sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > TARİH - KÜLTÜR ve SANAT > Türkler'in ve Yabancıların Biyografileri
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi Forumları Okundu Kabul Et


Türkler'in ve Yabancıların Biyografileri Ünlüler, Artistler, Aktörler, Sanatçılar , Rektörler, İş Adamları, Gazeteciler, Kaşifler, İdoller, Örnek Alınacak Kişiler - Biyografi

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 02-24-2010, 00:48   #1
Kullanıcı Adı
prensisa
Standart Cemil Meriç Kimdir? Hayatı, Biyografisi ve Yaşamı Hakkındaki Yazılar

Yazar ve mütercim. 12 Aralık 1916’da Hatay Reyhanlı’da doğdu. Ailesi Balkan Savaşı sırasında Yunanistan’dan göçmüştü. Fransız idaresindeki Hatay’da Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi’nde okudu. Bir süre ilkokul öğretmenliği ve nahiye müdürlüğü, Tercüme kaleminde reis muavinliği yaptı.

1940’da İstanbul Üniversitesi’ne girip Fransız Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördü. 1941’den başlayarak İnsan, Yücel, Gün, Ayin Bibliyografyası dergilerinde yazmaya başladı. 1942 ve 45 yılları arasında Elazığ lisesinde, 1952 ve 54 yılları arasında ise İstanbul`da Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. Daha sonra

İstanbul üniversitesi Edebiyat fakültesinde yabancı diller okutmanlığı görevinde bulundu, Sosyoloji bölümünde dersler verdi. Mükemmel düzeyde Fransızca okuyup yazan Meriç, İngilizceyi anlıyor, Arapçayı, kendi ifadesiyle, “söküyor”du.

1955’de gözlerindeki miyobunun artması sonucu görmez oldu, ama olağan üstü çalışma ve üretme temposu düşmedi. Talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. 1974 yılında İstanbul üniversitesinden emekli oldu ve yıllarının birikimini ardarda kitaplaştırmaya girişti. 1984’te, önce beyin kanaması, ardından felç geçirdi, 13 Haziran 1987’de vefat etti.

Cemil Meriç`in ilk yazısı Hatay`da Yeni Gün Gazetesi`nde çıktı (1928). Sonra Yirminci Asır, Yeni İnsan, Türk Edebiyatı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat dergilerinde yazılar yazdı. Hisar dergisinde “Fildisi Kuleden” başlığıyla sürekli denemeler yazdı. Meriç, gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başladı. Hanore de Balzac ve Victor Hugo`dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi. Bati medeniyetinin temelini araştırdı. Dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Dilin, bir milletin özü olduğunu savundu ve sansüre, anarşik edebiyata şiddetle çattı.

Ruhu şad olsun!

Cemil Meric Hakkinda Yazilanlar
Bu Ülke
Baslik: Entellektuel Bir Otobiyografi
yazar: Mahmut Ali Meric
yazim tarihi: 18.6.1974

Entelektüel Bir Otobiyografi

"Kimim ben? Hayatini,Türk irfanina adayan,
münzevi ve mütecessis bir fikir isçisi."

Cemil Meriç, Jurnal,18.6.1974


Cemil Meriç'le ilgili, o daha hayattayken bir biyografi yazmak çok zor ve biraz da zamansiz geldi bize. Kaldi ki, Cemil Meriç'in "jurnal"inde, mektuplarinda, kitaplarinda, kendisiyle çesitli zaman ve vesilelerle yapilmis röportajlarda öyle bir kendini tanima ve tanitma çabasi vardi ki, kendini tahlil gayreti, öyle itiraflar, anilar, düsünceler var ki otobiyografik bir derleme için malzeme hazir gibi. Mesele, yazi yigini içinden, Cemil Meriç'in fikri gelismesinin asamalarini, en önemli dönemeç ya da geçis noktalarini vurgulayabilecek sekilde, mümkün oldugunca sistematik bir derleme yapmak: Ortaya çikan ve kopukluklari olan -hem zaman içinde hem fikir silsilesi içinde- uzunca metni küçük basliklarla donatmak, iki veya üç bölümle okunmasini kolaylastirmak ve bunun ötesinde, özgün ve aykiri bir düsünce adami olan Cemil Meriç'i gerçek kisiliginin bazi yanlariyla da olsa, ortaya çikarmak, Türk okuyucusuna tanitmaya çalismak, kitaplarini okurken de, bu bilgilerin isigi altinda, okuyucunun isini biraz kolaylastirmak.

Insan bir bütün.Yasamöyküsü, biyografik de olsa otobiyografik de olsa, ikisinin karisimi da olsa, kronolojik bir siralamanin da çok ötesinde, o kisiyi anlamak ve tanimak için sadece bir ilk adim. Ikinci önemli adimsa, o insanin eseri tanimak ve anlamaya çalismak. Biyografi, onu kaleme alan kisinin egilimlerine, tercihlerine, yorumlarina göre okuyucuyu yaniltabilir. Otobiyografi de, çok daha samimi, çok daha yasanan olaylarin içinden olmasina ragmen bir nevi müdafaaname; bazen büyüklük bazen küçüklük kompleksinden etkilenebilecek bir kendi kendini tahlil, bir yorum, dolayisiyla onu kaleme alani tanimak bakimindan son derece önemli bir malzeme; ama onunla yetinmek de mümkün degil. Kronoloji ise anlamli ve anlamsiz tarihler yigini. Anlamli; bu tarihleri zamaninin olaylariyla, siyasi ve kültürel gelismelerle baglantili olarak verebiliyorsak; tabii kisinin o gelismelerden etkilendigi veya etkilendigini sandigimiz kadariyla. Anlamsiz; salt bir gün, ay ve sene belirten rakamlar silsilesinden ibaretse.

