sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > EĞİTİM - ÖĞRETİM - KARİYER > SonForum Makale Arşivi > Diğer Dersler
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 02-26-2008, 17:48   #1
Kullanıcı Adı
_SoN_
Arrow Fuzuli’nin Hayatı ve Edebi Kişiliği (1480-1556)

Fuzuli’nin Hayatı ve Edebi Kişiliği (1480-1556)

Gerçek adı Mehmed B. Süleyman'dır. Kerbelâ'da doğdu, doğum yılı kesinlikle bilinmiyorsa da, kimi kaynaklara göre 1480 dolaylarındadır. 1556'da Kerbelâ'da öldü. Yaşamı, özellikle gençlik dönemi ve öğrenimi konusunda yeterli bilgi yoktur. Şiirde "Fuzûlî" adını, kendi şiirlerinin başkalarınınkilerle, başkalarının şiirlerinin de kendisininkilerle karşılaştırılması için aldığını, böyle bir takma adı kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını, Farsça Divan'ının girişinde açıklar. Ama "işe yaramayan", "gereksiz" gibi anlamlara gelen "fuzûlî" sözcüğünün başka bir anlamı da "erdem"dir. Onun bu iki kaşıt anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır.
Fuzûlî'nin yaşamı konusunda bilgi veren kaynaklar birbirini tutmamakta, genellikle söylenceyle gerçeği ayırma olanağı bulunmamaktadır. Onunla ilgili güvenilir bilgiler, yapıtlarının incelenmesinden, kimi şiirlerinin açıklanışından kaynaklanmaktadır. Bunlardan anlaşıldığına göre Fuzûlî iyi bir öğrenim görmüş, özellikle İslam bilimleri, tasavvuf, İran edebiyatı konularında çalışmalar yapmıştır. Şiirlerinde görülen kavramlardan simya, gökbilim konularıyla ilgilendiği, İslam ülkelerinde pek yaygın olan ve gelecekteki olayları bildirmeyi amaçlayan "gizli bilimler"le ilişkili bulunduğu anlaşılmaktadır. İslam bilimleri içinde hadis, fıkıh, tefsir ve kelam üzerinde durduğu, gene yapıtlarında yer alan kavramların incelenmesinden ortaya çıkmaktadır. Türkçe, Arapça, Farsça divanlarında bulunan şiirleri, bu üç dili de çok iyi kullandığını, onların bütün inceliklerini kavradığını göstermektedir. Yapıtları incelendiğinde İran şairlerinden Hâfız, Türk şairlerinden de Nesîmî, Nevâî ve Necati'yi izlediği, onların şiir anlayışını, duygu ve düşüncelerini benimsediği görülür.
İnanç bakımından Fuzûlî, Şii mezhebine bağlıdır. On iki İmam'a karşı derin bir sevgisi vardır. Bütün yaşamını Kebelâ'da, Şiiler'ce kutsal sayılan topraklar üzerinde geçirmesi, aşağı yukarı bütün şiirlerinde tasavvuftan kaynaklanan bir sevgiyi, bir üzüntüyü işlemesi, Kerbelâ olayıyla ilgili ağıtları, Şeriat'ın katılığına karşı çıkışı bu nedenlerdir. Ancak Ali'ye bağlılığı, Ali'nin tanrısal bir varlık olduğu görüşünü savunan ve İslam ülkelerinde Galiye (aşırılık) diye nitelenen inançla ilgili değildir. Ona göre Ali erdemli, gönül bilgisiyle dolu, olgun, yetkin bir kişidir ve Peygamber'den sonra imam (halife) olması gereken kimsedir. Bu görüşü benimsemeye, İslam ülkelerinde, mufaddıla (erdeme bağlı olma) denir. Fuzûlî de bu erdemden yana olanlar arasındadır. Ona göre Ali erdem bakımından, bütün halifelerden ve Peygamber'in yakınlarından (sahabe) üstündür. Bu konudaki inancını Hadîkatü's-Süedâ ("Mutluların Bahçesi") adlı yapıtında bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. Türkçe ve Farsça divanlarında Ali ve onun soyundan gelen imamlara bağlılığını konu edinen birçok şiir vardır. Bir aralık Bağdat'ı ele geçiren İsmail Safevi'ye yazdığı övgünün kaynağı da bu sevgidir. Fuzûlî'nin, geçimini Kerbelâ, Necef ve Bağdat'ta bulunan On İki İmam'la ilgili vakıfların gelirlerinden sağladığı Farsça Divan'ındaki "Dürr-i sadef-i sıdk cenâb-ı mütevelli" (Doğruluk sedefinin incisi yüce görevli) dizesiyle başlayan şiirden anlaşılmaktadır. Fuzûlî, yaşadığı dönemin geleneğine uyarak, Bağdat'ı ele geçiren Osmanlı padişahı Kanuni Süleyman'a ve Rüstem Paşa, Mehmed Paşa, İbrahim Bey, Cafer Bey gibi devlet büyüklerine övgüler yazmıştır.

Türkçe, Arapça ve Farsça' nın geçerli olduğu bir coğrafyada yaşayan Fuzûlî, bu üç dil ile şiir yazacak kadar dili vukûfu ve şuûru olan bir şairdir. Gençlik yıllarında yazdığı aşk şiirlerinde, muhtemelen Türkçe' yi kullanan Fuzûlî, daha sonraları Farsça çoğunlukta olmak üzere Arapça ile de şiirler söyleyerek, yaşadığı edebî atmosferin bir aynası olmuştur.
Türkçe Divan' ının önsözünde şiir anlayışını ifade eden Fuzûlî, şiir gibi bir sanat şubesinin ilimsiz olmayacağının şuûruna vararak, "İlimsiz şiir, esası yok duvar gibi olur ve esassız duvar gâyette bî-îtîbar olur" diyerek aklî ve naklî ilimlerden olan hadis, tefsir, kelam, fıkıh gibi İslâmi ilimleri; mantık, hendese, astronomi ve tıp gibi aklî ilimleri öğrenmiştir.
Sanat ile ilmi bir arada kaynaştıran Fuzûlî, üç dili de bilmesine rağmen, Türkçe şiirlerinde, kolay anlaşılabilen ve devrinin ortalama insan zümrelerinin konuştuğu bir dil kulanmış; pek ağırlıklı Arapça ve Farsça unsurlar kullanmamıştır.
Fuzûlî' nin başta Ali Şir Nevaî ve Habibi gibi Türkçe yazan şairleri iyi bildiği, eserlerinden anlaşılmaktadır. O, Habibi' nin "dedim dedi" gazeline nazire yazmıştır. Hasan Çelebi 1586 yılında yazdığı tezkiresinde, Fuzûlî için "Nevâyî tarzında karîb bir üslûb-ı bedî ve semt-i garibi vardır" ifadesiyle, O' nun Ali Şir Nevaî şiiriyle olan münasebetine dikkat çeker.
Kânunî Sultan Süleyman' ın seferine katılan Hayâli ve Yahya Beyler ile de görüşen Fuzûlî' nin, Anadolu şiirinden etkilenmiş olması mümkündür; Necati Bey' in "gayrı" redifli şiirine yazdığı üç nazire de, bunun bir işaretidir.
Fuzûlî, Türkçe yazan şairlerden başka, Farsça yazan, Hâfız; Nizâmî ve Câmi gibi şairlerden de etkilenmiştir.


Fuzûlî' nin yaşadığı coğrafya, gerek İslâmiyet öncesi devirlerde ve İslâmiyet' in hakim olduğu devirlerde, devamlı, büyük kargaşanın yaşandığı ve bunun sonucu olarak, her karış toprağına kan ve hüzün sinmiş bir coğrafyadır. En büyük acı, Kerbelâ vak' asında Hz. Hüseyin' in şehit edilmesidir ki, İslâm tarihinin en trajik olayıdır. Bu ızdırap dolu iklimin çocuğu olan Fuzûlî' nin şiirlerinde ilk dikkat çeken tematik özellik, ızdıraba dayalı, lirik bir aşktır. Klasik Türk şiirinin kavuşma yerine ayrılık tema' sını idealize etmesi de, Fuzûlî' nin ızdırap anlayışıyla çıkmış ve böylece "muzdarip şair Fuzûlî" doğmuştur. Şiirlerindeki lirizmin temelinde evrensel bir beşeri özellik olan ızdırap yatan Fuzûlî, şiirlerinin fonuna tasavvufu yerleştirerek aşk ve mistisizm gibi iki erişilmezlik anlayışını birleştirmiştir. Fuzûlî' nin şiirlerindeki aşkın tasavvufi mi, beşeri mi olduğu tartışmaları, O' nun şiir anlayışının sınırlandırılması demektir.


_SoN_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 03:57


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2025

2007-2025 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı