|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
Seçenekler | Stil |
08-07-2008, 11:18 | #1 |
Latif Bey’e son kıyağımdır
Pek de sırası değil bu ‘oluşum’ muhabbetinin ama, bu yaz sıcağında bize de yazı konusu çıkıyor işte. Daha ehven mevzular yok mu? Genelkurmay’la CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki ağız dalaşı gibi. Rektör atamalarından sonra, bu atamaları beğenmeyen bazı öğretim üyelerinin şelek şelek istifası gibi... İkisi de sarmıyor aslında... Fakat, bir çift kelam etmek iktiza. CHP, YAŞ’tan ihraç kararı çıkmamış olmasına tepkili. Nasıl olurmuş? Orduda hiç atılmayı hak edecek subay kalmamış mıymış? Eski Genelkurmay Başkanı’na zırhlı almak da nerden icap etmiş? Ordudaki F tipi yapılanmanın üzerine niçin gidilmiyormuş? öyle ya, Yüksek Askeri Şura toplanacaksa, biraz kan dökmeli. Hangi suçu işledikleri belirsiz birtakım subaylar ordudan atılmalı. Bu ihraçlar yargı denetimine açılmamalı. ABDÜLLATİF ŞENER İLE İLGİLİ TÜM HABER VE YORUMLAR Eski Genelkurmay Başkanları da, zırhlı araca tamah etmemeli. Rahmetli Bülent Ecevit gibi, 70 model Anadol otomobille dolaşmalı. Genelkurmay Başkanlığı’nın orta sertlikteki açıklamasından sonra, Kılıçdaroğlu dün de bir basın toplantısı düzenledi iddialarını tekrarladı. Daha doğrusu, geri adım atmadı. Bir diğer tabirle, ordudan çekinmediklerini, sırasında askere de efelenebileceklerini gösterdi. Fakat, ispat hakkı, her zaman müddeiye düşer. Kılıçdaroğlu, atılmayı hak eden kaç ‘disiplinsiz subay’ biliyor? Bunların isimleri ve konumları nedir? Eski Genelkurmay Başkanı’na zırhlı araç alınmasında ne tür bir tuhaflık var? ‘Ordudaki F tipi yapılanma’ derken, kastettiği şey tam olarak nedir? Bir hücre yapılanması mı söz konusu? ‘F’ harfi bize ne anlatmaktadır? İlker Başbuğ da ‘F tipi yapılanma’nın eseri olarak mı orada bulunmaktadır? Ne demek istiyor Kılıçdaroğlu? Haa, ‘Bakın bizim Silahlı Kuvvetler’e bile müdanamız yok’ demek istiyorlarsa, efelenme haklarını darbeler ve muhtıralar döneminde kullansalardı. E-muhtıraya, Y-muhtıraya karşı çıksalardı. Darbeleri eleştirselerdi. Demokratik normale müdahale etmeyi alışkanlık haline getirmiş konvansiyon artıklarına çıkışsalardı. öğretim üyelerinin istifasına gelince... Buraya gelmeden önce, Ahmet Necdet Sezer dönemine gidelim ve bakalım rektör atamaları nasıl yapılmış? Seçim sonuçlarına riayet edilmiş mi? YöK’ün Cumhurbaşkanı Sezer’e sunduğu liste nasıl bir listeymiş? Sezer bu listeden kimleri atamış, kimleri elemiş? Buraya bakalım ve şu soruları soralım: Sezer’e meşru, Gül’e mübah mı? Sezer’in yöntemi ‘demokratik’ oluyor da, bu yöntemi daha makul çizgilere çeken Gül’ün yöntemi neden ‘antidemokratik’ sayılıyor? Sezer’in atadıkları ‘doğru’, Gül’ün atadıkları ‘yamuk’ kişiler mi? Daha da önemlisi, ‘mustafi profesörler’in aklı bugüne kadar neredeydi? Bu meseleyi de bu şekilde hallettikten sonra, gelelim itildiği ‘oluşum’ içinde yalnız bırakılan değerli Abdullatif Şener’e. Demirel gibilerin dolduruşuna gelmenin bedelini çok ağır ödedi. Bu ona ders olsun diyeceğim, ama... Ders almaya niyetli ve istekli görünmüyor. Parti kuracakmış. Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun yeni bir siyasi oluşuma gerek varmış. Bunun oluşabilmesi için, toplumsal talebe bağlı olarak üzerine düşen her şeyi yapmaya hazırmış. Bu kardeşini dinlerse, Türkiye’nin yeni bir siyasi oluşuma ihtiyacı yok. Bu yönde toplumsal bir talep de yok. İlle de boyumun ölçüsünü almak istiyorum diyorsa, ona Tuncay özkan’ın ‘biz kaz kişiyiz com’ hareketini öneririm. Oraya katılsın... Kaç kişilermiş, görelim. Hem, çok da ‘ergonomik’ olur. Ahmet Kekeç Star |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|