Biyografi, otobiyografi, kronoloji, bir düsünürü anlayabilmek için basvurmamiz gereken ikincil malzeme. Asil çaba, onu eserlerinden tanimaya çalismak, satir satir, paragraf paragraf, sayfa sayfa, cilt cilt.

Evet, bu "entelektüel bir otobiyografi" olacak ister istemez, koltugunun altinda kitaplari, etrafinda basvurdugu, kaynastigi, konusturdugu veya konusmak için vesile yaptigi insanligin en büyük simalari ile, biraz "farkli", biraz "papyon kravatli", biraz "kasinti" bir insan var karsimizda; objektife gülümseyen yada somurtan. Entelektüel bir otobiyografi: daha çok düsünceleriyle, biraz acilariyla, biraz heyecanlariyla, biraz maddi olaylarla, kendi kaleminden, kendi agzindan, kendi bakis açisi ve kendi yorumlariyla, kendi tahlilleriyle Cemil Meriç.

Çocuklugu, lise yillari, Hatay'daki ilk gençlik yillari, hocalariyla, okuduklariyla bütünlesen, güçlenen Cemil Meriç.Istanbul ve evlilik öncesi yasam: Yabanci diller okulu, pansiyon odalari, Elit, Nisvaz. Birçok dergide makaleler, çeviriler. Sonra evlilik, lise ögretmenligi, istifa, yirmi bir yil arayla dogan bir oglan bir kiz evlat. Geçim sikintisi. Yine çeviriler. Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde baslayan Fransizca okutmanligi, bin bir güçlük ve sikintiyla kurulan bir kütüphane, Sahaflar Çarsisi'ndan, kendi sirtinda, ögrencilerinin sirtinda tasinan ucuz, ama paha biçilmez çuval çuval kitap, hemen hepsi Fransizca. Okuduklariyla zenginlesen, zenginlestikçe yücelen kanatlanan bir Don Kisot. Patlama noktasina yaklasirken, en verimli olabilecegi bir yasta, gözlerini yitirmesi; aylarca hastane odalarinda ümitle beklenen ameliyat sonuçlari, aylarca tedavi için Paris ve açilmayan gözler:retina iyice çatlamistir, katarakt önlenememistir.

Bosluk, bunalim, düsünce adaminin bogulusu. Yine de aramaya, düsünmeye devam, günbegün, sabirla titizlikle. Beliren bir dünya edebiyati tarihi yazma projesinin ilk merhalesi olarak Hint edebiyatina, Hint düsüncesine yönelis ve bir rahatlama, bir zenginlesme: insan yarisi Bati'ysa diger yarisi da Dogu, üstelik bu Dogu Bati'yi beslemis, Bati'yi sekillendirmis, etkilemis."Hint Edebiyati" ya da "Bir Dünyanin Esiginde", Cemil Meriç'in -Balzac'la ilgili çalismalari ve aslinda her biri bir kitap konusu olan makalelerinde sonra- ilk önemli eseri ve kitabinin önsözü kendi degisiyle "bir manifesto". Bir türlü basilamayan, yayinevleri arasinda gidip gelen, sonunda pek de fark edilmeyen Türk düsünce dünyasinda yerini almak üzere ortaya çikan önemli bir eser. Iki bakimdan önemli: hem Bati'nin karsisina Dogu'yu çikarmasi ve Asya düsüncesinin önemini vurgulamasi bakimindan, hem de Hint edebiyatini Cemil Meriç'in degerlendirisi, hissedisi ve sunusu bakimindan. Yil : 1964

Ne var ki, dünya edebiyati tarihi projesi, biraz zor çalisma kosullari, biraz da bu ilk çalismanin karsilastigi sessizlik yüzünden, ardinda bu dalda örnek sayilabilecek bir eserle terk edilir.

Dünya edebiyat tarihinden, dünya düsünce tarihine geçer Cemil Meriç. Bu dalda da örnek bir çalisma sunar çagdaslarina: "Saint-Simon Ilk Sosyolog, Ilk Sosyalist". Çagdas düsüncenin kaynagi sosyalizm, sosyalizm kaynagindan karsimiza çikan en önemli isimlerden biriyse Saint-Simon. Bu eser de ayni zor çalisma kosullari, benzer yayimlama güçlükleri ve kötüsü benzer bir sessizlikle karsilasir.

Ama düsünce adami artik yeniden sahnededir ve her zaman da sahnede kalacaktir. Asya düsüncesinden, Türk insanina, Türk aydinina yönelis. Osmanli gerçegi, Islam gerçegi. Can çekisen bir imparatorlugun anatomisi, siyasi plandan düsünce planina, son iki yüz yillik zaman dilimi içinde ortaya çikan bürokratlar, devlet adamlari, aydinlar. Osmanli aydinindan Türk aydinina batililasmadan çagdaslasmaya, tarihten günümüze, düsünceden edebiyata, islami düsünceden Marksist düsünceye, ideolojilerden anarsi, terör ve anomiye, ansiklopedilerden Kitab-i Mukaddes'e kanat açan engin bir tecessüs. Gaye kendimizi tanimak, kendimizi yani dünüyle bugünüyle Türk insanini, Türk toplumunu, Türk aydinini, Türk düsüncesini. Kendimizi tanimak ve anlamak için de Bati'nin, ilmin kilavuzlugu gerek. 1974 yilina gelinmistir ve yeni bir hüviyet yeni fikirler, yeni bir arayis içinde pes pese çikan ve her biri geçmis on yil içinde makaleler halinde çesitli dergi ve gazetelerde yayimlanan yazilarin metodik birer derlemesi, bir bütün haline getirilme çabasi sonucu ortaya çikan kitaplar ve kitaplar: 1974-1984 arasi yarim düzine eser, birkaç da çeviri.

Cemil Meriç'in fikir serüveni buralarda noktalanmis gibidir; 84 sonbaharinda geçirdigi bir beyin kanamasi sonucu sol tarafina felç yerlesmis, yasi da yetmisine merdiven dayamistir. Ama o, bugün geçmisiyle gururlu ; yaptigiyla yapmak istedigiyle gururlu; sakin, güleryüzlü, okunmayi, anlasilmayi, sevilmeyi, takip edilmeyi, asilmayi bekleyen, ümit eden, temenni eden mütevazi bir fikir isçisi.

Cemil Meriç'in hayatinin anlami kitaplar…kitaplar, yani kitaplarda yasayan insanlar: Düsünceleriyle, duygulariyla büyük insanlar onun her zaman kilavuzu, arkadasi dert ortagi. Bazen onlarla beraber düsünür, bazen onlardan ayri düsünür, her sese kulak verir, her düsünceye saygi duyar. Onlarla diyalog içindedir, sabirla dinler, titizce arastirir ve sonra kendisi çikar sahneye: Onun gür, onun kendinden emin, onu yalin, onun kah bilimsel kah siirsel üslubu sürükler götürür sizi bir yerlere. Satasan bir üslup, rahatsiz eden, tedirgin eden; ama düsünmeye davet eden; hakikati aramaya çagiran, önerilerini getiren ya da sizi öneri getirme sorumluluguyla bas basa birakiveren sarsici bir yazi tarzi, bir fikirleri sunus yöntemi.

Cemil Meriç'in yeri hep kütüphane olmus. Kütüphanesinde bir Don Kisot o. Kütüphanesinde ve "Fildisi Kule" sinde. Aslinda hiçbir zaman çikmamis kütüphanesinden, fildisi kulesini terk etmemis. Iyiki de diyebiliriz. Agoraya, arenaya, ates hattina, politikaya inmemis kulesinden; yol gösterici aydinlatici, uyarici olmus hep.

Fildisi Kuleyi bir "miskinler tekkesi" olraka gördügü zaman da fildisi kulesinden sadece yazdigi makalelerle ates hattina firlamis, geri gönmüs.

Fildisi Kulesinde de olsa, Cemil Meriç düsüncesinin asaletine siginarak, kardesleri, çocuklari bazi fikirler ve ideolojiler ugruna suursuzca birbirini bogazlarken, kavganin disinda kalamaz. Fildisi Kule bir yangin kulesidir, Cemil Meriç o kuledeki nöbetçi.

Cemil Meriç, Türk insanina, Türk düsüncesine verebileceginin hepsini verebildi mi? Hem evet, hem hayir. Evet çünkü 38 yasindan itibaren gözleri görmeyen bir insandir o. Okumasi yazmasi mümkün degildir tek basina. Okunanlari aklinda tutmasi, ayiklamasi, belli sentezlere varmasi, bunlari yazdirmasi, yazdirdiklarindan makaleler yapmasi, o makaleleri kitaplastirmasi... nasil güçlü hafizaya, nasil kuvvetli iradeye, çalisma, ögrenme ve ögretme azmine dayanir söylemeye gerek var mi? Bu sartlar altinda yapabileceginin azamisini yapmis bir insandir Cemil Meriç.

Verebileceginin hepsini tabii ki verememistir, çünkü, en degerli fikir arkadasini, en alayci uzvunu, gözlerini kaybetmistir. Eger bu felaket Cemil Meriç'i bulmasaydi inaniyoruz ki, o verdiklerinin kat kat fazlasini verecek, fikir adamliginin yani sira, belki bir aksiyon adami da olacak, fikirlerini kalemiyle savundugu kadar, siyasi tercih ve davranislariyla da savunacak, kafalardaki mefhumlar kesmekesini aydinlatmakla kalmayacak, siyaset planinda da ortaya çikan düsünce, davranis ve karar karmasikligina kendi çapinda bir son vermeyi deneyecekti.

* * *


Bu çalisma, yukarida da belirttigimiz gibi, belli bir hayat akisi, belli bir fikri gelisme süreci içinde, Cemil Meriç'in düsüncelerinden, izlenimlerinden, duygularindan anilarindan, en önemlisi, suurlu bir kendini sigaya çekme gayretinden kaynaklanan, degisik vesilelerle, degisik yer ve zamanlarda kendini anlamak ve anlatmak için kaleme aldigi yayimlanmis ve yayimlanmamis yazilarin kronolojik bir sira içinde, derlenmesi çalismasidir.


Bazen birbirinden kopuk gibi duran, bazen birbirini izlercesine devamlilik gösteren, ana çizgilerini belirtebilmek için ara basliklarla donatip kaynastirmaya çalistigimiz bu metinler bütününü, söyle bir toparlayarak özetlemek istersek, önce karsimiza "yalniz", "tedirgin" ve "küstah bir Cemil Meriç çiktigini görürüz.

Yalnizdir, kitaplarin dünyasinba siginir. Tedirgindir, ne ateizm, ne sosyalizm, ne Türkçülük arayis içindeki bu zekayi tatmin etmekte, rahatlatmaktadir. Küstahtir, bulunduguna inandigi çözümler magrur, etrafindakileri küçümsemektedir.

Ilkokulda ve lisede karsisina çikan hocalariyla iliskilerianilarindan süzülerek bize bu zekanin nasil sekillendigi hakkinda bir fikir verebilecek niteliktedir, ayni zamanda 1930'lu yillarda, Hatay'da bir ilkokul ve bir lise seviyesi hakkinda da ayrintili bilgiler elde etmek imkanini buluruz bu anilarda.

Çok okuyan, çok yazan, çiçegi burnunda bir kabiliyettir Cemil Meriç. Haftada iki defter siir karalar, kompozisyondan hep birincidir. Ama her aklina geleni yazmaninda yazi yazmak demek olmadigini ögrenmistir bu arada, her filozofun hakikati kendine göre ele aldigini anlamistir.

Tesadüfün karsisina çikardigi kitaplar hiç bir meselesini çözmemektedir. Okuduklarini his ve düsünce hayatini etkileyen eserleri, baglandigi ve ayrildigi, ama her biri kisiligini sekillendiren düsünce akimlarini, izledigi ve kolleksiyonunu yaptigi dergileri, gazeteleri tanirken, Hatay'in o yillardaki kültür hayati hakkinda da bir fikrimiz olur.

Mezuniyet imtihanlarina kisa bir süre kala okuldan ayrilir; Istanbul'a gelir, pek barinamaz; tekrar Hatay'a döner. Iskenderun'da Fransizlar idareye hakimdir; Fransa'daki sosyalist hükümetin Hatay'daki temsilcilerinin basinda, Leon Blum'un sekreterlerinden Roger Garreu bulunmaktadir. Cemil Meriç'in hizli sosyalist oldugu yillardir; sekreter olarak Tercüme Bürosu'na girer, ayni zamanda baskan yardimcisidir. Parasi bol, itibari fazla olan bu is sayesinde, hem çevresine hem kendine güveni artar. Derken, Türk hükümeti, Hatay'in idari noktalarinda Türklerin çalistirilmasini Fransizlardan isteyince, o da bir sinir kasabasinda nahiye müdürlügüne atanir. Ve Fransizlarin Hatay'dan çekilmeleriyle de dünyasi degisir, Hatay valiligince görevine son verilir. Birkaç ay sonra da Hatay hükümetini devirmek suçundan tutuklanir. Antakya'ya götürülür ve idam talebiyle yargilanir. Marksisttir, durusmalarda bunu kaul edecek kadar dürüsttür, aklanir ama artik damgalanmistir, dostlarini kaybettigi gibi, devletle ilgili herhangi bir iste çalisma imkani da kalmamistir.

Cemil Meriç, kucaginda yasadigi bu cemiyetin üvey evladi olarak görür kendini hep, sahsiyeti de düsman çevrede sekillenmektedir. Önce karsisina büyüklerin anlasilamayan dünyasi çikar, sonra okulda hep yalniz, hep yabancidir, sürünün disinda, sevimsiz ve aptal bir dünyanin ortasindadir. Kitaplara siginir, kendisine bir baska dünya yaratmak, bir kale kurmak ister. Suurundaki devrimler sonucu, imandan süpheye, süpheden inkara, inkardan maddecilige geçer; ama sigindigi her kale onu çevresinden bir kat daha koparir, insanlardan bir kat daha uzaklastirir. O artik bir olmayanin veya olacagin pesindedir. Sahsiyetin, görünen cemiyet içinde, görünmeyen cemiyeti seçip, tahtini onun bagrinda kurmak suretiyle fethedilebilecegi inancindadir.

Cemil Meriç "besiginden" ayrilip Istanbul'a gelirken, yeni bir dünya parçasi, yeni bir düsünce, yeni bir terkip yaratan ve bir asirda üç-bes tane yetisebilen büyük ustalardan biri olmak emelindedir.

Yeniden Istanbul'dadir. Istanbul Üniversitesi Yabanci Diller Okulu'na burslu ögrenci olarak girer, iki yil okuyup iki yil da Fransa'ya staja gönderilecekken, Ikinci Dünya Savasi yüzünden yurt disina gidemez. Mecburi hizmeti vardir, Elazig'a Fransizca ögretmenligine atanir. Yabanci Diller Okulu'ndayken, ilk makaleleri, ilk tercüme tenkitleri yayimlamaya baslar. Yine o siralarda karisiyla tanisir, kisa bir süre sonra da evlenir. Elazig'da iki yil kadar kalirlar, karisi Istanbul'a döner. Baba olmak üzeredir, verilen raporlara ragmen izinli sayilmamasi üzerine istifa ederek o da Istanbul'a döner.

Balzac'tan birçok eser çevirir, bir çok dergide de makaleler yazmaya devam eder. 1940'lardaki yazilarinin ayirici vasfi kendi deyimiyle, ukalaliktir. Istanbul sanat edebiyat çevreleriyle bir türlü kaynasamaz, bu çevrenin insanlari Istanbul çocugudur, o tasradan gelmistir. Bir kez daha kitaplar dünyasina siginir, onun için kitap bir limandir ve kitaplar, hayat yolculugunun sinir taslari...

O yillarda Istanbul Üniversitesi'ne Fransizca okutmani olarak girer, yabanci dile çok önem vermektedir, yabanci dil düsünceyi tanitan ve tattiran bir anahtardir, bir "medeniyet anahtari".

38 yasinda gözlerini kaybeder, önce Cerrahpasa Hastanesi'nde, sonra Paris Kenzven Hastanesi'nde basarisizlikla sonuçlanan ameliyatlar, bu hayat dolu, enerji dolu, bilgi dolu, bu atilgan, bu kabina sigmayan insani birden cinnetin ya da intiharin esigine sürükleyiverir. Düsünce adami bosluktadir, üstelik acilarini dev aynasinda büyüten "rezil" bir hassasiyeti de vardir.

Cemil Meriç, bir "miskinler tekkesi" olarak kabul ettigi fildisi kuleye siginmak zorunda kalir. Yillarca fildisi kulesindedir, yillarca yalniz. Kavganin disindadir, fikir ve sanat kavgasinin. Politikadan da kaçar, kaldi ki politikanin kurtariciligina da inanmamaktadir. Çagdaslariyla kaynasamaz bir türlü, iliskilerinde de, yazilarinda da, konusmalarinda da fazla kiyici, fazla magrur, fazla "ukala"dir.

Yirmi yedi yillik ögretmenlik hayati boyuca, çesitli fakültelerden derslerine gelip giden yüzlerce ögrenciye, bir yandan Fransizca ögretirken bir yandan da Bati düsüncesini, daha dogrusu düsünceyi tattirmaya çalisir. Bu dersler uzun hazirliklar gerektirir, ders saatleri yetersizdir, evini de açar ögrencilerine; ona göre talebe-hoca iliskisi bir komedyadir, o bu komedyayi asillestirmek arzusundadir ve asillestirir de.

Hayatini uzun süren çiraklik dönemi boyunca yani elli yas civarina kadar, düsünce Bati düsüncesidir onun için, Bati düsüncesi ya da Bati'nin bakis açisindan dünya düsüncesi.. 1960'yeni dünya kesfeder: Hint. Ve Hint'le beraber bütün Asya. Batilini gözüyle de olsa gerçek degeriyle ortaya çikan bir Dogu alemi. Bu kesfi bir kitapla ebedilestirir: "Hint Edebiyati". Gözlerini kaybeden düsünce adami, artik yeniden yaratabiliyordur. Daldan dala atlayan, kitadan kitaya, çagdan çaga siçrayan bir tecessüs. Fransiz Saint-Simon'u ve devamcilarini Türk okuyucusuna tanitirken de çagdas düsüncenin kaynagina, sosyalizmin temeline inmektedir.

70'li yillarda fildisi kulesinden çikar Cemil Meriç; makalelerinde, verdigi konferanslarda, yayimladigi eserlerde Asya'nin Avrupa'yla hesaplasmasina tanik oluruz, yüz elli yildir "gölgeler aleminde" yasayan ve insanindan kopan aydini trajedisini izleriz adim adim; kaypak, müphem, tarif edilememis, Avrupa'nin emellerini dile getiren ama bizim suursuzca benimsedigimiz mefhumlar, ideolojiler, sloganla... aydinliga kavusur tek tek gözlerimizin önünde.

Artik Cemil Meriç gerçek bir entelektüel karsimizdadir. Ona göre, gerçek entelektüel bir zümrenin emir kulu degildir, gerçek entelektüel bir devrin suuru olmak zorundadir, bütün hakikatleri yoklamali, bütün yalanlarin maskesini yirtmali, kalabaliga dogru göstermeli, her düsünceye saygili olmali, vuzuhu fethe çalismalidir.

Gerçek entelektüel, ülkesinin bütününü, bütün ülkelere karsi müdafaa edecek, siniflar üstü hakikatleri arastiracaktir.

Gerçek entelektüel, dürüst olacak, çok okuyacak, çok düsünecek ve ortaya çikardigina inandigi hakikatleri, vardigi tertipleri korkusuzca yazacak, yayimlayacak.

Cemil Meriç denemelere bunu için. Genellikle her konu önce bir dergi, bazen bir gazete makalesine konu olur, sonra bu makaleler, bir makale boyutunu asan yazilarla birlesip bütünleserek bir kitabin içerigin olusturur.

Devamli arastiran, sik sik lügatlere, ansiklopedilere, kitaplara basvuran, notlar alan, çeviriler yapan, özetler çikaran, böylece biriken malzemeyi fisleyen, dosyalayan, fazla titiz, fazla çaliskan, fazla dürüst bir fikir isçisi Cemil Meriç. Ögrenen, ögrendiklerini kafasini ve gönlünün süzgecinden geçirerek, ögretmek için çirpinan her düsünceye açik, her düsünce adamina sevgi ve saygi dolu bagimsiz bir fikir adami.

Günahlariyla, sevaplariyla, Türk insani, Türk aydini, Türk düsünce hayati adina, yetistirdigi insanlar adina, okuyuculari adina, sevenleri adina Cemil Meriç'e tesekkür ediyor ve kulak veriyoruz.

Kimdir
Magaradakiler
Baslik: Yapraklar
yazar: Cemil Meric
yazim tarihi: 24.1.1963, 19.8.1973

24.1.1963


Bir


Yirmi dört yil önce mahkemede Marksist oldugumu haykirmistim. Ümitsizlikten dogan bir isyandi bu, bir nevi meydan okuyus, yalnizlik içinde bir sey olmak ihtiyaci. Yillari zilletler içinde geçen, kah Türk, kah sehirli oldugu için horlanan göçmen çocugu bir yere tutunmak, bir camiaya baglanmak istiyordu. Sinifi yoktu. Dünyada baska milletler oldugunu dahi bilmiyordu. Ama kucaginda yasadigi topluma yabanciydi. O, sehirden gelmisti. Konusmasi da, giyinmesi de farkliydi. Yalniz yasadi, bir cüzzamli gibi. Oynamadi, çocuk olmadi, içine ve kitaplara kapandi. Sonra lise yillari.. yine yalniz, yine yabanci. Açlik; midenin, etin ve ruhun açligi. Hayalindeki dünyalar birer birer yikildi. Önce, öbür dünya. Bu haksizliklar gayyasi suurlu bir Tanri'nin
eseri olamazdi. lmandan süpheye, süpheden inkara, inkardan maddecilige geçis: Büchner, Ebul ala, Hayyam. Ama suurundaki bu devrim onu çevresinden bir kat daha kopariyordu. Küstah, tedirgin ve yalniz. Sonra yeni bir arayis, yeni bir bütünlesme ümidi: Türkçülük. Yutar gibi okudugu kitaplar: Yusuf Akçora, Türk Yurdu Koleksiyonlari, Türk Yilligi, Riza Nur'un Tarih'i. Mektep idaresi ile anlasmazlik. Mubassirdan yedigi tokat. Bu defa sehirli oldugu için degil, Türk oldugu için, sömürgecilige karsi oldugu için hirpalanis. Tarik Mümtaz'in gazetesinde "Firsat Yoksulu" takma adiyla siirler. Beyrut'ta çikan Yildiz ve Türk düsmanlarina savas ilani. Binbir ümitle kosulan lstanbul. Gerçegin soguk çehresi. Ve kabusa dönen sovenizm rüyasi. Nazim'la tanisma, Kerim Sadi. SefaIet. Ve kahkari bir hezimete benzeyen dönüs. Iskenderun sancagi. Ve alisilmamis bir hürriyet havasi. Putlari kirilan göçmen çocugu yeni bir put bulmustur: sosyalizm. Tercüme kaleminde reis muavinligi. Ve istemeyerek kabul edilen nahiye müdürlügü. Sonra degisen dünya. Telefonla isine son verilis. Köy ögretmenligi. Ve bir nisan sabahi evinin aranisi. Nezaret, hapishane.


Marksistim dedigi zaman tek isçinin elini sikmis degildi. Sadece namuslu olmak, korktugu için sustu dedirtmemek istiyordu. Zaten yasanmaz bir dünyada idi artik. Cinsi buhran, ruhi buhran. En küçük bir pirilti yoktu hayatinda. Bir siginakti Marksizm, bir kaçisti, bir yasama gerekçesiydi. Belki de inaniyordu Marksizme. Eziliyordu ve ezilenlerin yanindaydi. Ama kimdi bu ezilenler? Bilmiyordu. Kitaplardan
tanimisti sosyalizmi. Ne kadar anlamisti? Anlayabilir miydi? Sinif kavgasi yoktu Hatay'da. Çünkü sinif suuru yoktu. Marksizm, gerçekten meçhul'e, yani rüyaya kaçisti. Insanlari seviyordu. Ama sigindigi her kale insanlardan biraz daha uzaklastiriyordu onu. Beraat etti. Ne var ki bütün dostlari, bütün tanidiklari selami sabahi kestiler. Yirmi yil pesini birakmadi polis. Yirmi yil bir Jan Valjan hayati. Her hangi bir Bati ülkesinde büyük bir fikir adami, bir teorisyen olabilirdi. Ezdiler... Acaba ezilen daha kaç kisi? Her aydinligi yangin sanip söndürmege kosan zavalli insanlarim: Karanliga o kadar alismissiniz ki yildizlar bile rahatsiz ediyor sizi! Düsüncenin kuduz köpek gibi kovaIandigi bu üIkede, düsünce adami nasil çikar? Önce cografi kaderle savas. Cetlerinin topragindan kopus. Dimetoka'dan Reyhaniye'ye. Dilleri, gelenekIeri, zevkIeri ayri bir topIuIuk. Sonra içtimai kader. IsIemedigi bir günahin çilesini çekmege mahkum edilis. Nihayet felaketlerin en büyügü: karanlikIara çivilenis. Zavalli dostum! Büyüklere yaIniz aciIarinIa mi benzeyeceksin? Düsünce dikenli bir taç. Isa'dan Gandi'ye kadar Tanri'ya nisbeti oIan her uIu, Tanri'Iarin hismina ugradi. Tanri'ya nisbeti oImadan Tanri'Iarin hismina ugramak, hazin.


