|
Galatasaray Aslanlarla alakalı tüm haber ve yorumlar burada. |
Seçenekler | Stil |
05-11-2008, 13:08 | #1 |
Galatasaray'ın 'krizde başarı' sırrı
Galatasaray'ın 'krizde başarı' sırrı Ligin yayın hakkını elinde bulunduran Lig TV'nin başındaki Şansal Büyüka'nın anlattığı olay zaferin nasıl geldiğini özetler nitelikte. 'İnanmak kazanmanın yarısıdır' dedirten ayrıntı: Referans gazetesi yazarı Hakkı Özdal'ın yazısı... Galatasaray'ın 'krizde başarı' sırrı Spor basınında çok önemli bir yerde, süper lig maçlarının yayın hakkını elinde bulunduran Lig TV'nin başında bulunan Şansal Büyüka, salı akşamı bu kanaldaki bir programda, bir ayrıntının altını heyecanla çiziyordu. Yılların deneyimli spor gazetecisini şaşırtan olay şuydu: Galatasaray yönetimi, 27 Nisan'dan önceki, yani, daha Galatasaray-Fenerbahçe derbisi oynanmadan önceki bir tarihte kanal yönetimine başvurmuş ve "hazırlanacak şampiyonluk DVD'si için görüntü talebinde bulunmuş"tu. Büyüka, kendisiyle söyleşi yapan meslektaşına, "Şampiyonluk için yolun yarısını belki de o kadar inançlı davranarak yürüdüler" diyordu. İnanmak şampiyonluk için "yeter şart" değil elbette; ama Galatasaray "inançlı" kaptanı Hakan Şükür'ün motive ettiği açıkça belli olan bir inanmış gençler topluluğu ile ekonomik açıdan kendisinden çok daha güçlü rakibini bir kez daha geride bırakarak şampiyonluğa gidiyor gerçekten. Yıllardır yalnızca ekonomik sorunlarıyla, borç yüküyle, "yönetim krizleriyle" ve başka kurumsallaşma sorunlarıyla gündeme gelen Galatasaray, son 20 yılın 12. son 10 yılın 7. şampiyonluğuna koşuyor. Bütün dünyayla birlikte Türkiye'nin de büyümede yavaşlama, artan işsizlik, yüksek enflasyon, likidite sıkışıklığı gibi temel sorunlarla tarif edilen bir türbülansın içinde yol aradığı bir dönemde, yaklaşık 10 yıldır "kendine özgü bir türbülansı" zaten yaşamakta olan Galatasaray'ın bu sportif başarısı, konjonktürel olarak da ilgiye değer görünüyor. 40 gün önce: 30 Mart 2008, Türkiye Galatasaray 30 Mart günü kendi evinde, seyircisiz maçta, çok kötü bir oyundan sonra Gaziantepspor'la berabere kaldı. Fenerbahçe bir gün önce İnönü Stadı'nda Beşiktaş'ı yenmişti. Üç gün sonra da Kadıköy'de İngiliz devi Chelsea'yi geriden gelerek 2-1 yendi ve sadece sporun değil, tüm ülke gündeminin tepesine oturdu. Aslında Fenerbahçe'nin Türkiye ligi için fazla kaletile olduğundan, ligin sonunun "zaten belli" olduğundan söz ediliyordu. Bundan iki gün sonra da Feldkamp istifa etti ve Galatasaray "hocasız" kaldı. İpi çoktan çekilmiş, F.Bahçe'nin parlak başarısı karşısında bir "sıra takımı" olarak şansı olmadığına kanaat getirilmiş G.Saraylı futbolcular, geriye kalan 6 haftada, üstelik 3 yıldır yenemedikleri F.Bahçe ile de maçları varken, yetişemezlerdi. Yeniden "operasyon", "ayrılacaklar-kalacaklar", parasızlık sıkıntıları haberleri çoğaldı G.Saray için. Bugün: 9 Mayıs 2008, Türkiye O karanlık tablo birkaç hafta içinde tersine döndü. Arada "ne" olduğunu herkes biliyor: Kalli gittikten sonra tüm maçlarını kazanan Galatasaray son olarak 27 Nisan günü Fenerbahçe'yi yendi ve ligin son haftasına şampiyon havasında girdi. Elbette oyun mucizelere açık; ama Galatasaray'ın bu noktadan sonra şampiyonluğu bırakmayacağı söylenebilir. Peki "nasıl" oldu? 10 yıllık bir çabanın ve harcanan onca paranın sonunda başarı kazanan Fenerbahçe modeli Türkiye için önemli. Ama o büyük kurumsallaşmanın karşısında kronik hale gelmiş sorunlar yumağıyla sportif başarı kazanan takımın varsa "modeli"ne, yoksa "modelsizlikle" kazanılmış başarısına ne demeli? Olayları "içeriden" yaşayanlar; yöneticiler, oyuncular, kulüp çalışanları, deneyimleri sıcaklığını kaybedip demlendikçe bu konuda daha doyurucu açıklamalar, veriler sunacaklardır. Ama "dışarıdan" sayılabilecek bir gözle de görünen erken belirtiler var. Öncelikle oyuncuların performansı elbette. Fenerbahçeli muadilleri karşısında "B kalite"ymiş gibi davranılan, kimi zaman küçük düşürüldüklerine inanan genç ve ateşli bir oyuncular topluluğu, tecrübeli "ağabeylerinin" yönlendirmesi ve dayanışmasıyla sıra dışı bir performans gösterdi. Bu ülkede Galatasaray Fenerbahçe rekabeti önemlidir. Tribündeki taraftarın, hatta pek çok saygın düşünce adamının bile bu denli keskin yaşadığı bir "ezeli rekabet"in, ne kadar profesyonel olurlarsa olsunlar, sahadaki oyunculara da bir duygu aktarımı yapmaması düşünülemez. Galatasaraylı futbolcular, bu rekabette 2002'den beri bir şekilde geride kalmışlardı ve kendilerini ispatlamaları için bu önemli bir fırsattı. Hep takımı karıştırdıkları ve bir yetki çekişmesiyle dengeleri bozdukları söylenen "ağabeyler" bu noktada önemli bir rol üstlendi. Başta Hakan Şükür olmak üzere, Hasan, Okan, Ümit ve Ayhan genç oyuncuları motive etti, birlik görüntüsü oluşturdu ve onlara özgüven verdi. İkinci önemli nokta, Galatasaray yönetiminin yarattığı "kenetlenme" atmosferi oldu. F.Bahçe ile oynanan o en kritik maça, hem eski başkanları, hem eski hocaları topladı. Birlik ve dayanışma duygusuyla moraller yükseltildi. Pazarlama tamam, ya üretim Galatasaray'ın en çok eleştirildiği noktalardan biri "sportif başarılarını mali kazanca çevirememek"ti. Fenerbahçe'nin bu konuda kat ettiği yol düşünüldüğünde son derece haklı bir eleştiri. Evet, Galatasaray başarılarını ürün vs. halinde pazarlamada başarısız. Peki ya üretimde? Kötü pazarlama, iyi ve işlevli bir ürünün değerini etkiler mi? Satışını düşürür ama onu "iyi bir ürün" olmaktan çıkarır mı? Galatasaray özkaynaklarına güvenerek ve altyapıdan yetişen oyunculara şans tanıyarak yatırım sermayesini çok düşürdü. Üstelik özkaynaklardan sağlanmış bu rotasyon takım içi dayanışmayı artırdı. Galatasaray'ın pazarlama konusundaki başarısızlıklarını vurgularken, üretimdeki başarısını atlamak en azından "üreticiye" haksızlık değil mi? Türkiye ve dünya, küresel likidite krizine ve bir tür tasarruf çağına girerken; borç yapılandırması içinde olan ve (oyuncuların yeteneklerini değil, maliyetlerini kıyaslayarak söylersek) Roberto Carlos yerine Volkan Yaman'ı, Deivid yerine Barış Özbek'i, Marco Aurelio yerine Mehmet Topal'ı, Lugano yerine Servet'i, Edu yerine Emre'yi oynatan Galatasaray'ın modeli kendi koşulları açısından çok daha gerçekçi değil mi? Galatasaray futbol takımı, son 20 yılda 11, son 10 yılda 6 kez şampiyon oldu. 21'de 12, 11'de 7'ye gidiyorlar. Hemen hemen her sezon şampiyonluğa oynadı. Tüm dünyada Türkiye'nin en tanınan markalarından biri, belki de birincisi. İki maçtır Galatasaray maçının biletleri için, ancak biber gazıyla dağıtılabilen kalabalıklar toplanıyor. Biletix, Pazar günü oynanacak Oftaş maçı için 300 bin bilet başvurusu olduğunu açıklıyor. Onca "pazarlama hatasına" yönetim yanlışlığına rağmen devasa bir talep. Bu talep önünde sonunda doğru arz'ı yaratacak mıdır? İrrasyonel bir zafer Galatasaray, pozitivist, iktisadi aklın ama salt iktisadi aklın normlarıyla yürüyen, ticari nosyona endeksli bir kurumsallaşmaya sahip değil, ama kim bilir, irrasyonel gibi görünen başarısının arkasında belki de böylesi bir Akla Veda hutbesi var. Son noktada, sporun gerçekten de bir bedensel performans olduğunu hatırlatan bir irrasyonelite bu. ‘Rasyo'nun, kurulduğu alanın özgünlüğünü hesaba katmayan genellemeciliğine karşı olimpik bir zafer. Transfer sözleşmelerinin, şirket bilançolarının üzerinde yazanların sportif başarı için yeter şart olmadığına dair bir uyarı. Üstelik özellikle Fenerbahçe maçından sonra, "üzgün akıl"larla vurgulandığı gibi tesadüf değil. Çünkü 3 yılda iki kez, 11 yılda 7 kez tekrar etmek gibi, üzgün olmayan bir aklın hakkını derhal teslim edeceği bir gerçekleşme sıklığına sahip. Tüm gerilimlerini bir hedef uğruna ortak bir enerjinin etrafında söndürmüş eski direktörlerini başkanlarını ve olası tüm kuvvetleri bir araya getirebilmiş ve sonunda menzile varmış çocuklara ne demeli: Helal olsun. Darısı memleketin başına. Son 20 yılın şampiyonları 1987 GALATASARAY 1988 GALATASARAY 1989 Fenerbahçe 1990 Beşiktaş 1991 Beşiktaş 1992 Beşiktaş 1993 GALATASARAY 1994 GALATASARAY 1995 Beşiktaş 1996 Fenerbahçe 1997 GALATASARAY 1998 GALATASARAY 1999 GALATASARAY 2000 GALATASARAY 2001 Fenerbahçe 2002 GALATASARAY 2003 Beşiktaş 2004 Fenerbahçe 2005 Fenerbahçe 2006 GALATASARAY 2007 Fenerbahçe 2008 GALATASARAY |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|