sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > EĞİTİM - ÖĞRETİM - KARİYER > Kitap Dünyası
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Kitap Dünyası Kitaplarla ilgili tüm paylaşım burada.

Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 02-28-2010, 12:17   #1
Kullanıcı Adı
denizci
Standart Beyaz Geceler (Dostoyevski) Özeti, Konusu, Karakterleri

Beyaz Geceler

Yazarı: Fiyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Sabri Gürses
Yayınevi: Bordo Siyah Yayınevi
Basım Tarihi: 2004
Sayfa Sayısı: 100





KİTAP HAKKINDA
Beyaz Geceler' Petersburg'un dört beyaz gecesinde yaşanmış sade ve derin bir aşkın öyküsü. Sokakta tanışan hikayelerini paylaşan iki genç birbirlerini çok iyi anlarlar, çünkü farklı mekanlarda aynı duyarlılıkla benzer şeyler yaşamışlardır. İkisi de birbirlerinin hikayelerinin cazibesiyle sarsılırlar. Fakat ne yazık ki Nastenka'nın hayatına girmiş ve ruhunu kuşatmış bir aşk vardır. Öyle olduğu için gerçekte öyküsü olan ve öyküsüyle hayata galip gelen o olur. Muhatabı ise zaten bütün ömrünü yaşanmış o dört geceyle sınırlamaya razıdır...

'Beyaz Geceler' Dostoyevski'nin zamanı, mekanı ve olay örgüsünü sınırlı tutularak kahramanların iç alemlerinde alabildiğine derinleştiği 'klasik' bir 'Dostoyevski romanı'.




ELEŞTİRİ
Dostoyevski'nin "İnsancıklar" isimli kitabından sonra çıkardığı; "Ev Sahibesi" ve "Öteki" kitapları, İnsancıklar'ın başarısını yakalayamamış ve bir sürü olumsuz eleştiri almıştı. Bu durumun Dostoyevski üzerinde yarattığı huzursuzluk etkisi; onun, ruhsal ve fiziksel bir çöküntüye sürüklenmesini neden oldu. Bu umutsuzluk ve hezeyanlarla kendini çok rahatsız duyumsayan Dostoyevski, çalıştığı gazete için yazmış olduğu kısa hikâyeyi, yani "Beyaz Geceler"i, eklemeler ve yenilemelerle bir kitap hâline getirerek büyük bir umutla yayınlattı.

Dostoyevski'nin, az önce de bahsettiğim üzere, çalıştığı gazete için yazdığı kısa dönem bir hikâye olan "Beyaz Geceler"in yayınlanmasının ardından aldığı tepkiler pekte iç açıcı olmadı. Kendini iyice kötü hissetmesini sağlayan bu olumsuz eleştirlerin ardından, Dostoyevski'nin hayatında köklü bir değişiklik oldu ve Sibirya'da kürek cezasına mahkûm edildi. Böylece kitap okuma-yazma serüvenine dört yıllık bir ara vermek zorunda kaldı -bu dört yıl boyunca okuduğu tek kitap İncil'di-. Tabii bu süre içerisinde tasarladığı "Ölü Evinden Anılar" onun için bir dönüm noktası olmuştu. Konuyu daha fazla dağıtmak istemiyorum, ancak şunu bilmenizi isterim ki, o dönemde "Beyaz Geceler" için yapılan eleştiriler hiçte uslu şeyler değildi.

"Beyaz Geceler" in kısa bir hikâye olmasından ötürü konudan pek bahsetmeyeceğim. Dostoyevski'nin yarattığı ve ismini yazmadığı hayalperest bir gencin anlatısıyla okuyoruz hikâyeyi. Bu genç; yaşamdan kopmuş, insanlarla etkileşimi olmayan, hayal dünyasında yaşayan ama bu hayal dünyasının kendi için gerçek olduğuna inanan biridir. Kendi yarattığı hayal dünyasının kapılarını açtığı zaman, gerçek olmadığına inandığı bu dünyadan kopar ve kendi için sonsuz gerçekliği olan o dünyaya, hayal dünyasına, kaptırır kendini. İçi, sınırlarını zorlayacak kadar dolu olan bu gencin dışa vurumunu gerçekleştirmesi için elbette ki birine gereksinmesi vardır. Ama o, her zaman hayal dünyasında arkadaşlıklar kurmuş, düşleriyle birlikte yaşamayı başarmış olsa da, müthiş bir şekilde, belki de farkında olmadan, içten içe birilerine olan ihtiyacı büyümüştür. Şimdi sorarım size: "Her insan birilerine ihtiyaç duymak zorunda mıdır? Kimse sonsuza kadar yalnız kalarak mutlu olamaz mı?"

O gece, kendinden geçmiş bir hâlde anlamsız gezintilerinden birini yapan hayalperest gencimiz, bir anda hayal dünyasından kopmuş ve bir hanımın (Nastenka) hıçkıran sesiyle irkilmişti. Biraz korksa da, ona ne olduğunu sormak ve seslenmek istiyordu. Ama, o daha bunları düşünürken, genç hanım onu farketmiş ve karşı tarafa geçmek üzere hareketlenmişti. Fark edilmenin verdiği ürkeklikle onu izlerken kızın karşısından sarhoş birinin geldiğini görmüştü. "Belki de yaşantım boyunca beklediğim an buyudu." demişti kendi kendine. Sarhoş, kıza doğru tam hareketlenmişti ki, hayalperestimiz kendini kızın yanına attı ve ona kolunu uzattı. Kızın korku içinde koluna girmesiyle sarhoşun onların peşini bırakması bir olmuştu. Dostumuz, hayatında hiç bir kızla konuşmamanın, hatta çok az insanla konuşmuş olmanın verdiği heyecanla, ne diyeceğini bilemez bir hâlde, ağzında bir şeyler geveleyerek onunla konuşmaya başladı.

Hikâyenin başlaması işte bu geceye, Dostoyevski'nin tabiriyle Petersburg'un Beyaz Gecesi... Daha sonraları Petersburg'dan vazgeçemeyecek olan yazar, Petersburg'un "Beyaz Geceler" inden de asla vazgeçemeyerek "Budala" isimli kitabında Petersburg'un "Beyaz Geceler" ini özlemle ve anacak. Çünkü o zaman kendini iyice kötü duyumsamaya başlayarak, o geceleri bir daha asla hissedemeyeceğini düşünecek... Yine konudan biraz uzaklaştık ama hemen geri dönebiliriz.

Dostoyevski'nin daha sonraları yazacağı kitaplarının en büyük güç kaynaklarından biri kanımca "Beyaz Geceler" dir. Bir kaç örnekle bile bu çok kolayca görülebiliyor. "Beyaz Geceler"de yaratılmış olan karakterler ile "Suç Ve Ceza" daki "Ezilenler" deki "Yeraltından Notlar" daki karakterle arasında önemli benzerlikler var: Raskolnikov, Vanya, Alyoşa... Hepsinden parçalar var bu kitaptaki hayalperest gençte. Bunun en önemli nedeni ise: Dostoyevski'nin bilinç altının dışa vurmunu kitaplarında yansıtması.

Kitabın anlatımı, Dostoyevski'nin diğer kitaplarına göre çok daha yalın. Herşey neredeyse açıkça ortada, tabii mutlu bir aşk masalı bekliyorsanız Dostoyevski'den, sizin için hiçbir şey ortada değil. Az önce her şey ne kadar açıkça ortada demiş olsam da, çok daha derinden hissedilmesi gereken ve başka türlü anlam veremeyeceğimiz parçalar çok fazla. Belki de yaşamın kıyısında duran ve hayata umutsuz gözlerle bakan insanların betimlemelerini anlattığından dolayı çok daha derinden hissedilmesi gerekli diyorum. Çünkü bu, her insanın kolayca başaramayacağı bir şeydir. Tabii takdir edersiniz ki, Dostoyevski bunu hissetmeyi bir kenara bırakın, bize hissettirmeyi başarmış. Çünkü o çoğu zaman bunu yaşamış...

Yine müthiş bir Dostoyevski klasiği diyebilirim. Yazıldığı dönemde olumsuz bir çok eleştiri almasının nedenleri ise çok ama çok fazla ayrıntılı. Bu yüzden eleştiriler hakkında fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü, içine girersek çıkılmaz bir hâl alabilir. Dostoyevski'nin fazla duyulmamış bir kitabı olarak nitelendirebileceğimiz "Beyaz Geceler", Dostoyevski'yi gerçekten anlayabilen herkes için müthiş bir deneyim olacaktır.

Beyaz Geceler /2. Baskı\
Fiyodor Mihayloviç Dostoyevski
İletişim Yayınları 96 Sayfa


Kaynak: turkiyeonline.com



YAZAR HAKKINDA
1) YAZAR KİMDİR ?
Moskova Petersburg'da 1821 yılında doğmuştur. Bir doktorun oğlu olan Dostoyevski çocukluğunu, Moskova'daki Marya Hastanesi'nin lojmanında, zorba ve çoğu zaman sarhoş bir babayla hasta bir anne arasında geçirdi.Çok geçmeden annesi ölünce katı disiplinli Petersburg Mühendis okuluna gönderildi.Sinirli,aşırı duyarlı bir yaradılışı olan Dostoyevski (o dönem kendisine takılan adla ''Ateş Fedya'') Petersburg'da kitap okuyarak, bir köşesine çekilip düşlere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek acı gerçeklerden kaçmaya çalıştı. Çevrenin baskılarından kaçmak için -genç yaşta kitaplara sığınmış, dünya edebiyatından özellikle romantiklerden etkilenmişti.

Romanlarında fantazya, gerilim, cinayet, korku gibi temaları kullanan; E.T.A.Hoffmann, Schiller, Goethe, Sheakspeare, Balzac ve Dickens en sevdiği yazarlardı. Dostoyevski'de, bu yazarların izlerini bulabiliriz.Babasının 1839'daki ani ve kuşkulu ölümünü Petersburg'da öğrendi. Babasının ölümünü istediği düşüncesi yakasını hiç bırakmadı ve onu bunalıma düşürdü. Dostoyevski'nin yaşam öyküsünü kaleme alan kimi yazarlara göre,ilk sara nöbetine bu düşünceler neden oldu. Freud ve birçok psikanalizci,babayaduyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk kompleksine dayanarak,Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğu sonucunu çıkardılar ve dehasıyla hastalığı arasında doğrudan bir bağıntı kurdular.Oysa bu yorum yazarın nöbetler sırasında gösterdiği o zihin açıklığının o ''dokuz canlılığı'' göz ardı etmek demektir. Sara Dostoyevski için,gerçekte istenç dışı,ama ayrıcalıklı bir deneyim, büyülten bir ayna olmuştur.Sosyal içerikli olduğundan fazla yaratıcı, klasik olduğundan fazla zamansız ve gerçekçi olduğundan fazla acımasız, uzun olduğundan fazla okunabilir kalitede olmuştur.

Dostoyevski zayıf,sinirli,duygusal,bir anda coşkudan çökkünlüğe geçen bir yapıda olmuştur.Kendisini dengesizliğe kadar sürükleyen gerilimlerden kurtulmayı bilen ve dış dünyadan kopan benliğinin parçalanışını kendisi çözümleyen yazarın yapıtlarındaki en zengin ruhbilimsel temalardan biri de işte bu çift kişiliklilik (ikileşme)temasıdır.

Bu anlamda bütün ****fizik romanlarının ilki ve tüm yapıtlarının anahtarı olan 'Yeraltından Notlar' da (Zapiski iz Podpolia) 1864 'de yayımlanmıştır. Yazar bu yapıtında genel anlamda bilincin derinliklerini araştırmıştır.

İşte bu psikanalizci yazar Petersburg'da 1881'de öldüğünde, tüm kültürlerin birleşimini gördüğü ve insanlığa kılavuzluk edeceğine inandığı Rusya, sanki peygamberini yitirmişti.

2)HANGİ FELSEFİ AKIMLARDAN ETKİLENMİŞTİR?


Modern psikolojinin temelinde harcı bulunan, insan üzerine yazılabilecek her şeyi yazdığı iddia edilen,okudukça bu iddianın doğruluğuna inanılan bir yazardır Dostoyevski... Kitaplarında asıl etki nihilizme aittir. Fakat yazarın 1864'de yazdığı Yeraltından Notlar, varoluşçuluğun edebiyattaki ilk yansıması olarak kabul edilebilir. ''Varoluşçuluk'' denilince ilk akla gelen Sartre gibi Dostoyevski'de de yaşamdan tiksinme, bulantı vardır. Eserlerinin dünyası karanlıktır ve kısır döngü içindeki insanlar vardır. Onun için var olmak özden önce gelen bir hakikattir. Dostoyevski'nin çağdaşı sosyalist aydınları hicvettiği bu kısa romanın aldığı tepkiler estetik değil, politik nedenlere dayalıdır. Turgenyev'le Dostoyevski arasındaki gerilim hem romana hem de tartışmalara yansımıştır. Oysa, "Yer Altından Notlar", çaresiz insanın hayat karşısında tutunamamasının, ruhsal olarak yaralanmasının, varoluşunu dünyaya haykırmak isterken giderek kabuğuna çekilmesinin hikâyesidir. Yazar'ın daha sonra işleyeceği birçok felsefi ve ahlaki problem, bu romanla başlamıştır.

Yazar düşünce sanat deneyimini çalışmalarıyla sürekli arttırmıştır. Tanrı'dan - bir ıstırap Tanrı'sından - , tanrıtanımazlıktan, kötülükten, özgürlükten söz eden roman kişileri, gerçekte aynı bilincin değişik anları gibidir. Bu kişiler aracılığıyla Dostoyevski cinlerini ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle birlikte ,yapıtları mutlakın aynı coşkulu ve acı veren arayışı içindedir. Bence eğer,bugün insan anlayışımızda, kendi kokumuz, pisliğimiz, yenilgilerimiz ve acılarımızı sahiplenip sevebilmek ve aşağılanmanın zevklerinde bir mantık
olduğunu kabul etmek varsa bu görüşün başlangıcı olabilecek nitelikte bir eserdir Yeraltından Notlar. Bir yandan Rusya'da işlerin Batılılaşma ile yürütülebileceğini bilmesi, öte yandan da Batılılaşmacı, materyalist Rus aydınlarına duyduğu öfke, ya da Dostoyevski'nin bilgisi ile öfkesi arasındaki gerginlik Yeraltından Notlar 'ın tuhaflığı, değişikliği ve özgünlüğünü ortaya çıkarıyor gibi...

Eserlerinde gerçek ve kurgu arasındaki sınırı alaşağı eden yazar, kimilerinin fantastik olarak tanımladığı sunum biçimlerinin, onun için gerçeğin özünü ifade ettiğini savunuyor. Neo-klasikçi olarak kabul edilen yazar, bilime yönelik düşünceleriyle de romantizm akımından etkilenmiştir("Ayrıca tıbba saygı duyacak kadar boş inançlarım var") Varoluşçuluğun ilk izlerini taşıdığı düşünülen romanlarında gerilim, cinayet, korku, kendi deyişiyle 'dehşet' vardı. Bu, 'anarşist' bir yapısı olan yazarın neden hiçbir ideolojiyi savunmadığını da
bence açıklıyor. Ona göre her türlü fanatizm, en derinlerde yalnızlık ve sevgisizlikten beslenirdi. Tasvirlerden ve abartılı betimlemelerden, kurgusu alelen ve matematiksel olarak ortada anlatım biçimlerinden nefret ederdi. O, insan ruhunu, şeytan ve Tanrı'nın savaştığı bir alan olarak görüyordu. Zıt duyguların aynı insanda bulunabileceğine inanırdı. İnsanın, umudunu yitirip amaçsız kaldığında çektiği can sıkıntısı bile, yazara göre, insanı bir hayvana çevirebilirdi. Dostoyevski'nin portresi itibariyle insanda beliren ürkütücü gizem
duygusu, yazarın ruh hali ve her çağ için geçerliliğini koruyan klasik romanlarındaki buluş ve dokunuşlarıyla bütünlük kazanıyordu. Onun , bütün hayatı ve eserleri boyunca da Tanrı inancı ve bunun sorgulanmasının üzerine gittiği görülmüştür.

Dostovyevski'nin giderek rasyonelleşen, ****laşan, ahlaki kaygılardan uzaklaşan bir toplumda yaşamaktan dolayı -daha o yıllarda- attığı çığlığın sesini duymak ve buna eşlik etmek, bu çığlığı niye attığımızı bilmek hepimizin faydasına olmuştur ve olacaktır.
denizci isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 13:19


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2023

2007-2023 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog