|
Kitap Dünyası Kitaplarla ilgili tüm paylaşım burada. |
Seçenekler | Stil |
03-20-2010, 11:47 | #1 |
Harem Ve Kuzenler (Germaine Tillion) Özeti,Konusu,Karakterleri
<< Ünlü etnolog Germaine Tillion'un 1966'da yayınlanıp 1983'te İngilizceye çevrilen, Türkçeye ise ancak 2005'te kazandırılan önemli yapıtı Harem ve Kuzenler kadının bağımlı konumda tutulduğu ve bağımlılığının işareti olarak da örtünmeye, yere bakmaya yabancıdan kaçınmaya, mahrem alana ait olmaya zorlandığı bu yapıyı çözümlemeye girişiyor.
Kimliğin ve kültürel yapının her toplumun kendi özünden değil, toprağa el koyma biçiminin örgütlenmesinden ve bu örgütlenmenin zaman içinde geçirdiği değişimden kaynaklandığını göstermektedir. Tillion kadının bağımlılığının genelde sanıldığı gibi tek bir dine bağlanamayacağını, tersine her üç tektanrılı dinin yayıldığı bir coğrafyada (Akdeniz havzası) var olan bir akrabalık örüntüsünden kaynaklandığını ifade eder. Kadının bağımlılığının ve örtünmesinin günümüzde daha da karmaşık nedenleri olduğu kuşkusuz, ama kimliğini tehdit altında hisseden her toplumsal grubun işe kadınlarının denetimini sıklaştırmaktan başlaması, Tillion'ın işaret ettiği "yapı" olgusunun ve bunun karşılaştırılabilirliğinin, yani tek bir dine ya da kültüre özgü olmadığı gerçeğinin kavranmasını gerektiriyor. Kuran'da kadın ile erkeğin tek bir candan yaratıldığı söylenir ve Yahudi-Hristiyan geleneğinden farklı olarak "baştan çıkarıcı Havva" imgesi yer almaz; insanın atası olan ilksel çift, insanın cennetten çıkarılmasını gerektiren olayların sorumluluğunu ortak olarak taşır. İblise sadece biri değil, her ikisi de yenik düşer. Ayrıca gene Kuran'da Havva'nın Adem'in kaburgasından yaratıldığına dair bir anlatı da yoktur. Ne var ki bunları pek az Müslümanın bilmesine karşılık kadının "eğri bir kaburgadan yaratıldığını," dolayısıylada başıboş bırakılmaması gerektiğini söyleyen peygamber hadisini herkes bilir. < Havva'nın Adem'in kaburgasından yaratıldığı bizim için açıktır. Tıpkı yaratıldığı kaburganın eğri olması gibi, Havva'nın duyguları da eğridir" > Mahmut Şallabi.. Germaine Tillion da Kuran'da yer almayan ya da kısmi olarak yer alan birçok "kural"ın pratikte seçmeci biçimde zorunluluk halini almış olmasına dikkat çeker. Örneğin sünnet konusuna Kuran'da hiç değinilmediği halde sünnetsiz bir Müslüman düşünülemez ya da oruç gibi o kadar da önem verilmeyen (oruç tutmamanın, bir fakir doyurmak gibi oldukça yumuşak ve insani bir yaptırımı vardır) bir kural, namaz kılma farzından çok daha yaygın biçimde uygulanmaktadır. Aynı şekilde örtünmeye ilişkin pratiğin, Kuran'da esas olarak peygamber ailesine özgülenmesine ve "ziynetlerinizi örtün" gibi epey muğlak bir ifadeye sahip olmasına karşın sözü edilen bölgedeki yaygınlığı ve uygulama sıklığı dikkate değerdir. Buna karşılık Kuran'da açıkca cezasının cehennemde yanmak olduğunun vurgulanmasına rağmen hala birçok yörede kızlara mirastan pay verilmemesi, bu uğurda kuzenler ile yapılan evlilikler toplumsal belleğin nasıl seçmeci bir biçimde işlediğini ve cinsiyetçi iktidar mekanizmalarını yansıttığını ortaya koyar. Kadın ve erkeğin birbirlerine "bacı" ve "kardeş" olarak hitap ettikleri Akdeniz Havzasında "bacı"nın "namusu"nun korunması görevi, her bağlamda erkekleri "genç despotlar" haline getirmekte ve onların egolarını aşırı şişirerek, hem duygusal olarak anneden kopamamalarına hem de aile ya da küçük topluluk dünyasının dışındaki -gerçek- yaşamla karşılaştıklarında bocalamalarına neden olur. Bu bocalama ve özgüven kaybının sonucu da gene, çoğu kez kendisinden daha az iktidar sahibi olan kadın üzerinde şiddet uygulamaya dönüşür. Kente göç etmek zorunda kalan bir kişi bir günde kentli olamayacağı için, kent onu ister istemez bir dizi hakarete ve aşağılanmaya maruz bırakır. Gerçek ya da hayali olsun, bu hakaretler onun kişiliğinin en derin, en mahrem noktalarından yaralar. Bu durumda o da kendisinden aşağı konumda olan kadınlar üzerindeki baskı ve denetimini artırmaya yönelerek uğradığı yaralanmayı telafi etmeye çalışır. Bu nedenledir ki Tillion kadınlığın dünyanın büyük bölümünde sömürge olarak kaldığını ve Akdeniz kadının da çağdaş dönemin serflerinden olduğunu söyler. Ama aynı zamanda, ataerkilliğin yeniden üretilmesinde kadınların suç ortaklığına değinmekten de geri kalmaz: " Kadınları bu aşağı konumda tutan erkeklerdir ama küçük erkek çocukları yetiştiren ve onlara tarihöncesinden kalma eski virüsleri aşılayanlar da kadınlardır." " Ezilmiş kadınlar, kendini beğenmiş ve sorumsuz insan müsveddeleri üretmekte ve bu iki grup sayıları sürekli artan ama kalitesi düşen toplumun temellerini elbirliğiyle oluşturmaktadır." " Harem Ve Kuzenler" ülkemizde kol gezen bu sosyal dayatmanın kökenini ve doğasını aydınlatan, bizleri özcülüğe karşı uyararak türban, namus cinayeti, erkek şiddeti vb. can alıcı konular üzerinde çok yönlü bir analize yönlendiren önemli bir kitap. " Türkiye Malezya olur mu " gibi manasız tartışmaları sahiden manalı tartışmalara dönüştürebilmek açısından bu eser hem yöntem hem de içerik açısından ufak ipuçları veriyor.>> Alıntı : F. Berktay |
|
|
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|