İshal gibi hastalıkların bulaşmasını sadece sabun kullanmakla engelleyebilirsiniz.

Kendisine 'militan liberal' diyen Dr.Val Curtis birkaç yıl önce çocukların hayatını kurtarmaya karar verdi. O sırada Afrika ülkesi Burkina Faso’da yaşamakta olan antropolog Val Curtis, çevresindeki insanların temizlik alışkanlıklarını değiştirerek pek çok hastalığın ve ölümün önüne geçebileceğini farketmişti. Ama insanların alışkanlıklarını değiştirmek hiç de kolay bir iş değildi.

İshal gibi hastalıkların bulaşmasını sadece sabun kullanmakla engelleyebilirsiniz. Ama dünyada her 15 saniyede bir çocuk ishalden ölüyor. Gerçekler bu kadar açıkken insanları sabun kullanmaya ikna etmek hiç de kolay değil.

Dr. Curtis’in yardım istemek için başvurduğu Procter & Gamble, Colgate-Palmolive ve Unilever gibi şirketler bu işe para yatırmayı kabul ettiler. Nasıl ki reklam kampanyaları yoluyla insanlara sakız çiğneme alışkanlığı kazandırabiliyorsanız, sabun kullanma alışkanlığı da kazandırabilirsiniz. Ana fikir buydu. Ve bu fikir işe yaradı.

Arzu edilen oranlarda sabun kullanımına ulaşılmış değil ancak 2003’te Batı Afrika ülkesi Gana’da başlatılan ‘ellerinizi sabunla yıkayın’ kampanyası belli bir ilerleme kaydetti.

Reklam yoluyla kitlelerin bilinçaltına inmek gerçekten de mümkün olabiliyor. AIDS’ten korunma için prezervatif kullanımının yaygınlaşması da buna benzer kampanyalar sayesinde gerçekleşecek gibi görünüyor.

Dünyanın çeşitli üniversitelerinde psikoloji bölümlerinde tüketici alışkanlıklarının oluşumu inceleme konusu olmaya devam ediyor. İnsanların tatil yaparken sigarayı bırakması veya tabakların boyutunu küçülterek daha az porsiyonla beslenmesi gibi araştırma sonuçları gösteriyor ki küçük değişiklikler büyük farklılıklar yaratabilir.

Günlük yaşantımızda yaptığımız işlerin yaklaşık yüzde 45’ini alışkanlık neticesinde yaptığımız saptanmış durumda. Yani günlük yaşantımızda yaptığımız işlerin neredeyse yarısını, önceden düşünmeden yapıyor, alışkanlık sonucu elde ettiğimiz pratikleri tekrar ederek gerçekleştiriyoruz.

Alışkanlık kazanma konusundaki yeteneğimiz bize insan evriminin verdiği bir armağan. Böylece değişen yaşam koşullarına uyum sağlamayı öğrenmiş olduk. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var: Yararlı alışkanlıklar kadar zararlı alışkanlıkları da kolaylıkla edinebiliyoruz.

Uyuşturucu maddelerden, salgın hastalıklardan ve topluma zarar veren aklınıza gelebilecek her türlü konuda kitlelerin düşünce, davranış ve alışkanlıklarını değiştirmek mümkün.

Global ısınma, enerji kaynaklarının verimli kullanımı, sağlıklı beslenme gibi pek çok konuda insanlara ‘doğru davranış ve alışkanlık’ kalıplarını benimsetecek uygulamalara ve projelere ihtiyaç var.

Kitle iletişim araçları, medya ve reklam sektörünün toplumsal sorumluluğu da işte bu noktada kendini gösteriyor. Umalım ki bu sektörler ‘toplumsal sorumluluklarının’ bilincine varsın ve hükümetler bu konuda daha bilinçli adımlar atabilsinler

iyi o zaman ben hiç bir zaman cırcır olmam