02-25-2008, 23:04 | #1 |
Çocuk Yetiştirmede Ailenin Yaptıkları Hataları
ÇOCUK YETİŞTİRMEDE ANNE BABALARIN Çocuklarımızın ve gençlerimizin sağlıklı bir ruh yapısına, şahsiyetli ve karakterli bir kişilik yapısına sahip olabilmeleri için anne- babalara çok büyük görevler düşmektedir. İdeal anne-babayı tanımlamak zor olmakla beraber başarılı anne-babalar, çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoş görülü veya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, davranışlarında belirli bir devamlılık ve kararlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğun isteklerini dinleyen anne-babalardır. Yine başarılı anne-babalar çocuğun kendi kendisini denetlemesine ortam hazırlayan, çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren olayların sonuçları ile onları (gerekli dersi almaları için) baş başa bırakan, onlara hak ve özgürlüklerinin sınırını öğreten, çocuklarına korku silahını çevirmeksizin, kendi kendilerini disipline eden ve düşüncelerini özgürce anlatabilen birer birey olarak yetişmelerine imkan hazırlayan kimselerdir. Anne-babaların çocuklarına karşı yanlış tutum ve davranışları onların kişiliklerini olumsuz şekilde etkilemektedir. Anne-babalar çocuk yetiştirirken farkında olmadan hatalar yapmaktadırlar. Yapılan bu hatalar; çocukların bütün hayatını olumsuz şekilde etkilemekte, çocukların anti-sosyal davranışlar göstermelerine ve ruh yapılarının bozulmasına sebep olmaktadır. Yapılan bu hataları 10 grup şeklinde ifade edebiliriz: 1-1-Her Şeyde Mükemmel Olma Duygularını İfade Eden Hatalar; a)Her şeyde en iyi olmalıyım duygusu: Çocuklardan her şeyin en iyisini en mükemmelini istemek yerine onların çabalarını desteklemeliyiz. Çocuğun kendine güven duygusunu, çocuğun çabasını överek yükseltmeliyiz. Birbirinden farklı ilgi ve yetenekleri olan çocuklarımızın istediğimiz her alanda başarılı olmalarını beklemek çocuğun daha fazla baskı hissetmesine neden olacaktır.Bu konuda yapılması gereken onların ilgili ve yetenekli olduğu konularda daha fazla destek olarak gelişmelerini sağlamaktır. b)Başarılarımla varım duygusu: Çocukları şartsız olarak sevmeliyiz ve bunu kendilerine hissettirmeliyiz.Çocuğun başarılı oldukça sevileceğini düşünmesi telafisi zor hatalar doğurmakta ve ailesiyle ilişkilerine zarar vermekte,çocuğun sürekli baskı altında kalmasına neden olmaktadır. c)Olumsuz duygular kötüdür: Çocuklar kızgınlık, hayal kırıklığı, öfke, gerilim, kaygı engellememeliyiz gibi olumsuz duygular gösterebilirler. Çocukların duygusal halini ortaya koymalarını. “Ağlama çocuğum”, Ona kızmamalıydın”, “Telaşlanma daha iyisini yapacaksın” gibi yaklaşımlar çocuğa hiçbir şey hissetme hakkının olmadığı veya duygularının hiçbir önem arz etmediği mesajını verebilir. Çocukların duygularını anlamalı ve kabullenmeliyiz. Çocuklarımız duygularını ifade etmede ne kadar rahat olurlarsa ilerideki ilişkilerinde de o kadar samimi ve açık olacaklardır. d)Herkes beni sevmeli duygusu: Çocuklara herkesi memnun edemeyeceklerini bildirmeliyiz. Eğer haklı olduklarına inanıyorlarsa direnmelerini öğretmeliyiz. Herkesi memnun etmeleri gerektiği duygusu ile yetişen çocuklar kendileri hakkında kararsız ve endişelidirler. e)Hata yapmak ve yardım istemek yanlıştır: Hataların doğal ve kaçınılmaz olduğunu anlayan çocuklar kendilerini büyük bir kabul edilmişlik içinde hissedeceklerdir.Hataların olabileceği ve onlardan dersler çıkarılabileceği gerçeği vurgulanmalı ve böylece çocuğun kendini iyi hissetmesi ve özgüvenini artırması sağlanmalıdır. 2- Çocukları Yanlış Davranmaya Mecbur Etmek: Bütün çocuklar ilgi isterler. Bu ifade temel bir ana-baba ilkesidir. Çocuklar kendilerine bağırmanızı ve azarlamanızı hiç görmezlikten gelmenize tercih ederler. Çocuklar güzel şeyler yaptıklarında ana-babalar onları ödüllendirmeyip bunun yerine çocukları yanlış bir şeyler yapana kadar beklemekte ve o zaman onlara ilgi göstermektedirler. Aslında bu metod, ebeveynin ilgisini çekmek için çocukları yanlış davranmaya itmektedir. Yalnız hata yapılınca ana-babanın gösterdiği tepkiler (ilgiler) bu tür davranışları istemeyerek de olsa pekiştirmektedir. Eğer çocuk onaylanmayan davranışlar gösteriyorsa, ana-babalar bu davranışı göstermediği zamanlarda çocuğu övmelidirler. Çocuğa koşulsuz sevginin bildirilmesi onun kendini güçlü hissetmesini sağlayacak ve gereksiz korku ve güvensizliği azaltacaktır. 3- Tutarsız Olmak: Anne-babalar davranışlarında bir düzen ve tutarlılık oluşturmadılarsa bu durum çocuklarda çeşitli davranış bozukluklarına sebep olabilir. Tutarlılık konulan kuralları ve onların sonuçlarını takip etmek manasına gelmektedir. Eğer bir kural koyduysanız ve bunun etkilerini görmek istiyorsanız söylediklerinizi uygulamaya çalışın.İyi çocuklar hem otoriter hem de liberal ev ortamlarında yetiştirirler. Tutarlı bir düzen çocuğa emniyet, güven ve kontrol hissi verecektir. Ebeveynin tutumundan çocuklar,onların limitlerini deneyip onların sınırlarını aşmaya zorlanmamalıdır. Ana-babaların verdikleri sözde durması çok önemlidir. (Tutarlı günlük işler oluşturulması: Çocuklarınızla oturun ve bir günlük plan oluşturun. Planın eğlenceli ve olumlu olmasına çalışın ve onun ihtiyaçlarına göre düzenleyin. Tutarlı disiplin: Uygulanması imkansız bir kural koymaktansa, kısa süreli ve sürekli uygulanabilecek sınırlar belirlemek daha iyi olacaktır. Kurallar ve sonuçların tutarlı bir şekilde uygulatılmasında ebeveynler, aralarında anlaşmalarının önemli olduğu gözden kaçırmamalıdırlar.) Tutarlılık sadece düzen ve disiplin konusunda değil, çocuğun güven ve emniyet hissinin gelişmesine yardım etmede de önemli bir yöntemdir. 