Sonuç
Belki tüm bu soruları bir anda yanıtlamak olası değil, ancak sırf medyanın bilime bakışına dikkatleri çekmek açısından bile, Dolly'nin iyi bir örnek olduğu açıktır. Bir yandan iletişim ortamının kopyalamaya neden dört elle sarıldığını ve onu nasıl haberleştirdiğini göz önünde bulundururken, öte yandan da araştırma sürecinin nasıl işlediğini dikkate almak da bir zorunluluktur. Laboratuarlarda çoktan tamamlandığı halde, kopyalama hakkında halkın neden (o anda) bir şey bilmediğini merak etmenin doğru olduğu söylenebilir. Bilim daima "yarışmacı" bir nitelik taşımıştır ve bir anlamda "mucitler" son dakikaya kadar sessiz kalmak zorundadır. Bilginin ne zaman ve nasıl yayılacağı konusundaki kurallar, özellikle de genetik için son yıllarda önemli bir dönüşüm göstermiştir. Bilimde "satılabilirlik" nedir? Bilim etiği gözüyle nasıl açıklanabilir? Dr. Wilmut'la yapılan her görüşmede, ekranın bir köşesinde destekleyici ilaç şirketinin sinyallerini (PPL Therapeutic) görmek bizi şaşırtabilir mi? Yoksa birkaç yıl önce Birleşik Devletler Teknoloji Aktarım Yasası'nın çıkarılmasıyla, artık bilim üretenlerin "ticari ortamın kurallarına göre alışıyor olmaları"nı, "yasal" ve "genel doğru" olarak mı kabul etmeliyiz? Belki de laboratuarında kopyalanmış ma "sessiz" bekleyen koyunlar varken, bu buluşun 'PL'nin borsa değerinde önemli bir değişiklik yaratmanın, araştırmanın medyaya aktarılmasını teşvik ettiğini e bilmek zorundayız. Dolly'de de olduğu gibi, bilimden teknolojiye transfer öyle çabuk gerçekleşmektedir ki bilimlerin de onları destekleyicilerin de "ne yaptıkları", "nasıl yaptıkları" ve "nereye kadar gidecekleri" konusunda düşünmek için zamanları olmamaktadır. Belki de bu tempoda çok yakın bir gelecekte "etiğin gerçekten var ve gerekli olduğunun" altını çizerken, bir yandan da "tükenişin tek çaresinin etik değerlerine bağlı bilimsel düşünceden geçtiğini" kabullenmek zorunda kalacağız.
|