|
Ramazan-ı Şerif SonForum 11 Ayın Sultanı Ramazan-ı Şerif'e ait her türlü paylaşım. |
Seçenekler | Stil |
09-07-2008, 16:09 | #1 |
Asrın Doktoru(menkıbe)
Asrın Doktoru
Ben çok zengin bir iş adamının tek çocuğu olarak dünyaya geldim. İhtiyaç adına, hiçbir noksanlık duymayan bir aile hayatımız vardı. Ayakkabı değiştirir gibi, araba değiştiriyor, su gibi de para harcıyordum. Gençliğim, çok hareketli ve çok hızlı sürmekteydi. İstediğim, herşeye sahip oldum, güzel denilen bütün yerleri gezdim, gördüm. ayrıca, turist çeken bütün ülkeleri de bir bir dolaştım. Her şey, önüme ve ayağıma serilmişti. Öyle bir an geldi ki, kavuşacağım hedeflerim bitti, tadılacak lezzetler tükendi. Ve artık, bütün güzellikler ve lezzetler bana yabancılaşmaya başladı.Yıllar yılı, geçti, geçecek ümidiyle bekledim, durdum. Ama, o gizli huzursuzluk gittikçe artıyor, uykulanmı, yaşamamı, sevincimi alt-üst ediyordu.Bedenen de, çok yorgun ve bitkin düştüğümü anlayınca, babam beni yerli ve yabancı ne kadar ünlü, psikiyatrist, psikolog varsa götürdü, tedâviye çalıştı. Ne yazık ki, bütün bunlar içimi küçük bir yılan gibi sokan huzursuzluğuma bir çare olmamıştı. O mutlu ve herşeye gücü yeten ailemiz, yıllardır bir matem havası yaşıyordu. Öyle bir an geldi ki, artık dayanamaz bir hal almıştım. Adeta, gizli bir el, ruhumu, kalbimi ve kafamı avuçluyor, sıkıyor, eziyor ve beni çıldırtacak gibi bunaltıyordu. Bu arada babam da ölünce, bütün bütün yıkıldım ve bunaldım. "Tımarhanelik bir insan oldum" diye korkmaya başladım. Bu arada bir arkadaşım durumumu öğrenince: - Yurdışı seyahatlerine çıksana, dedi. - Gezmediğim, yer kalmadı, dedim. - Ben Suudi Arabistan'da faaliyet gösteren bir İtalyan firmasında çalışıyorum. Eğer istersen oraya gidelim. Belki, havası iyi gelir. Biraz değişik bir beldedir. Düşündüm. Belki faydası olur diye kabul ettim. Orası müslüman bir devletti. Ama, müslümanlığı, adından başka tanımıyordum. Bizim evimizde herşey bulunurdu ama, müslümanlığın izi yoktu. Birlikte, Cidde'ye uçtuk. Günlerce şehir şehir dolaştım. Ama, nafıle... Aradığım dermanı bir türlü bulamıyordum. Bu ümitsizlik içinde, Medine'de bir otel odasındaydım. Artık, her şey bana bir hoş görünüyordu. "Eyvah!" dedim, galiba yolun sonuna geldim. Kendimi ilk defa bu kadar âciz ve yardıma muhtaç hissettim. Birden aklıma Allah geldi. Ama, nasıl yalvarıp, yakaracağımı bile bilmiyordum. Birkaç kelime mırıldandım. O sıkıntı içinde, dalmışım. Baktım, rüyamda odamın kapısı açıldı. Sarıklı, cübbeli bir zat göründü. - Hasta olan sen misin? diye sordu. Şaşkınlık içinde: - Evet, dedim. - Ben doktorum, seni muayene edeceğim, dedi. Hayret ettim. Hiç doktora benzer bir tarafı yoktu. - Siz nasıl bir doktorsunuz? diye sordum. - Evladım, dedi. Ben bu asrın doktoruyum. Sen derdini anlat bana, dedi. Anlattım, beni sessizce dinledi. - Sana bir reçete yazacağım, dedi. Eğer bu ilaçları kullanırsan hiç korkma hemen düzeleceksin. Tebessümle saçlarımı okşayarak: - Söylediğimi yaz. Elime kalemi alıp, söylediklerini harfiyyen yazdım: "SÖZLER,LEM'ALAR,MEKTÛBAT,ŞUÂLAR,ASAY-I MUSA..." Ardından:-Bu ilaçları kullanırsan, hiçbir şeyin kalmayacaktır inşaallah, dediRüyamdan, büyük bir heyecanla uyandım. Hemen kağıda ve kaleme sarılarak, söylenilen ilaçları aynen yazdım. Ama bunlar, benim bildiğim ilaçlara benzemiyordu. Ve gecenin ortasında sokağa fırladım. Sevincimden uçacak kadar ne yaptığımı bilmiyordum. Rüyanın ciddiliği, bana öyle bir kanaat vermişti ki, beni yıllardır kemiren bu dertten kurtulacağıma inanmıştım. İlk rastladığım eczaneye girdim. Kağıdı, görevliye uzattım. Adam, baktı, baktı: - Bizde böyle bir ilaç yoktur, dedi. Bu ilaçlar, ya çok öncenin, ya da çok yeni, henüz bizim elimize geçmemiş olabilir. Başka bir eczaneye girdim. Bir başkasına, bir başkasına daha... Ama, bu ilaçlardan kimsede yok. Yol üstünde bir hastane vardı. Oraya başvurdum. Beyaz gömlekli genç bir doktor, reçeteyi elimden aldı ve gülümsedi: - Bunlar ilaç değil, kitap dedi. - Nasıl olur, diye hayret ettim. - Ben Alman asıllıyım, dedi. Bu kitapları ben de okudum. Yazarı Türk'tür. Nasıl temin edeceğiniz konusunda yardımcı olabilirim. Eğer, psikolojik ve bunalım cinsinden bir hastalığınız varsa, tavsiye ederim, okuyun. Kitapları temin ettim. Odama, kapanıp, bitirinceye kadar okudum. Ve ben yeniden doğdum. Kul ve insan olduğumu anladım. Benim çektiğimi çekenlere tavsiye ediyorum. Okuyun, okuyun... 6.11.1986 Mesut Uçan Tatlı Bir Seyahat "1979 yılının bir güz ayında, Adana'ya gitmek üzere Kayseri'den otobüse binmiştim. Kaptan; şarkı ve türkü söyleyecek isteyen varsa, buyursun mikrofona gelsin, yolumuz uzun, hem vakit geçer, hem de bizleri de eğlendirmiş olur' deyince, ben bunu fırsat bilerek ayağa fırladım. Bu vesileyle, belki dâvâmı yolculara anlatabilecektim. Sesim güzel olduğu için, söylediğim şarkılar yolculan cezbetmişti. Otobüstekilerle aramda iyi bir diyalog kurulduğunu hissedince sohbete başladım. 'Vatandaşlarım' dedim. 'İçinizde huzurlu ve mutlu olan var mı? Bu soru sanki top güllesi gibi düşmüştü ortaya... Herkeste hayret uyanmıştı. Devam ettim: 'İçinizde hayatını garantiye almış olan var mı'?' "Peki' dedim. 'Her türlü ihtiyacımı karşıladım, hiç bir ihtiyacım kalmadı diyen var mı? hayret dolu tebessümler devam ediyordu. İlave ettim: 'Kardeşlerim elbette bunlar mümkün değil, çünkü bu türlü ızdırapları ortadan kaldırabilecek bir rejimle idare edilmekten mahrumuz. 'Yolcuların nefretini uyandırmadan, onların anlayacağı lisanla kominizmi anlatmaya başladım. Tam iki saat konuşmamı sürdürdüm. Herkes bana hayran kalmıştı. Ama bir genç adeta yerinde duramıyor, itirazlarını belirtmek için fırsat aradığı her halinden belli oluyordu. 'Otobüs, Toros dağlarını tırmanırken lastik patlayınca, genç beni yakaladı. Gayet mütevazi bir tavırla, "sizi tebrik ederim' dedi. Konuşmanızla bizleri ihya ettiniz. Kendinizi gayet mükemmel yetiştirmişiniz. Benim sizden istifade edeceğim çok meseleler olacak. Meselâ; insan nedir sizce?' "Hiç beklemediğim böylesine bir soru karşısında âdeta aptallaşmıştım. Gerçekten, sıradan bir koministin hayatını, herhangi bir marksist eserin muhtevasını ve kominist ülkelerin tarihi seyrini sanki harf harf bildiğim halde, nedense böyle şeyler aklıma gelmemişti. Kendimi tanımayı unutmuştum. Aynı soruyu ben sordum kendisine; "Peki sizce insan nedir?" Karşımdaki nurani simalı genç, beni istediği mevzuya çekmenin rahatlığıyla olacak ki, gülerek devam etti: "Bu bir çırpıda izah edilecek bir mevzu değildir. Eğer arzu ederseniz, cebimde ufak bir eser var, bu mevzuu oradan okuyalım,' "Tenha bir köşeye çekilmiştik. Bana bütün gayretleriyle Allah inancını anlatmak istiyordu. Bazı sorular sorunca, mükemmel cevaplar almıştım. Sıradan bir insan olınadığını anlamıştım gencin. Nihayet yıllar sonra dişime göre bir fikir adamı bulmuştum. Üstelik kominizm felsefesini benim kadar iyi biliyordu. Tartışmamız, Adana garajına kadar sürdü. Hayran kalmıştım. Genç arkadaşımın yolu bitmemişti. Tuttum kolundan, 'Mümkün değil seni bırakmam' dedim. 'Meseleleri bir neticeye bağlamalıyız. Zihnim allak bullak oldu. Soracağım çok şeyler var. Bu gün mutlaka burada kalmalısınız' Genç; "Bir şartla kalırım" dedi. "Benim misafirim olmak kaydıyla." Anlaşmıştık. Birlikte arkadaşının evine gittik. Genç öğretmen, eline aldığı kitaplarda bütün sorularımı bir bir cevaplayarak yarım asırlık dâvâmı ve fikirlerimi yıkmıştı. Sabah ezanına kadar devam ettik. Benim dünyam değişmişti. Yıllardır iftiharla taşıdığım fikirler, ancak birkaç saat dayanabilmişti. Önümde yep yeni ve nurlu ufuklar vardı artık. "Namaza birlikte durduk. Bu hayatımda kıldığım ilk namazdı. Aman yâ Rabbi'! O ne büyük haz, o ne büyük lezzetti! Namaz boyunca sessiz sedasız ağlamıştım. Risaleler, elini kalbime uzatarak kir ve küfür namına ne varsa hepsini söküp almıştı. Bizlere, artık yıktıklarımızı yapabilme çabası ve endişesi düşmüştü. |
|
|
|
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|