sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > MÜZİK-SANATÇILAR-FAN CLUB > Müzikle İlgili Bilgiler - Haberler
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Müzikle İlgili Bilgiler - Haberler Müzik haberlerini ve müzikle ilgili bilgileri burada paylaşabiliriz.

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 03-09-2008, 16:38   #1
Kullanıcı Adı
geist-madchen
Standart haykodan bir ropörtaj

Adınız tasarım gibi. Hayko Cepkin kendi adınız mı?
1978 yılında, annem babam tarafından Hayko Cepkin olarak ortaya çıkmışım. Takma adım değil, Hayko'nun anlamı tarihte bir kulunu kurtarmış savaşçının adı. Cesur kurtarıcı anlamında, Cepkin'in anlamını bilmiyorum. Genelde Ermenilerin soyadı -yan ile biter ama benim soyadım bunun dışında.

» Çocukluğun nasıldı?
Aksiyonlu ve hiperaktif bir çocuktum. Bebekken devamlı ağlayan sinir bozan bir evlatmışım. Aileme her türlü bayramı, yılbaşını, aile yemeklerini rezil etmişim, kısacası yaramaz bir çocukluk geçirmişim. Dedem akordeon çaldığından evde devamlı müziğimiz olurdu. Dedemin akordeonunu karıştırma aşamasına gelince, bana hemen klavye alıp dedemi rahat bırakmamı sağladılar. Klavyede ilk çaldığım örnekler dedemin çaldığı şarkılardı. Sonrasında okul dönemi başladı ve okul korosun-daki hocalarım bu çocuğun kulağı var, bunu kilise korosuna modifiye edelim diye fikirler ortaya çıktı. Ben önceleri pek gitmek istemedim, kilise korosu da neymiş diyordum. Sonra yavaş yavaş müzik hoşuma gitti. Kulağıma güzel tınlıyordu; üç sesler dört sesler. Sonrasında kendi kendime ben bu müziği galiba seviyorum, klasik müzik eğitimi şart diye düşündüm ve Mimar Sinan Devlet Konservatuarı Opera bölümüne girdim. Bariton bir sese sahiptim, ama iki sene okuduktan sonra bıraktım, devam edemedim. Çünkü biraz adrenalin az geldi bana, o dönemi kapatınca Timur Selçuk Çağdaş Müzik Merkezi'ne girdim. Timur Hoca ile çalışma şansım oldu iki sene kadar.

» Konservatuvarla neden uyuşamadın?
Saçım uzundu o dönem. Kendime dikkat ediyordum ve saçlarım her daim Serpil Çakmaklı gibi gergin arkaya örülüydü, temiz özenli bir kumaş pantolon giyiyordum, ama benim vücudumda dövmelerde vardı, ben yenilikçi bir insandım, fakat konservatuarda ise yenilikler pek hoş karşı-Ianmazdı, gerçi destekleyenlerde vardı, daha modern bir şeyler yapabilirsin diyenlerde çıkıyordu, daha sonra hayatımı düşündüm ve okulu tam olarak altı yılda bitirebileceğimi düşünmüyordum, sekiz yılda bitirsem kadro sınavlarını beklemek zorunda kalacağım, bu hayat nasıl devam edecek dedim ya da evde piyano dersi, şan dersi vereceğim vesaire vesaire. İyi olmayabilir dedim ve devam etmeme kararı aldım, ama eğitim devam etmeli diye düşündüğüm içinde Timur Selçuk'tan solfej, armoni ve şan dersleri aldım. Sonrasında Akademi İstanbul'a girdim ve bir yılda orada eğitim aldım. Artık hayat mücadelesi denen yönteme başvurmak zorundaydım.