19.8.1973


Iki


60'Iara kadar tecessüsIerimin yöneIdigi kutup: Avrupa. Cografyamda Asya yok. YaIniz dilimIe Türk'üm. IstanbuI'da çikan ilk yazim Heine. Sairi çok mu seviyordum? Yoo.. Tanimiyordum ki. Fransiz soIu, HitIer AImanyasi'nin adini anmadigi Yahudi yazari gökIere çikariyordu. Heine ne kadar aIakadar ederdi bizi? Silezyali dokumaciIardan bize neydi? Sonra BaIzac.. Türk irfani 30'lara kadar Insanligin Komedyasi'ndan habersiz yasamis. Hangi insanligin? Kültürumüze ükazandirmak istedigim BaIzac bir yabanciydi. Ön yargiIariyIa, inançIariyIa, kahramanIariyIa yabanci. Sonra Hugo: Asirlarin Efsanesi, Hernani, Marion Delorme. Yarim kaImis bir Kiral Egleniyor. Ve basIanip birakiIan bir Sefiller çevirisi. Ayin Bibliyografya'sinda bir yiI kadar yazdim. Konu: tercüme tenkitleri. Oradan "Yücel"e geçis. Tanrikut'un Gün dergisi: Edebiyat Tarihinde Dejenereler, Lucretius. Ver haeren'den manzum bir tercüme: Emek. Amaç, Yirminci Asir, v.s. Fransizca'dan Türkçe'ye bir Iügat hazirlamak istemistim. A harfinin basIarinda kaIdi. Emile'in dörtte birini kazandirdim Türkçe'ye. Dilini ögrenerek içinde eridigim Fransiz kültürünü Türkiye'ye tasimak istiyordum. Babiali boyuna tercüme istiyordu. Ama çevrilmesi teklif edilen kitaplar hiçbir sanat, hiçbir düsünce degeri tasimiyordu. O dönemlerde söhret ve haysiyet bir baskasi olmaktan ibaretti. Hem de kendimizden çok daha sig, çok daha tatsiz bir baskasi. Arz-i mevudun altin meyveleri alicisiz kaliyordu.


Hint, benim için Asya'nin kesfi oldu. Avrupa'dan görünen Asya, Avrupalinin gözü ile Asya. Ama nihayet Asya. Bu yeni dünyada da kilavuzlanm Avrupaliydi demek istiyorum. Ilk hocam: Romain Rolland. Ama büyü bozulmustu. Anlamistim ki tarihte baska Avrupa'lar da var. Çagdas düsünceyi kaynaginda yakalamak için on dokuzuncu asir Avrupasina döndüm. Bu yolculugun ilk meyveleri: Saint-Simon'la Proudhon. Hint'e kadar dünyam birkaç düzine benden ibaretti. Bitkaç düzine yanki. Cografyamda tek kita vardi, kafamda tek yarimküre. Irfanima katilan yeni bir dünya idi Hint. Ama sonunda Hint de bir kaçis, bir arayisti.


Konya yolculuklarimda ilk defa olarak baskasi ile temas ettim. Baskasi, yani, kendi insanim. Kaderin karsima çikardigi genç üniversiteli "sen bizden degilsin" dedi. "Sen bizden degilsin"! Evet, ben onlardan degilim. Ama onlar kimdi? Uçurumun kenarinda uyaniyordum. Demek bosuna çile çekmis, bosuna yorulmustum. Bu hüküm hakikatin ta kendisi idi. Tanzimattan bu yana Türk aydininin alin yazisi iki kelimede dügümleniyordu: aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu baskalari hazirlamisti. Biz sadece birer oyuncuyduk. Nesiller bir ütopyanin kurbani olmuslardi. Ama bu ütopya sonuna kadar yasanmadikça, gerçegi görebilir miydik? Kalabalik, kayaya yapisan bir midye suursuzlugu ile geleneklerine sarilmis, cebin ve uyusuk. Arada bir uyanir gibi oluyor. Sonra tekrar daliyor derin uykusuna. Avrupa'yi tanimamak, gaflet. Avrupa'yi taniyan, ülkesinden kopuyor. Bu lanet çemberinden nasil kurtulacagiz? Gerçegi görmek hatayi sonuna kadar yasamakla mümkün. Yigin Avrupalilasirken, aydinlar Türklesmeli. Ve çalismaga basladim. Spinoza kirk dört yasinda ölmüs. Nietzsche kirk dört yasinda delirmis. Ben yolumu kirk dört yasindan sonra buldum.


