10-25-2009, 11:54 | #1 |
Mağara yazıları
Mağara yazısı
Yolda bir anne, 2-2.5 yaşlarındaki kızına, başındaki Çin işi süslü hasır şapkayı yere attığı için: "Takmak istemiyorsan söyle, atma şapkayı yere HAYVAN!" diye bağırdı. Küçük kız ağlamaya başladı. O şiddetli ama kısa süreli nisan yağmuru gibi çocuk ağlamalarından. İçim yırtıldı. Anneye kinlenmedim de ayrıca. Boğucu bir sıcakta, yokuş yukarı yürürken, yanında iki çocukla (diğeri 6-7 yaşlarında bir oğlan) çocuklar insanı deli de ederler, şudur da budur. Annelik, zor zanaat. Bu ahir zamanlarda hele. Artık hiçbir ailede, hiçbir ortamda 'normal' çocuk yetiştirilmiyor. Öyle sanal ortamlarda, tamamen insansızlığa/yalnızlığa terk edilmiş çocukların sözüm ona egemen olduğu, çocukerkil aileler. Çocukların 'maddi' her istekleri anında yerine getiriliyor. Son derece yapay bir telafi mekanizmasına bağlanılmış olduğu için. Hakiki anne-babalık görevlerini artık kimseler yerine getirmediği için. Büyük bir samimiyet yoksunluğu ve suçluluk duygusuyla. Çocukerkil ailelerde sevgisizlikten ruh damarlarındaki sular çekilmiş, her biri hakiki birer sosyopat olmaya aday, korkunç çocuklar yetiştiriliyor. Şehrimizi şereflendirmiş bulunan elem ve üzüntü yumağı Nick Cave, 'Önce baba, sonra koca, sonra yer hostesi, sonra satış elemanı vs. vs.' olduğuna dair bir demeçler vermiş. Onu ilk kez bir kadın anlıyormuş. Şimdiki karısı, uğruna 'Nurse' (Hemşire) şarkısını yazdığı karısı, yani hastabakıcısı işte, onun yazmadan olamayacağını anlayan ilk kadınmış. O da sabah 8, akşam 6 habire yazma mesaisi yapabiliyormuş. Bu arada dört çocuk yapmışlar. İçimden Nick Cave'i dövmek geldi. Şöyle elimin tersiyle iki tane çakmak. Çok çocuklu aileler içimi bulandırıyor. Aradığı kadını (hastabakıcıyı) bulup sakinleşmeler. Önce baba, sonra koca, sonra oğul, sonra toprağın bir parçası olmalar. Babasını ancak baba olunca anlamalar filan. John Fowles yazar olmak için seri katil olman gerektiğinden, önce ana babanı, sonra kardeşlerini, sonra öğretmenlerini, sevdiklerini nasıl teker teker temizlemen gerektiğinden söz ediyordu. Kendine de zarar verirsin. Yazıyorsan, yazarsan; habire utandırır, rezil edersin kendini. Arthur Miller'ın dediği gibi: "Yazmak bir 'kendini araştırma edimi' olmuştu ve hep öyle kaldı. Bu, dillendirilemeyen şeyleri söylemek için bir izin gibiydi ve bir biçimde yüzüm kızarmadan, asla iyi bir şey yazamayacaktım." İngiliz, Filipinli, İsviçreli ve hatta Japon bakıcılar tutabilecek kadar parası dahi olsa, HİÇ KİMSENİN iki çocuktan fazla çocuk yapmaya -bu yaşlı, bu tükenmiş, ozonu delinmiş, yağmur ormanları katledilmiş, sanayi atıklarından boğulmak üzere dünyaya- hakkı olmadığı kanaatindeyim. Buyur: Evlat edin! Anca şimdi anlaşılan (anca gidersin!) acı ve elemlerini tıngırdatan adam masalı, işte o mutlu aile masalı; içimi bulandırdı. Hazır elim değmişken PJ Harvey midir nedir, o kadını da dövmek isterim. Öyle sahneye çıkıp 'iç acısını' paylaşmaca kariyeri. Kadınların sahneye çıkıp itiraf ekolünden çığlıklar atmaları, içimi daraltıyor. Aşk/meşk kanırtması melekleri! "Ne lan derdiniz? Memleketinizde ölüm oruçları mı var?" diye bağırmak arzusu tarzı, ağır bir siyaseten siyasetçiliğin pençelerinde kıvranıyor olmam filan, cabası. Film koptu, herhalde. Burada, İrlandalıların hakkını yemem. Yedirmem yalnız. Ama müzikse kardeşim gül gibi Radiohead varken, REM, CAKE, Joy Division, New Order varken. Aslanlar gibi Kurt Cobain çıkıp Kurt Cobain diye mi tıngırdatıyordu? Yoooo. Nirvana'ydı. Zorla zorla onu Kurt Cobain Kurt Cobain yapmaya çalışıyorlar diye, tüydü gitti. Bu entel bir histeriyle bağırlara basılan ikiliyi, hayatta dinlemiş de değilim. Onların hayranlarından olup bu yazıma bozulacak olanlar var ise, varsın olsun. Yarınki hayranlar yoklamasında birkaç ismin eksik çıkması daraltmaz bizi. Sonra gelsin flaş flaş flaş: 'Perihan Mağden duygu üstadını tokatladı. Hain kadın! Bizi dünyaya rezil etti.' Böyle bir bonus (obez ailesi) tarafı da var işin. Muasır medeniyetin duygulanma arsızlarını da haklamış oluyorsun. Bir dersçik en azından. 'Yaparım senin duygu salkımlarına lan!' filan. Belki sınıfsal bir kin vardır işin içinde. 'Üst'sınıftan onlar. Zengin ülke çocukları! Birkaç hafta önce Laila denilen karın ağrısı yerin önünde maraza çıkartan, kendilerini gemlemeyen polislere: 'Hapçı değil, delikanlıyız,' diye bağıran güruhu izlediniz mi televizyonda? Ağır hazindi. Sınıf kavgamız da böyle cereyan ediyor. Lümpen patlamalar hazin hazin, tarzında. Bir de televizyon köşecilerinden, 'Dokun Bana' adlı ağır sakillikte, bir annenin yorgunluktan bayılmak üzere yarışmayı terk eden kızına, nasıl hakaretler yağdırdığını okudum. Satır satır. 'İyi ki görmedim ben,' dedim. 'İyi ki görmedim. İyi ki görmedim.' |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|