4- Açık İletişime Kapıları Kapatmak: Etkili iletişim, çocuklara değer vermeyi, problemleri çözmeyi ve başkalarıyla iyi geçinmeyi öğretmek için temel bir kuraldır. Çocuklarla iletişimin açık ve etkili olması için anne- babalar, tam ve samimi bir ilgiyle onları dinlemeyi istediklerini hissettirmelidirler. a)a)Otoriter anne-baba: Bu iletişim tarzı, ebeveynin, çocuğun neler hissettiğine veya neler yaptığına çok az değer verdiğini açıkça göstermektedir. b) Nasihat verici anne-baba: Çocuğa neler düşünmesi ve yapması gerektiği söylendiği için , bu iletişim tarzı da ebeveyn ve çocuk arasındaki iletişimi koparmaktadır. c) Suçlayıcı anne-baba: Suçlayıcı iletişim tarzını kullanan ebeveynlerin çocukları, anne- babaları ile herhangi bir konuyu görüşme hususunda tereddütlüdürler. Ne yaparlarsa yapsınlar yeterince iyi olmayacaklarını düşünmektedirler. d)Teselli verici anne-baba: Bu tür anne ve babalar sebep ne olursa olsun bazı acil tesellilerin problemi düzelteceğini düşünmektedir. Bu iletişim tarzı ile çocuklar ebeveynlerinin kendilerini dinlemediklerini veya anlamadığını hissetmektedirler. Her şeyin düzeleceğine dair teselli vermek için acele etmeden çocuğun endişe ve kaygıları ile ilgilenilmelidir. e) Dinleme sanatı: İyi bir dinleyici olmak pasif değil, aktif bir iştir. Ve çocuğa gereken saygı gösterilmelidir. Yansıtıcı dinleme, mesajın duygusal içeriğinin anlaşılmasını ve bunun çocuğa yansıtılmasını sağlar. Çocuklarınızla iletişime hazır ve iyi bir dinleyici olduğunuzu gösteren etkili ve açık bir iletişim için gerekli güven ve emniyet hissini artıran bir ortam oluşturabilirsiniz. f) Sözsüz iletişim: Çocukların sözle ifade edemedikleri hareketlerine karşı duyarlılık, ebeveynin çocuğun ruh halini duygularını ve o anda kafasından geçenleri anlamasında çok şey ifade edebilir. Çocuklar da ebeveynlerinin gösterdiği sözlü olmayan davranışlara karşı çok hassastırlar. 5- Sabitliğe Yöneltmek: Çocuklar problemler, ikilemler ve engellerle karşılaşabilirler. Bu hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Çocukları bağımsız ve kendi kendine yeterli olmasını öğretmek yerine istemeyerek onları bize bağımlı olmaya teşvik etmekteyiz. Özellikle 13-19 yaş arasındaki gençler, kendi başlarına öğrenmeleri engelleyip tavsiyeler verildikçe, anne-babaya karşı ya bir hınç besleme veya bir bağımlılık geliştirmeye kalkışacaklardır. Problem Çözme: Ebeveynin aktif rol oynaması gereken durumlarda çocuğu da bu sürece dahil etmek önemlidir. (Buna problem çözme denir.) Problemi beraber çözmek için çocuğa yardımcı olmaya çalışmak salt emirler ve direktifler yağdırmaktan daha etkili olacaktır. Çocuk problemin çözümüne katılınca ve başarı sağlayınca çocuğun başarı ve işbirliği hissi artabilir. Problem çözme yaklaşımını kullanmak, sorunlu davranışı azaltmaya yardım eder, başka durumlara da uyarlayacağı bağımsızlık, yetenek ve sorumluluk duygusunu artırır. 6- Biz Onlara Karşıyız: Otoriter ebeveynli ailelerde, çocuklar genelde öfke, hayal kırıklığı ve kırgınlık içerisinde olmakta, isyana ve büyük güç çatışmalarına neden olan duygulara kapılmaktadırlar. Çocuklar arasında ebeveynlerin kendilerine karşı olduğu inancı gelişmektedir. a) Aile toplantıları: Daha uzlaşmacı bir ortam geliştirmek için ailelerin baş vuracağı en etkili yöntemlerden biri aile toplantılarıdır. Düzenli olarak yapılan aile toplantısı her bir aile ferdine yetki ve kontrol hissi verecektir. Kişilerin değerli olduğu hissini de güçlendirir. b) Takım olarak hareket etmek: Aile takımının değerli bir elemanı olduğunu hisseden çocuklar, dayanışma içinde olmaya ve karşılıklı problemlerin çözümüne yardımcı olmaya daha isteklidirler. Ebeveynliği ve aile hayatını takım merkezli olarak görmek, çok daha etkilidir. Bu duyarlılığı ve dayanışmayı teşvik eder. Çocukların diğer insanlarla da etkili bir şekilde çalışmasını öğretir ve onların kendilerini daha güçlü, yetkili ve değer verilmiş hissedilmelerine yardımcı olur. c) Kardeş rekabetinin üstesinden gelmede takım çalışması: Kardeş rekabetinin üstesinden gelmek için kardeşlerin problemin çözümüne katkıda bulunmaları kendilerini değerli bir aile ferdi gibi hissetmesini oluşturur. 7-Yıkıcı Disiplin Kullanmak: Anne-babalar bir hareket planına sahip değillerse gereksiz hatalar yapabilirler. Bu hatalar disiplin girişimini etkisiz hale getirebilir ve çocuğun özgüvenine zarar verebilir. a) Kızgın olmadığınız zamanlarda disiplin uygulayın: En yıkıcı hatalardan bir, kızgın olduğunuz zamanlarda çocuklarınız üzerinde disiplin kurmaya çalışmanızdır. b) Disiplini yerinde kullanın: Öfkelenildiğinde, taraflar “psikolojik siperlerini” kaldırmakta, kendilerini savunmaya daha fazla zaman ayırmakta ve probleme işe yarar bir çözüm bulmak için uğraşmak yerine karşı saldırıya geçmektedirler. Sinirler yatıştığında problem ele alınırsa olumlu bir sonuca varma olasılığı yüksektir. (Bir çocuğa “şimdi çok kızgınım. Sakinleşip bunu düşünmek için zamana ihtiyacım var bu akşam bu konuda tekrar konuşcağız."”demek gerçekten en uygun olanıdır.) c) İsim takmaktan kaçının: Kızgınlık anındaki disiplin, iletişimi kapatıp çatışmayı artırmanın yanı sıra anne-babaların söylemek istemedikleri sözler sarfetmelerine de neden olabilir. Kızgınlıkla verilen zararın ve sinirlenince kullanılan kırıcı ifadelerin düzeltilmesi çok uzun zaman alabilir. d) Uygulanabilir ceza verin: Kızgınlık esnasında, anne-babalar çocuklarına çok katı ve uygulanması zor cezalar verme eğilimindedirler. Çocuklar bu cezaların uygulanmayacaklarını bildikleri için aldırış etmiyorlar. e) Seçenekler sunun: Bu yaklaşım, çocuğun kontrol hissini artırır ve isyanlar ve karşı gelicicevaplar verme ihtiyacını azaltır. f) Disiplini öğretici olarak kullanın: Disiplin yerinde kullanıldığında davranışları hususunda çocuğunuza dersler verebilir. Ebeveyn olarak en önemli amacın isteklerimize belli bir süre boyun eğilmesi değil, çocuklarımıza bağımsız, sorumluluk sahibi ve mutlu yetişkinler olabilmelerini öğretmektir. 8- Yaptığım Gibi Değil Dediğimi Yap: En temel ve en etkili anne-baba yöntemlerinden birisi iyi örnek olmalarıdır. Onlara model olmak istediğimiz şekilde davranarak, çocuklarımızın yaşamında güçlü bir olumlu etki oluşturabiliriz. Kişiliğimizi oluşturan temel inanç ve değerlerimiz, günlük hareketlerimiz yolu ile iletilebilir. Eğer çocuk, fikirleri dinlenmiş ve onlara değer verilmişse genç de anne-babanın söylediği şeyleri daha çok dinleyecektir. Eğer ebeveynler çocuklarına aktif bir şekilde sözle ve davranışlarla sağlam değerler öğrenmişse, çoğu genç, yetişkin olduğunda aynı davranışları benimseyecektir. Ebeveynler olarak medyadaki ve çevredeki olumsuz etkilerden korumalıyız. Bunun yanı sıra hayatın meydan okumalarına karşı koyacakları değer yargıları ve beceriler geliştirmelerine yardım etmeliyiz. Davranışlar sözlerden daha anlamalıdır. Söylediğiniz sözlerden ziyade davranışlarınız kalıcı izler bırakır (sigara gibi). Anne-babalar hem olumlu hem olumsuz davranışlar için çocuğa örnek olabilirler. İyi örnekler göstererek uygun davranışlar için çocuğunuza model olun. 9- Özel İhtiyaçları Gözden Kaçırmak: Her çocuk farklı güçler, zayıflıklar, ilgiler ve dayanıksızlıklar toplamından müteşekkildir. Hayat tecrübeleri ve doğal