Son Yaprak


Kimi basinda taçla dogar, kimi elinde kiliçla.. Ben kalemle dogmusum. Insanlar kiyiciydilar, kitaplara kaçtim. Kelimelerle munislestirmek istedim düsman bir dünyayi. Siirle basladim edebiyata, civildiyan bir kus kadar rahattim yazarken, kulaklarimda bir ses ugulduyordu, etrafimdakilerin duymadigi bir ses. Ve defterler kendiliginden doluyordu. Sonra ilmin, ilhami dizginleyen sert disiplini.. histen ve hissiden utanis. Nazimdan nesre, öznelden nesnele adayis. 940'lardaki yazilarimin ayirici vasfi, ukalalik. Bati irfanini ülke ülke, devir devir kesfe çikan genç bir tecessüs. Ilk kitabim 1942'de dogdu. Yetmis bes sayfalik bir arastirma: Balzac. Ve yüz sayfalik bir tercüme: Altin Gözlü Kiz. Sonra Ferragus, Duchesse de Langeais (kitapçida kayboldu). Otuzundaki Kadin. Balikçi Kiz (kitapçida kayboldu). Kibar Fahiselerin Ihtisam ve Sefaleti.

Fransiz ve Ingiliz edebiyatini Balzac'la beraber dolastim. Balzac'i tanimasam romanci olmak isterdim. Yillarca Insanligin Komedyasi'yla ugrastiktan sonra roman yazmaga kalkismak küstahlik olurdu. Düsünce hayatima yön veren öteki ustalar: Rousseau ile Ibn Haldun. Rousseau'dan Nietzsche'ye, Nietzsche'den Hegel'e ve sakirderine geçis. Ibn Haldun, Islam dünyasindaki kilavuzum.


Tiyatronun yabancisiydim. Üzerinde rahatça kalem oynatacagim tek saha kaliyordu: deneme. Denemenin belli bir muhtevasi yok. Her edebi nevi kucaklayacak kadar genis, rahat ve seyyal. Kaliplasmamis oldugu için çekici. Iki handikapi var: Mazimize uzanmiyor, çagrisimlari sevimsiz.


Hint Edebiyati, Saint-Simon, Bu Ülke veya Umrandan Uygarliga ayni kaynaktan fiskirdilar. Hint Edebiyati'nin "bilimsel" ve alisilmis edebiyat tarihi ile ilgisi adindan ibaret. Kitapta yasayan, düsünen, konusan: yazarin kendisi. Saint-Simon'da konu bir fikir adaminin karanlik ve muhtesem macerasi. Bir fikir adaminin, daha dogrusu bir fikrin. Ama konusan ve düsünen yine yazarin kendisi. llim: iskelet.


Monografi, tenkit, edebiyat tarihi.. imzami tasiyan her yazida ben yasiyorum. Bütün bu neviler kendimi anlatmak için bir vesile. Bir Balzac'in, bir Ibn Haldun'un, bir Makyavel'in arkasina gizleniyorum, kendimi yasiyorum onlarda.. kendi öfkelerimi, kendi ümitlerimi, kendi ümitsizliklerimi. Isledigim türe insani getirdim, yarali bir çagin insanini.


Bir çagin vicdani olmak isterdim, bir çagin, daha dogrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kirmak, yalanlari yok etmek, Türk insanini Türk insanindan ayiran bütün duvarlari yikmak isterdim. Muhtesem bir maziyi, daha muhtesem bir istikbale baglayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düsüncenin, düsünce mukaddeslerin emrinde olmali. Hakikat, mukaddeslerin mukaddesi.. Hakikat ve sevgi.


Hafizasini kaybeden bu zavalli nesilleri biz mahvettik, bu cinayet hepimizin eseri, hepimizin yani aydinlarin.


Uslupta ilk ceddim: Sinan Pasa. Sonra Nazif, Cenap ve Hasim. Amacim: Yazari okuyucudan ayiran bütün engelleri yikmak, sesimi bütün hiziplere duyurmak. Suurun, tarihin, ilmin sesini. Öyle bir ifade yaratmak istiyorum ki, Türk insaninin uyusan suuruna bir alev mizrak gibi saplansin. Sanatla düsünceyi kaynastiran Israfil'in suru kadar heybetli bir dil.


Türk Islam medeniyeti ahlaka, feragate dayanan bir medeniyet. Gerçeklestirdigi degerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzez. Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum. Korumak istedigim saheser: insanin kendisi. Tarihine vecitle egildigim bu büyük, bu gerçek, bu mert insani Osmanli yaratmis ve yasatmis. Kendini tanimak irfanin ilk merhalesi. Düsünenin görevi insanindan kopan, tarihini unutan ve yolunu sasiran aydinlari irsada çalismak: Kizmadan, usanmadan irsat. Gerçek sanat ayirmaz, birlestirir.


Arkamda kilometre taslari ve yaprak yaprak dökülen rüyalar. Yeni bir kitabi bitirmek üzereyim: Magaradakiler. Eflatun'un magarasi bu. Içinde bizler variz. Besir Fuat'lar, Ali Suavi'ler, Hilmi Ziya'lar... Türk aydininin yüz yillik drami. Sonra da genel olarak Bati aydini ve Rus intelijansiyasi...


Hayallerimin kaçta kaçini gerçeklestirebildim, bilemem ki
prensisa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 15:23


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2025

2007-2025 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı