|
Kitap Dünyası Kitaplarla ilgili tüm paylaşım burada. |
Seçenekler | Stil |
03-11-2010, 11:47 | #1 |
Homo Faber (Max Frisch ) Özeti ,Konusu
İsviçreli yazar Max Frisch'in en ünlü yapıtlarından olan Homo Faber, romanın kahramanı Walter Faber'in kişiliğinde ayakları `hep' yere basan, salt akla inanan, dünya görüşünü yalnızca teknolojinin ve matematiğin verileri üstüne kuran modern insan tipinin trajedisini sergiler. Tartıya ve ölçüye vurulabilenin dışında ne varsa yadsıyan Walter Faber'in trajik yanılgısı, yaşamın tüm önceden kestirilmesi olanaksız akışları ve kimi zaman insanoğlunun yazgısını belirleyen rastlantıları karşısındaki körlüğünden kaynaklanır. Yaşamın `öte yanını' sürekli yadsımayı yaşam ilkesi olarak benimseyen Faber, sonunda bir dizi rastlantının kurbanı olur; bu rastlantılar, romanın doruk noktasında Walter Faber'i insanlığın yaradılışından bu yana günahların en korkuncu sayılmış bir günahın kucağına itecektir. Max Frisch'in gördüğü mimarlık öğrenimi, başka deyişle tekniğin ve matematiğin dünyasını tanıması, öte yandan da bir gazeteci olarak dünyayı dolaşmış, ayrıca İkinci Dünya Savaşı'nda insanların öncesiz ve sonrasız acılarıyla yoğrulmuş bir başka dünyayla yüz yüze gelmiş olması, Homo Faber'in neredeyse belgesel bir `insanlık durumu'na (conditio humana'ya) dönüşmesinin başlıca nedenleridir. Sanatçı kişiliği Thornton Wilder ve Bertolt Brecht'in belirgin izlerini yansıtan Frisch'in bu kitabı, yüzyılımız roman yazınının başyapıtlarından biridir.
Ahmen Cemal Kitaptan Alıntılar: İnsanların yaşantıdan söz ederken neyi kastettiklerini kendi kendime çoğu kez sormuşumdur. bir teknisyenim ve her şeyi olduğu gibi görmeye alışkınım. onların sözünü ettiği şeyi çok iyi görüyorum. kör değilim ya. tamaulipas çölü üzerindeki ayı görüyorum, her zamankinden daha parlak, olabilir, ama gene de hesaplanabilir bir cisim, dünyamız etrafında dönen bir cisim; aslında bir çekim sorunu, ilginç, ama neden yaşantı? ayın ışığı karşısında simsiyah görünen zikzaklı kayaları görüyorum; vahşi bir hayvanın sırtındaki zikzaklar gibi görünüyor olabilirler, ama ben biliyorum ki bunlar kayadır, olasılıkla volkanik olan taşlardır, bilmiyorum, bunu ayrıca incelemek ve saptamak gerekir. neden korkayım? eski vahşi hayvanlar artık yok oldu. neden bunları düşüneyim? ne taşlaşmış melekler; ne de şeytanlar görüyorum: aşınmadan oluşan bilinen biçimleri, bir de kum üzerindeki uzun gölgemi, ama hortlak mortlak yok ortada: neden kadın gibi olmalı? tufan görmüyorum, yalnız ayın aydınlattığı, rüzgârdan su gibi dalgalanan kumu görüyorum; beni şaşırtmıyor, olağanüstü de bulmuyorum, hepsi açıklanabilir şeyler. lanetlenmiş ruhların nasıl göründüğünü bilmiyorum, belki de gece, çölde görünen kara kaktüsler gibidirler. benim gördüklerim kaktüsler, bir kez çiçek açıp sonra ölen bitkiler. ayrıca (şu anda öyle görünse bile) yeryüzündeki ne ilk, ne de son kişi olmadığımı biliyorum, son kişi olmayı düşünmek beni sarsmıyor, çünkü değilim. ne diye isteriye kapılmalı? işıkta başka türlü bir şey gibi gözükseler bile dağ sıraları dağ sıralarıdır, ama burası sierra madre oriental ve biz ölüler ülkesinde değil, meksika'da tamaulipas çölü'ndeyiz, bir ilerki yoldan altmış mil uzaklıkta, acı bir durum, ama neden yaşantı? bence uçak uçaktır, onu nesli tükenmiş bir kuş olarak görmüyorum, bozuk motorlu bir superconstellation başka bir şey değil, ay onu nasıl isterse öyle aydınlatsın. olmayan bir şeyi neden yaşayayım? bir şeyi sonsuzluğu dinler gibi dinlemeye de karar veremiyorum; adım attıkça duyulan kum hışırtısından başka bir şey duymuyorum. üşüyorum, ama yedi sekiz saat sonra güneşin yeniden doğacağını da biliyorum. neden dünyanın sonu olsun sanki? sırf bir şey yaşamış olmak için saçma sapan şeyleri düşünemem ben. yeşil gecenin içinde beyazımsı kum sınırını görüyorum, aşağı yukarı yirmi mil ötede sınır, tampico yönünde olan bu sınırın öteki tarafında neden başka bir dünyanın başladığına inanayım? tampico'yu bilirim. salt fantezi yüzünden korkmaktan kaçınırım, ya da korku yüzünden dehşete kapılmaktan; mistik, olmaktan. "geliniz!" dedim. herbert dikiliyor ve hâlâ yaşantılar duyuyordu. ***** Ölüme hazırlanış: raporlar, mektuplar, cep defteri gibi belgelerimin hepsi yakılsın, hiçbiri doğru değil. dünyada olmak ışıkta olmaktır. mesleğimiz herhangi bir yerde eşek sürmek (geçenlerde korinth'teki yaşlı adam gibi) -ama önemli olan, ışığa dayanmaktır (çocuğumuzun şarkı söylediği zamanlar gibi), katırtırnakları, asfalt ve deniz üzerindeki ışıkta söneceğimi bilerek sevince dayanmak, zamana dayanmak ya da bir andaki sonsuzluğa. sonsuz olmak: varolmuş olmak. ***** Hepsinden önemlisi de, makinenin yaşamadığıdır, insanı yıpratan korku ve umudun ne olduğunu bilmez, sonuçla ilgili hiçbir isteği yoktur, olasılığın saf mantığına göre çalışır, bu yüzden diyorum ki ben: robot her şeyi insandan daha iyi tanır,geleceği bizden daha iyi bilir, çünkü onu hesaplar, spekülasyona ve hayale dalmaz, kendi sonuçlarından yararlanır şaşırması olanaksızdır,robotun önceden sezişlere gereksinmesi yoktur. Birdenbire, mayalar çağındaki gibi hiç motor olmasa, her şeyin nasıl olacağını düşündüm. bir şeyler düşünmek zorundaydı insan. bu dört köşeli yapıtların yapılışına şaşmamı çocukça buldum; iskeleler kurmuşlardı; sonra taşları insan gücünü budalaca eskiterek parlatmışlardı, işin ilkel yanı da buydu zaten. bir de astronomileri! kalıntı dostunun dediğine göre güneş yılını 365gün yerine, 2422 gün sayıyorlarmış, gene de saygı duyulması gereken matematiklerine karşın, tekniği yaratamadılar ve bu yüzden yok olmak zorundaydılar en sonunda landrover geldi! |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|