» Müzik piyasasına geçişin nasıl oldu? Kimlerle çalıştın?
1996-97 yılında alt kemancıda çalarak piyasaya klavyeci olarak girdim. O dönemler piyasada çok fazla klavyeci olmadığı için biraz bulunmaz hint kumaşı durumuna düştüm. Hemen projeler gelmeye başladı. Ogün Sanlısoy'un "Korkma" adlı Albümü'nde birlikte çalıştık hemen sonrasında deprem oldu her şey dağıldı gitti. Moğollar, Aylin Aslım, Koray Candemir ve Demir Demirkan'ın klavyecisi oldum, remiks ve albüm düzenlemelerini yaptım. Yaşımın geldiğine karar verdiğimde klavyeci olarak ne kadar devam edebilirdim ki, sanırım şarkılarımda olgunlaşmıştı. Gidip bir şirkete dinleteyim dedim.

» Beste yapmaya ne zaman başladınız?
Valla, klavye gelir gelmez uydur kaydır hemen bir şeyler yapmaya başladım. Klasik besteler yapıyordum. Sene 1994, Crow'u seyrettikten sonra Rock müzikle tanışma şansım oldu. Filmi seyrettim çok beğendim Soundtrack'ni aldım, Abooov!.. Dedim, bu ne sert müzikti böyle. Yavaş yavaş bu müziğe alışmaya başladım ve sevdim. O dönem Migros'un müzik marketinde çalışıyordum. Orada üç kişiydik, birisi Led Zeplin, Deep Pearple dönemlerinin kültürüne sahipti diğeri ise Grunge'cıydı Pearl Jam dönemlerinin adamıydı. Müzik markette çalıştığım için her albüm elimin altındaydı ve hepsini dinleme, kaydetme gibi bir şansım oldu, altı ayda dev bir arşiv edindim. Crow'un bir mihenk taşı olmasından dolayı bende büyük bir önemi var.

» Bahsettiğin pek çok isim müziklerinin yanı sıra bir duruşu da sergileyebiliyorlar, işte John Lennon ve Rammstain'ın savaş karşıtı olmaları ya da ****llica'nın çevre duyarlılıkları gibi örneklere bakarsak, müzik dışında bu tür etkileşimlerin oldu mu?
Elbette, ben de insani sorunlarla uğraşıyorum, ama insani sorunları sıfatlandırmıyorum bu genel bütün dünyada yaşanan problemlermiş, alt apısıyla şunun problemi bunun problemi ya da bu halkın ya da şu mezhep'in gibi bir durumum yok.

İnsanlar bir sürü duygusal durumu geri plana atmış ve yalnızca yaşamaya çalışıyorlar. İnsanlar, sabırsız tüketicilere dönüştürüldü ve sadece yok etmeye yönelik bir yaşam stratejisi uygulanmakta, bunlarda zaten can sıkıcı bir hal aldı. Benim duruşum bu konuları biraz daha başka yöntemlerle anlatmak; çünkü herkes bu konuları anlatıyor, aslında başka ya da ilk defa söylenmiş bir şeyi söylemiyorum, yepyeni bir şey de yapmıyorum. Anlatım dilinde farklılık yapıp bir profesörün akıl yoluyla söylediği bir şeyi ben başka bir tabiri gergin bir şekilde söyleyince belki daha çok algılanabileceğini düşünüyorum. Çünkü günümüzde her gün televizyonda bir kanala baktığımızda herkes bir dinginlik yaşıyor, insanlara eskiye özlemi anlatan aklı başında şeyler söylüyorlar, ama bakıldığı zaman bunun uzun zamandır söylenen telkin yöntemleri olduğunu görüyorsunuz, fakat hiç kimse bunu uygulamıyor, hâlâ aynı şekilde devam ediyor. Belki söylemde bir farklılık yaratabilirsek biraz daha iyi algılanabilir.

