hala ben de yaşamaktasın Hala ben de nefes almakta, hala ben de " dua dua " kanamaktasın... Belki de yaşadıklarım acıdır Ama aşk her acıya göğüs gerip gideni hala sevebilmektir... Aşk belki de imkansızlığın dudaklarına mıhlanmış tek kelimedir Ya da cümlelerin namlusundan, yüreğine saplanan kanlı bir gözyaşıdır. "Belki de sensiz aşk; Ayrılığına göğüs gerip, bir yudum gülüşünle hiç gitmemecesine seni yaşayabilmektir..." "Belki de sensiz hayat; Ölümün önsözünde birkaç cümlelik olsa da, mutluluğa senin adını yazabilmektir....." İsmail SARIGENE |
|
08-22-2009, 15:57 | #17 |
Gelmesende Beklemek Var Olmaktır ~~ Deniz kıyısında bir kayayım ben. Taştan yapıldığım için sert derler vücuduma... Yorgun başımı gömdüm sularına... Ve sesin içimdeki cehennemin alevlerine yağan sağanak gibiydi. Kaptırdım varlığına taştan bedenimi... Lodos ile başladı her şey ve meltem ile bitiyor. Bitince sesin gidiyor kıyılarımdan. Hastayım. Taştan alnımda bulamayınca ellerini sabahlarıma ağlıyorum. Doludizgin koşturuyordun kum tanelerinin yanına... Oysa bana çarptığın anı kelimeleştiriyordum. Ruhuma inecek adımlarının romanını işliyordum. Sen nasıl bir dalgasın? Kayaları umursamıyor üstünden aşıp geçmiyorsun! Oysa seni kucaklayabilmek için heyecanların karaltısını yaşıyorum. Sükunetin hırçınlığıma ihanet mi? Canıma işlemek istemiyorsun. Ve mezarıma kapanır gibi sönen bir ışık gibi baktım gözlerine... Dalgındın. Dalganı taşırmadın. Yalnız kalan cismim belki de sert olduğumu söylediklerinden yine tek başınaydı. Hiç bir şey kıramıyordu ezemiyordu beni... Kayaydım işte. Bildiğin kayalardan. Ama farkına varamadığın bir yanım vardı. Bana ulaşmadığın her zaman yaşlarımı yanı başına akıtırdım. Ben ulaşırdım sana. Varlığım senin varlığının yanında bir.. Okyanusları aşıp geldiğin zaman yosun tutan taraflarım ağlıyor ve terimi göz yaşı olarak sana sunuyorum. Dalgaların uğramıyordu ücra köşelerime... Varolmak beklemektir biliyorum. Akşam yine uyuyamadım. Dalgın bakışlarını düşündüm. Bir özleyiş ki sorma bana... Anlatamam. Bir söz olarak takdis etmek istemiyorum seni. Yanağıma sularını çalmadığın her gün gurbeti yaşıyorum. Gece uyuyamadım. Yıldızların nazarı değmişti tenine... Kıskandım onları... Vahaların en muhteşemine rastlanmıştı onlar. Sana ümitle bakmışlardı. Ben ise kendimi çölde buldum. Oysa bahçemdin benim. Göz yaşlarımı bile kuruttum beni baştan aşağı ıslat diye. Her kopuş ayrılığın tehlikesiydi. Suskundun ufkum aynana baktığımda genişlemiyordu. Sessizliğini anlayamadım. İçini nereye taşırıyorsun? Taştan bir yüreğin pasını silmek için yanlışlıkla yanından bile geçmiyorsun. Eriyen dağılan benim. Bin parçaya bölünüyorum. Bedduadan kaçıyorsun sanki. Onun için ellerin bana uzanacakken kayboluyor. Ölürsem ölmeyeceksin. Ölmezsen ben hiç ölmem. Ki yokluğun öldüren bir yara... Sen nasıl bir dalgasın? Kayaları senin için akan ırmakları umursamıyorsun. Hoyrat tavrın varlığımın nefesini kesiyor. Hastayım. Gönlüme düşen aksin taştan bedenimde. Lodos bitiyor. Gidiyor sesin adımların çekiliyor. Bana çarptığın anı kaleme döküyorum yine. Akşam uyuyamadım. Herkesin kahkahayla güldüğü bir mevsimi evlendirdiler. Dalgalar ve kaya için daha erkendi. Kaya sana susuzdu. Bütün bunlar sevginin bir başka açıdan anlatılmasıydı. |
|
08-22-2009, 18:44 | #18 |
sadece vaovvvvvv diyorum başka birşey demiyorum
|
|
08-22-2009, 19:44 | #19 |
Ne güzel bir sayfa hayirli olsun...
|
|
08-22-2009, 21:49 | #20 |
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|