istidatlarının aracılığı ile çocuklar, aktiflik, utangaçlık, kendine güven, gerilimlere katlanma kabiliyeti derecelerinde ve diğer sayısız kişilik faktörlerinde farklıdırlar. Aktif olan bir çocuk spora teşvik edilebilir. Çekingen bir çocuğu zihinsel faaliyetlere yönlendirmek lazım, onu rahatsız eden spor ve toplum önünde konuşmaya zorlanmamalıdır. a)Dikkat yetersizliği-Aşırı hareketlilik rahatsızlığı (ADHD): ADHD’li çocuklar dikkatsizlik ve aşırı hareketlilik gösterirler. Dikkat yetersizliği olan çocuklar genelde düzensizdirler ve okuldaki işlerini tamamlayamazlar. Bu çocukların çoğu, grup içinde arkadaşları ile olmak yerine birebir ilişki kurulan ortamlarda daha başarılıdırlar. ADHD’li çocuklar normalden daha fazla zeki olabilmekte, dolayısı ile evde veya okulda başarılı olamadıklarında çok büyük hüsrana uğramaktadırlar, zamanla okulla ilgilenmemeye başlayabilmektedirler. Bu çocukların okulu terk etme durumları yüksektir. Ve madde bağımlılığı, kanunlarla ilgili sorunları vardır. Çünkü güçlü bir kişilik geliştirme ihtiyacı olan bu çocuklar anne-babalarından, öğretmenlerinden ve yaşıtlarından olumlu bir ilgi görememektedirler. ADHD teşhisi konan çocuklar motivasyon, intizam ve olumlu takviyeye çok iyi tepki verirler. Görevlerine devam ettikleri ve uygun davrandıkları için onları ödüllendirmek gerekir. b)Çocukluk depresyonu: Depresyon geçiren bir çocukta geri çekilme belirtileri uyku ve iştah değişiklikleri, sosyal ilişkilerdeki farklılaşmalar, gittikçe artan bir asabilik, uyuşukluk veya notlarında düşüklük depresyonlarını belli ederler. Çocukluk problemleri ve pek çok kaygı hastalığı ana-babaların çocuklarıyla açık bir iletişim kurmaya çalışmaları ve onlara güçlü bir koşulsuz sevgi vermeleri ile önlenebilir. c)Öğrenme zorlukları: Öğrenme zorluğu bir insanın çevreden gelen bilgileri doğru şekilde anlama kabiliyetini veya beynin farklı bölümlerindeki bilgileri başarıyla birleştirmeyi etkileyen bir rahatsızlıktır. Öğrenme güçlüğü, algı problemi, alınan bilgileri beyinde organize edemeyişi, çabuk unutma, yazarken hatalı ve ağır yazar. Duygusal olarak, bezginlik, kendini güvensiz, değersiz ve kötü hissetme, yeterince zeki olmadığını düşünme, kavgacılık ve çabuk alınmadır. Bedensel yakınmalar (baş ağrısı, bulantı, karın ağrısı) olabilir. Okula gitmekte isteksizlik gözlenebilir. Öğrenme zorlukları, yaşam boyu süren bir durumdur. Çoğu durumda okul işleri, günlük işleri, sosyal ilişkiler veya aile hayatı gibi çocuğun yaşamının pek çok yönünü derinden etkiler. Eğer çocuğun belirli bir alandaki performansı çocuğun IQ testinde verilen beklentileri ile uyuşmuyorsa, çocuk bir öğrenme zorluğu yaşıyor olabilir. Yapılması gereken çocuğun en iyi öğrenebileceği yöntemler üzerinde durulmasıdır. 10- Eğlenceyi İhmal Etmek: Çocuklara her zaman önem vererek onların içinde bulundukları durumdan zevk almasını öğretmek, gelecekte karşılaşabilecek pek çok probleme karşı koymalarına yardımcı olacaktır. Araştırmalar, günlük hayatında mizaha yer veren yetişkinlerin daha sağlıklı olduğunu göstermektedir. Onların bağışıklık sistemi daha dayanıklı olduğunda hastalıklara daha az yakalanmakta ve daha çabuk iyileşmektedir. Ebeveynler için çocuklarımızla anı yaşamanın bilincinde olmak bir maharettir. Anı yaşamak, her dakikayı değerlendirmek ve zamanı dolu dolu geçirmek anlamına gelir. Bu önümüzdekiler küçük şeyler bile olsa ondan zevk almanız demektir. Çocuklar bu kavramı,anne-babalarından, daha küçük yaşlarda iken öğrenmektedirler. Eğer sizi aktif olarak onlarla ilgilenirken veya belli bir anda yaptığınız şeyle görürlerse o ana yoğunlaşmayı öğrenirler. Bu onlara daha mutlu, memnun ve daha şevkli olmayı öğretecektir. Eğlence ve heyecan için küçük işler bile birer fırsat olabilir. Ev işlerini oyuna çevirmek veya avluyu süpürürken şarkı söylemek, mekanın ve anın nasıl yaşanabileceğini çocuklara öğretebilir. O anda nasıl mutlu olunabileceğini çocuğa öğretebilir. Böylece daha mutlu ve daha sağlıklı bir çocuğa sahip olacaksınız.(10 Hata-Dr.Kevin Steede) BAŞARILI ANA-BABA-ÇOCUK İLİŞKİSİNİN KOŞULLARI Ana-baba çocuklarını eğitirken, öncelikle gelişim evrelerini bilmeli ve çocuklarının içinde bulunduğu gelişim dönemini tanımalıdırlar. Başka bir deyişle çocuklarını tanıyarak işe başlamalıdırlar. Ana-baba, çocuklarının kendi modelleri olmadığı gibi, kardeşlerinden ve arkadaşlarından bağımsız kendine özgü zeka ve kişilik özellikleri olan bir birey olduğu gerçeğinden hareket etmelidirler. Anne ve babanın çocuklarına, uygun olan davranışın ya da neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretebilmeleri için, gerek kendi aralarında, gerekse çocuklarına yönelttikleri davranışlarında dengeli, tutarlı ve kararlı olmaları gerekir. Anne ve babanın güvenli bir çocuğa sahip olmaları için önce kendilerine sonra biribirlerine, ardından da çocuklarına güvenmeleri gerekir. Anne ve babalar çocuklarına çok iyi bir model olmalıdırlar. Ana-baba çocuğundan yaşı ve yeteneklerine uygun isteklerde bulunmalı, çocuğu hayal kırıklığına uğratacak, yaşının üstünde bir beklenti içine girmemelidirler. Çocuğun ilgi ve yeteneği onun yönlendirilmesinde esas alınmalı ana-babanın tutkuları dikkate alınmamalıdır. Ana-baba, öncelikle çocuğunu bağımsız bir birey olarak kabul eden, ona sevgi ile yaklaşan ve olumlu ilişki kurmaya çalışan kişiler olmalıdırlar. Bilinmelidir ki sevgi temeline dayanan eğitim sağlam ve başarılı bir eğitimdir. Anne ve baba öyle bir ortam hazırlamalıdırlar ki, çocuk sanki her zaman anne ve babası yanındaymış gibi kendini güvenli ve hiç yanında değilmiş gibi özgür hissetsin. Anne ve baba, çocuğunun kişiliğine saygı duyan,benlik saygısı üstün kişiler olmalıdır ki, çocuklarının benlik saygısı üstün olbilsin. Anne-babalar aşırı koruyucu yaklaşımdan kaçınarak çocuğun kendi kendini yöneten bir birey olmalarına fırsat vermelidirler. Kısacası, ana-baba çocuğa sevgi veren, girişim yeteneğini ve öz güvenini kazanabilmesi için onu destekleyen kişiler olmalıdırlar. Çocuğa yeterli düzeyde desteğin sağlandığı bu ortamda, ana-babanın sağladığı disiplin ve eğitimin nitelikleri olumludur. Böyle bir esnek ortanda çocuk, cesaretli ve topluma uyumlu bir insan olarak yetişir. Yaşamını yapıcı çaba üzerine kurmayı öğrenir. İdeal ana-babayı tanımlamak zor olmakla beraber, başarılı ana-babalar, çocuğun ihtiyaçlarını sezen , onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoş görülü ve ya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, davranışlarında belirli bir devamlılık ve kararlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğun isteklerini dinleyen anne-babalardır. Yine başarılı ana-babalar çocuğun kendi kendisini denetlemesine ortam hazırlayan, çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren, olayların sonuçlarıyla onları baş başa bırakan, onlara hak ve özgürlüklerinin sınırını öğreten, çocuklarına korku silahını çevirmeksizin, kendi kendilerini disipline eden ve düşüncelerini özgürce anlatabilen birer birey olarak yetişmelerine imkan hazırlayan kimselerdir.(H.YAVUZER Ana-Baba ve Çocuk) Aşağıdaki veciz sözler Anne-babaların çocuklarını nasıl yetiştirmesi gerektiğini en iyi şekilde göstermektedir. ÇOCUK YAŞADIĞINI ÖĞRENİR *Sürekli eleştirilmişse; Kınama ve ayıplamayı öğrenir. *Kin ortamında büyümüşse; Kavga etmeyi öğrenir. *Alay edilip,aşağılanmışsa; Sıkılıp utanmayı öğrenir. *Devamlı utandırılarak terbiye edilmişse; Kendini suçlamayı öğrenir. *Hoş görü ile yetiştirilmişse; Sabırlı olmayı öğrenir. *Desteklenip,yüreklendirilmişse; Kendine güven duymayı öğrenir. *Övülmüş ve beğenilmişse; Takdir etmeyi öğrenir. *Haklarına saygı duyularak büyütülmüşse; Adil olmayı öğrenir. *Güven ortamı içersinde yetişmişse; İnançlı olmayı öğrenir. *Kabul ve onay görmüşse; Kendini ve insanları sevmeyi öğrenir. *Aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse; Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir. DOROTHY NOLTE OKUL BAŞARISINDA AİLENİN ROLÜ İlimizdeki öğrenciler üzerinde yaptığımız çeşitli araştırma ve incelemeler sonucunda okul başarısını etkileyen aileden kaynaklı faktörler sırasıyla aşağıya çıkarılmıştır. 1- Ailelerin çocuklarına ev ortamında ders çalışacak gerekli yeri ve yeterli zamanı vermemeleri; 2- Ailelerin çocuklarına okul ve diğer sosyal ilişkilerinde yeterli ilgi ve desteği göstermemeleri; 3- Ailelerin çocukları üzerindeki beklenti düzeylerinin çok yüksek olması; 4- Öğrenciler ile ailelerinin beklenti ve ilgilerinin farklı olması; 5- Ailelerin çocukları arasında kıyaslama,ayırım yapması;başkaları ile çocuklarını kıyaslaması; 6- Aileler ile çocuklar arasında iletişim kopukluğu olması; 7- Ailelerin çocuklarına sürekli ders çalışmaları için baskı yapması; 8- Ailelerin çocuklarının arkadaşlık ilişkilerine sürekli müdahale etmesi; 9- Ailelerin çocukların en ufak bir hatasını gördüklerinde onları eleştirmeleri; olarak belirlenmiştir. Çocukların Okul Başarısını Artırmak İçin Anne ve Babaya Düşen Görevler Anne ve babalar çocuklarının okul başarısını artırmak,başarısızlıktan kaynaklanan aile içi problemleri çözebilmek ve çocukları ile daha iyi ilişkiler kurmak için aşağıda belirteceğimiz hususlara dikkat etmeleri kendileri ve çocukları için faydalı olacaktır. 1-Anne ve baba çocuğa evde olumlu ders çalışma koşullarını sağlamalıdır. Bunun için evde sessiz bir oda yada odanın sessiz bir köşesi çocuğun rahatça kendisini derse verebileceği bir şekilde düzenlenmelidir. Mümkünse çocuğa ait bir oda ve masa ayarlanmalıdır. Çocuktan ders çalıştığı sürece onun dikkatini dağıtacak başka şeyler yapması istenmemeli;eğer çocuk aile bireylerinin oturduğu odada ders çalışmak zorunda ise aile bireylerinin çocuğun ders yapmasını engelleyici faaliyetlerde bulunmaması gerekir. 2-Çalışmaları ailesi tarafından desteklenmeyen,başarısızlıklarından dolayı sürekli eleştirilen sosyal ihtiyaçları yeterince karşılanmayan çocuklar kendisini değersiz bir kişi olarak görür;kendisini küçümser. Bu da onun var olan yeteneklerini gizlemesine neden olabilir. Bu tür çocuklar kapasiteleri uygun olmasına rağmen bunu kullanmayıp okuldaki başarılarını düşürürler. 3-Anne ve baba öncelikle çocuğunu bağımsız bir birey olarak kabul etmeli,ona sevgi ile yaklaşmalıdır. Onunla iyi ilişkiler kurarak onun duygu ve düşüncelerini dinlemeli,onun bu duygu ve düşüncelerine saygı göstermelidir. İstediği okulda okumasına ve mesleğe sahip olmasına izin vermelidir. 4-Okulda çocuğun başarılı yada başarısız olmasının en önemli nedenlerinden biri ailenin tutumudur. Özellikle ailenin öğrencinin yapabileceğinden çok şey beklemesi,bunu öğrenciye yansıtması öğrenciyi başarısız kılmaktadır. Ailenin çocukla ilgili birtakım gerçekçi olmayan beklentiler geliştirmesi ve bunu çocuğa yansıtması çocukta çok büyük kaygı yaratır. Bu kaygı çocuğun kendine olan güvenini azaltır,çocukta başarılı olamama korkusu geliştirir. Çocuktan başarılı olmasını beklemek,çocuğa göre onun kişilik değerinin başarıyla değerlendirilmesi manasına gelmektedir. Çocuğun kişilik değerini ana-babasının gözünde başarılı olmasına bağlaması çocuğun kaygısını daha çok artırır. Bu kaygı okul başarısının düşmesine neden olur. 5-Anne ve baba hiçbir zaman çocuğunu kardeşleri,ağabeyi,yaşıtı olan akraba çocukları ve başarılı olan arkadaşlarıyla kıyaslamamalıdır. Böyle bir kıyaslamadan acıya kapılan çocuk okulda mücadeleyi bırakabilir. Önemli olan çocuğu başkalarıyla değil;kendisi ile kıyaslamaktır. Çocuğun dünü ve bu günü arasındaki olumlu ve somut farkları görebilmek ve çocuğa yansıtabilmektir. 6-Ana-babalar genellikle çocuklarını dinlediklerini düşünürler. Oysaki çocuk kendileriyle konuşurken sürekli ikaz,hatırlatma,önerilerde bulunma,fikir yürütme gibi müdahalelerle aslında çocuğu dinlememektedirler. Bunu fark eden çocuk ya susar yada küserek içine kapanır. Bu da anne baba ve çocuk arasında iletişim kopukluğuna yol açar. Çocuğun bir sorununu dile getirmesi sırasında çocuğa konuşabileceği bir ortam ve sessizlik alanı hazırlamak,işlerimizi bir süre erteleyip çocukla konuşmak gerekir. Konuşma esnasında anne ve babaların kendi duygu ve düşüncelerini belli etmemeleri,çocuğun olaydan dolayı yaşamış olabileceği duyguları onunla birlikte dile getirerek paylaşması gereklidir. 7-Anne ve baba çocuğa sürekli ders çalışması için baskı yapmak yerine çocuğa zamanı iyi kullanmasını ve görev bilincini öğretmelidir. Başarıda önemli olan çok çalışmak değil etkili ve verimli çalışmaktır. Çocuğun devamlı ders çalışması yerine;çocuğun diğer sosyal faaliyetlere (resim,müzik,spor) zaman ayırması çocuk açısından yararlı olacaktır. 8- Anne ve baba çocuğun arkadaş seçimine ve arkadaşları ile olan ilişkilerine çok sık müdahale etmemeli; doğru seçimler yapabilmesi için ona destek olmalıdır. Çocuğun arkadaş ortamına yapılacak müdahale ve baskılar, çocuğun anne ve babaya karşı tavır takınmasına ve aileden uzaklaşmasına neden olur. 9- Eleştiride bulunmak, çocukta daha iyisini yapmalısın, ben kötüyüm ya da siz de mükemmel değilsiniz gibi düşüncelere yol açar. Baskıcı, otoriter ve eleştirici tutum çocuğun kendine olan güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir tutumdur. Suçlayan, cezalandıran ve eleştiren ana-babaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklarda genellikle isyankar davranışlar yanında aşağılık duygusu gelişebilir. Böyle çocuklar ileride başkaları tarafından yönetilmeye elverişli bir kişilik oluştururlar. Sevgili anne-babalar, çocuklarımızı kaybetmek yerine kazanmaya çalışalım bununda en kolay yolu onlarla iyi bir iletişim kurmak, onları anlamak, dinlemek ve makul ihtiyaçlarını karşılamaktır. ÖĞRENCİLERİN DERS ÇALIŞMA ALIŞKANLIĞI KAZANMALARINDA Anne babaLARA düşen görevler Eğitim, insanlar ve toplumlar için vazgeçilmez bir süreçtir. Bu süreç doğumla başlar, ölüme kadar sürer. Bu süreç içerisinde anne ve babalar çocuklarına dünyayı ve yaşamayı öğretirler. Anne ve babalar bebeklik döneminde çocuklarının davranışlarını daha çok kabul edicidirler. Bebeklerinin hayatı tanırken gösterdikleri hatalarına kızmazlar ve onları cezalandırmazlar, çektikleri zorluklardan dolayı bebeklerine karşı daima hoşgörülüdürler ve onlara yardımcıdırlar. Anne ve babalar çocuk hazır olduğu zaman kendi kendine öğrenebilsin diye çocuklarına özgürlük tanırlar. Neyi ne zaman öğreneceğinin sorumluluğunu, yeteneklerine güvendikleri için kendisine bırakırlar. Çocuklarının yetenekleri konusunda kuşkuları yoktur. Ancak, çocukları yürümeye ve konuşmaya başlayınca ana ve babalara bir şeyler olur. Etkili öğretmenliklerini yitirmeye, ödül ve ceza vererek çocuklarını zorlamaya ve başka çocuklarla karşılaştırmaya başlarlar. Bu davranışların çocuğun okula başladığı dönemde de sürdürülmesi çocuğun derslerinde başarısız olmasına ve kendi yeteneklerini ortaya koyamamasına, içine kapanık, pasif bir kişiliğe sahip olmasına neden olmaktadır. Bunun yerine çocuğa sorumluluk bilinci aşılamak doğru olacaktır. Bunun için çocuğa kendi kendini yönetme fırsatı verilmeli, onu davranışlarının sonuçlarıyla baş başa bırakmalıdır. Çocuğa küçük yaştan itibaren yaşına, yeteneğine ve cinsiyetine uygun görevler vererek güven duygusunun pekiştirilmesine çalışılmalıdır. Örneğin, okul öncesi döneminde kendi başına yemeğini yemeye başlayan, kendi yatağında uyuma alışkanlığı yerleşen, dişlerini fırçalayıp oyuncaklarını toplamayı öğrenen bir çocukta okula başladığında verilen ödevi alıp evde yapma sorumluluğu da kolayca gelişecektir. Anne baba olmanın en büyük erdemliliği, topluma yararlı bireyler yetiştirmektir. Topluma yararlı bireyler yetiştirmenin esası da ana babanın birer eğitimci gibi davranmalarıdır. Bu yüzden ana babalara önemli görevler düşmektedir. Toplumumuzun temelini oluşturan çocuklarımız ülkemizin geleceğidir. Öğrenmenin en yoğun olduğu, temel alışkanlıkların ve zihinsel yeteneklerin en hızlı geliştiği ve biçimlendiği dönemin, okulöncesi çağı olduğu bilinmektedir. Hayatın ilk yıllarında alınan eğitimin ve geçirilen deneyimlerin; gelişim, ileri yaşlardaki öğrenme, yönlendirme ve akademik başarı üzerine çok önemli ve olumlu etkileri olduğu bir gerçektir. Yapılan bilimsel alıştırmalar ve çağdaş eğitim alanındaki uygulamalar, 17 yaşına kadar olan zihinsel gelişimin %50 sinin 4 yaşına, %30 unun 4 yaşından 8 yaşına, %20 sinin ise 8 yaşından 17 yaşına kadar oluştuğunu, nitelikli, sağlıklı ve istenilen davranışlara sahip nesilleri yetiştirmek için eğitime çok küçük yaşlarda başlanılmasının gerekli olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle 0-6 yaş dönemi; çocuğun gelişiminin en kritik, en ilginç, en çok dikkat isteyen ve ziyan edilmemesi gereken bir dönemdir. Öncelikle anne babalar çocuklarının akademik yaşamda başarılı olmaları için onların ilgi ve yeteneklerini, algılama ve öğrenme kapasitelerini bilmeli ve çocuklarından buna yönelik bir beklenti içinde olmalıdırlar. Çocuğunu tanıyan anne babalar, çocuğun eğitiminde ve eğitiminin takibini yapmakta bilinçli olacaklardır. Anne babalar, çocuklarının okulda başarılı olmasını istiyorlarsa çocuklarına iyi bir ‘Model’ olmalıdırlar. Anne babalara, çocuğunun ders çalışma alışkanlığını kazanmasında önemli görevler düşmektedir: * Öncelikle çocuğunuza ders çalışması için evde; ısı, ışık bakımından yeterli, gürültüsüz, çocuğu ders çalışmaya motive edecek uygun bir ortam hazırlayın. * Çocuğunuzdan ders çalıştığı sürece, onun dikkatini dağıtacak başka işler yapmasını istemeyin. * Çocuğunuzun başarısında önemli etkenlerden bir tanesi de düzenli ve uyumlu bir aile hayatıdır. Çocuğunuzun düzenli yemek yemesine ve uykusunu almasına özen gösterin. * Çocuklarınıza sürekli ders çalışmaları için baskı yapmayın. Çocuklarınızı resim, müzik ve spor gibi diğer sosyal faaliyetlere de yönlendirin. * Çocuğunuz derslerle ilgili bir şey sorduğunda onu iyi dinleyin ve alaycı, aşağılayıcı, hor görücü olmadan yumuşak bir ses tonu ile cevap verin. * Anne baba olarak, çocuğunuz ders çalışırken ya da sınava hazırlandığı sırada, onun çalışma isteğini artırmak ve onu çalışmaya teşvik etmek için kaygı yükseltici yaklaşımlardan kaçının. “Bu kadar çalışmayla kazanamazsın...”, “Bu kafayla gidersen zor kazanırsın...” gibi ifadeler kullanmakla çocuğunuzun daha çok çalışmasını sağlayamayacak aksine onun kendine olan güvenini azaltacaksınız. Bunun sonunda ortaya çıkan kaygı, başarıyı olumsuz yönde etkileyen kaygıdır ve çocuğunuz için bununla başa çıkmak oldukça zor olacaktır. Bazı öğrenciler ev ödevlerini yapma konusunda isteksiz olabilirler. Bazı çocukların gözünde ev ödevleri her gece sıkıntı ve stres yaratan bir durumdur. Ödev yaparlarsa zamanlarını hep buna harcamış olurlar, yapmazlarsa kendilerini suçlu hissederler. Öğretmenleri tarafından azarlanır, sınıfta utandırılır ve evde aile içi tartışmalara neden olur. Aile içinde kızgınlıklar, küskünlükler, karşılıklı olumsuz duygulara sebep olur. Anne-babalar bu sorunla nasıl baş etmeli? Anne-babalar çocuklarının ödevi yapmalarını direkt olarak kendi sorunu imiş gibi öne çıkarmamalıdır. Ev ödevi çocuğa sorun çıkarınca ana-babanın en etkili aracı etkin dinlemedir. Çocuğunu sakin bir şekilde dinlemeli, duygularını açığa çıkarmasına fırsat vermelidir. Anne-babalar çocukların duygularını paylaşmaya çalışmalıdırlar. Şöyle ki, “seni duyuyorum, duygularını anlıyorum, onları kabul ediyorum, sana bu sorunla baş etmende ve kendi çözümünü bulmanda yardım etmek istiyorum...” Eğer çocuk ev ödevini yapmıyor ve bunu sorun da yapmıyorsa anne-baba da sorun yokmuş gibi davranmalı, kesinlikle çocuğa baskı yapmamalı, onun yerine ödev yapılmamalıdır. Buradaki amaç, çocuğun sorumluluk duygusu geliştirmesi , davranışlarının sonucunu görmesi ve dolayısıyla kendi sorununu kendi çözebilme yeteneği geliştirmesidir. Çocuğun okula ve derse ilişkin konularda kendi sorumluluğunu almasına yardımcı olunmalıdır. Çocuğun yaşadığı sorun ana-baba tarafından kendi sorunlarıymış gibi algılanmamalıdır. Çocuğun okul probleminin ona ait olduğunu ne kadar çok kabul ederseniz, ona o kadar yardım etmiş olabilirsiniz. Bu, çocuğun kendine olan güven duygusunun gelişmesine yardımcı olabilecektir. Anne babalar, eğer çocuğunuz başarısız ise başarılı olan arkadaşları, kardeşleri ya da akraba ve komşu çocuklarıyla kıyaslamayın. Kıyaslama yapılan başarısız çocuk, anne babası tarafından sevilmediğini ve kendisine değer verilmediğini hissedecektir. Bu duygu anne babaya karşı kızgınlık duygusu yaratır, beklenilenin aksine çocuk ders çalışmayarak anne babasını cezalandırır. Bu nedenle çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamak yerine çocuğunuzun başarılarını görmeye ve onu takdir etmeye başlayın. Aslında gayret ederse başarılı olabileceğini, onu sevdiğinizi, başarılı olabilmesi için ona yardım edeceğinizi ifade edin. Böylece çocuğunuz yalnız olmadığını ve kendisine değer verdiğinizi hissedecektir Karne döneminde, karne ile gelen çocuğun durumuna bakılır: Çocuk karne notlarına ilişkin bir sıkıntı, duygu vs. dile getiriyorsa bu durumda çocuk dinlenmelidir. Çocuk karne notlarına ilişkin (başarısızlık) bir sıkıntı, duygu, düşünce vs. dile getirmiyorsa bu sorunun kendisine ait olduğu ana-baba tarafından suçlama olarak değil kendilerinin bundan duydukları duyguları dile getirmeleri, böylece çocuğun sorunu kabul etmesi , daha sonra etkin dinlemeye geçilmesi gerekir. Düşük notla değerlendirilen çocukların eleştiriye değil ilgiye, şefkate ihtiyaçları vardır. Yardım önerisine cevabı “evet” olacaktır. Çocukların Zararlı Alışkanlıklar Kazanmasında Anne –Baba Tutumlarının Etkisi Anne-babaların çocuklarına karşı göstermiş oldukları tutum ve davranışları çocuklarının zararlı madde kullanmaya başlamalarında veya bu tür madde kullanımından uzak durmalarında büyük etkisi vardır. Yaptığımız araştırma bunu doğrular niteliktedir. Nitekim araştırmamızda zararlı madde kullanan öğrencilerin %49 unun ailesinin otoriter olduğu tespit edilmiştir. Benzer şekilde zararlı madde tüketen öğrencilerden %56 sının ailesinden yeterince ilgi göremediği saptanmıştır. Özellikle bu sonuç anne-baba desteğinin yoğunlukla ihtiyaç duyulduğu ergenlik dönemindeki ergenin yeterli ilgi görememesi sonucunda duygusal ve sosyal bir boşluk yaşamasına sebep olmaktadır. Böyle bir durumdaki ergenin bu boşluğu kapatmak amacı ile zararlı maddeye yönelmesi söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle ailelerin, bu tür zararlı madde alışkanlığı kazanmaması için çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği konusunda aşağıda belirtmiş olduğumuz hususlara dikkat etmeleri kendileri ve çocukları açısından faydalı olacaktır. Anne-babalar çocuklarının olumsuz davranışlarına bakıp üzüleceklerine bu olumsuz davranışların hangi sebepten kaynaklandığını belirlemeleri gerekir. Çocukların (çocukluk, erinlik, ergenlik dönemleri) olumsuz davranışlarının altındaki sebepler bilinirse çocuğa daha kolay yardımcı olunabilecektir. Bu açıdan, çocukların kullandıkları olumsuz davranışlarının sebepleri şu şekilde sıralanabilir: 1- Dikkat çekme mekanizması: Çocuk ilgi ve hizmet ister. 2- Yetki-Güç: Çocuk otoriter olmak ister. 3- Öç alma: Çocuk diğerlerini kırmak ister. 4- Yetersizlik veya varsayılan yetersizlik: Çocuk yalnız bırakılmak ister. Olumsuz davranış sergileyen çocuk, genellikle cesareti kırılmış olduğu için, bu davranışları yaparken düş kırıklığını ifade eder. Çocuğun şevkinin kırılması, çocuğun olumsuz davranmasına neden olur. Böylece çocuk, olumsuz davranarak önem kazanacağına inanır. Çocuk özel ayrıcalıklar elde etmek için ilgi ister , gücünü göstermeye yönelir , öç almaya yönelir veya yetersizlik sergiler. Dikkat Çekme Mekanizması: Çocuk grubun bir parçası olamayacağına inandığı zaman önce toplumsal açıdan kabul edilen yollarla ilgi çekmeye çabalar; eğer bu etkisiz olursa, dikkati çekebilen her şeyi dener. Çocuk görmezlikten gelinmek yerine cezalandırılmayı tercih eder. Bu mekanizmayı daha çok öğrenme güçlüğü olan çocuklar kullanır. Bazen ilgi çekmek amacı ile çocuklar olumsuz davranmak yerine, ana-baba ya da yetişkinlerle işbirliği yoluna gidip kendilerinden istenildiği gibi davranma yolunu seçerler. Burada büyüğe düşen görev çocuğun bu işbirliğini pekiştirmektir. Aksi takdirde çocuk dikkat çekmek için zararlı maddeye başlar ve bu alışkanlık haline gelebilir. Yetki: Çocuk yetişkinin gözünde değerinin olmasını, yetişkini manuple (yönlendirme) etme, denetleme ve ona egemen olma yeteneğine dayandığına inanır. Çocuk emredilmeyi red eder ne isterse yapar, böylece kontrol ve yetkisinin olduğunu sergiler. Eğer, yetişkin yetki mücadelesine tepki verir ve uysallığı pekiştirmek amacı ile daha fazla yetki gösterisinde başarılı olursa, çocuk, yetkinin değerine daha fazla inanır. Burada amaç, yetişkini devreye sokmaktır. Eğer yetişkin devreye girerse çocuk belirgin bir zafer kazanır. Yetkisini gösteremez ise bile çocuk her karşı gelmesinde doyum elde eder ve bu davranışı ileride sergileme yoluna gider. Öğrenme güçlüğü olan çocuklar yetkiyi kendi değerlilik duygularını ortaya koymak için kullanırlar. Eğer birey öğrenmede güçlük çekerse, başkaları üzerinde yetkisi olduğunu kendine ve dünyaya sergilemeye yönelir. Okuldan gelişte ekmek getirmesi istenen çocuğun unutmasının bellek problemi mi yetki gösterisi mi olduğu anlaşılmalıdır. Ayrıca otoriter veya patron olma duygusu gelişen bir gençte olumsuz davranışlar gelişebilir. Bu olumsuz davranışların içinde madde kullanımı da olabilir. Öç Alma: Amacı öc alma olan çocuğun, artık ilgi ya da yetki mücadelesi ile durumunu koruyamadığı algılanır. Çocuk başkalarını inceleyerek önem kazanma yeteneğine sahiptir. “Sevilemiyorum, gücüm yok. Fakat benden nefret edebilirler.” Sadece ait olma eksikliğinden dolayı, çocuğun cesaretinin kırılmasından sonra, çocuk tarafından bu hedef aranmıştır. Çocuk,herkesin kendisine karşı olduğuna ve önemsenmediğine karşı tepkinin tek yolu, ona davranıldığı gibi misillemede bulunmaktır. Öc alma duygusuna sahip olan bir gencin anti-sosyal davranışlar göstermesi dolayısı ile zararlı maddeleri kullanma ihtimali yüksektir. Varsayılan Yetersizlik: Bu hedefe sahip olan çocuk, yetersizliği ile kendini anlatır, beklentisi başarısızlıktır ve katılımdan kaçmak için yetersizliğini kullanır. Yetersizliğine kendini inandırmış çocuk, bir daha çaba göstermez. Yalnız bırakılmak ister, grubun içerisinde hiçbir şey istenmedikçe grubun üyesi olarak görülür. Gerçek ya da hayal edilen aşağılık duygusunun arkasına saklanarak çocuk, daha utandırıcı yaşantıları önleyeceğine inanır. İlişkiyi sürdürmek için en etkili yolun yetersizlik olduğunu kabul eder, inanır. Artık var olmadığı halde çocuk yetersizlikler ortaya koyar. Yetersizlik duygusuna sahip gençler başkalarının özellikle arkadaş grubunun etkisinde kalır, onların her dediğini yaparlar. Eğer arkadaş grubu herhangi bir zararlı madde kullanıyorsa bunlar da o maddeye hemen başlayabilirler. Özellikle anne-babaların çocuklarına karşı yanlış tutum ve davranışları çocukların ve gençlerin kişiliklerini olumsuz şekilde etkilemektedir. Anne-babalar çocuk yetiştirirken farkında olmadan hatalar yapmaktadırlar. Yapılan bu hatalar çocukların bütün hayatını olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Araştırma sonuçlarına bakılınca; öğrencilerin zararlı madde kullanmaya başlamasının 11-14 yaşları arasında yoğunlaştığı görülmektedir. Zararlı madde kullanan öğrencilerin ailelerinin davranışlarına bakıldığında; 1- Çocukların bakış açısına göre “ana-babalarının otoriter” oldukları, 2- Çocukların bakış açısına göre ailelerin çocukları ile ilgilenmedikleri, 3-Ana-babaların çocuklarından “aşırı beklenti içinde olmaları” ile “hiç beklenti içinde olmamalarının” etkili olduğu, 4- Çocukların zararlı madde kullanmalarına ana-babaların etkisinin aynı olduğu ancak kardeşlerin (%35) daha fazla etkili olduğu, 5- Ailelerin ekonomik durumunun “çok kötü” olarak algılandığı, 6- Ana-baba ile çocukların arasındaki ilişkinin (%60) bozuk olarak algılandığı, görülmüştür. KAYNAKLAR Çocuğun Başarısında Öğretmen Tutumlarının Etkisi Çocukların sağlıklı bir kişilik sahibi olmaları en az anne-babalar kadar öğretmenlerin de rolü çok büyüktür. Öğretmen öğrencisini istenilen karakter ve kişilikte yetiştirebilmek ve istenilen başarıyı elde edebilmek için aşağıdaki hususlara dikkat etmesi gerekmektedir: v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Eğitimin ve insan ilişkilerinin temelini sevgi üzerine kurun. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Öğrencilerinize saygı gösterin. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Öğrencinin yansıttığı kişiliği kabul edin. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Öğrencinizle gerektiğinde empati kurun (kendinizi öğrencinizin yerine koyun onun hissettiklerini hissetmeye çalışın) v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image003.gif[/IMG]Yanlış davranışlarla uğraşırken kişisel davranmayın, objektif ve tutarlı olun. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Öğrencinize seçme hakkı verin. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Öğrencinizi asala utandırmayın, alay etmeyin, aşağılamayın. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Öğrencinize övgü ve onay sözleri söyleyin. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Öğrencinize size ve arkadaşlarına yardım etme fırsatı verin. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Öğrencinize doğru bilgi verin. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image003.gif[/IMG]Öğrencinizi iyi dinleyin. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Sıkıntı ve sorunlarınızı sınıfa taşımayın, kendinizi derse motive edin ve derse konsantre olmadan derse başlamayın. v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image003.gif[/IMG]Öğrenciniz bütün insanlar gibi temiz, düzenli ve iyi giyimli insanlardan hoşlanır. Öğrenci, kendisini yargılamadan, suçlamadan dinleyen, onu anlamaya çalışan, kendisi danıştığında yol gösteren bir öğretmenle yakınlaşmak ister, varlığına ve bilgisine ihtiyaç duyar. Öğretmen bilgiye dayanan otoritesini geliştirdiği ölçüde öğrenci, öğretmeni ve dersleri sevmeye başlar. Birlikte ders yapmak bir zevk haline gelir. Böylece öğretmenini, dersini ve okulunu seven bir öğrenci de okuldan kaynaklanan anti-sosyal bir davranış kesinlikle olmaz. Öğrencilerle en az ana-baba kadar beraber olan ve onlarla iletişim içerisinde bulunan öğretmenlerin hem kendilerine hem de ana-babalara yardımcı olabilmeleri için, öğrencilerinde gördükleri her zamanki davranışlarından farklı davranışlar görürse örneğin: v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image003.gif[/IMG]Fazla para harcıyorsa, borç alıyorsa, v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Her zamanki arkadaş grubunda ani değişiklikler oldu ise, v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Uyumlu öğrencide uyumsuzluk başladı ise, v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image003.gif[/IMG]Okul başarısında belirgin değişiklikler oluyorsa, v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Okula gelişlerinde düzensizlikler ortaya çıktı ise, v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Belirgin davranış değişiklikleri varsa (tutarsızlıklar) v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Kendine bakımı değişti ise (bakımsızlık ya da maddenin etkilerini saklamak için çaba) v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Yalan söylemeyen birisinde yalanlar başladı ise, v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Önceden olmayan yasal sorunlar arttı ise (çalma, kavga vs.) v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]Sağlık sorunları sık yaşanıyorsa, v[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.gif[/IMG]İletişimde sorunlar yaşanıyorsa (öğretmenler ve arkadaşları ile iletişimi eskisi gibi değilse), O zaman öğrencinin bir sorunu olduğu ve bu sorunun adının da madde kullanımı olabileceği unutulmamalıdır. Böyle bir durumla karşılaşıldığında telaşlanmadan bu bilgileri aile ve öğrenci ile paylaşarak profesyonel yardıma yönelmek izlenecek en duyarlı yoldur. ÖĞRENCİNİN DERS ÇALIŞMA ALIŞKANLIĞI KAZANMASINDA ÖĞRETMENLERE DÜŞEN GÖREVLER Okula yeni başlayan bir çocuğun okulda başarılı ya da başarısız olmasında aile ve çevrenin etkisi kadar öğretmenin tutum ve davranışlarının da etkisi vardır. Başarılı bir öğrenme ortamının oluşturulmasında , çocuğun okulu ve dersleri sevmesinde, öğretmenlerin ,özellikle ilköğretim okulu öğretmenlerinin etkisi büyüktür. Bu dönemde okulu ve dersleri sevmeyen öğrenci ilerdeki öğrenim hayatında da okumayı ve dersleri sevmemekte, bu da öğrencinin öğrenim hayatının başarısız geçmesine neden olmaktadır. Bir şeyi öğretmeye başlamadan önce, çocuğun o konuyu öğrenmesi için merak uyandırıp öğrenme isteğini artırmak gerekir. Bunun için öğretmen, öncelikle mesleğini sevmelidir. Öğrencilerini bireysel özellikleriyle tanıyarak onlara seslenebilmeli, sağlıklı bir ilişki, yakın bir dostluk ortamı oluşturmaktır. Her hangi bir sorun ya da gerginliği olan öğrenci öncelikle karşısında sevecen bir yaklaşım içinde, kendisini anlayan ve dinleyen bir öğretmen arar. Her hangi bir başarısı sebebiyle sınıf içinde çocuğun gururunu okşayan bir söz, onu olumlu bir şekilde etkileyen önemli bir mükafat yerine geçer ve çocuğun ders başarısını olduğu kadar, sınıf içindeki durumunu da etkiler. Öğretmenler konuları anlatırken birçok hareket, jest-mimikleri işin içine katarak, uygun yaşanmış ya da yaşanabilir örnekler sunması dersi daha çekici hale getirir. Öğrencilere olabildiği kadar uygulama fırsatı verilirse öğrenme daha çabuk ve kalıcı olacaktır. “Güven duygusu” çocuğun sınıf içindeki uyumunda olduğu kadar, ders başarısında da büyük bir önem taşır. Olumsuz çevre koşullarında yetişen ya da her hangi bir sebeple uyum ve davranış bozuklukları gösteren çocuğun yetenekleri keşfedilerek, güven duygusunun pekiştirilmesi, onun eğitimi ve öğretimi açısından büyük önem taşır. O güne kadar belki yeteneklerini sınama fırsatı bile bulamayan çocuk, öğretmeninin keşfetmesi ile resim, müzik, güzel okuma ve yazma gibi konulardaki yeteneğinden haberdar olunca kendine olan güveni güçlenir. Bu da gerek sınıf içi uyumu ve arkadaş ilişkilerini, gerekse ders başarısını olumlu açıdan etkiler. Öğretmen; öğrenci tanıma tekniklerini kullanarak öğrencilerini her yönü ile tanımalıdır. Etkili eğitim öğretimin temel şartlarından biri de öğrenciyi tanımadır. Öğretmen öğrencileri ile sürekli ilgilenmeli, aileleri ile mutlaka işbirliği içinde olmalıdır. Derse ilgisiz olan, geç gelen, okuldan kaçan, başarısız olan, içine kapanık, sessiz ve arkadaş edinememiş veya çok hareketli ve ilgisi dağınık olan öğrencilerle bireysel olarak ilgilenmeli, ailesi ile işbirliğine gitmeli, gerekirse uzman kişi ve kurumlardan yararlanma yoluna gitmelidir. Sıcak bir ilgi, başını okşama ismiyle hitap etme, sınıf içinde çocukları onore etme, ödüllendirme gibi davranışlar öğrencilerin derse olan ilgisini ve sevgisini artırır. Özellikle ilköğretim okulu öğrencileri öğretmenin bu sıcak ilgisini kaybetmemek için derslerine daha fazla ilgi gösterirler, daha fazla çalışırlar, dolayısı ile bu öğrencinin başarısını artırır ve bu davranış kalıcı hale gelerek ileriki öğrenim hayatında da aynı şekilde devam eder. Çocukta öğrenmeye karşı bir direnç oluşuyorsa öğretme işi durdurulmalı; yargılama ve hesap sorma şeklinde olmamak şartı ile onun da bir insan olduğu bilinci ile yaklaşıp anlamaya çalışılmalıdır. Öğrencilerin pek çoğu zamanlarını ders çalışmakla geçirdikleri halde yeteri kadar başarılı olamamaktan şikayetçidirler. Çalışma zamanı ve süresini iyi ayarlayamadıkları ve öğrenilenleri hatırda tutmaya yarayacak bazı tekniklerden haberdar olmadıkları için çabalarının sonucunu alamamaktadırlar. Yeteneğinin altında başarı gösteren öğrencilerin başarısızlığı, verimli ders çalışma yöntemlerini bilmemekten veya okuma yazma ve aritmetikteki eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Verimli çalışma; ilköğretim sınıflarında doğru, anlamlı ve hızlı okuma, okuduklarını tam olarak anlama ve anlatma becerisini kazanmakla başlar. Okuma becerilerini zamanında kazanan, geliştiren ve sonra da bunu alışkanlık haline getiren öğrenciler, ödev hazırlama ve ders çalışma konularında çok daha başarılı olmaktadırlar. Okuma becerileri bakımından yaşının ve sınıfının genel düzeyinin altında bulunan öğrenciler ise, beklenen başarı çizgisine erişememektedirler. Öğrencilerin çalışma alışkanlıkları ve tutumları çok geniş kapsamlıdır. Bu kavramın içine öğrencinin okul yaşantısıyla ilgili her şey girmektedir. Örneğin, ders dinlerken hissettikleri , öğretmenlere karşı tutumları, ders çalışma yöntemleri, ödevler konusundaki görüşleri, eğitimden beklentileri, kütüphaneden yararlanma biçimleri, çalışma ortamlarını düzenlemeleri, anne baba ve arkadaşlarıyla ilişkileri gibi pek çok husus bu konuda sayılabilir. Öğrencilerin çalışma alışkanlık ve tutumlarını şekillendiren temel faktör “kendilerinin çalışma yaklaşımlarıdır”. Öğrencinin öncelikle, hangi amaçla çalışacağını ve öğreneceğini bilmesi gerekmektedir. Öğrenci okuduğunu anlamaya mı yoksa ezberleyip geçiştirmeye mi yönelmiştir. Verimli çalışma ve tam öğrenme yollarını bilmek her öğrenci için baş gereksinimlerden biridir. “Çok çalışmak” yerine “verimli çalışmak” ilkesi temel alınmalı, bunun için zamanı iyi kullanması çocuğa öğretilmelidir. Etkili çalışma; zamanı belirlenmiş amaçlar ve saptanmış öncelikler doğrultusunda programlı olarak kullanmaktır. Verimli çalışma programı içinde eğlenmeye, dinlenmeye, aileye, sevdiklerine ve hobilere daima yer vardır. Öğretmenler, öğrencilerine verimli ders çalışma yöntemleri konusunda uygulamalı çalışmalar yaptırmalıdırlar. Öğrenciye zamanını nasıl planlayacağını öğretmek, okuduğunu özetlemeyi ve gerekli tekrarları yapmayı alışkanlık haline getirmelerini sağlamak öğrencinin başarısını ve kendine güvenini artıracaktır. Öğretmenin olumlu tutumu öğrencinin onu benimsemesine, dolayısıyla okul çalışmalarından zevk almasına neden olmaktadır. Öğrencilerin çalışma alışkanlık ve tutumlarını geliştirmek için öğretmenler, anne babalar ve öğrenciler el ele vermelidirler. Öğretmenler, öğrencilerin başarı durumları ve çalışma alışkanlıkları ,devam-devamsızlık, okuldaki davranışları, arkadaşları ile olan ilişkileri vb. konularda ailelerle sürekli iletişim içinde olmalıdırlar. Ders saati içinde ve dışında birleştirici rol oynamaya özen göstermelidirler. Hükmedici ve baskıcı davranışlarla değil, iyimser, sevecen ve motive edici bir yaklaşımla öğrencileri ders çalışmaya teşvik etmelidirler. |
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|