» Nasıl, ayrıca bir çalışma mı? Yoksa müzikle mi?
Özellikle bizim yaptığımız müzik itibariyle gençlere daha çok ulaşabilme şansımız varken, belki gençlere bunları daha iyi aşılayabiliriz. Her konserin sonunda bunları söylüyorum o insanlara. Gidişata karşı bir duruşumuz var, çünkü bize göre hiçbir şey olumlu yönde ilerlemiyor. Günümüze baktığın zaman şu an tamamen sınırların kalkması herkesin birleşmesi gerektiği, her şeyin çok objektif bir duruma gelmesi gerektiği noktada, savaş adetlerinin artmış olması yeterince tehlikeli ve sinir bozucu bir durum. Birçok şeyin zihinde çözülmüş olması gerekirken insanlık tarihine batağımız zaman insan zekâsının da oldukça gelişmiş olduğunu görürsünüz. Şu anda gelişmiş bir beyin durumuna ulaşmışken hala gelişememiş bir zihniyeti savunup da, savaş sistemini kabullenmek tamamen karşı olduğumuz bir şey. Elimizin hiçbir zaman silah tutmasını istemiyoruz. Hatta bu sistemin yok olmasını istiyoruz. Maalesef biz yok etmeye, insanlık boyutunu rahatlatmaya çalıştıkça onlar savaş sistemini daha çok hayata geçirmeye çalışıyorlar. Politik hiçbir şeyle uğraşmıyorum, mesela müziğimde politikanın yeri yok, asla da olmayacak. Sadece bu oyunları insanların bilmesini çok istiyorum.

» Peki, olmanız gereken yerde, BarışaRock konserlerine neden katılmıyorsunuz?
Rock'n Coke'a katıldığımız tarih ile Barışa Rock aynı tarihlere denk geldiğinden ve sözleşme gereği Rock'n Coke'dan on beş gün öncesi ve sonrası bir yerde bulunmaman gerekiyor sistem bu. Özel olarak o iyidir ya da şu kötüdür diye bir sebepten dolayı değil. Netice itibariyle Rock'n Coke'a gelenlerde savaş yanlısı değil. Anlatmak istediğimi orada da anlatırım başka yerde de anlatırım.

» İkinci albümün "Tanışma bitti" genel konsep-ti korku. Korkuların var mı?
Genel olarak sözlere baktığınızda hep insani korkular var. Doğal olarak benim de var, mesela; ellerimi kaybetme korkum var. Neyi kaybettim, ne oldum, ne olacağım ne yapacağım, bulabilir miyim gibi sorunları var o adamın. Yalnız kalmaktan korkuyor, ölmekten korkuyor, güneşinin olmamasından korkuyor. "Melekeler" de mesela her şeyin karardığını, kuşların bile ötmediğini, güneşin doğmadığını anlatan bir korkusu var. "Bir olsun gönlünde bir olmasam da" derken aslında kendisinin tercih edilmediğini ama tercih edilmese de senin için bir doğru olsun diyor. Albüm teması olarak "korku" kişisel korkular, insani korkular var. Bazı parçalarda armonik olarak ta korkularda kullanıldı ama hepsinin sonucu itibariyle ulaştığı nokta aslında pozitif ve iyi niyetli bir albüm sadece anlatım dili kaba. Onun için biraz daha bu albümün gergin olmasını istedim, hani korku deyince, Böhh!.. Diye insanın karşısına çıkan bir şey yok, sadece o korkularınızın üzerine gidin.

