11-02-2008, 21:32 | #1 |
Gevşemeyiniz..
Rabbani yolda kalabilmek, bu yola girebilmekten daha zor. Öyle ki fıtrat üzerindeki, şeytan ve dostlarının ablukası yolda kalanlarda daha bir derinleşmekte, dava da sebat ve süreklilik zorlaşmaktadır. Şeytan ve dostlarının beşer fıtratını önden, arkadan, sağdan ve soldan kuşatma altına aldığını Kur'an bize bildirir. Her bir cephe başlı başına irdelenmesi gereken bir yazı konusu olmakla beraber inşALLAH bunları başka çalışmalarımıza bırakalım. Ve Adem (a.s.)'ın sınavını bir nebzecik hatırlayalım. "Derken şeytan, O'na vesvese verdi:"Ey Adem" dedi."Sana ebedilik ağacını ve ebedilik saltanatını göstereyim mi?" (Taha-20) Bu vesveseyi veren Şeytan davasından vazgeçmiş değildir. Vesvese ile ebedilik ağacına her dönemde çağırmaktadır. Bizler hangi yasak ağaca çağrıldığımızı düşünmeliyiz. Bu gevşemişliğin, vurdumduymazlığın adeta el etek çekercesine köşeye çekilişler yasak ağaca kurban gidişler mi? Önümüze sunulan yasak meyvelerin kurbanı mı olduk, duyarsızlaştık? Rabbani yolda kalabilmek, rabbanilerden olmakla mümkün ki, o rabbaniler vahyin ortaya koyduğu, Rasul (a.s.)'ın pratize ettiği yola talib olanlardır. Ve onlar bu yolda sebat edenlerdir. Cahili sistemlerin dümen suyunda sele kapılıp gidenlerden olmamak için direnmeli, yönelmeli, savrulmamalı... Savruk, eğreti düşüncelere "La" demeli. Direnişi, İntifadayı önce nefislerimizde yaşamalı, sapanlarımızdaki taşların yönünü önce nefislerimizde hissetmeliyiz. Kendi intifadasını gerçekleştirememiş bireylerin bölgesel ya da küresel intifadaya katkısı ne olabilir ki? ALLAH adına aldatıcılar dün olduğu gibi bugün de boş durmamakta, şeytanın adımlarını, adamlarını takip ettirircesine yol ve yöntemler sunmaktadırlar. "Sen onlara yumuşaklık gösteresin de, onlar da sana yumuşaklık göstersin isterler" şeklindeki Kur'ani ikazda ifade edilen uzlaşı, asimile arayışlarına devam etmektedirler. Çağrıldığımız "Yasak Ağaç"ları idrak etmeliyiz. Hayatımızdaki yasak bölgeler neler? "Ben"lerimiz mi yoksa yasak ağaçlar? Statümüz, konumumuz, ilmimiz, liderimiz, istikbal endişelerimiz, eşlerimiz, çocuklarımız, ya da yıllarca sürdürdüğümüz mücadelemizde arpa boyu yol katedemeyiş yeisimiz mi? Hangi yasak bölgelere takılıp kaldık? Yoksa afyonvari bir din bize de mi galebe çaldı? Geleneğe direnen bizler teslim mi olduk? Geç değil asla geç değil. "Gevşemeyiniz!" diyor. Haydi bu hitap ile silkilinelim ve hayatlarımızı bu yasak bölgelerde heder etmeyelim. Durgunluğumuzu ve duyarsızlığımızı ancak kurbansızlığımızla ifade edelim ve yeniden İbrahim (a.s.) gibi İsmaillerimizi arayalım. "Kim ALLAH'tan korkarsa, ALLAH ona bir çıkış yolu ihsan eder"(Talak-2) "Gevşemeyiniz" hitabı karşısında sığınağımız, Ashabı Kehf gibi mağara bile olsa meşru olsun. Yalnız RABBİMizin gösterdiği limanlara sığınalım. Şeytan ve dostlarının sunduğu düşünce ve yöntemlerden Alemlerin Rabbi olan ALLAH'a hicret edelim. "Talut askerlerle beraber (Cihad için) ayrılınca: "Biliniz ki ALLAH sizi bir nehirle imtihan edecek, kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna, kim ondan içmezse bendendir" dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi nehirden içtiler.." (Bakara-249) Savruk ve asimile düşüncelerle Calut'a asker olmayalım. Hayatımızdaki nehirlerimizi bir bir tesbit edelim. Susamışlığımızı, susuzluğumuzu cahili yol ve yöntemlerde değil vahyin pınarında arayalım. Ve kana kana içelim o pınardan. İmtihan için verilen, bahşedilen bu ömrü dünyevileşme sularında zayi etmeyelim. Uhud Ashabı gibi, oklarımızı ve yaylarımızı bırakıp, gözlerimizi dünya sevgisi bürümesin. Korku ve karamsarlık çökmesin yüreklerimize. Zamanın Tebük'lerini oluşturup, geri kalmayalım. Oklarımızı ve yaylarımızı bıraktığımız yerden yeniden elimize alıp daha bir sıkı sarılalım. Kitab'a, Rasul(a.s.)'a sarılalım. Bir anlık gevşemenin Ka'b b. Malik'e nelere mal olduğunu hatırlayalım. Kendi ellerimizle kendimize zulmetmeyelim. Küresel hendeklerin kazıldığı bu günlerde küresel iblislerin kazdıkları hendeklerin işçisi olmayalım. Vahye kulak verelim ve adayanlardan, adananlardan olalım. Korku ve karamsarlık putunu ellerimizle kıralım. "(Firavun): Mutlaka ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım (deyince), Onlar; Biz zaten RABBİMize döneceğiz dediler." (Araf-124,125) Küresel iblislerce estirilen korku putu karşısında ye'se düşmemek, vahyin sunduğu örneklikleri gözönüne getirmek, yalnız ve yalnız ona sığınmak. Ölümü bile ayakta karşılayabilecek bir bilinci kuşanmak... Fıtrat bu bilince muhtaç. Bunun susuzluğunu çekmekte. Akan kanlar ve çığlıklar, gözyaşları, gasbedilen mukaddes mekanlar, hunharca liğme liğme edilen bedenleri ekranlarda seyrederken boğazımıza tıkanan lokmalar... Hala öze dönmeyecek miyiz? Yaradılışımızın özüne! Bizi biz yapan değerlere... O tatlı koşuşturmacaları özlemedik mi? Soğuk kış günlerinde, insanların sıcak evlerinden çıkamadıkaları günlerde yoğun kar altındaki yürüyüşlerimizi özlemedik mi? Gece yarısı bir kardeşimizin derdine derman olduğumuz, Kitabı tedricen-tertil üzere okuduğumuz o günlere ve gecelere ne oldu? Yoksa, "Ey iman edenler, İman ediniz…" ayetine mi takıldık? Aşamadık mı? İmanın üstünlüğü gerçeğini mi unuttuk? O halde hatırlatalım ve hatırlayalım... "Gevşemeyiniz, üzülmeyiniz. Eğer gerçekten inanıyorsanız üstün olan sizlersiniz." (Al-i İmran-139) |
|
|
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|