» Farklı müzik türlerini bir arada kullanman çok kültürlü bir toplumdan beslenmen diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Her tür müziğin eğitimini aldım. Klasik müzik eğitiminin yanısıra Timur Selçuk'la çalıştığım için makamları öğrenme şansım oldu. Bunun dışında yıllardır piyasada çalıştığım insanlar Rock ve elektronik müzik alt yapılı insanlar olduğu için hepsini bir arada kullanabiliyorum. Bu albümde hepsi birleşince böyle bir şey çıktı ortaya, sadece tek farklılığı aslında vokalleri işin içerisine kattığınız zaman arabesk bir şey çıkması oldu. Hepsinin nasıl birleştiği konusunda hiçbir fikrim yok, bana göre çok normal doğal bir şey yapıyor-muşum gibi geliyor. Herhalde aldığım eğitimlerin kafamdaki iyi karışımı diye düşünüyorum. Aradaki vokal kalıpları farklı oldu, çok fazla Batı so-und'lu vokal yapmıyorum, yapmayı da sevmiyorum, çünkü ben o arabesk tınıyı ve makamı çok seviyorum. Zaten hayatımda arabesk yaşayan bir adamım. Çok batılı olduğumu söyleyemem.

» Vokalde opera sanatçısı Aylin Ateş'in adını görüyoruz.
Aylin aile dostumuz, hatta çocukluğumuzdan beri birlikteyiz. Aylin, benim daha kendi kendime besteler yaptığım dönemden beri, günün birinde beraber bir şeyler yapalım istiyordu. İkinci albümün temasını kafamda oluşturduğumda Aylin'i aradım ve sonunda birlikte bir şeyler yapabileceğimiz bir nokta var dedim; "Ne yapacağım," dedi. Sen gel, birlikte doğaçlayacağız dedim. Geldi, müziği dinledi bir iki kere ve "tamam" dedi. Çok güzel oldu. Böylece Aylin'le de aynı yerde bulunduk.

» Ortak projelerde yer almak istediğiniz başka isimler var mı?
Kafamda projeler hep var, ama ona ayıracak vakitler lazım. Mesela, Aylin Ateş ile böyle bir şey yapmaktan çok keyif alırım. Cem Adrian'la böyle bir proje yapmayı düşünüyoruz. Benim Cem için aklımda farklı şeyler var.

» Biz de genellikle zincirleri kırmak zor bir işken, birden bire siz olanca aykırılığınızla çıkıverdiniz. Olumlu ya da olumsuz eleştiriler aldınız mı?
Zaman zaman zorluklarıyla karşılaştım. Çocukluğumdan beri müzik sektörünün içinde olduğumdan dolayı genelliklede müzik, tiyatro ve sinema çevresiyle ilişkim oldu. Bu çevrede insanlar daha evrensel düşündükleri için kimsenin görünüşüyle ya da düşüncesiyle olumsuz anlamda ilgilenmiyorlar. Hatta farklı bir kültürle tanışmak o kültürden bir şeyler öğrenmek cezbedici geliyor bu tarz insanlara. Ben de doğal olarak bu çevre içerisinde herhangi bir sorun yaşamadım.

» Kült kalmak istiyorsunuz. Yapılan iyi işin karşılığını bulacağına inanıyor musunuz? Bugün kangrene dönüşen müzik piyasası aslında emeksiz işlerle kendi sonunu hazırlamış mı oldu?
Ben hep geri dönüşümleri olacağına inanıyorum. Albüm kapak kartonetine bu kadar özen gösterdin dediler. Yaptığım işin ileriye yönelik olduğunu düşünüyorum. Günün birinde beni dördüncü albümümle tanımış olan bir insanın, geride kalan diğer albümlerimi de satın alacağını, elinde olmasını istediği bir şey olacağına inanıyorum. İnternetten indirilen bir şeyin, sadece bilgisayarın hard diskinde bulunması benim için çok doyurucu olmuyor.

Düşünürlere gıcıklığımız var
» Türkiye'de Ermeni olmak nasıl bir duygu?
Her şeyden önce kültürel anlamda bir zenginlik olarak görüyorum. Hem kendi kültürünü hem de yaşadığın ülkenin kültürünü ve orada ki diğer farklı kültürleri tanıma şansınız oluyor. Bu bence önemli bir ayrıcalık. Farklı kültürlerin bir arada yaşamasının büyük bir avantajı olduğuna da inanıyorum. Mesela ben Müslümanlık konusunda pek çok bilgiye sahibim. Hangi ezanın hangi makamda okunduğunu bile bilirim. Bunu da bana değerli hocam Timur Selçuk öğretmişti. Eğer biraz araştırabiliyorsanız her kültürü öğrenip anlama ve her kültürü içinde neler oluyor bunları öğreniyorsunuz.

» Hrant Dink ile tanışıyor muydunuz?
Hayır, tanışmıyorduk. Hrant Dink'in başına gelenler kesinlikle kabullenebileceğimiz bir şey değil. Ama şöyle de bakılması gerekiyor 1929'dan beri öldürülen altmış ikinci gazeteciden sonuncusu Hrant Dink. Diğerlerinin hepsi Türk vatandaşı ve Müslüman olan insanlar. Hani kendi ülkesinde Müslüman olan, Türk olan, gazeteci olan, düşünür olan insanlardı.

Demek ki bizim düşünürlere karşı bir gıcıklığımız var. Düşünen, yorum yapan bir adam sistem içerisinde olan biten her şeyi gözlemleyen, onları halka sunmaya çalışan insanlara karşı yapılmış genel bir tavır gibi algılamak istiyorum bunu. Sadece Hrant Dink ve mezhep olayıyla bağdaştırmak istemiyorum, öyle bir şeyin peşinde de değilim. Öyle olduğuna da inanmıyorum. Düşünmek ve düşünememekle ilgili bir şey...

» Genellikle alternatif müzik yapanlar popüler olmaktan uzak dururlar. Sizin medyada görünmeniz nasıl karşılanıyor?
Bu ürünler neden popüler olmasın ki. İnsanların bununda var olduğuna dair bilgi sahibi olmayı hak ediyor. İnsanları yeterince şizofren yapacak saçma sapan bir program kültürü var. Aynı şeyleri temcit pilavı gibi otuz beş bin kere çevirip çevirip "O da ona öyle dedi, o da ona şunu dedi, amaaaa onun dediğini duyamıyoru-uzz" gibi saçma sapan bir hal almış durumda, insanları resmen salak yerine koyuyorlar. Bu ürünün artık bilinmesi gerekiyor. Çünkü bu ürün bir şey anlatıyor, bu ürünün derdi var ve insanların aklı başında bir şeyleri de görmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Popülerlikten yana kastım, bu iş popüler olduğu zaman biz de o programlara da dahil olacağız değil.

» Müzik olarak neler dinlersin? Sinemayla aran nasıldır?
Evde fiks klasik müzik dinlerim Bach manyağıyım. Film müzikleri dinlerim. Araf'ın film müziklerini yaptım. Arda Kuralı'ın ilk yönetmenlik denemesi olan "Sahne" diye bir filimin müziklerini yaptım ama henüz gösterime girmedi. Televizyonu pek seyredemiyorum zamanım olmuyor. En son beğenerek izlediğim "Koku" filmi var. Zeki Demirkubuz, Ezel Akay ve Fatih Akın'ı çok başarılı buluyorum.

--------------------------------------------------------------------------
ZAMAN dan


-Çocukken tiyatrocu olmak istemişsiniz, ancak bu işi beceremeyeceğinizi anlayınca oyunculuk hayalleriniz suya düşmüş. ‘Çocuk’ filmindeki rolünüz bu suya düşen çocukluk hayallerinizi boğulmaktan kurtaracak mı?

-Aslında bu anlamda ilk proje Açıkhava Müzesi’ndeki müzikal projesi ile gerçekleşmişti. Hayallerimin suya düşmediğini, geç de olsa ulaşma şansımın olabildiğini görmüştüm. Kendi sahnemde o tiyatroyu uygulamaya çalışıyorum. Çocuk filmiyle de bu tarz şeylerin içinde yer almam gerektiğine karar verdim.

-Peki korku filmi teklifi gelmeye başladı mı?

-Korku filmini soundtrack albümü olarak, Araf’ı yaptım. Şu an görüştüğüm film tekliflerinden bir tanesi komedi içerikli bir mafya filmi. Genelde konuları garip olan projeler bunlar. Bir televizyon dizisinde asla rol almam.

-Çocuk filmindeki hiç konuşmayan İsfandiyar rolü ile aslında sahnedeki soğuk duruşunuz çok örtüşüyor. Diyelim bu filmde komik bir rol teklif edilseydi kabul eder miydiniz?

-Hikâyeyi onaylayabileceğim bir şey ise ederdim. Ben kendi seyircimi de tipimle, makyajımla değiştirmeyi seviyorum. Çok farklı bir film projesiyle de saçlarımın yana taranmış halini, gözlük takmış halimi de görmelerini isterim. Anlık değişimler bana rahatlık sağlıyor. İç dünyam açısından da faydalı görüyorum bunu. Klişe ve ajite edici filmlerde oynamam. Çarklar zor dönüyorsa o film projesi içerisinde ben varım. Çarklar rahat dönüyorsa kendimi rahat hissetmem. Bir gün kendimi çok rahat hissedersem şu an yaptığım şeylerden başka yönlere kayabilirim. Şuurumu kaybedebilirim. Sete arabamla gelip makyajım yapılsın, çekimi yapıp ‘hadi yallah’ gibi bir ruh hali içinde hiç olmadım.

-Genç hayran kitleniz ne diyecek bu rolünüze?

-Büyük bir merakla bekliyorlar. 35 bin üyesi ve 350 bin ziyaretçisi olan bir sitem var. Onlar ben hangi işin içinde isem takip ediyorlar. Sahnede iken adrenalim daha yüklü; çünkü anlık bir şey. Kamera önünde olmak, sahnede olmak kadar samimi değil aslında benim için.

-Diyelim beğenmediler?

-Araf filmi de eleştirmenlerce beğenilmemişti ama filmin müzikleri en iyi müzik olarak yansıtıldı. Bu film için de bir şey olursa benim genel bakışım şöyle: Araf’ta da ben kendim için en iyiyi yapmaya çalıştım, o ‘en iyi’de o şekilde algılandı. Herhangi bir projenin içerisine giriyorsam inanarak ve iyi olmasını umarak giriyorum. Savunabileceğim çok yanı var, arkasında dururum. Birileri ‘şöyle böyle’ dedi diye yolumu değiştirmem.

-Çocukken hayalci biri miydiniz, realist mi?

-Fazlasıyla hayalciydim. Zaten hayallerimle şu an sahnemde gerçekleştirdiğim numaraları yapıyorum. Çocukken kurguladığım pek çok şeyi kendi projemde uyguladım. Şu anda da hayal kuruyorum ama uçar kaçar hayaller değil, daha realist. Bir öndeki kademenin hayalini kuruyorum ve ona ulaştığımda hoşuma gidiyor. Ulaşılmaz şeylerin hayalini kurmuyorum. Onlar çocuklukta idi. Çocukken şarkıcı olabilmek ve sahnede yer almaktı. Bunlara ulaşmak için ne yapmak gerekiyorsa onu yaptım. Böyle şeyler çalışarak oluyor, sadece hayalle değil.

-Hayatın içinde çocuk olarak kalmak mı kolay, büyük olarak yaşamak mı?

-Çocuklar artık çok erken olgunlaşıyor. Verdikleri cevaplar çok acayip! Biz öyle cevaplar veremiyorduk, çok saftoriktik. Ancak çocuğun çocuk olarak kalmasını istiyorum, bu kadar çabuk olgunlaşmasını da istemiyorum. Bir yandan da bu olgunluk iyi bir şey. O zaman ne kalıyor? Siz yaşınızı aldığınızda biraz çocuk kalabiliyorsunuz, ikisi bir idare ediyor işte. Ben kendimi öyle tanımlarım: Çocuk yaşta çalışmaya başladım, erken olgunlaştım, ama şu olgun halime bakarsanız canavar bir çocuğum yani! (Gülüyor)

-Öyleyse bu film erkenden büyüyen günümüz çocuklarına ne söyler?

-Çocuğun çocuk kalması gerektiğini anlatıyor biraz. Filmde çocuk yaşlarda zorla çalışmaya itilmiş bir çocuk var. Ama onların hayalleri bambaşka şeyler. Bu durumu yaşayan bir sürü çocuk var zaten dünyamızda. Çocuğu rant makinesi olarak gören çok insan var, onlara da bir gönderme sayılabilir film.

-Çocuklarla ilişkiniz nasıldır? Filmden sonra bakış açısı değişti mi?

-Çocuklarla çok iyi geçinirim, beni severler, ama benim çocuğa karşı sabır zamanım vardır. (Gülüyor) Bu 15 dakikadır, yarım saattir tamam. Ancak bu filmde karşılaştığımız çocuklar ve özellikle Ege bambaşka. Ege’nin oğlum olmasını çok isterdim. Hem akıllı, hem efendi ve hem de çocuk yani!

-Çocukların hangi halleri gıcık eder sizi?

-Çok soru sorarlar. Bir de şımarma evresi gelmişse ayvayı yersiniz. Öyle durumda suratına karşı da ‘tamam artık otur’ derim. Filmin sanırım katkısı şu oldu. Çok sabırlı değilim ama acayip çocuklar da olabiliyormuş hayatta. Ama bazen de gözlerimle onları korkuttum sette.

-Baba olduğunuzda ne olacak?

-Onu bütün arkadaşlarım şöyle söylüyor: ‘Baba oldum ve dünyam değişti.’ Büyük ihtimalle bir anda bir level yukarıya çıkıyorsun. Babalığı tadarsam bir gün sanırım ben de o level’a atlayacağım. Gerçekten inanıyorum. İleride çocuğum olduğunda şunu diyeceğimi de düşünüyorum: ‘Keşke daha evvel çocuk yapsaydım…’

-Sizin çocukluk kahramanınız kimdi?

-Kahramanların hepsini takip ederdim de, onların rüyalarını görünce giysilerinin içinde ben olurdum. Süpermen, Batman, Örümcek Adam ben olurdum. Yani hep ben kendimi kahraman olarak görürdüm. Sahnede şu an seyircilerimin görsel kahramanı oldum. Demek ki içimde kahraman olma arzusu varmış.

-Süpermen’in yerine kendinizi koyup şimdi çocuklar gibi çatıdan bacadan atladığınız oldu mu? (Gülüşmeler)

-Bir koltuğun arka kısmına geçerseniz ayaklarınız gözükmez. Üzerine yatıp kollarınızı açarsanız uçuyorsunuz gibi gözükür. Ama altta yere basıyorsunuzdur yani. Örümcek Adam gibi ellerinle sağa sola ağ fırlatmalar… Bu tür numaralar gerçekten fantastik hayaller, güzel şeyler.

-Çekimlerde 1,5 saat havada kaldığınız durumlar olmuş. Havada olmakla yerde yürümek arasındaki tercihiniz nedir?

-Keşke hiçbir yere asılı kalmadan havada kalabilme gücüm olsaydı. (Gülüyor) Mamafih o makineyi altı saat üzerimde taşıdım, onun ardından 1,5 saat havada kaldım. Çok can acıtıcı. Bir an evvel yere inmek istedim.

-Fantastik kitaplar okur muydunuz çocukken?

-Kitap sıfır abi! Kitap ortamının içine hiçbir zaman giremedim. Onun yerine film seyredeyim, filmin müziklerini edineyim, bunlar nasıl yapılmış filan onları öğreneyim gibi şeylere takıldım.

-Çocukken korkularınız nelerdi?

-Karanlık korkusu fiks vardır zaten. Yalnız kalma, sevilmeme korkusu… Bunlar hâlâ zaman zaman hortlayabiliyor. Obsesyonlar yaşınız ilerledikçe artıyor. Piyano çaldığım için ellerimi kaybetme korkusu zaman içinde obsesif bir hal aldı.

-Ellerinizi alıp yerine hani sizin artık kimliğiniz olan gözü verseler kabul eder misiniz?

-Yok hiçbir şeyi değiş tokuş yapamam ellerimle. Onlarla çalıyorum yani. Onlarla çalıyorum yani.

-Filmde iyiler her zamanki gibi kazanıyor yine. Gerçek hayatta ise şartlar eşit. Kötü adamlara karşı bir savunma mekanizmanız var mı?

-İlk etaptaki görsellik zaten bir tür savunma mekanizması. Ben de insanı duygusal olarak başka bir şekilde güdülemeye çalışıyorum. Filmde iyilerin kazanıyor olmasının çocuklara verdiği mesaj şu: Hayatta aslında iyiler kazanır, en azından öyle olması gerekiyor. Filmde ben kötü bir adamım ve iyi olan çocuklar, kazananlar da onlar. Çocukların bilmesi gereken şey bu. Televizyonlara şimdi baktığımızda iyi olarak yansıtılıp da kahraman olarak gösterilen pek çok uydur kaydır karakter var. Çeteleşmiş şeyler iyi olarak gösterilebiliyor. Bu tamamen bir zıtlık. İlkokulda bile çocuklar arasında saçma sapan rant kavgaları çıkabiliyor. Bir de kafamda şöyle hayatsal bir dengem var: Burada kime kendinizi nasıl tanımlarsınız diye sorarsanız sorun ‘İyi biriyim’ der. Ama benim ya da sizin kötü adam olduğunu söyleyecek kimseler de vardır mutlaka. Bunun bir ayarı yok yani.

-Çocuk’ta bir TV kanalı sahibi olan kötü adam rolündesiniz. Televizyonun bizatihi kendisi çocukların hayallerini öldürmüyor mu?

-Umutsuzluk aşılıyor, her şeyi çok kolaymış gibi gösteriyor. ‘Yarışmaya katılırım star olurum’culuk var, ‘çeteleşirsen rahat olursun’ var.

-Diyelim medya patronu olsaydınız, çocuklar için ne gibi programlar yapardınız?

-Bilmiyorum, sektör öyle saçma ki, şimdikilerle aynı saçmalığa düşebilirdim. İtiliyorsunuz çünkü. Reklam almak zorundasın. Ya kanalı kapatacaksınız ya da mevcut hali korumanız lazım.

-Sizin kötü bulduğunuz özelliğiniz nedir?

-Sinirli bir herifim ben. (Gülüyor) Sükûnetli bir adam değilim. Ama olmalıyım. Hayatta sükûnetle işleri daha iyi çözebiliyorsunuz. Bu, zihin için iyi bir öğreti. O halinizi biri kamera ile çekse, onu izleseniz, kendinizden nefret edersiniz yani. Kimsenin sinirli hali güzel değildir ya. Albümün ismini de o yüzden ‘Sakin Olmam Lazım’ diye koydum.












Konu geist-madchen tarafından (03-09-2008 Saat 17:09 ) değiştirilmiştir..
geist-madchen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Okunmamış 03-14-2008, 20:03   #2
Kullanıcı Adı
peri_7
Standart

saol kardi
okumadım ama resimler manyak
peri_7 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Okunmamış 03-14-2008, 21:16   #3
Kullanıcı Adı
geist-madchen
Standart

oku kızım adamın konuşmaları bi harika dinlerken resmen ağzının içine düşüyorum
geist-madchen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 08:23


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2023

2007-2023 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog Snus Satın al düşmeyen takipçi satın al